ÇAĞDAŞ BİR SOKRATES PORTRESİ: CEMAL MEKAN

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Bu hafta oyuncu, yapımcı ve yönetmen Cemal Mekan ile yaşamına ve önemli projelerine dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanımak isteriz? Cemal Mekan kimdir?

Biraz da fıtratıma uygun provokatif söylemle akılsız ve edepsiz bir adam, diyorum kısaca. 

Akılsız çünkü dünyayı insan aklının mahvettiğine inanıyorum. Akıllı mühendisler, akıllı iktisatçılar, akıllı bilim insanları, iş insanları, dünyayı yaşanmaz kıldılar. Galiba bu nedenle sarılmayı değil ama kavgayı tasarlıyoruz ve galiba bu nedenle güzellikler “akıl işi değil”  

Edepsizim çünkü edep; toplum töresine bağlılığı, aynılığı ifade ediyor. Ancak erdemsizlikle karıştırmamak gerek bence bunu.  Öyle olmasaydı bunca ilki başarmak mümkün olmazdı diye düşünüyorum naçizane. 

Çevremde ironik ve yapı sökümcü hezeyanlarıma alışanlar ‘Sokrates’ diyor ben de “Çakma Sokrates” diye düzeltiyorum.  

Bunlar dışında gazetecilik ve sosyoloji öğrenimi görmüş, oyunculuk, çeşitli görsel sanatlar ve iletişim sanatlarında kendini geliştirmiş 38 yaşında bireyim. 

Oyunculuk kariyeriniz nasıl başladı?

Eski eşim sahneye itti.  Şöyle ki; İletişimci kariyerimde sanat etkinlikleri önemli yer tutuyor. Epey tiyatro festivali vs. gerçekleştirdik. O süreçte oyuncu olan Hatice ile tanıştım ve beni de sahneye çekti. Ancak tv drama oyunculuğu da onunla yollarımızı ayırdığımız depresif bir dönemde inziva maksatlı başladı ve oyunculuk yaşamımda önemli bir yer işgal ediyor, diyemem. 

Oyunculuğun yanı sıra başarılı bir yapımcısınız. Yapımcılığın tanımını nasıl yaparsınız?

Başarılı mıyım, yine toplumsal kriterlere göre tartışılır. Bu toplum, Acun’a da başarılı diyor. Ben o kadar başarılı olmak istemiyorum yapımcılıkta. 

Yapımcılığını üstlendiğiniz ilk projeniz neydi?

İlk projemiz kendisi de ilk olan TRT kanalında, yine türü açısından ilk olan bir çocuk programıydı. Rekor süreyle 131 bölüm yaptık. Projelerimizin tamamının stratejik hedefleri arasında kamusal yararlılık unsuru ilk sıradadır. Biraz önce sataşmada bulunduğum yapımcılar maalesef salt popülizm kıskacındalar. Oysa sosyal psikoloji alanında becerikli bir yaklaşımla nitelikli popülizm mümkün. Yani, izleyiciyi hem eğlendirip hem de kamusal kazanımı yerleştirmeniz mümkün. 

Yapımcılık sorumluluk gerektiriyor. 

Doğaya karşı büyük bir tutkunuz var. Doğa ve insan ilişkisine dair neler söyleyebilirsiniz?

Kavram karmaşası yaratmak istemem ama doğadan kastedilen yaban hayatı sanırım. Aksi halde doğa uzayı bizim garip türümüzü de kapsıyor.  Garip, diyorum çünkü kendi kendini yok etme sevdasına sahip, aklıyla küstah ama zavallı bir türüz bence. Ne bir solucan kadar akıllı ne de yararlıyız. Yaban ile ilişkimiz de kibirli ve komik. Eninde sonunda kaybedeceğimiz komik bir rekabet güdüyoruz yabana karşı. 

Yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiğiniz Trt Belgesel ekranlarında yayınlanan ‘Kılavuz’ adlı belgeselden bahseder misiniz? Bu belgesel, izleyicilere hangi mesajları vermeye çalıştı?

Kılavuz da bir ilkti. Türkiye’nin ilk hayatta kalma temalı docu-style reality türü projesidir. Halen taklit edilememiştir. Çünkü bir felsefesi var. Kılavuz, ilk bakışta militarist bir proje izlenimi yaratıyor. Ancak ben tasavvufi bir proje, diye tanımlamıştım. 

İnternet bile kesilse dünyanın sonu geldi sanan modern dünyanın akıllı, edepli, küstah insanına dünyanın sonunu hayatta kalma simülasyonları ile gösteren bir projedir Kılavuz. Beslenme ile ziyafet; giyinme ile moda arasındaki farkı gösteren, elimizdekilerin maddi ve manevi kıymetini göstermeyi amaçlayan, öğrenilmiş alışkanlık, bağımlılık ve şımarıklıklarımızı sorgulayan dünyanın en sert formatıdır. Hatta davranış bilimi alanında bir incelemeye de konu oldu, birçok akademisyen başvurdu.  

‘Kılavuz’ adlı belgesel ile devam edelim. Çekimlerde ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Belgesel tarzı realite çekmek başlı başına bir zorluk. Zira ülkemiz kültür kodlarından nasibini ziyadesiyle alan sektör, kültürümüzü fazlasıyla aşan yeni bir bakış. Haliyle projenin majör kameramanlığını dahi üstlenmek zorunda kaldım. Gerisi katılımcılar için çok zordu.  Eee, dünyanın en acımasız formatına katılmışlar. 

Belgesele neden ‘Kılavuz’ ismini verdiniz? Bir hikâyesi var mı?

Öncelikle Türkiye’de bir TV formatı Türkçe isimli olmalıdır, hassasiyeti etkin oldu. Bu, benim hassas çizgim. Yapımcılar bu hususta aymaz davranıyorlar ve birebir formatı karşılayan bir tanım kılavuz. İnternet bile kesilse dünyanın sonu geldi sanan modern dünya insanlığına kişisel hikâyelerinden, bağımlılık ve şımarıklıklarından yola çıkarak hazırlanan hayatta kalma simülasyonlarında bir Kılavuz eşlik ediyor format kapsamında. 

Doğayla mücadeleye dair neler söyleyebilirsiniz?

Doğayla mücadele tabirini reddettiğimi ifade etmeliyim. Doğa (yaban) ile mücadele edilmez, uyumlu olunur. Ya biz erdemli insanlar olup uyumlanırız ya da doğa bunu zorla yapar ama mücadele, baştan reddettiğim insan aklının kibridir. Doğa hep kazanır. Bu, sadece maddi evren için değil ruhumuz için de geçerli bence, inkâr da etseniz doğanızdaki gerçek aklınızın hapishanesinden eninde sonunda kaçar ve galip gelir.  

Oyunculuk ve yapımcılıkla ilgilendiniz. Bir de yönetmenlik var. Yönetmenliğe nasıl başladınız?

Yapımcılıkla eş zamanlı başladım. Kendi projelerimi kendim çektim hep. Görsel sanatlarda, görme biçimimi karşılayan ve toplum edebini, kültür kodlarını aşabilen gerçekten çalışkan ekip arkadaşları bulursam seve seve bırakırım. 

Yönetmenlik duygu mühendisliğidir, diyorum zira. Projelerim yapı sökümcü ve yapıdan yetişenlerin bunu aktarması çok zor. Mecburen kendim yönetiyorum. 

Türkiye’nin ilk boşanma düğününü yaptınız ve boşanmanız bir kutlama şeklindeydi. Boşanmanız hasebiyle ne gibi tepkiler aldınız?

Boşanmamızı değil, yeni hayatlarımızı kutladık. İronik ve yapı sökümcü bir yaklaşımdı yine ve bu sefer fikir eski eşim, daimi dostum Hatice’den geldi. 

“Kutlamalar şifacıdır.” der Hatice ve yeni işi, yeni eşi, yeni çocuğu kutlarken neden boşanma bir son olsun. İyi anımsamak istedik ve bu nedenle evlilik yıldönümümüze denk getirdik. Erdemsiz ama aklıyla kibirli insanlığın en önemli sorunlarından biri de bence bitirmeyi bilmemesi. Aslında kendi aramızda ironik bir kutlamaydı ama medyaya sirayet edince birden gündem oldu. 

Toplumdan bildik saçma ve değersiz tepkiler aldık ama bizi bilen, tanıyan çevremiz ve erdemli insanların tamamı çok olumlu tepkiler verdiler. Buna tanımadığımız insanlar da dahil. Hatta üniversitelerde tartışma konusu olmuş, birçok medya projesine de konu edilmiş. Medyatik olmasını istemediğimiz için röportaj ve proje tekliflerini birkaç erdemli dostumuz hariç reddettik. 

Yakın zamanda herhangi bir projeniz var mı?

Birkaç ilk proje daha geliyor. Kılavuz dışında zaten bir dolu ilk proje gerçekleştirmiştik ama bu sefer drama alanında bir ilk geliyor. Sürpriz olsun. 

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

İnsan olmasınlar. Ne bileyim, kelebek falan olsunlar.  İlla olacaklarsa da insaflı, erdemli insanlar olsunlar diyebilirim. Teşekkür ederim.