Yıllarca kadın sorununu ele aldığım için…  Onca köşe yazılarım, yetmedi Doğudan Batıya Türkiye’mizin yedi bölgesinden kadına bakış açısıyla “Doğuda Kız Türkiye’de Kadın Olmak Adlı Ah Gülizar romanımı, kadınlarımıza yol haritası olarak armağan ettikten sonra aramızda hep bir imdat bağı oluştu. Şöyle ki; parmakları hayatın kapı aralığına her sıkıştığında “Dilek Hanıııım” diye imdat çığlıklarını duyurdukları bir bağ oluştu yani. Ve son bir yılda gelen seslerin haddi var hesabı yok; bu kez güneş lekeleri ve sektörde dönen ticari döngüden yana imdat çığlıkları yükseliyor kadıbların.  Aldım ben beni düştüm yollara. Araştırdım ayrıştırdım,  taradım çözüştürdüm ve parmakla sayılacak kadar üç dört doktor arasında evvela Doktor Nihat Dik’in kapısını aralamaya karar verdim. Bu projede şimdilik iki kişiyiz ve binlerce leke mağduru kadınlarımız dahilimiz. Evet, kadınlarımızı doğru adrese yönlendirecek, doğru adresle aydınlatabilecek bir yok haritası olacak bir proje bu. Bir iki doktorumuzu daha ekleyeceğim elbet. Ha bunlar gerçek anlamda yol gösterici ve doğru yol haritası olabilecek doktorlarımız. Bu yazımda kızdığım hekimlerimiz, aktarlar, tv programcıları, o maske tarifçileri, bu krem övücüleri veee yanlış adres vericilerinden tutun, yanlışların yollarına düşen mağdurları göreceksiniz… Beyaz önlüğünü giyinip bürokrat yeminini oturdukları masalarının çekmecelerine koyup unutan hekimlerimizden, ilaç sanayinin gizli sesine kadar ve hepsinin bir olup kadının yüzüne atılan kırbaç izlerini okuyacaksınız. Hem de büyük bir kesik acısıyla. Bir imdat sesi var sessiz koridorlarda, ancak bu sesi duyması gereken sağır kulaklar duymadı. Aksine her kulak kendi cüzdanına odaklandı, daha fazla nasıl şişiririm diye. İşte biz bu imdat çığlıklarını duyduk, duyurmaya geldik. Sorduk, cevaplamaya geldik.

Hanımlar artık bu konuda yalnız değilsiniz. Duyanlar duymayanlara anlatsın. Yola çıkın yol göstermeye geldik. Artık, yol haritanız burada bulacağınız pusulada. Pusulanızı okuyun dermen olmaya geldik. Hadi bakalım...

Evet, dr. Nihat dik kimdir? Bize biraz kendinizden ve yapmak istediklerinizden bahseder misiniz?

1972 yılında Gaziantep’te doğdum, ilk, orta ve liseyi Gaziantep’te okudum. Doktor olmak hep istediğim bir şeydi, üniversite imtihanlarında başarılı olup birde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanınca dünyalar benim oldu veeee İstanbul’a geldim.1997 yılında İst.Üniversitesi tıp Fakültesini bitirdim, bu yetmedi Almanya’ya giderek eğitimime devam ettim.  Türkiye’ye döndükten sonra 2004 yılında Maya Estetiklerin ilki olan Çapa Maya Estetiği kurdum. 2009 maya lazer, 2010 maya pharma derken maya İstanbul içi ve dışında maya estetik şube zincirlerini açmaya başladım. Şu anda İzmir Balçova’da yeni açtığımız maya estetik ile şube sayımızı 9 yaptık. Medikal estetik hekimi olarak yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da şubeler açmak için çalışmalarımız sürüyor. sağlık turizmi yaparak ülke ekonomisine katkı da bulunuyoruz. Yapmak istediğim bir çok şey var aslında hepsi peşi sıra geliyor. Türkiye’ye ilk BB markasını ben getirdim mesela, girişimci, neşeli, eğlenmeyi seven, yeniliklerin peşinde koşan yakalayan ülkeme getiren vizyon sahibi biri olduğumu düşünen, işine aşık, hayatı ve üstündeki her şeyi güzelleştirmeyi seven, bekar biriyim J

Nihat Bey son yılarda güneş lekesi sorunuyla karşı karşıya kalan çoğunlukla kadınlarımız oldu. Erkekler bu konuda daha şanslı.  Yüzlerine herhangi bir şey kullanmadıkları için mi? Zira, akne tedavisinde kullanılan bazı ilaçlardan dolayı, erkekler arasında da leke riski altında olanlarda var tabi. Bunu da, belirtmekte fayda var diye düşünüyorum. Giderek yaygınlaşan cilt lekelerinin nedeni elbette ozon tabakasının giderek açılması, tiroit hastalığı, genetik faktörler vs ancak tam cevap değil bunlar. Düzenli olarak Güneş koruyucu kullandıkları halde ciltte oluşan lekelerin önüne geçemediklerini söyleyen kadınlarımız,  sadece Güneş ışınların değil, yüksek ısının ve hatta soğuk havaların bile bu hastalığı tetiklediğini, lekeleri daha da çoşturduklarını söylüyorlar. Melasma, biliyorsunuz ki lekenin en derin tabakaya yerleşmiş türü ve bu gurup hastalar hamama dahi gidemediklerini, hatta banyoda bile çok fazla kalamadıklarını söylüyorlar. O halde şöyle mi anlamalıyız;  Melasma bir Güneş hastalığı değil, soğuk ve sıcaktan coşan bir hastalık mı? Sizce neden kaynaklanıyor olabilir? Siz bunu tam olarak neye bağlıyorsunuz?

Melasma; deride güneş gören bölgelerde sonradan ortaya çıkan, kahverengi lekeler şeklinde kendini gösteren bir cilt hastalığıdır. Gebelikle oluşana kloasma adı verilir. Genellikle yüzün iki tarafı da etkilenir. En sık yanaklar, burun, alın ve dudak üstünde görülür.

Melasma daha çok kadınlarda görülen bir hastalık olmakla birlikte (% 90) nadiren erkeklerde de görülebilir. Ten rengi koyu olanlarda görülme riski daha yüksektir. Melasmanın herhangi bir iç hastalık ya da organ işlevsizliğiyle ilişkisi yoktur.

1. Ailesel yatkınlık 2. Güneş (Ultraviole) ışınları 3. Gebelik 4. Doğum kontrol hapı kullanımı- Doğum kontrol hapları ve hormon replasman tedavisi altındakilerde melasma daha sık gözlenmektedir. Hormonlar renk hücrelerinin fazla çalışmasını sağlamaktadır. 5. Kozmetik ürünler- Bazı makyaj malzemeleri, kolonya, parfümler, sabun ve nemlendiriciler gibi kozmetik ürünler de özellikle güneşle teması takiben bu tür lekelenmelere yol açabilir. 6. Erkeklerin özellikle vücut geliştirme amaçlı kullandıkları bazı supplementerler ve testesteron türevi hormonlarda yine melasma oluşumuna katkıda bulunabiliyorlar.

Leke oluşumunda, birazda etken faktörlerden söz edelim isterseniz; yanlış reçete, yanlış adres, yanlık yollardan… Mesela kozmetik ürünler, beyazlatıcılar, soyucular, tonikler, expigmentler, peelingler, temizleyiciler; eh bütün bunlar cilt duvarını bozmuyor mu? Şöyle ki, her birini bir kodlama olarak düşünürsek, eh bütün bunlar cildin hafızasını etkilemiyorlar mı? Şöyle bir örnek verelim mesela; beyazlatıcılar ve aklık kremleri çoğunlukla içinde cıva ve hidrokinon içeriyorlar. Hidrokinon ise iki guruba ayrılır. Beta gurubu ve alfa gurubu! Beta gurubu soyarak temizler, alfa gurubu ise soymadan. Hastaların aydınlatılması gereken ayrımlar ise; mesela beta gurubu soyucular Melasma lekeleri için agresif bir tedavi biçimiyken ve daha çok leke getiriyorken, alfa gurubu ise gerekli ve uygun olandır. Ekranda, aktarda, kozmetikte, internette öneri olarak duyulan bu ürünler her kes için uygun değildir yani. Şimdi buradan bakıldığında evet kadınlarımızın çok dikkatli olması lazım ancak bütün bu ayrımları  bilmeleri için  ne gibi yol izlemeleri gerekiyor sizce?

Bu alanda ürün satabilen ürün verebilen bir sürü adres var; tüketiciler reklamlardan ve konuştukları kişinin satış becerisinden etkilenip çoğu zaman ciltlerine en yanlış ürünlere yüksek rakamlar ödeyip beklentiye girebiliyorlar.  İlk adres her zaman kozmetik alanında çalışan hastanın cildine müdahale eden ya da takip eden alanında başarılı bir hekim olursa bu sorunların üstesinden gelinebilir. Deneme yanılma yöntemi maalesef kalıcı eksilere neden olup bu sefer daha büyük maliyetler ve işlemler gerektiren haller alabiliyor. Bir de hastaların biz hekimlerinden aldıkları tavsiyeleri yerine getirebilmeye verdikleri önem de muhakkak etkili.

Evet şu leke sorunu, hep deri üstünden ve altından, yani; “ Leke nasıl gider, nasıl yok olu(r)nura bakılır. Oysa temel üreme nedeni nedir ve hangi organla alakalı bir oluşumdur? Esas olan; sorunun nerden kaynaklandığını bulmak, akan musluğun suyunu taşımaktansa musluğu kapamayı öğrenmek ve öğretmek değil midir?  Bu konuda çalışmalar var mı? Varsa neden yeterli değil? Ya da çok açık söyleyelim; leke ve kanser ilaç ve kozmetik sanayinin ticari döngüsü haline mi gelmiş. Mesela kanserin elbette tedavisi var ancak buluşları bulanlar ortadan ya kaldırıldı, ya susturuldular. Acaba diyorum şu leke olayının da kesin çözümü var da, ki bana göre tıp bu kadar çaresiz değil, olmamalıda… Kozmetik sanayinin tetiklemesiyle mi durduruluyor, ya da hiç önemsenmiyor mu? Sizce hangisi? Yani çok çok kafa  yoruluyor da, gerçekten derin lekelerin çaresi bulunmuyor mu, ya da çaresi varda yok mu gösteriliyor?

 Derin lekelerinde kanserinde patolojisine göre hastanın biolojik yapısına göre değişen ve uzun süreçli tedavileri var. Genel olarak leke tedavisine gelen hastalar hızlı ve düşük maliyetli sonuçlara odaklılar biz de tabi ki isteriz lakin cildimizin anatomisi ve fizyolojisi bunu söylemiyor. Derin lekeler alt katmanlardan kodlanıp üst katmanlarda da gitgide yayılımı artan bir mekanizmaya sahip. O yüzden hastaların cilttlerini yenileyebilmek yaş aralığına ve cildin kalitesine göre de değişkenlik gösterip daha genç yaşlarda 2-4 ay diğer yaşlarda 3-6 ay gibi bir süreye tabidir. Cildin içine yapılan grp mezoterapi gibi yeni kaliteli kodları temiz hücreler ürettirecek tedavileri peş peşe yaparak ev ödevi doğru dermatokozmetikler kullandırılıp, cildin beslenmesi için kollajen preperatlerı ve diğer kişinin ihtiyacı supplementer veya vitaminler verilerek artı  thilyum, fraksiyonel lazer, karbon peeling ve/veya kimyasal peelingler kombine çalışılarak ve cilt komplikasyonsuz yani herhangi bir beklenmedik ve istenmedik cilt reaksiyonları yanık,fazla döküntü ,yeni lekelenmeler gibi geliştirilmeden sürecin sabır gerektirdiği hekim için de hasta içinde zorundalığını bilerek müdahale edilmelidir. Melasmada kullandığımız derecelendirme tablosuna göre çok ileri olanlarda bu tedaviler in yoğun tekrarlanma sıklığı 1,5 yıl gibi ortalama bir süreye tabi. Sonrasında da elde ettiğimiz cilt analizinde ortalama yüzde 85 ve üstü cilt lekelerinden arınmış olmasını başarı kabul edip genetik yatkınlıkları ortadan kaldıracağımızdan ya da kişinin kullanma zorunluluğu olan tedavileri varsa kadın-doğum hormonları gibi kesemeyeceğimizden kişiyi etkileyen alanları dikkate alıp hangi sıklıkla da takviye yapacağımıza karar vermek ve hastaya bunun gerekliliğini anlatmak gerekiyor.

Nihat Bey, Tıp cilt lekelerinin neden kaynaklandığını tam olarak açıklamadığı için, biz kadının yolculuğuna ve neler yaşadığına şöyle bi özetleyerek bakalım isterseniz.  Kadın, var olan lekesiyle,  ya da evet çok duyuyorum bunu;  bir sivilce lekesiyle evvela doktoruna gitti?  Doktorunun tavrında huzur verici bir güven.  Hastasına kullanması için yazın kavruk sıcaklarında bir soyucu expigment reçete etti. Bu soyucu expigmentle yüzü yanan hastanın doktorundan duyduğu; “Her cilt bu tepkiyi vermiyor, sizde oluşan bu leke derinin en alt tabakasına kadar inmiş. Yani Melasma olmuş!" Bununda bir ömür boyu gitmeyeceğini, lekeler çeşitli yöntemlerle gitse de tekrar tekrar geleceğini söylüyor.  Yani yazın kavruk sıcaklarında kullanılan expigment yüzü öylesine yakmış ki, yanıktan leke oluşmuş ve derinleşmiş. Bu doktor hatası ama sıyrılışa da bakın efendiler, hanımefendiler. Yanan ve ömür boyu lekeye mahkum bırakılan ise bir kadının eski kazağı değil, yüzü. Yapan kim? Bu kadar rahat konuşan, umursamayan, vicdanı rahat olan kim? Tabi ki, bir sivilce lekesiyle başvurduğu doktoru! Doktor kapısından çıktı bu kadın. Bu kez ekranlara gözünü kulağını dikti. Nihat Bey, siz buraya kadar, yani ele aldığımız bu kadının doktor kapısından giriş ve çıkışına kadar olup bitenleri dinlediniz ve bu pencereden baktığınızda neler söyleyeceksiniz?

Yaz aylarında tedaviye başvurulduğunda yahut her mevsim kişinin seyahat tablosunda güneş sıcaklığının yüksek olduğu bir yerde bulunma durumunu ve de kişinin özbakımını tavsiyelerimizi yerine getirip getiremeyeceğini sorgulayarak hafif kimyasal peelingler ve lazerli tedaviler  yapılmalıdır. Yurtdışı ev hanımı bir hasta daha serin bir bölgeden geldi diyelim kişiyi de uyardınız bu tedaviyle 10 gün çok önemli 3 haftada gene de dikkatli olucaz evde bile kremlenip öğlen güneşinde zaten işlem yapmasak bile cildinizi korumak için çıkmamanız uygunken burda daha önemli olduğunu söyleyip ve diğer uyarılarını hatırlatıp kremlerini reçete edip kendisinden onay formu imzalatıp bu işlemi yine yapabilirsiniz. Burda en önemli husus hastayı doğru seçip detaylı bilgilendirmek. Bir başka hasta yüzünden yaz aylarında bu işlemler hiç yapılamaz diyip kestirip atmak da doğru değil. Lakin lazerlerinde peeling tedavilerinde dereceleri vardır bir de orta-yüksek-aggresif çalışılacak bir ciltse evet kesinlikle yaz aylarında önermiyoruz mayıs ta bırakıp peeling işlemlerini eylül sonu –ekim gibi tekrar bu işlemlere başlayabiliyoruz.

Evet, Nihat Bey, ne demiştik? Tıp kapısından çıktı kadın, bu kez ekranlara gözünü kulağını dikti. Biliyorsunuz ekranlarda alışılagelmiş birbiri benzeri program furyası almış başını gidiyor. Hem de dünden bugüne. Bir hoca, bir bitki uzmanı, bir maske tarifi veren, eh birde yemek köşesi vs. Neyse! Baktığımızda sırf bu üçlüyü dörtlüyü tamamlamak adına yapılan programlar. Eh hal böyle olunca, kadınlarımız duyduğu her bitki, her maske tarifi için hiç vakit kaybetmeden kendilerine en yakın aktarcılara koşuver(iyorlar)diler.  Aman Allah'ım,  aktarlarda bir güven verici çözümler, aman Ya Rabbim!!! “Allahın izni kuvvetiyle elhamdülillah geçecek” denilen çözümsel cümleler.  Tamam artık kadın güvenli ellerde. Hee he kadın öyle sansın! Arap beyazlatıcıları mı dersiniz, ( yahu beyazlatsa Arapları neden beyazlatmamış, demı ama) falan çayları, filan kürleri, kısacası falanları filanları kullana kullana cilt duvarı iyice zehirli toksinleri hapsetti. Karardı sarardı kadın. Anan ölmeye kadın. Yada ölmüşse bile, bil ki mezarda bin kez daha öldü kadın. En masum papatya bile 10 dakika içinde süzülmediği takdirde zehrini kusuyorken, kadınlarımızın kendilerine ne yuttuklarını düşünün artık.  Peki siz bu konuda, yani alternatif tıp olarak adlandırılan aktarlar ve sundukları tedaviler hakkında neler söyleyeceksiniz?

Alanında başarılı fitoterapi sertifikasına sahip öncelikle hekimlerle hekime ulaşamazlarsa eczacılarla diyetisyenlerle konuşulmasını söyleyeceğim. Evet aktarlar satış yapmak için bir market ler lakin genel tababet bilgisine sahip olamayacakları için kişinin neyi ne kadar kullanması gerektiğini bilemeyecekler. Komşum sunu kullandı, arkadaşım şunla güzelleşti ben kullandım işe yaramadı ya da daha kötü oldum gibi şeyler bitkiden,ilaca,kreme her türlü tüketim ürünü için uygun değildir. Toplumun, siz yazarlar, biz hekimler el ele verip yazılarla,sosyal medyayla , tv programlarıyla, muayeneye gelerek her türlü üşenmeden bilgilendirilmesine önem veriyorum.

Eveeet, aktar kapısında da bi hayli para kaybeden, ama hiçbir fayda görmeyen kadınlar, bu kez nefes nefese kozmetik dünyasının kapısına koşu verdiler. Aynı güven verici yüzler, aynı kesin çözüm vaatler. O soyucu, bu soyucu!  Yok o leke kremi, yok bu yeni çıkan leke kremi! Eh bununda kullanım mevsimi ve hafızası iyice birbirine karıştı gitti.

Veee bu sefer internet evreninin sonu olmayan boşluğuna düştüler. Yok o çare, yok bu ilaç, yok son çare. Aydaaa bu sefer kararmaya aklık kremi, sararmaya dutluk kremi. “Aaaa, durun kızlar durun, hemen çantayı alıp, nereye? Ne en yakın aktara mı? Koşmayın, duruuun, dutluk kremi diye bir şey yok kızlar, durun” Ha işte böyle böyle kadınlarımız kimin sesini duyduysa o yana koştu! Kimin yanından geçtikse hepsi ev aldı, araba aldı.  Yani, her kadının cebinden bir araba kopyalandı, hooop hekimin, aktarın, kozmetik veee internet dosyasının cebine yapıştırıldııııı.

Aaaa son olarak birde lazerler devreye girdi tabi. Anam anam anam lazer atış izlerinden yakınandan tutun ki, yüzlerinin kırmızı etlerine kadar döküldüklerini söyleyen kadınlarımız… Fotoğraflarını atıyorlar, inanamıyorum. Gözlerim açıkta kalıyor. Benim kız kardeşimde bu dertten muzdarip olduğu için, ayrıca imdat çığlıklarını duyuyor ve araştırıyorum. Çok net söyleyebilirim ki, bu sorun tıp’ın çaresiz kalacağı kadar ciddi bir sorun değil, ancak ticari döngü sebebiyle oyalayıcı bir hastalık, hatta bir sivilce lekesiyle gidenler bir başka uzuuun yola düşenlerin yanlış reçete, yanlış zaman kullanımları, yanlış uygulamalar vs!  Kadının sesini işitmeyen kulakların, ceplerini şişirenlerin meselesi diyelim mi? 

Ne güzel özetlediniz sektör çok geniş üreticiler ,satıcılar,kullanıcılar, satışın satışını yapanlar … bakın burda bir piramid gibi düşünelim piramidin altına dermatokozmetik sertifikaları olan, alternatif tıp tedavileri sertfikaları olan hekimleri koyalım çünkü hekim olmak demek genel tababetten sonra branşlaşmak alanında uzmanlaşarak kendi gücünü ortaya koymak demek, piramidin üstüne hekimden aldığı tavsiyelerle gittiği aktarları , eczaneleri,marketleri  koyalım sonra ordan aldığı kendine özgü ürünleri üste koyalım ve sonrasında sonucu… bu hayatta en kıymetli şey doğru bilgiye ulaşabilmek burda biraz araştırarak bilinçlenerek olabilir. Aktarlar kendi başlarına hiç iş yapamazlar demek istemiyorum lakin onlarında bir şey önerirken kullandıkları rehber kitapçıkları sağlık bakanlığı ve tarım bakanlığı tarafından düzenlenebilir ve bu kitapçıklar alıcıya verilip şöyle bir durum olabilir bu varsa mutlaka hekiminize danışın gibi bilgilendirme arttırılabilir. İnternette de biz hekimlerin sayfaları mevcut, bilgiye ulaşmaya çalışmak artık çok kolay, forumlardan alınan tarifler yerine hekimlerin sayfalarındaki tarifleri denemelerini öneririm lakin problem üzerine harekete geçiriliyorsa mutlak muayene olup başlamaları daha doğrudur.

Heybelerini sırtlarına alan kadınların her biri, kendi başına araştırmaya, çare aramaya,  ya tutarsa göllerine maya atmaya yollarına düştüler. Deneme yanılma tahtaları yüzleri oldu tabi. Yüzlerinde, patlamalar, isler, dumanlar içinde kalmalarla hepsi birer yarım yamalak kimyagerde oluverdi. Hiç birinin gölü maya tutmadı ama; böyle böyle kayıplarında cilt duvarı iyiden iyiye bozuldu. Oysa bu kadınlar, dertlerine çare aramak için bu yollara düşüyorlarsa,ki bakın doktorlarımız doktor olabilmek için bir ömrü ortaya koyuyorlar ve bu yol, bu yolculuk doktorlarımızın yolu ve yolculuğudur, care arayan kadınlarımızın değil. Eğer her kes kendi doktoru olacaksa, doktorlarımız kimin doktoru olacak, öyle değil mi? Ve kadınlar diyorlar ki, “Birçoğumuzu bu derde muzdarip eden kendi doktorlarımız oldu ve yine bu derde cevapsız kalan doktorlarımız bizim deneme yanılma sonuçlarımıza cehalet diyorlar da, amansız yollara düşürdükleri bizler onlara ne diyoruz acaba? İşte asıl mesele burada.  Burada suçlu kim? Cehalet sahnesini bizlere açan, açıp da çare yok diye arkasını dönenler mi? Bir umut, ya tutarsa deyip göle maya çalan bizler mi?” Kısacası çare bulamayan kadınlarımız kırgın Nihat Bey. Gerek kozmetik, gerek aktar, toplamında internet ürünlerinin bu kadar çeşitliliği ve hastasına değil, alıcısına satışlarının başıboşluğu eminim ki sizleri de rahatsız ediyordur. Yani kocaman bir havuz var ve o havuz içinde hangi ürünün, hangi sorunlu cilde iyi gelip gelmediğinin başıboşluğu hakim. Peki, kadınlarımızı tekrar tek güven duymaları gereken tıp kapısına nasıl yönlendirebiliriz? Çünkü hastanın gideceği tek yer hastane, şifa bulacağı tek el ise doktorunun eli, doktorunun reçetesi olmalı. Aksi takdirde, doktor doktor olabilmek için bir ömür boyu okurken, daha çoook bir gecede hooop diye çıkıp; “Benim Adım Şifahane” diyen eller, diller çıkacak. Ama geç kalmayıp çıkanlara karşı ve bu başıboşluk piyasalarıyla ilgili önlem almak için neler yapılabilir ve bazı doktorlarımızın küstürdüğü kadınlarımızın tekrar tıp kapısıyla barışmaları için, ısrarla neler yapılabilir?

Alanında başarılı doktorlar hastalarını küstürmezler ,çünkü başarılı olmak hasta hekim uyumuyla olur doktorun hastaya güven vermesiyle başlayan tedavi süreci hastanın inanıp hekimine sadık kalmasıyla devam eder. Bir kere algıda yan etki komplikasyon hiç olmaz ı keselim. 100 hastada her şey mükemmel gider çok iyi edersiniz bir hastada yan etki yaratır bu süreç uzatır  sadece önemli olan başarılı bir hekimin o yan etki komplikasyon sürecinde de hastasıyla ilgilenmesi ve onu güvende hissettirmesi bunu aşabilecek bilgi ve deneyime sahip olmasıdır. Burda hastaların psikolojilerinden ya da artık kandırıldım mı mantığına çok yatkın oldukları için onlar sabırsızlıkla karşılayıp tedaviyi bırakabiliyorlar. En kötüsü de hekim olmayan kişilere yaptırdıkları müdahaleler ve para harcadıkları birçok şeye bakarak size de tepki koyuyorlar yani kendi tercihlerini bile bile lades dedikleri mevzularının kendilerinde yarattığı travmanın korkusuyla size yaklaşıyorlar. Diğer türlü sektördeki hekim bir arkadaşımız böyle bir problemle sıkıştığında emin olun kendi aramızda danışacağı hekimlere ulaşabiliyor yine hastasını yarı yolda yüzde 90 hekim bırakmaz. Her meslekte olduğu gibi bu konular karakterle alakalı konular hekimliğin özveri gerektirdiğini bizler biliyoruz.

Şifa dağıttığını iddia eden tıp dışı unsurlara gelecek olursak ,bakanlıklar bu konularla alakalı denetleme ve yeni mevzuatlar çıkarıyor, sürekli kamuoyu bilinçlendirmesi için tabipler odası, bizim mensup olduğumuz dernekler mücadele veriyor. Lakin kişinin kendisinin onlara inanmasının önüne geçemezsiniz bu kişinin özlük haklarına saldırı olur. Sonuçta kimse kimseyi zorla öyle yerlere sokmuyor kişi kendi iradesiyle başvurup inanıp harcama yapıyor.

KULAK VERİN HANIMLAR BİR ÇAREEE VAAAR AMA DOĞRU ELLERDE YAPILDIĞI TAKDİRDE

Bildiğiniz gibi leke aşırı pigment üretimi ile oluşur. Thulium Lazer pigmentleri baskılayarak tedavi ediyor. Hala Dünya tıp seminerlerinde en vazgeçilmez buluş Thulium lazerdir. Ama gerçek Thulium makinesi olması ve doğru ellerde yapılması kaydıyla tabi. Mesela İstanbul içinde başta Dr Nihat DİK olmak üzere adlarını sıralayacağım 6 doktorumuzda mevcuttur bu Thulium. Sadece doktor adarını yazayım ki, kimler Thulium diye Fraksiyonel Lazer uygulamalarından geçmiş, bi anlasınlar bakalım. Artık kafalarına saksımı düşer, yada onlar mı saksının içine düşer eh bilmem artık ama bildiğim tek şey, bu şok etkisiyle kimler kimlerden darbe yemiş bi bilecekler.  Dr Nihat, Dr Neslihan, Dr Hande, Dr Mehmet, Dr Aykut, Dr Yasemin… Dedik ya yol göstermeye geldik.  Ancak ve doğru ellerde olması şartıyla; zira Melasma yüksek ısıda coşturulduğu göz ardı edilmemeli tabi. E’buda benim naçizane kanaattim. Bakalım doktorumuz Nihat Dik bu ayrıntıda bana katılacaklar mı bilmiyorum ancak inanın tam üç yıl sizlerden gelen imdat çığlıklarınızla, kenardan kenardan hep araştırdım, topladım. Şimdi bu yazıyı yazıyorsam, öyleee hooop diye yazmıyorum. Evet geç kaldım çığlıklarınıza ancak bu derin mevzuya donanımsız gelemezdim, bunun için sizlerden gelenlerle çoook yollara düşüp duymam, görmem, okumam, karşılaştırmam, temel duvar çatı, öncesi sonrası vs vs vs veee uzuuun bir yolun sonunda tüm donanımlarımı heybeme alıp gelmem gerekti. İşte tüm heybemdekilerle, heybesi boş değil dolu dolu olan Doktorumuz Nihat Dik’e sizin için geldim. Ki doğru donelerle doğru adrese varıp size yol haritası olabilelim diye.  Ve projeyi ekranlara taşıyıp daha çok sizlere yol olabilelim. Sizlerin yüzünü mahvederek para kazanan ellerindeki makinelerin adını değiştirip değiştirip son trend buluşlar deyip şu tencik pilavlarını önünüze koymalarını engelleyebilelim. Evet Nihat bey sözü birazda size bırakalım.

Teşekkür ederim sizlere hakikaten araştırmalarınız çok yerinde ve vurgulayıcı . evet sistemin şöyle bir tarafı var cihaz üretimlerinde orginal bir cihaz ve muadilleri oluyor aynı ilaçlar gibi. Bir de en korkuncu sahte olanları üzerine cihazın adını yapıştırıp kullanan doktor yeri olmayan yani salonların da haberleri ve maalesef hastaları hüsranla geliyor . orginal cihazlar ve onunla yapılan tedaviler daha maliyetleri olduğundan da hastalar bütçelerine göre davranmaya çalışıyorlar. Lakin bu maliyet farklı astronomik bir fark değil. Bir de mesela thilyum konuşuyoruz , bu lazerle hastalarımıza tek seans genellikle yapıyoruz vaka ileri melasmaysa bir-iki ay sonra ikinci seansa ihtiyacımız olabiliyor. Muadil cihazlarla da uzayabilecek tedavilerle  benzer harcama ihtiyacı ya da yanlış uygulamalara maruz kalınırsa da ek tedavilerle daha fazla maliyet doğabiliyor.

Evet thulium lazer Hızır ambülans olarak yetişti. Veee burda da cep şişirici bazı doktorlarımız yine halihazırda. Ha işte işin şok olacağınız ve büyük suç teşkil eden kısmı tamda burada. Mucize Thulium yapıyoruz diye, mıknatıs misali hasta çeken, ancaaak elinde Thulium lazer makinesi olmadığı için yine Fraksiyonel lazer uygulayıp, Q-Switched Lazerle devam eden cep şişirici doktorlarımız olmasa, kadınlar ayağına gelen çareyi bulacaklar. Onlar için araştırdım Thulium Lazer genel distribütörünü arıyorum; meğer Türkiye’de belli hekimler alabilmiş. Hepsinin ismini veriyorlar. Hastaları arayıp doktorlarının adlarını tek tek alıp bir daha arıyorum genel distribütörü; “Yani bu doktorlarımızda Thulium Lazer yok mu?” “Yok” diyorlar birçoğunun adını sıralayarak “Onlara Fraksiyonel Lazer satmıştık. Fraksiyonel lazerde ise tek boyut Thulium var ancak Thulium Lazerle asla aynı olamaz” diyorlar. Beynim uyuşuyor. Bu kadar olmaz diyorum. Bu nasıl bir Allahsızlıklıktır yahu. Mucize olarak bilinen Thulium parasını alıyor, Fraksiyonel Lazeri tedavisi uyguluyor. Hasta sanıyor ki Thulium yaptırdım.  Bu sektörde bir uygulama eskidikçe, ellerinde ki makinenin adını değiştirilerek, işte yeni trend deyip tencik pilavı gibi ısıtıp ısıtıp hastaların önüne koyuyorlar. 

Kadının yüzünü mahvederek para kazanan, o paranın sana hayrı olurmu? Tüm umutlarını mahveder, lanetler seni o para. İki yakan bir araya gelmez. Sinirleniyor, öfke duyuyorum. Bana gelen fotoğrafları bir görseniz! Doktor hatası yüzünden psikolojileri sıfırlanan kadınlara  kim hesap  verecek ha. Bu kadınlar güneşle küstü. Hiçbir suçları yokken, hapishanelerde yatan hükümlüler gibi bir ömür boyu müebbet ev hapsine mahkum oldu. Sosyal hayatları bitti. Yaşama sevinçleri bitti. Ceza evlerine girenler çıkıyorlar da bunların ki müebbet. Ve vurulan bunca darbeden artık çığlık atıyor kadınlar.  Ve ben onlar adına kapınıza geldim Nihat Bey… Araştırdığım doğru adres olduklarına inandığım bir iki doktorumuz yine olacak tabi. Evet Nihat Bey, sanırım sektörde bu olup bitenlerden haberdarsınız ve konuyla lakalı neler söylemek istersiniz?

Tabi ben dürüstlükle yapılan kazancın doğru olduğuna inanan bir hekim olduğumdan sadece bizi sektörde değil her alanda bir şey pazarlanırken gerçek bilgilerle alıcının tercihine bırakmak gerekir. Sizinde öğrendiğiniz gibi fraksiyonel lazer kullanıyorsan onun da özelliklerini anlatıp hastanın kabulüyle kullanılabilir. Benim kliniklerim de her teknolojide en kaliteli cihazlar bulunuyor çünkü tek bir cihazı sadece kullanarak tüm tedavilerin üstesinden gelemezsiniz, hastaya göre en uygununu seçmek başarı da esas.

Nihat Bey, Thulium Lazer fazla üretilen pigmentleri baskılıyorsa o halde cilt savunma mekanizması oluşturuyor olmalı, giderek azalma görülüyorsa o halde tekrar tekrar, tekrar tekrar uygulamalardan sonra tamamen bitebilir mi Melasma illeti? Bitmese bile, harap olmuş ciltlerin bile çok çok düzeldiği, hiç güneşe çıkamayanların artık rahatlıkla çıktıkları görülüyor. O halde sabır ve istikrar ile bu yola devam mı?

Thulium lazer, leke tedavisinde çağımızın icadı. Ciltteki probleme bağlı olarak değişik sayıda seanslar da bitebilir ancak kişiye göre ve cildin durumuna göre de seans sayısı değişiklik gösterebilir. Dediğiniz gibi sabır ve istikrar çok önemli. Hiçbir tedaviyi bu olmadı kalsın diyerek yarıda bırakmak yok, bize inanan hastalarımızla hep beraber istedikleri, mutlu oldukları yüzlerinin güldüğü duruma gelene kadar tedavileri yapılır. Hastalarım mutlu ben mutlu… Asla durmak yok…

Nihat bey, kadınların bu meşakatli yol hikayesinde hep güven verici kahkahalar ve bu kahkahaların altında ne yazık ki böylede ağlatan acı soğanlarımız çıktı. Muhakkak ki duyuyorsunuzdur. Sizde, size gelenler içinde çok kırgın, bitkin, yitik yüzler görmüşsünüzdür mesleki yolculuğunuzda! Bize bu gördüklerinizin arasında hiç unutamadığınız, aklınıza geldikçe içinizi yakan, eskimeyen acılardan canlılığını hep koruyan bir sayfayı aralayıp ucundan bucağından biraz anlatmak ister misiniz?

Medikal estetik hekimi olmak aslında birazda psikolog olmak gibi bir şey. Karşınızda ki kişinin sıkıntısını, üzüntüsünü, sevincini, kısaca ruh halini anlamak onlarla konuşarak dertlerine ortak olmak ve mutlu olmaları için gerekli olan işlemleri yapmaktan geçiyor. Hastalarım arasında çok üzgün kendini hiç beğenmeyen görüntüsünden çok mutsuz olarak gelen ama uygulamalar sonrasında yüzü gülerek giden binlerce teşekkür eden o kadar çok hastam var ki, bunlar beni de tabii ki çok mutlu ediyor. Acıları bırakalım hayat güzel, insanlar güzel…

Sevgili Nihat Bey gördüğünüz yüzlerle ilgili başınızı yastığa koyduğunuzda; “Öyle olsa çok daha iyi olur, ya da böyle olsa daha iyi olur” diye ayrıntılarla beyin yoruyor musunuz?

 Ben hastam geldiğinde başlıyorum incelemeye, neye ihtiyacı varsa ama gerçekten ihtiyacına göre uygulama yapılmasını teklif ediyorum. Olmuşken oda olsun buda olsun diyerek faturayı şişirmek asla yapmadığım ve yapmayacağım bir şey. Hastam diyelim ki dudak dolgusu istiyor ama gerek yok, o zaman asla yapmam bunu kendisine de söylerim.

Ve evet bazı hastalarıma yaptığım uygulamaların eksikliğini duyarsam böyle bir ilave yaparsam daha güzel olabilir diye düşünürsem kendisiyle bunu mutlaka paylaşırım.

Nihat Bey, bu son soru sizin; burada ne söylemek isterseniz buyurun, soruda sizin, cevapta.  İster göndermelerinizi yapın, ister varsa içinizde hep itiraf etmek istediğiniz bir sır, ya da ne bileyim adı her neyse… Mikrofon sizde.

 Önce vatan gazetesi okuyucularına teşekkür ederek başlamak istiyorum aslında ve sonrasında size tabii ki böyle bir röportajla kadınların sesi olduğunuz araştırdığınız ince eleyip sık dokuyup yazdığınız  ve bizim sesimizi herkese duyurduğunuz için… teşekkürler… sadece leke tedavisinde değil, her konuda kadınlarımızın ve yardıma ihtiyacı olan herkesin yanındayım. Sizde ulaşmam da vesile olun beraber bu yollarda yürüyelim.

 Evet, sevgili okurlarım Nihat Bey'e verdiği bu samimi, içten cevapları için kendim ve gazetem adına çok teşekkür ediyorum. Nihat Dik kapısının gerçek anlamda güven kapısı olduğunun altını çiziyor, kadınlarımızın leke çığlıklarına derman olduğuna ışık tutuyorum. Siz; " Dilek Hanım imdat"dediniz, bende üç yıl araştırdıktan sonra; "işte yol, işte adres" diyorum. Sevgilerimle... Dilek EJDER