Röportaj: Murat Günhan

Sevgili Damla öncelikle çok teşekkür ederim bu değerli vaktini bana ayırdığın için. Çok yoğun iş temposunda çalıştığını biliyorum. Sevgili okurlarımıza ne iş yaptığını kısaca anlatır mısın?

Muratçığım Merhaba, Ben de sana çok teşekkür ederim, yaptığın güzel çalışmaları takip ettiğim için sana vakit ayırmak benim için de bir zevk, yoğunluğa gelince ben bu tempoya alışığım, hatta bu tempo olmayınca kendimi boşlukta hissediyorum. Bunu da en iyi sen anlarsın, bizler bu mesleği bu kadar sevmesek bu yoğun tempo, koşturmacalarda mutlaka mutsuz ve akabinde de başarısız olurduk, başarımızı işimizi çok sevmemize bağlıyorum. Ben üniversite yıllarından beri tekstilin içindeyim, ana konum pazarlama olmasına ragmen, ilk işim Avrupa da dünya markalarına ihracat yapan bir üretici firma oldugu için, uzun yıllar işin mutfağında, imalat, planlama, koleksiyon ve pazarlama konularında çalısma imkanım oldu, bu da hem dünya markalarını tanıyıp onların ihtiyaçlarını anlamama sebep olurken, hem de bunların müşteriye en doğru şekilde aktarılması için işin mutfağını da öğrenmemi sağladı, ve şu an yaptığım mümessilikte de bunların hepsi bana önemli değerler kattı.

Şu an Avrupa’nın büyük markalarına Naf Naf başta olmak üzere koleksiyon tasarlayıp, Türk ihracatçı firmalarımızda ürettiriyor ve ekibimle koleksiyondan malın yüklemesine kadar müşterilerimize paket bir servis sunuyoruz. Ana avantajımız ise sunduğumuz kolleksiyonlar, çünkü Avrupalı firmaların birçoğu kendi trendlerini belirleseler bile bizlerin Know How’ından faydalanmak istiyor ve bizlerden gelen fikirlere önem veriyorlar.

Damlatex olarak, tasarımdan üretim sürecinin planlama, takip ve neticelendirilmesine kadar müşterilerimizin Türkiye’deki gözü kulağı oluyoruz özetlersek.

Neden tekstil?

Tekstile girmem aslında cok tesadüf, ama sonrası bir aşk diyebiliriz, bu mesleği çok sevdim ve aşık oldum.

Ben aslında İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum, liseyi Fransız Lisesi Notre Dame De Sion da bitirdikten sonra üniversitede okurken, kaydımı dondurup Kanada’da bir üniversiteye 1 yıllığına gidip, programı erken bitirince, dönüşümde evde oturmaktan sıkılıp bir aile dostumuzun tekstil ihracat şirketine zaman doldurmak için başladım.

Sonrasında sanırım yaptığım işi çok sevdiğim için de başarılı oldum ve müdürlerim okul ile işi bir arada yürütmem konusunda beni ikna ettiler, iyi ki de etmişler, üniversiteyi bitirdiğim yılda arkadaşlarım ne iş yapacağım derdine düştüğünde, ben işimde epey yol katetmiş ve müdürlüğe geçmiştim. Daha sonra genel müdürlük dahil büyük ihracat firmalarında üst düzey görevler aldım, en son 2011 yılında kendi şirketim Damlatex’i kurdum, 6 senedir de keyifli, dinamik ekibimizle ağırlıklı Fransa pazarı olmak üzere Avrupa’nın ünlü markalarına hizmet veriyoruz. Ekibimizde benim gibi Notre Dame de Sion Fransız Lisesi mezunu arkadaşlarımız ağırlıkta, çünkü Fransa pazarında bu dili konuşmanın avantajını gördük, hepimiz Fransızca ve İngilizceye, tabii ki işimize çok hakim bir ekibiz ve işimizi çok seviyoruz.

Türkiye’yi nasıl görüyorsun tekstil konusunda?

Tekstile ilk başladığımız yıllarda model, kumaş ve aksesuar dahil herşeyi müşteriler bize verirken, geldiğimiz nokta da müşteriler bu servisleri bizlerden bekler oldular, bu da aslında bizlerin pratik, doğru ve hızlı hizmet vermesinin güzel bir sonucudur, ve işte bu nedenle zaten Uzakdouğu’ya göre şanslı duruma düşüyoruz. Farkımızı yaratmış oluyoruz.

Türkiye’nin tekstil konusunda çok yol katettiğini ve Avrupa’daki çalışma şartlarına uygun Code of conduct dediğimiz uygun sartlarda işçi çalıştırmaktan, malların dünyaca onaylanmış kalite kontrol firmalarının kontrol edilme prensibine kadar, tam bir Avrupalı gibi düşünüp, Avrupalı gibi çalıştığımızı düşünüyorum, tabii ki maalesef piyasada istisnalarımız da oluyor, inşaat yaparken tekstilde çok kazanç olduğunu düşünüp hiçbir bilgi birikimi olmadan, sadece maddi gücüne güvenip bu işlere kalkışan veya atölye mantığından ihracatçı olma hevesine girip bizleri maalesef kötü imajla tanıtan firmalar da olabiliyor, ama belli dünya markaları bizler gibi bu işe gönül ve emek veren, ciddi firma ve kişilerle çalışmayı artık ne mutlu ki biliyor ve seçiyor ve inan bu konuda mütevazi olmak istemiyorum, yaptığım tasarımların Paris te Champs Elysees de vitrinde, veya mağazada birçok yerde görünce gurur duyuyorum. 

Böyle olunca da başta dediğim gibi o yoğunluk ve yorgunluk tamamen geçiyor ve daha çok çalışma isteğimiz doğuyor.  Ve doğru olduğun her işte doğru yere geldiğini düşünüyorum. 

Önceden çok fazla Türkiye’de imalat yaptıran büyük firmalar vardı. Çin’e kaymalarının sebebi nedir?

Sohbetimizin basında da söylediğim gibi, Çin veya Uzakdoğu ile fiyat olarak rekabet edememize rağmen, Know How, yani bilgi birikimi, tasarım gücü, ve yakın mesafede kısa terminlerle hizmet verebilme özelliklerimizden dolayı, ben Türkiye’nin her zaman tekstil pazarında önemli yer teşkil edeceğini düsünüyorum, keza geçen sene Çin’de küresel mali krizlerin de bir uzantısı olarak büyümenin gerilemesi ve Yuan’ın değer kaybıyla Avrupalı müşteriler uzun bir süre Türkiye pazarına daha çok döndüler. Neredeyse Çin fiyatına malları daha kısa termin ve yüksek kaliteyle alma imkanları doğdu. 

Son aylarda tekrar kurlarda oynama olması bile, bence Türkiye ile Çin’i karşılaştırmak için çok da belirli bir kriter değil, çünkü Avrupa pazarının her zaman büyük stok riskine girmeden, kısa terminlerle, önünü görerek sipariş verip alabileceği nadir pazarlardan biri biziz, bu nedenle ben Çin’i hiç bir zaman Türk pazarı için rakip görmedim, görmüyorum, ayrı kulvarlarda oldugumuzu düşünüyorum.

Çalışma şeklinden biraz bahseder misin?

Muratçığım, ben ağırlıklı olarak araştırma yaparım, masa başı oturmayı sevmem, bu nedenle beni ofiste bile çok fazla göremezsin. Çünkü işleri yerinde görerek daha çabuk çözülebileceğini düşünürüm. Yurt dışına çok sık giderim, hem müşterilerimle sıcak temasla olmamı sağlar hem de piyasadaki yenilikleri takip ederim. Kendi ürünlerimle birlikte rakiplerimizin neler yaptıklarına bakarım ve nerede eksiklerimiz olduğunu tespit edip, bir sonrakine aynı hataları yapmamak için dersler çıkarırım. 

Bir mağazaya girdiğimde kendime birşey bakmam genelde gözlerim hep iş ve ürün odaklıdır, mutlaka bir detayı bulur ve onu nerede kullanacağımı düşünürüm, yani sürekli beynim işime odaklıdır.

Tabiki kendiğimi şımarttığım anlar da oluyor, beğendiğim ve koleksiyonunu takip ettiğim markalara da uğramadan dönmem.

Kadın ve erkek koleksiyonu mu çalışıyorsun?

Ben ağırlıklı kadın çalışıyorum ama müşterilerin talebine göre erkek ve çocuk da yapıyorum. Ama keyif aldığım alan daha çok kadın. Çalışan kadının hem işinde hem de sosyal hayatına zaman ayırırken her yerde keyifle giyebileceği kıyafetleri tasarlamayı seviyorum ve hep sade ama feminen detaylarımız oluyor. 

Müşterilerini sen mi seçiyorsun?

Müşteri müşteriyi de getiriyor diyelim, benim bugüne kadar hiç kapı çalıp bana iş verin dediğim müşterim olmadı. Senelerin birikimi ve profesyonel hayatta beni tanıyan müşterilerim yaptığım işi bildikleri için benimle çalışmaya başladılar. Sonrasında her gittikleri yere beni de götürmek istediler. Çünkü aramızda gerçekten çok güzel bir bağ oluşuyor ve birbirimizi çok iyi anlar hale geldiğimiz için, müşteri de hem her dediğini anlayan, hem de çabuk ve doğru servis verip kendisini yormayan kişilerle çalışmayı tercih ettiği için sanırım bizi tercih ettiler ve ediyorlar. 

Bu anlamda çok şanslıyım galiba, hem de işimi iyi yaptığımı da düşünüyorum. Dediğim gibi işimi iyi yapıp, bunun da neticesini pozitif anlamda almak beni her zaman gururlandırıyor, ama asla şımartmıyor.  Aksine daha da fazla hırslandırıyor, Bir sonraki vitrinde neden yine ben olmayayım? diyerek gecemi gündüzüme katıp işime odaklanıyorum. 

Bu kadar yoğun iş temposunda özel hayatına vakit ayırabiliyor musun?

Muratçığım, sosyal hayat olmazsa olmaz ve ben sosyal hayatımı da işimi de ve hatta sporumu da dengede tutmaya ve hepsine yetişmeye çalışıyorum. Öncelikle kendimle sonra da herkesle barışığım. Güne hep gülerek ve enerjiyle başlarım ve herkese de bunu tavsiye ederim. İş yaptığım firmalara da girerken bu enerjiyle, güleryüzle girmeye dikkat ederim, tabiiki işin gereği stresli, tansiyonun yükseldiği anlarımız da olur, ama konuyu uzatmam, ertesi güne yeni bir gün deyip bir önceki günün olumsuzluğunu unutarak başlamaya gayret ederim.  

Sosyal hayatımda çok değer verdiğim arkadaşlarımla ağırlıklı olmak üzere görüşmeme rağmen, yeni çevreler, yeni insanlarla tanışmaya da önem veririm ve işin en güzel yanı, evim dahil hiç yalnız kalmam, haftanın birkaç günü arkadaşlarımla mutlaka buluşu, programlar yaparız. Ayrıca yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerimiz sık olur.

Spor yapıyor musun?

Spora geç başlamama rağmen, şu anda hayat tarzı haline geldi ve müthiş bir enerji, keşke daha önce başlasaymışım. Haftada 2 kez pilates, 2 gün boks ve 1-2 gün cross fit çalışması yapıyorum. Pilatesde bu konunun en iyilerinden Fatih Şentürk hocamla ve boks için Dünya ve Avrupa Sampiyonu Serhat Değirmenci hocam ile çalışıyoruz. Orada da işten gelen prensip sanırım, işinin en iyileriyle çalışmaya özen gösteriyorum ve sporu sevmeme bence cok faydaları oldu. Ayrıca yaşam koçlarımın yönlendirmesiyle sağlıklı beslenmeye dikkat ediyorum.

Aşk mı? Mantık mı?

Ben Yengeç kadınıyım, çok fazla duygularımla hareket ederim ama yükselen başaktan da biraz bunu dengeliyorum sanırım. 

Aşkta mantık olmaz, işte mantık ön planda, ama aşk zaten oyle hesap kitapla gelen birşey değil, nedeni, nasılı olmuyor, bir anda hiç ummadığın birine aşık olabiliyorsun. Tutku cok güzel birşey ama sonrasında onu yürütebilmek iki kişinin birbirine ne kadar anlayış gösterebildiğine bağlı, işte orada aşk olmazsa zaten o anlayış da olmuyor. O yüzden aşk öncelikli diyorum.

Mutfakla aran nasıl?  Yemek yapar mısın?

Mutfakla annelerimizin yemek tarzı bir ilişkim yok, malum iş kadınıyız, ama değişik yemekleri keyifle ve zaman kısıtlaması olmadığında yapmayı, denemeyi ve dostlarımla  bunları paylaşmayı çok seviyorum. Benim masamda dolmayı çok sevmeme rağmen dolma göremezsin, ama çok değişik salatalar, balık veya et yemekleri ve değişik sosları seviyorum, hatta o an dolapta ne varsa birseyler uydurup sonra da tatmayı cok seviyorum. Genelde güzel şeyler çıkıyor. Bugüne kadar yemeyen çıkmadığına göre:)  Hafta sonları da keyifli ve uzun kahvaltıları seviyorum dostlarımla.

İş dışında neler yaparsın?

İş dışında dediğim gibi spor var, bol bol yurtiçi ve yurtdışı geziler var. Arkadaşlarımla toplanırız, keyifli vakit gecirebileceğim kim ve neresi varsa onu yaşamaya çalışıyorum. 

Yaptığın işi tercih edenlere ne gibi önerilerin olur?

Öncelikle ne iş yaparsanız yapın o işi cok sevmeniz lazım, ilk şart bu. Sevmeden hiçbir işte basarılı olamazsınız, bunu yakaladığınızda işe saygınızı kaybetmediğiniz ve gerekli zaman ve enerjiyi verdiğinizde basarısız olma sansınız yok, tabii ki bazen şans da sizi farklı yerlere götürebilir ama tekstil çok büyük bir deniz, okyanus, içinde her an değişik birşeyler bulma sansınız var, eğer değişikliği enerjiyi seviyorsanız, tekstil en keyifli işlerden biri bence.

Bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyorum Muratçığım ve başarılarının devamını diliyorum. Bir sonraki defileni de merakla bekliyorum.