Kaşıkçı cinayetinde Suud-i Arabistan’dan geç de olsa gelen itiraf doğrultusunda ve zaten ortada olan deliller ışığında sona yaklaşıldı diyebiliriz, meseleyi tüm yönleriyle Güvenlik Analisti Emekli Albay Coşkun Başbuğ ile konuştuk, bundan sonrası için süreç nasıl işler, kimin eli kimin cebinde çok daha fazlası röportajımızda…

Röportaj : ESRA BARIK

Devletler zaman zaman olağan dışı şekillerde hamlelere başvurabilirler bunun örneklerini görebiliyoruz geçmişte de günümüzde de, fakat inkar edebilecekleri bir düzeyde şartlarda gelişir genelde, kör göze parmak olmaz bu işler..
Bu şekilde aleni konsolosluğu suç mahalli olarak kullanabilmeleri, üstelik devlet kontrolündeki havacılık şirketine ait özel jetle, üstelik kendi kimlikleriyle gelip 2 saat için sorgu ve cinayeti gerçekleştirip geri dönmeleri akıl alır gibi değil doğrusu..
Esasında genel olarak Suudların muhaliflerle baş etme biçimi ve yöntemlerinden biri bu. Siz de hatırlarsanız Milano, Paris, Cenevre gibi yerlerde de benzer operasyonlar yapıldı prensler kaçırıldı falan fakat uluslararası kamuoyunda ya da o ülkenin kendi büyükelçiliklerince çok fazla tepki görmedi.
Suudlar İstanbul'da da aynı şeyi yapabileceğini düşündü belli ki, fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Amerika'nın arkasında olmasına güvendi.
Peki, sizce, Suudlar sürecin gelip buraya dayanacağını öngöremediler mi? Yoksa tabiri caizse Türkiye'yi bu anlamda hafife mi aldılar?

Bu öngörüye sahip olmak için öncelikle ortada köklü bir devletin ve ona ait köklü kurumlarının olması gerekir. Bu olayda da net olarak görüldü ki, devlet olmak, kurum işletmek çocuk oyuncağı değilmiş. Bu saydıklarımdan hiçbiri Suudi Arabistan’da yok. Bugün üzerinde kıyamet koparılan toprakların hepsi düne kadar Osmanlıya bağlı vilayetlerdi, Osmanlı hâkimiyeti altında bulunan imparatorluk coğrafyasıydı. Bir takım hile ve kirli işbirlikleri ile Osmanlıdan koparıldı ve yerine sınırları cetvelle çizilmiş çadır devletler getirildi. Bu devletlerin başına da kendisini sömürenlere bağlı, kuyruğu tamamen batının elinde olan, işbirlikçi yönetimler getirildi. İşte kök olmayınca da ortaya böyle benzeri komedi filmlerinde olabilecek operasyonlar çıkıyor. Selman bu süreci öngöremedi mi! Selman da ne bu süreci öngörecek akıl ne de olacakları görebilecek göz var.  Velakin var diyelim! Bir kere Selman da o aklı kullanacak hür irade yok. Selman cebinde doları boynunda yularıyla gezen dış güdümlü bir zavallı. Bu operasyonun görevi kendisine Mossad ve CIA üzerinden servis edildi. Oda kendi aklınca verilen görevin gereğini yaptı.  
Aslında burada bu soruyu bir de tersten sormak gerekir. ABD ve İsrail Selman gibi biriyle yola çıkarak bu süreci öngöremedi mi? Selman’ın bu görevin üstesinden geleceğine nasıl inandılar? Esas sorgulanması gereken konu bu! Okumayı bilene bu sorunun cevabı yine yukarıda verdiğim cevapta saklı. Çadır devlet özeliği bu devletler için de geçerli. Devlet işletmek öyle şirket yönetmeye, terör örgütü gütmeye benzemiyor. Amerika körfezde güdeceği Arap ordusu kurmakla meşgul. Ümit ederim bu örnekten gerekli dersi alır.   

SON GELİŞMELER IŞIĞINDA BAKTIĞIMIZDA;
Sultangazi'de bir otoparkta bulunan konsolosluk aracının 2 Ekim’den bir gün önce Belgrad ormanında keşif yaptığına dair görüntüler ortaya çıktı. Dün itibariyle Suud kaynaklarınca olayda 'dublör' kullanıldığı da itiraf edildi. Reuters, gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın ölüm emrinin Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman'ın danışmanı Kahtani tarafından verildiğini öne süren bir haber yayınladı geçtiğimiz günlerde. Yine basına yansıyan iddialardan biri, 15 kişilik infaz timinin dışında 16. kişinin tespit edildiği.. Ve bu kişinin hem Suudi hem İngiliz vatandaşı olduğu ve ABD pasaportuna sahip olduğu öne sürülüyor. Şimdilik kimliği gizli tutulan bu kişinin 15 kişilik ekibi yönettiği belirtiliyor. Bugün Konsolosluktaki kuyuyu incelemek isteyen polislere Suudi yetkililerin izin vermediğini biliyoruz. Günün önemli gelişmelerinden biri de bu akşamüstü Cumhurbaşkanı Erdoğan'la Suudi Prens Selman arasındaki telefon görüşmesiydi. Pompeo geldi gitti, ee CIA başkanı Türkiye'de.
Gelinen noktada tüm bu deliller ışığında siz bu olayı Suudların amatörlüğüne mi bağlarsınız yoksa işin içinde iş mi var, ne dersiniz hocam? Ve her şey ortaya çıktığı halde neden bu kadar geç açıklama yaptılar?

Olayda hem amatörlük hem de işin içinde iş var. Olay uluslararası bir boyut kazandığı için haliyle peşinde koşturanlarda uluslararası çevreler oluyor. ABD dün apar topar en üst düzeyde temsilcini Türkiye’ye gönderdi. CIA Başkanı Gina Haspel!
CIA başkanının olayla ilgili soruşturma genişledikçe yaşadığı paniğin, her işi bırakıp elinin hamuruyla apar topar buralara gelmesinin elbette ki bir anlamı var. Yoksa koca(!) CIA Başkanı onca yolu “fidayda” oynamaya gelmedi!
CIA başkanındaki telaşın sebebi, onu onca yolu aşıp buralara getiren, yüze göze bulaşmış bu cinayette Amerika’nın suç ortaklığı delillerinin ortalığa dökülme korkusudur. Bu olaya anlam yüklerken asla tereddütte kalmayın, Amerika bu katliamın azmettirenidir, Amerika bu katliamda Selman’ın suç ortağıdır.
Başkan Erdoğan ilk günden beri konunun takipçisi olacaklarını ve bu soruşturmada hiç bir şeyin gizli kalmasına asla müsaade etmeyeceklerini ısrarla vurgulayarak çok yerinde bir çıkışla konuyu uluslararası boyuta taşıdı ve bana göre bu hamle beklenildiğinden çok daha fazla olumlu karşılık buldu. Nitekim BM dâhil birçok dünya kuruluşu Erdoğan’ın konuyu dillendirmesinden sonra cinayet ile ilgili uluslararası bir soruşturma ve yargı safhasından söz etmeye başladı.
Böylesi kritik bir süreçte, katliamla ilgili elde edilen delillerin bir anda sicili zaten kanlı olan Amerika ile de ilişkili olduğunun ortaya çıkarıldığını düşünsenize. İşte bunun yarattığı  korkuyla elde edilen delilleri anlama ve soruşturmada erişilen boyutu çözme adına geldi Haspel. Üstelik bir de malumunuz altın kural vardır; “katil cinayeti işlediği olay mahalline mutlaka geri gelir”.

TÜRKİYE SÜRECİ NASIL YÖNETTİ?
Türkiye, uluslararası ilişkiler ile bu cinayeti birbirinden ayırmasını ve süreci suhuletle itidalle yönetmesini bildi. Ortada kriminal bir suç varsa sonuna kadar üstüne gidileceğinin mesajını verdi başından beri, fakat olayı Suudi Arabistan bağlamında kişiselleştirmedi.
Bu anlamda aslında İsrail'in güvenliğini önceleyen, Mısır- İsrail- BAE ve Suudları kapsayan küre kuşağının oyununu da bozmuş oldu Türkiye. Zira eğer Türkiye sert bir diplomatik dil kullansaydı ya da olay aydınlatılmamış olup bu cürüm Türkiye'ye kalsaydı zaten gergin olan Suudi Arabistan’la ilişkiler kopma noktasına gelebilir Suudlar tam anlamıyla İsrail'in kucağına itilmiş olabilirdi ve Türkiye'nin uluslararası kamuoyunda başı ciddi anlamda ağrıyabilirdi.
Bu süreçte İsrail Haretz gazetesinin "Kaşıkçı öldürüldü. Türkiye neden Suudi Arabistan'la hızlıca ilişkisini kesmiyor" çağrısında bulunduğunu gözardı etmemek gerekir.
Siz nasıl değerlendiriyorsunuz Türkiye'nin olaya yaklaşımını ve sürecin seyrini..? Aksi bir senaryoda neler yaşanırdı, olası ihtimaller neler?

Bu soru üzerine kitap yazılır, öylesi geniş kapsamlı bir soru ki bu. Ancak ben kısa bir özeti buraya sığdırmaya çalışayım. Bu olayda Türkiye mükemmel bir süreç götürdü ve halen de aynı mükemmeliyetle götürüyor. Bu konuda Dış İşleri ile İç İşleri Bakanlığımızı ve MİB’mızı yürekten kutlamak gerek. Tamamen şeffaf, altı dolu dolu ve tüm bilgileri bilmesi gereken prensibine göre eş zamanlı olarak dünyayla an be an paylaştılar.
Türkiye bu süreçte başarısız olup golü kalesinde görseydi, diğer bir deyişle cinayet üzerimize yıkılsaydı ne olurdu sorusu önemli bir soru bu nedenle kısaca değineyim. Cinayet üzerimize yıkılsaydı; yani eğer biz bu operasyonu tersine çeviremeseydik, muhtemelen Üzeyir Garih cinayetinde olduğu gibi bir sabah “Belgrad ormanlarında bir erkek cesedi bulundu!” son dakika haberi ile uyanacaktık. Ardından olaya bir anda uluslararası boyut kazandırılacaktı ve tetikte bekleyen emperyal devletler acımasızca üzerimize saldıracaklardı. Bu kaostan istifade eden Amerika da; başta Suudi Arabistan olmak üzere tüm bölge ülkeleri ile aramızı açarak bizi yalnızlaştırmayı ve bunun getirdiği avantajla Suriye ve Irakta kaybettiklerini geri almanın yollarını arıyor olacaktı. İsrail Haretz gazetesinin "Kaşıkçı öldürüldü. Türkiye neden Suudi Arabistan'la hızlıca ilişkisini kesmiyor" yaygarasının sebebi tuzağın ellerinde patlaması..
Şunu görmek gerekir ki, Kaşıkçı olayı başından itibaren ABD’nin kurduğu ve uzun süredir planladığı bir tezgâh. Amerika’nın kendine tehdit gördüğü Kaşıkçı çok seyahat eden biriydi. Bu nedenle Amerika’nın Kaşıkçıyı sessiz sedasız katledebileceği birçok yer ve ortam vardı. Ancak Amerika bu katliamı özellikle Suud üzerinden ve Türkiye’de yapmak istedi. Çünkü eğer kanlı plan tutsaydı, Amerika Suud üzerinden yaygarayı koparacak ve “Aynı zamanda Amerikan vatandaşı olan gazetecimiz Cemal Kaşıkçı Türkiye de kayboldu. Kaşıkçı son olarak Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğunda resmi nikâh işlemlerini yaptırdı ve bir daha da kendinden haber alınamadı. Neler oluyor? Türkiye insan haklarının ayaklar altına alındığı, gazetecilerin yok edildiği, basın ve insan özgürlüğünün yok sayıldığı bir ülke haline geldi, Türk yetkililerinin bu konuda bir açıklama yapmasını bekliyoruz, bunun hesabı verilmeli!” naraları atıyor olacaktı. Ardından Belgrad ormanları son dakikası ve biz dememişmiydik senaryoları…
Ancak diğer kumpaslarda olduğu gibi istihbaratımız bu tezgâhıda anında tespit ederek bozdu ve kendisine dönmüş namluyu karşıya çevirmesini bildi.
 
ABD'DEN GELEN ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMALAR & ABD BU İŞİN NERESİNDE?
Cemal Kaşıkçı'nın öldürüleceği bilgisi CIA'da vardı. Prens Selman'ın bu konuda verdiği emirler dinlemeye takılmıştı.. Cemal Kaşıkçı'nın öldürüleceğini bile bile buna sessiz kaldılar'  şeklinde ABD basınından yetkili ağızlardan gelen iddialar var. Elbette Suudlar'ın CIA bilgisi dahilinde olmadan hele de başka bir ülkede iş tutmaları mümkün değil ve eğer CIA iddia edildiği üzere bu işe bile bile göz yumduysa içinde yer aldıysa olayın başka bir boyutta tartışılması gerekir. Kaldı ki Trump'ın Prens Selman'a verdiği destek ve yatırım ortada. Tabi ki kendi çıkarları doğrultusunda. Bu işin azmettireni ABD, tetikçisi Selman'dır desek yanılmış olmayız herhalde?

Bu tanımlama kesinlikle doğru bir tanımlama olur. Gerçekler ortaya çıktığında da net olarak görülecektir ki, bu işin azmettireni Amerika tetikçisi ise Selman. Yani kürenin etrafında birlikte horon tepenler…
Dansın yarattığı amimiyetle(!) bu olayın en başından beri Selman’a doğrudan arka çıkan bir Trump görüyoruz. Konu ile ilgili yaptığı açıklamada “Benim anladığım bu işin ardında serseri katiller olabilir. Kim bilir, bu işin iç yüzü yakında ortaya çıkacak ama Selman iddiaları kesin olarak reddediyor!” ifadelerini kullanarak Selman'ın olaydaki sorumluluğunu örtbas etmeye çalışmıştı.  
Kısacası Amerika bu işin her yerinde, İsrail bu işin her yerinde. Selman bu işin tam göbeğinde.

Kaşıkçı Türkiye'yi "İslam dünyasının önderi" şeklindeki tanımlıyor, monarşilere karşı çıkıyor, Üstelik son zamanlarda Trump'ı da eleştiriyor, "Prens Selman'ın ABD Başkanı ile yakınlaşması tehlikeli" diyordu. Bu olay üzerinden Selman'ı parasal anlamda sıkıştırıp 2,5 trilyon dolarlık ARAMCO hisselerini kendine bağlama, parasal anlamda Suudları söğüşleme mevzu da var tabi ABD'nin gizli ajandasında büyük ihtimal, meselenin özü biraz da bu diyebilir miyiz?

Zurnanın devreye girdiği yer tam da işte burası. ABD bir taş üç kuş denklemini devreye koyarak bu operasyona girişti. Bunlar; ABD açısından dili fazla uzayan Kaşıkçının ortadan kaldırılması, olay üzerinden Türkiye’nin yalnızlaştırılması ve Suud’un ABD’deki paralarına çökülmesi.
Bu genel özetten sonra soruya dönersek sorudaki her konunun cevabı kaşıkçının neden hedef olduğunun anlaşılması ile başlar. Cemal Kaşıkçı Ortadoğu coğrafyasında bilinen ve mevcut Suud rejimine muhalifliğiyle tanınan reformist bir gazeteciydi. Kaşıkçı Prens Selman ve uyguladığı politikaları her platformda ve oldukça da sert bir dille eleştiriyordu. Ayrıca Kaşıkçı bununla da yetinmeyip son günlerde Trump’ı ve dolayısıyla arka planda ABD ve İsrail’in politikalarını benzer dille eleştirmeye başlamıştı. Trump’ın Prens Selman’la içli dışlı kirli ilişkiler içine girmesini ve kapalı kapılar ardında pazarlıklar yapmasını doğru bulmuyordu. Buna ilave Amerika’nın İran, Katar ve Suriye konusunda uyguladığı politikalarda da büyük hatalar yaptığını dillendirme cesaretini gösteriyordu. Üstelik bu cesareti Amerikan medyasının lokomotifi, Yahudi lobisinin en güçlü olduğu Washington Post gazetesindeki köşesinde gösteriyordu. Tüm bunlardan daha kötüsü Kaşıkçı Türkiye’yi Ortadoğu’nun yeni lideri ve küresel güç olarak görüyordu.
Bütün bu saydıklarım Kaşıkçının gazetedeki işine son verilerek kovulması için yeterliydi ancak küresel güce bu ceza yetmeyecekti. Çünkü hepsinden önemlisi Kaşıkçı El Kaide lideri Usame Bin Ladin hakkında da çok şey biliyordu. Seksenli yıllardan itibaren Ladin’le defalarca röportaj yapan Kaşıkçı bu ilişkisi nedeniyle bilmemesi gereken birçok şeyi bilen gazeteci konumuna düşmüştü. Şüphesiz Ladin’in Kaşıkçıyı kabulünde, bir zamanların flaş ismi amcası Adnan Kaşıkçının Ladinle olan samimiyetinin çok büyük etkisi olmuştu ama neticede Kaşıkçı soyadının gölgesinde de kalsa çok ses getiren röportajlar Cemal Kaşıkçı tarafından yapılmıştı.
Kısaca ortada Ladin konusu dâhil çok şey bilen ve son dönemlerde aykırı konuşmaya başlayan bir Cemal Kaşıkçı tehdidi vardı. Buraya kadar başlıklar halinde özetlediğim hususların “Neden Kaşıkçı?” sorusuna yeterli cevabı verdiği kanaatindeyim. Tüm bu bilgileri birlikte okuduğunuzda Kaşıkçı, Suud Prensi Selman için doğrudan, Amerika ve İsrail için de dolaylı olarak ciddi tehdit oluşturmaya başlamıştı. Bu nedenle derhal yok edilmesi gerekiyordu. Neden kaşıkçı sorusunun cevabını verdikten sonra şimdi gelelim işin bam teli olan diğer kritik sorulara…!  
Bu işin esas sebebi elbette kaşıkçı değil bu operasyon esas hedef Türkiye dolaylı hedef Suud paraları. Türkiye bacağı çökünce Amerika yönünü Suud paralarına döndürdü ve bu konuyu bahane ederek yapacağı yaptırımları piyasaya üfledi. Geçtiğimiz günlerde Trump bu katliamla ilgili yaptığı konuşmada Suud rejimine sert yaptırımlar geleceğini açıkladı. Bu açıklamanın hemen ardından sızan haberlere göre Amerika; rejimin 200 milyar dolarlık Amerikan tahvilleri geri ödemelerini 15 yıl erteleyeceği ve büyük Amerikan şirketlerinde mevcut 750 milyar dolar değerindeki Suud hisselerine de el koyacağı söyleniyor. Bunu yapabilir mi? Bekleyip göreceğiz… 

Tabi burada hesap edemedikleri durum Türkiye'nin bu olayın peşini bırakmaması ve uluslararası kamuoyunda yankı uyandırması. Bu olayı geçiştirmek adına farklı farklı açıklamalar yapan Trump sıkıştı aslında içerde. Çünkü dünya kamuoyunda bu denli infiale neden olacağı beklenmiyordu belli ki. Trump Selman'ı gözden çıkarır mı yoksa münferit bir olaymış gibi bu meselen üstü kapanır mı dersiniz? Çünkü son açıklamasında 'bu olayda birine ulaşılacaksa gösterilecekse bu Selman olacaktır' minvalinde şeyler söyledi?

Trump daha derin bir söyleyişle ABD asla Selman’ı gözden çıkaramaz, ellerinde böyle bir lüks yok. Bunun böyle olduğunu Kaşıkçı olayında Selman’a verilen desteklerde, Selman’ı aklama çabalarında çok net olarak görebilirsiniz. Peki neden gözden çıkaramaz? Çünkü Amerika ve İsrail körfez de bütün planlarını uzun vadeli olarak Suud üzerinden planlıyor. Bu kozun ellerinden gittiğini şöyle bir hayal edin. Böylesi bir durumda körfez de yalnız kalarak el ele tutuşmuş bir İsrail ve ABD portresi ortaya çıkacaktır.

NEDEN TÜRKİYE'DE GERÇEKLEŞTİ?

Olayın delilleriyle birlikte böyle ayyuka çıkacağını kestiremediler büyük ihtimal ,amaç hem muhalif bir kimlikten kurtulup hem de ihaleyi Türkiye'ye bırakarak diğer tüm muhaliflere bir göz dağı mahiyetinde bakın Türkiye'ye güveniyorsunuz fakat güvenli değil mesajı vermiş olacak, hem de bakın biz Türkiye'nin göbeğinde İstanbul'da böyle operasyon yaparız demek istediler kanaatimce. Fakat ellerine yüzlerine bulaştırdılar tabi.. Siz ne düşünüyorsunuz, bu cürmün işlenmesi için neden özellikle Türkiye seçildi?

Kaşıkçı olayında biz Türkiye’nin göbeğinde operasyon yaparız mesajı verilmek istendi tezine pek katılmam çünkü bu konuda tüm dünya devletleri 15 Temmuzdan itibaren kendilerine ciddi çeki düzen verdiler, herkes 15 Temmuz işgal girişiminin bastırılmasından sonra artık Türkiye’nin yolgeçen hanı olmadığını gördü. Tam tersi, böylesi bir mesajı son zamanlarda Türkiye ilgili devletlere veriyor.  Avrupa’dan Suriye’den, Irak’tan kısacası her coğrafyadan der dest edip getirilen teröristler bu tür mesajın ürünleri. Türkiye’nin neden hedef seçildiğini geniş kapsamlı önceki sorularda cevapladım. Bunlara ilave şunu ifade edeyim. Türkiye küresel düzeni yıktığı için zaten her alanda hedefte. Kaşıkçı olayı biter Bardakçı olayı başlar. Sürekli deneyecekler, uyanık, diri ve birlik olmalıyız.
Bakın bu konuda hafızayı biraz geriye götürelim ve MİT tırlarına gidelim. ABD, uzun süredir Türkiye’yi uluslararası kamuoyunda teröre destek veren ülke konumuna düşürmek için türlü türlü oyunlar deniyor ve bu işten asla vazgeçmiş de değil. Amerika bu konuda ilk hamlesini MİT tırlarıyla yapmıştı. Doğrudan ülkemizi hedef alan bu saldırı, kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’in “hayvandan aşağı” diye tanımladığı zümreye giren Fetullahçı Terör Örgütü mensubu alçaklar tarafından, Amerika’dan gelen talimatla yapılmıştı. Yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, şükür savuşturduk…
Gündemi takip edenler hatırlar, yine geçtiğimiz günlerde MASAK ve İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce bir operasyon gerçekleştirildi. Türkiye’den yurt dışındaki 28.088 hesaba çeşitli tarihlerde günlük döviz kurları üzerinden yaklaşık 2.500.000.000 milyar liranın havale edildiği tespit edildi. Tespit üzerine başlatılan gizli soruşturmada; havaleyi yapan kişilerin mali ve ticari görüntülerinin yapılan havalelerle uyumlu olmadığı, kişilerin bu işi gizli bir yapı adına örgütlü olarak komisyon karşılığı yaptıkları anlaşıldı. Araştırma derinleştirildiğinde bu kişiler hakkında “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, kullanmak maksadıyla uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, bulundurmak, uyuşturucu ticareti yapmak veya sağlamak, suç işlemek için örgüt kurmak ve örgüte üye olmak, PKK, FETÖ/PDY, DHKP-C, Hizbullah gibi terör örgütleriyle irtibat veya iltisaklı olmak gibi oldukça önemli suçlardan hukuki işlem yürütüldüğü anlaşıldı.
Alıcılar hakkında yapılan incelemede ise büyük bölümünün ABD'de yaşayan İran uyruklu Museviler olduğu tespit edildi. Bu tespitler üzerine başlatılan operasyon kapsamında 417 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. İstanbul merkezli 40 ilde başlatılan operasyonlarda 216 kişi yakalandı, 103 kişinin ise yurt dışında olduğu belirlendi. İlginç tesadüf operasyon tarihi 02 Ekim 2018, yani Kaşıkçının konsolosluğa giriş yaptığı tarihti.
Sonuç olarak bu kumpasta da ABD’nin niyeti; söz konusu para transferlerini gerekçe göstererek İran, Türkiye, para transferi, terör denklemini kurmaktı. İstihbaratçılarımızın ve Dış İşlerimizin başarılı çalışmaları ile bu kumpası da anında çözerek bilgileri eşzamanlı dünya kamuoyu ile paylaşarak belayı savuşturduk.  
Kaşıkçı olayı ABD’nin bu konudaki son tezgâhıydı. Amerika’nın çok seyahat eden Kaşıkçıyı katledebileceği bir çok yer ve ortam vardı. Ancak Amerika bu katliamı özellikle Türkiye’de yaptırmak istedi. Çünkü eğer kanlı plan tutsaydı, Amerika Suud üzerinden yaygarayı koparacak özgürlük naraları atıyor olacaktı. Ancak diğer kumpaslarda olduğu gibi istihbaratımız bu tezgâhıda anında tespit ederek bozdu ve kendisine dönmüş namluyu karşıya çevirmesini bildi.

BUNDAN SONRA SÜREÇ NASIL İŞLER?
Tüm veriler ortada ve sürece baktığımızda Suudilerin iyice köşeye sıkıştığını söyleyebiliriz. Salı günü grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan da Suudlara, tutuklu 18 kişinin Türkiye'de yargılanması çağrısında bulundu biliyorsunuz. Bu talep Suudlarda bir karşılık bulur mu?
İlerleyen süreçte mesele LAHEY'e gidebilir mi?
Çünkü uluslarası bağlamda baktığımızda Ambargo söylemleri tüm dünyada yayılmış durumda, Riyad bu anlamda küresel bir izolasyona maruz kalabilir.
Son olarak Almanya'dan silah ambargosu kararı gelmişti ve yarın da Avrupa Parlamentosu'nda(AP) konuyla ilgili bir yasa tasarısı oylaması yapılacak malumunuz.
ABD kongesi de Trump'ın muhalefetine rağmen Suud-i Arabistan'a silah satışının yasaklanmasını talep ediyor.
Bundan sonrası için önümüzdeki günlerde ne tür gelişmeler öngörebiliriz?
Ve bu olayla birlikte sıkışan ABD küresel ve bölgesel stratejilerini yeniden gözden geçirmesi gerektiği bir döneme girdi diyebilir miyiz orta ve uzun vadede? Son olarak da, geçen yazımda da özellikle irdelemiştim, 'Kaşıkcı' meselesi bundan sonrası için küresel güç mücadelelerinde bölge ülkelerinde neleri değiştirir? Dünya kaldığı yerden devam edebilir mi?

Bu katliamın azmettireni Amerika tetikçilik görevini Selman’a buyurmuştu. Selman’da örgüt lideri olarak dönüp katliamı yolladığı time buyurdu. Muhtemelen bu timden biri ya da konsolos suçu üstüne alacaktır ve ardından birkaç kişinin ipte sallandırılmasıyla da bu dosya bir daha açılmamak üzere kapatılacaktır. Tabi ipte sallandırılanlar timde görevli birileri mi olacak, yoksa cezaevinde yatan birkaç masum kurban mı belli değil. Gerçek başa geçirilen çuvalın içinde saklı kalacak. Bana sorarsanız birkaç masum sallanacaktır.
Bu onların planı ama ortada bir de Türkiye faktörü var. Konunun sıkı takipçisi olan, bu konuda en ufak bilinmeyen kalmaması için samimiyetle çaba sarf eden, ucu nereye dayanırsa dayansın, sonuç ne olursa olsun bu cinayeti çözmeye karar vermiş bir ülke var. Bu çabalar elbette kirli maskeleri tek tek düşürüyor. Dünya hayretle gelişmeleri seyrediyor ve istemeden de olsa Türkiye’ye desteğini artırıyor. Bu çabalar sayesinde olay uluslararası boyut kazanmış durumda ve bana göre bu iş daha da büyüyecek. Ancak ben dünyanın devreye girdiği bir yargılamanın veya İstanbul’da teklif ettiğimiz yargılamanın karşılık bulacağını pek tahmin etmiyorum. Çünkü böylesi adil bir yargılama ve soruşturma çok can yakar. Dolayısıyla ben bu teklifi Suud rejiminin kabul edeceğine ihtimal vermiyorum. Hatırlayın dün basit bir kuyunun aramasına bile saatler sonra izin geldi.  
Ambargo kararları var ancak netice de para uzun vadede her şeyin önüne geçiyor. Ben bu olayın zamanla unutularak ticari ilişkilerin eskiye döneceğini düşünüyorum. Amerika’nın da cinayeti bahane ederek Suudun trilyon dolarını kaşıklayacağını ve cinayet azmettirici sıfatına bir de gaspı ekleyeceğini düşünüyorum. Amerika açısından bu konuda herhangi bir sorun yok. Çünkü katil, gaspçı gibi sıfatların kendisine çok yakıştığını Amerika da çok iyi biliyor...