Küçükken geçirmiş olduğum menenjit hastalığı nedeniyle 36 senedir yatağa mahkûm yaşıyorum, hiçbir yerim tutmuyor.  Ablacığım şu anda sol elimin işaret parmağı ile yazıyorum, biliyor musun?  Bende beden yok beyin var.” dedi. Mesajlar arka arkaya geliyordu. Ellerim çözüldü. Gözlerim uzaklara daldı. Rukiye’ye ulaştım. Rukiye’nin anlatacak çok şeyi vardı. Başladık bir yerlerden… Röportajımı yaparken, sabır katsayım daha da arttı. Yaşam acımasız da olsa tutunmak lazım salıncak misali.

Her nefesin bedeli var, yaşam acımasız mı?

-Hayat bazen üzerimize gelir, nefes alamayız. Yeter artık der isyana başlarız. Biz insanoğlu sabırsız. Sıkıntımız hemen geçsin isteriz. O acının içinde şerbet barındığını bilmeyiz. Diken gülü korumak adına nasıl etrafını çevrelemişse, sıkıntılar da bizim dikenimizdir. Bizlerin bağışlanmasına vesile olur ve bizi günahlardan arındırır. 

Rukiye Türeyen yatağa bağlı yaşıyor. Hayata yenik başladın ve kabullendin.  Yolculuğunu anlatır mısın?

-1980 yılında Sakarya’nın Adapazarı ilçesinde doğdum. 3 aylıkken geçirdiğim menenjit hastalığı sonucu yatağa bağlı olarak yaşıyorum. 36 yıldır devamlı yatıyorum, hiç kalkamıyorum. 
 Dile kolay,3 aylıkken geçirdiğim menenjit hastalığı nedeniyle 36 senedir hiç kalmaksızın yatağa mahkûm yaşamaktayım. Kimileri vardır; dört duvar arasına mahkûm, biz engelliler de bedenimize mahkûmuz. Bu sözüm isyan olarak algılanmasın. Her şeyin kader olduğuna inanıyorum. Yüce Allah buyuruyor “Siz elinizden geleni yapın, gerisini bana bırakın” diye. Yani çabalamanız sonuç vermiyorsa isyan etmeyin Allah’ın bir bildiği vardır. Ailem beni ilk hastalığa yakalandığımda hastanelere götürmüş. İstanbul’u karış karış gezmişler fakat doktorlar ümit vermemiş. Ailem ellerinden geleni yaptı fakat takdir yüce Allah’ındır. 2014 yılında bir ameliyat geçirdim oturabilmek için, o da başarısız oldu ve daha çok yatağa bağlandım. Maalesef menenjit hastalığına çözüm bulunamadı.

Kardeşlerinin okuldan dönmesini beklerdin. Neden?

-Okula gitme imkânım olmadı. Ellerimi kullanamadığım için, okul kabul etmemiş. Peki, bu beni yıldırmadı. Şu da bir gerçek ki, sağlıklı birey olsaydım polis olmayı çok isterdim. O yüzden polislere karşı ayrı bir sempatim var. Onları çok seviyorum. Tabii ki işinde iyi olanları. Dürüstçe davrananları. Okula gidememem beni yıldırmadı, aksine hırslandırdı. Kardeşlerim okula giderken onlara özenirdim. Okuldan dönmelerini beklerdim, kitaplarını alıp da resimlerine bakmak için. Resimlere bakardım ne anlatıyor diye. Sizler de bilirsiniz; ilkokul kitaplarının yazıları büyük olur. “Ali ata bak. Ayşe ip atla”. Bunları çok severdim. O zamanlar okul fişleri vardı. Onlardan çok faydalandım.

Okumayı yazmayı öğrenirken hayatı da öğrendin. Umutların hep yeşil miydi?

-Televizyon ve gazete haberlerini okuyarak okumayı öğrendim. 2007 yılında bilgisayar kullanmaya başladım. Yazmayı da bilgisayar kullanırken öğrendim. 
Yaşarken hayatı öğrendim. Hayatın bana öğrettiklerinden bir tanesi, bazı insanlar tarafından yaşam hakkımızın elimizden alınmaya çalışılması. Yani “Sen engellisin ne yapacaksın okumayı” veya “Çalışmayı ne yapacaksın. Ekmek elden su gölden.” vb. söylemler ve daha niceleri. Engellilere verilen maaşla yetinsinler
İsteniliyor. Ya aile bireyleri çalışmıyorsa o zaman ne olacak? Yetecek mi aldıkları maaşlar. Aylıkları kesilenler de cabası.
Hayaller sınır tanımıyor. Çok hayalin var.  Anlat bize hayallerinin ortağı olalım… 

•  Evet, Hayaller sınır tanımıyor. Çok hayalim var.  Mesela dünyaca ünlü bir yazar olmak. Örnek aldığım yazar Kahraman Tazeoğlu. Kitaplarını okurken cümlelerinin içerisinde kayboluyorum. Yazı tarzından çok etkileniyorum. Ünlü olmak isteyişim sadece kendim için değil, biz engelli bireyleri işe yaramaz görenlere ve vasıfsız diyenlere, var olduğumuzu göstermek istiyorum. “Vay be helal olsun, bu işi tüm zorluklara rağmen başarrmış” dedirtmek. O zaman engellileri yarım gören bazı kimseler bir nebze de olsa utanır diye düşünüyorum. 

Her engelli bireyin hayatı kendine göre zordur elbette. Herkes kendi yaşadığını bilir çünkü. Ben kendimi bildim bileli her ihtiyacımı annem karşılıyor. 4 kardeşim var. Ben eğitim alamasam da hiç eksik hissetmedim kendimi. Okula gidemedim diye de pes etmeyip okuma yazma konusunda kendimi geliştirdim ve geliştirmeye devam ediyorum. Hatta beni lise mezunu zanneden arkadaşlar bile oluyor. Sadece hayat okulunu okudum. Hala okumaya devam etmekteyim...
Hayalimdeki evi anlatmak isterim size. Evimin balkonu geniş olmalı. Ben devamlı yattığım için yazları balkonumda uzanıp dizüstü bilgisayarımıda önüme alarak serinde yazılarımı yazmak isterdim. Odamın tavanın küçük bir kısmı cam olmalı. Gündüz uçuşan kuşları, gece olunca parıldayan yıldızları görebileyim diye. Duvarlardan bir tanesi de boydan boya cam olsun isterdim. Kış mevsimi geldiğinde yağmuru karı izlemek için. İnanın yazarken bile içimi tatlı bir heyecan kaplıyor. Yazarlıktan para kazanırsam böyle bir ev alacağım Allah’ın izniyle. Zaten anneciğime söz verdim, yazarlıktan bir şeyler elde edersem, “Sana bir ev alacağım” dedim...

Özlemlerin?

- Hani bir insanın acıdan içi sızlar ya, benim de özlemlerimi anımsadıkça burun direğim sızlıyor. Bazılarınız otururken bile yoruluyorum diyor. Otururken nasıl yorulur insan?  onu bile bilmiyorum inanın. Bunu kendimi acındırmak için söylemiyorum. Bazılarınız ayakkabı ayaklarınızı sıktı diye yakınırsınız. Benimse ayağım var fakat kabım yok. Bedenimin olmadığı, beynimin var olduğu gibi. 

Bir de şu konuya değinmeden geçmeyeceğim. Biz engelli bireyleri nedense rahatlıkla nitelendiriyorlar. Beni gören bazı insanların “Keyif sende, yat bakalım” gibi söylemleri oluyor. Dilim susuyor içim konuşuyor öyle zamanlarda. Kimse duymuyor içimin sesini
Benden başka. Her engelli birey yaşadığını bilir elbette. Bu haberi okuyan engelli arkadaşlarım “Sen haline şükür et. Senden daha kötü durumda olan insanlar da var.” diyeceklerine eminim. Ben bunun bilincinde olarak yaşıyorum ve her zaman şükür ediyorum. 

Bir Parmağında On Marifet var. Rukiye’nin iç dünyası?

-Özel hayatım hep merak konusu olmuştur bazı insanlar için. Az da olsa bahsedeyim. Bazı duygular vardır ki; onlara engel olunmuyor. “Dur ben engelliyim bana uğrama” denmiyor. Ben de sevdim tabii ki, o beni sevdi mi onu bilemeyeceğim. Hiçbir şekilde belli etmezdi. Belli etseydi de bir şey olacağı yoktu. Evlilik söz konusu bile olamaz
Benim hayatımda. Ben istesem dahi ailem izin veremez, ben de istemem zaten.

Yazı yazarken zorlanmadan yazıyorum. Arkadaşlarımla yazışmalarımda yavaş olduğum için, onlar açısından sıkıntı olmasa da ben onları bekletiyorum diye az da olsa sıkıntı yaşıyorum. Yazarlık dışında şairlik yönümü de keşfettim ve şiir yazıyorum.
Seslendirilen 2. 3. Tane şiirim youtube de dönüyor.

Sevdiğin müzik türü ve tavsiyelerin?

-Beslenmem siz sağlıklı bireyler gibi. Yemek ayırmam. Allah’ın her nimeti değerlidir benim için. Ebru gündeş, Orhan ölmez, en sevdiklerim. Slow şarkılar etkiler beni. Zaten çok duygusalım, çabuk ağlar çabuk gülerim. Çok kırılganım ama karşımdaki insan gönlümü alırsa çabuk affederim. Çokta nazlıyımdır, cilve yapmayı severim. Çabuk sinirlenirim iki dakika uzak durunca çabuk geçer.
Engelli arkadaşlarıma naçizane bir tavsiyem olacak. Dışarıda veya evde ne yaşarlarsa yaşasınlar, hayata küsüp isyan etmesinler. Çünkü bu dünyaya geliş nedenimizi biliyorsak isyan etmemizde anlamsızdır.

Rukiye’m bu dünya bizim evimiz.  Hepimiz bir görevle geliyoruz. Dört mevsim dünyayı izleyeceğin camdan evlerin olsun. Zaman denilen bu yolculukta tüm güzelliklere sahip olman dileğiyle…

Rukiye Türen şiirleri 

Linkleri tıklayınız: https://www.youtube.com/watch?v=5bB1bLclFV0

https://www.youtube.com/watch?v=QuyhSsC2dkc