Okuyucularımızı genç bir yönetmenle tanıştırmak istiyorum. Marmara üniversitesi güzel sanatlar fakültesi mezunu, çocukluk hayalinin ''çizgi film yapmak'' olduğunu belirtiyor. Hayat felsefesi ''Mutlu Olmak''! Mesleğini titiz bir şekilde yapmaya çalışıyor... Röportaj yapma isteğiyle kapısını çaldığımda hiç tereddüt etmeden kabul etti, özenle hazırladığım sorulara samimi, içten cevaplarla dönüş yaptı. Sevgili Gökhan Özdemir'le arşivlik bir röportaja imza attığımıza inanıyorum. Ve röportajımıza özel, moda fotoğrafçısı Ufuk Eral'a poz verdi.

Merhaba Gökhan öncelikle nasılsın, bize biraz kendinden bahseder misin?

Merhaba Murat, iyiyim teşekkür ederim. İstanbul doğumluyum fakat baba tarafından Trabzon, anne tarafından Samsunlu olunca içimden ister istemez bir Karadenizli çıkıyor. Marmara Ünv. Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Tv mezunuyum, okulda öğrendiklerimle set ortamına girince başta biraz bocalasam da, sektörel deneyimlerimi okulla birleştirerek bu güne kadar geldim. Yani bir nevi hem okullu hem alaylıyım diyebiliriz.

Hayat felsefeniz nedir? Nasıl bir çocukluk yaşadınız...

Beni tanıyanlar bilir ki; benim tek bir hayat felsefem vardır o da “Mutlu Olmak.” Hatta bu duruma o kadar takığım ki beni mutsuz edecek veya negatif etkileyecek her şeyden, herkesten uzak durmaya çalışırım.  Haber izleyemem (Bizde malum haber dendiğinde genelde kötü haberler olduğu için) televizyonu da sadece takip ettiğim bir iki müzik kanalına bakmak dışında açmam. Gündemi zaten bir şekilde sosyal medyadan öğreniyorsunuz. Hassas bir yapım var ve elimden bir şey gelmeyen durumlar beni günlerce üzebiliyor, o yüzden kendim için böyle bir yöntem geliştirdim.

Çocukluğum çok güzel geçti dersem eminim yakın arkadaşlarım bunu okuduğunda gülecektir. Zor bir çocukluk dönemi yaşadım ama geri dönüp bakınca benim ayakta durmamı sağlayan en sağlam tuğlalar o dönemde konmuş. Şimdiki olgunluğumla “İyi ki o dönemi yaşamışım” diyorum ama “Tekrar yaşamak ister misin?” deseler cevabım elbette “hayır” olurdu. 

Yönetmen olmak istediğinizde ailenizin tepkisi ne oldu? 

Ben kendimi bildim bileli sanatla alakalı bir şeyler yapıyordum; ya resim ya kartonlardan minik oyuncaklar, hatta bir ara haftalarca uğraşıp tahtadan Kinetoscope yapmaya çalışmıştım ama tabi ki beceremedim. 

(Kinetoscope: Edison’un icadı olan tek tek konulan resimleri bir düzenek ile arka arkaya getirerek hareketli görüntüler oluşturan film makinesi) 

Çocukken “Büyüyünce çizgi film yapacağım” diye o kadar çok söylerdim ki haliyle bu duruma gelmem ailem için sürpriz olmadı. 

Neden yönetmen olmak istediniz? Daha da önemlisi neden video klip?

Aslında ben hiç “Yönetmen olmak istiyorum” demedim. Sadece görsel bir şeylerle ilgilenmek istiyordum çünkü beynimin sayısal tarafı hiç yokmuş gibi kafam sadece görselle alakalı şeylere çalışıyordu. Yanıma bir arkadaşım geldiğinde saçı dağılmışsa dayanamayıp saçını düzeltmek istiyordum. Bir kafeye oturduğumuzda ışığın açısına istemsiz olarak bakıyordum “Burada oturursak ışık bizi daha iyi gösterir veya sadece kendim için bu yöntemi kullanıyordum itiraf edeyim” (Gülüyor).

Sonra bir de kurgu (Video edit) yeteneğim ortaya çıktı. İlk zamanlar bunun çok farkında değildim. Bu yeteneğimi Levent Semerci’yle reklam kurguları yaptığım dönem daha iyi fark ettim. Hatta farklı şirketlerden kurgu işleri gelmeye başlamıştı ama ben kendi çekmediğim görüntüleri kurgulamak istemiyordum. Arkadaşlarıma “Karanlık bir odada oturup sabahtan akşama kadar kurgu yapan biri olmak istemiyorum” diyordum. 

Yönetmen olmak istemekle alakalı tek anım; ismini vermek istemediğim bir sinema filminde çalışırken insanların etrafta panik halinde koşturduklarını görüp üzülmüştüm ve “Eğer bir gün yönetmen olursam, o zaman insanlara; bu işin stressiz, huzurlu ve mutlu çalışarak da yapılabileceğini gösterebilirim” demiştim. Şu anki çalıştığım ekip arkadaşlarım yalan söylemiyorsa bunu gerçekleştirebilmişim. 

Sonuç olarak yaptığım işlerde en çok dikkat çeken nokta görüntüleri müziğe göre yerleştirmemdi. Hatta bana gelen işlerin çoğu bu yeteneğimden dolayı gelmeye başlamıştı ve bu da tahmin edildiği gibi beni klip sektörüne doğru itti. Tabi orada da başkasının çektiği görüntüyü kurgulamak istemediğim için kendim çekmeye başladım.

Klip yönetmenliğinde hedefiniz nedir? Kariyerinizin dönüm noktasını anlatır mısınız?

Benim dünya çapında ünlü olmak veya en popüler isimlerle çalışmak gibi bir hedefim hiç olmadı. Amacım hep yaptığım işin daha iyisini yapmakla alakalı oldu. Zaten bu sektörde iş tavrını koyuyor, iş kendini fark ettirip “Ben buradayım!” diyor. Yaptığım çalışmalarımı beğenen, takdir eden insanlar arttıkça ben de hedefime ulaşmış olacağım.

Hayatımla ilgili dönüm noktaları çok da, klip yönetmeni olmamla alakalı dönüm noktalarım elbette hiç unutamayacağım sevgili Jale’ ye çektiğim “Yenilirsem Yenileyim” klibiyle başlıyor. Arkadaşım Fırat Gürgen’in beni asiste etmesiyle elime kamera alıp çektiğim o klip beni bu sektöre soktu. Sadece üç kişiydik ve çok eğlenmiştik. 

Sonrasında tabi bir diğer dönüm noktasını, Jale’nin yapımcısı Hakan Eren’in klibi beğenmesiyle yaşadım. Çevresindeki her sanatçıya benim yaptığım işi gösterip bu alanda ilerlememe büyük katkıda bulundu. 

Ve tabi ki, karşıma Türkiye’de klip konusunda en tecrübeli sanatçı olan Soner Arıca çıktı. Hala Türkiye’de en çok klibi olan sanatçı ünvanı ondadır. Onun da benim yaratıcılık yönümü ortaya çıkarmamda çok büyük etkisi oldu. Özellikle “Sen ne yapmak istiyorsan onu yap” demesi hem kendime güvenimi artırdı, hem de çeşitli imkânları önüme sunarak en sevdiğim işlerimi yapabilmemi sağladı. Ayrıca şu an piyasadaki ünlü klip yönetmenlerinin çoğunun ilk işlerinde Soner Arıca ile çalışmış olması, onun elinin uğurlu olduğunun kanıtı gibi.

Yönetmenlikten para kazandınız mı?

(Bu soruyu görünce kendimi gülmekten alıkoyamadım.) Öncelikle şunu söyleyeyim bu işi çok para kazanmak için yapacaksanız baştan vazgeçin. Elbette bir para akışınız olmazsa bu işi yapamazsınız ya da ona iş demezsiniz, zaten o hobi olur ama önceliğiniz çok para kazanayım ise bu öyle bir sektör değil veya çoğu yönetmen için öyle değil diyeyim. 

Kendi adıma yorumlamam gerekirse ben bütçeyi klibi daha iyi yapma adına kullanmayı tercih ederim. Ama az, ama çok emeğinizin karşılığını da bir şekilde almanız taraftarıyım. 

Türkiye’de video klip sektörü sizce ne durumda?

Bence tam olması gerektiği yerde, Evet tuhaf bir cevap gibi gözüküyor ama aynen öyle. Burada video klip sektörünü değerlendirirken öncelikle hedef kitleyi göz önünde bulundurmak gerekiyor. Kıyasladığımız şey “dünyada nerede?” olsaydı evet verilen önem, özen ve bütçeler bakımından geride olduğumuz noktalar çok fazla ama Türkiye’de tam da olması gerektiği yerde. Emin olun toplumun beğeni eşiği yüksek olsaydı klipler de ona göre daha kaliteli bir noktaya gelirdi. Ayrıca hakkını yemeyelim,  güzel yapılan işler hala var.  Tabii burada bir klibin oluşmasını belirleyen başka etkenler de var; bütçe, şarkı, sanatçı, yapım şirketi, vs. gibi ama genel çatıyı hep hedef kitle belirliyor. 

90'lı yılların kliplerinde hep bir hikâye ve geniş anlatım vardı! Günümüz kliplerinde bu tarz çalışmalar yok, hep durağan birbirine benzeyen işler piyasaya sunuluyor.

Bir önceki cevabımda dediğim gibi bunu belirleyen etkenler var. 90’lı yıllarda bir klibin klip sayılabilmesi için belirlenen eşik yüksekti. Bu şuna benziyor; Beylerbeyi’nde yaşıyorum ve burada tarihi Beylerbeyi Evleri var. O dönem bu muhitte ev yapacak olan kişinin en alt limiti buradaki kapısından cumbasına kadar ahşap oyma işlemeleri olan evlerdi. Haliyle buraya dahil olmak istiyorsa, ya o tarz bir evi olacak ya da burada oturmayacak. Bence o dönem kliplerinin çoğunun daha kaliteli ve daha özverili olmasının sebeplerinden biri bu. Ayrıca başka bir etken de, günümüzde artık her şey çok hızlı tüketiliyor. O dönem çıkan kliplerin sayısını aklımızda tutabilirdik şimdi ise Türkiye’de günde ortalama 5 klip çıkıyor. Teknik olarak da klip çekmek çok kolaylaştığı için (Örneğin; kişi bir fotoğraf makinesiyle klip çekip, kendi evinden kurgusunu ve rengini yapabiliyor) kalite olarak çizgi aşağıya inebiliyor. Gerçi şunu da söylemeden edemeyeceğim, bir klibin kalitesini belirleyen şey elbette kullanılan teknik malzeme değil. Yani düşük bütçeyle çekilip gayet kaliteli ve hedefine ulaşan pek çok iş var. 

Şarkıların diğer her şey gibi hızlı tüketilmesi kliplere yapılan yatırımı da azaltıyor. Artık sektör pastasından sanatçıya kalan dilim 90’lardaki kadar geniş değil ve sanatçılar her daim kendini gösterebilmek için ardı ardına düzenli klip çekmek zorunda,  yoksa hızla unutulacak. O dönem 6 ayda bir klip yapılıyor idiyse, şimdi bu süre ortalama 2 aya düştü.  Bu da zincirleme, klibe yatırdığı bütçeye, özene ve harcanan süreye yansıyor. 

Günümüz kliplerinde cinsellik teması fazlasıyla işleniyor! Bu tarz çalışmalar kimlerin işine yarıyor? Klibi çekilen şarkıcı mı rica ediyor yoksa yönetmen mi bu tarz çalışmaların dikkat çekeceğini düşünüyor?

Aslında şu aralar cinsellik vurgusu popülaritesini kaybetmeye başladı. İşlerin yaratıcı yönü daha baskın durumda veya en azından ben ilgilendiğim noktadan böyle görüyorum. 

Klibe koyduğunuz her görsel oltaya taktığınız yem gibi… Ne tür balık avlamak istiyorsanız ona göre yem takarsınız. Sizin belirlediğiniz hedef kitleniz cinsellikten besleniyorsa ister istemez o tarz görsellere yer veriyorsunuz. Bu sanatçı ve yönetmenin bir araya gelip üstünde konuşup belirleyeceği bir konu aslında ama bizde bu şekilde çok yapılmıyor. Genellikle piyasayı bilmeyen yeni çıkan sanatçılarda bu durumu çok görüyorum. Seksi olma algısı üzerinde duruluyor ama aslında ilk çıkış için bu iyi bir algı değil. Ben bunu biraz şu şekilde yorumluyorum (Bahsettiğim aşırı cinsellikle harmanlanmış işler) ya şarkısına güvenmiyor, ya kendisine güvenmiyor olmalı ki bu şekilde bir yol izliyor veya bilinçaltında beğenilme isteğini arzulanma isteğiyle karıştırıyor olabilir.

Ülkemizdeki video klip ödüllerinin hak eden yönetmenlere verildiğini düşünüyor musunuz?

Eskiden “Bu tarz ödüller çok önemli değil” derdim ama birileri tarafından takdir edilmek, kim ne derse desin insanı mutlu eder. Kimin elindeki ödülü neye göre hak ettiğini de belirleyemediğimiz için bu soruya karşı nötrüm. Ne evet ne hayır diyebiliyorum. Örneğin bir üniversite ödüllerinde en iyi klip yönetmeni kategorisi konuluyor ve internet ortamında oylamaya açılıyor. Popüler kültür içerisinde çoğunluğun takip ettiği birkaç sanatçının kliplerine bakılıp klip yönetmenlerine oy veriliyor. Yani oy verenler, ona gösterilenler arasından seçiyor ve siz iyi yaptığınız bir işi o kitleye ulaştıramadıysanız eğer, bu işinizin kötü olduğu anlamına mı gelir? Ben çok az insanın görmüş olduğu, Türkiye için çok iyi olan klipler biliyorum ve arkadaşlarıma gösterdiğimde hayran kalıyorlar ama ne yönetmenin adını duymuşlar, ne şarkının, ne de sanatçının…

Yabancı kliplerin taklit edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Kimlerin klipleri taklit...

İlk önce bu durumla çok dalga geçiyordum ki cidden komik bir durum aslında (Bahsettiğim birebir çekilen klipler) ama sonra bunu yapan yönetmenlere baktığımda fikir bulma kısmında zorlandıklarını görüyorum ve genelde bu tarz klipleri çeken yönetmenler çok fazla ve seri iş yapan kişiler. Önünüzde hazır bir iş varsa ne çekeceğiniz çok kolaylaşıyor. Bu işin diğer bir tarafı da pek çok sanatçının elinde bir kliple geliyor olması, genelde “Ben bunu istiyorum” diyorlar.  

Peki bu işin doğrusu ne?

Öncelikle bizler görsel insanlar olarak ufkumuzu geliştirmek zorundayız. Yeni klipler izlemeli, yeni teknikler bilmeli ve sektörü takip etmeliyiz çünkü hayallerimiz zihnimizde biriktirdiklerimizden ortaya çıkıyor. Hele bulunduğumuz dönem içerisinde artık o kadar çok şeyin yapılmışı var ki ne yaparsanız yapın daha önce çekilmiş bir şeye benzeyecektir çünkü zaten malzemeniz insan. Bence asıl problem bu benzerliğin derecesindeortaya çıkıyor.

Kendi adıma, kullanılan bir kamera tekniğini veya kurgu tekniğini alıp kullanmada sorun görmüyorum. İnsanların; referans koreografı, referans ölçek, referans ışık vs. gibi pek çok örneği olabilir ama kıyafetinden kadrajlarına kadar taklit edilen işler görüyorum ve gerçekten inanamıyorum.

Zaten artık günümüzde youtube gibi bir ortamda bu taklit işler izleyicilerin de gözünden kaçmıyor ve sanatçı için de yönetmen için de bu negatif bir durum oluşturuyor. 

Diğer klip yönetmenlerinden farkınız nedir? En beğendiğiniz klip yönetmenleri kimler?

Bu soruya cevabı bana söylenenleri aktararak verebilirim. Çünkü çalıştığım sanatçılardan çok benzer şeyler duyuyorum. İşi çok fazla sahiplendiğim söyleniyor. Mükemmeliyetçi bir yapım var ve bu da beni kontrol manyağı yapabiliyor. Yaptığım çalışmaya iş olarak değil de bir eser olarak baktığımdan haliyle çıkacak klibin mevcut imkânlara göre en iyisi olması için çabalıyorum.

Hazırlık kısmım çok uzun sürüyor, her projede bir çekim listesi oluşturuyorum; kıyafetten saça makyaja, ışıktan kamera hareketlerine, lensin ölçeğine kadar önümde hazır yazılı bir dosya mutlaka oluyor. 30 yıldır sektörde olan görüntü yönetmenim Ferit Çetinkaya’nın söylediği doğruysa; hayatı boyunca bu şekilde çalışan klip yönetmeni görmemiş. O dosyayı sette dağıtıyorum ve şu sahneyi çekeceğiz dediğimde herkes kendi kısmını okuyup hazırlanıyor. 

Bir diğer farklı nokta ise, herkesle çalışmamam. Çalıştığım sanatçı ile frekansımızın tutması gerekiyor. Bir de tabi şarkıya yükselmem lazım, şarkı bana çok uygun değil diye reddettiğim pek çok iş oldu. Sonuçta yaptığım klip internet ortamına yüklenecek ve insanlık tarihi boyunca orada var olacak. Ayrıca altına imza attığım bir klibin öncelikle beni tatmin etmesi gerekiyor.

Eğer tüccar kafasıyla bakarsanız herkesle çalışabilirsiniz ama yaptığınız klibe bir eser olarak bakarsanız siz de benim gibi düşüneceksiniz. 

En beğendiğim yönetmenler; Hakan Yonat, kesinlikle bulunduğu dönemde yaptığı modern işlerle (Ki hala çalışmaları aynı tarzda) çok takdir ettiğim bir yönetmen. Murad Küçük (arada “Bunu neden çekti?” dediğim işleri olsa da) gözünü beğendiğim yönetmenlerden ve bir de Nihat Odabaşı var ama ben onu popülaritesi vs. den dolayı değil de, eline basit bir kamera alıp klip çekebilme yeteneğinden dolayı beğeniyorum. Yani Nihat Odabaşı’nın eline bir kamera verin karşısına sanatçıyı koyun size ondan klip yapabilir bu özelliği ile kendime yakın görüyorum. Yine bu şekilde çalışabilen Hasan Kuyucu ve kendine has kurgu tekniği olan Şenol Korkmaz da takip ettiğim yönetmenler arasında. 

İlk yönettiğiniz klibi hatırlıyor musunuz? Hatırlıyorsanız nasıl bir duyguydu?

Başka bir cevapta da söylediğim gibi ilk klip çalışmam Jale’ye çektiğim “Yenilirsem Yenileyim”  idi. Jale dışında iki kişiydik ve tek düşündüğüm elimdekinin en iyisini yapmaktı. “Klibi Jale’nin yapımcısı beğenir mi acaba?” diye bile hiç düşünmedim çünkü ben onu kendim için çekiyordum. O gün çok güzel bir gündü ve çok eğlenmiştik. 

Klip çekiminde dikkat ettiğiniz noktalar? Tekrar'a düşmemek için ne yapıyorsunuz? Unutmadığınız klip çekiminiz var mı?

Kurgu kökenli olduğumdan çekimde önceliğim kurguda en baskın olan sahneleri çekip klibi garantilemek. Zaten hazırladığım dosyada her zaman bonus sahneler vardır ama benim önceliğim hep klibin çatısını oluşturacak sahneleri çıkartmak. 

Elinizdeki bütçe düşükse tekrara düşmemek cidden çok zorlaşıyor. Çünkü teknik malzeme ve ekibin bütçesi dışında yaratıcı bir şeyler yapabilmek için, kostüm sanat vs. gibi alanlara da bir bütçe ayırmanız gerekiyor. Bizde genelde toplam bütçeler teknik malzeme ve ekibin bütçesi çevresinde dolanıyor. Haliyle yönetmenden de mucize beklenmeye başlanıyor. Ben eldeki bütçeye bakıp sanatçıya yönlendirme yaparak, kullanılan kamerayı vs. değiştirip yatırımı görsele yönlendirmeyi seviyorum. Bu sayede hem iş çeşitliliği artıyor, hem de bütçeyi doğru kullanmış oluyoruz.

En unutamadığım klip çekimim; Mavi ile Fas’ın Chefchaouen isimli her yerin maviye boyandığı bir kasabasında çektiğimiz klip. Burada uzun uzun anlatamayacağım ama yollarda başımıza gelmeyen kalmadı. Hatta oradan İspanya’ya geçtiğimizde ikimiz de yeri öpecektik. Mavi “Kış Masalı” yazarak klibi youtube’dan izleyebilirsiniz.

''Setin ruhu işe yansır" sizce doğru bir söz mü?

Kesinlikle! Başta yönetmenlik yaptığım setlerde en alttaki kişinin bile işi severek yapması gerekiyor. Ufacık bir olumsuzluk bile bana yansıyor. Özellikle zaman içinde çekirdek bir ekibim oluştu ve sürekli aynı ekiple çalışıyorum. Kendim de zamanında sette alt kademelerde çalıştığım için bu konuda hassasım. 

Siz bu sektöre neler kazandırdınız?

 Bunu birkaç yıl içerisinde daha net göreceğiz sanırım, şu an bunu bilemiyorum veya kendim için söyleyemiyorum. Belki pek çok insan için Türkiye’nin en iyi kliplerini yapmadım ama elimdekilerle elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. 

Kimlerle çalıştınız? Klip çekiminde en çok zorlandığınız şarkıcı! Klibini çekmek istediğiniz sanatçılar?

Ben hep sevdiğim insanlarla çalıştım; Jale, Reyhan Karaca, Soner arıca, Mavi, Yeşim Salkım, Bora Duran, Işıl Yücesoy, Mert Ali İçelli, Asuman Krause, Tarık, Ferhat Köse, Sevtuğ Kasapbaşoğlu, İlker Özdemir, Zerrin Özer ve Çocuk Diskosu projesinde yine çalışma fırsatı bulduğum; İrfan Özata, Kendi, Tuğba Özerk, Hande Ataizi gibi pek çok sanatçı oldu. Bunların dışında isimlerini sayamadığım yeni çıkan birçok sanatçıyla da çalışmalarımız var. 

Çalışırken zorlandığım kimse olmadı. Zaten ilk aşamada sanatçıyla toplantı yapıyoruz, burada frekansımız tutmuyorsa veya işe yansıyabilecek negatif bir durum hissediyorsam o projenin içine girmiyorum. Bu aşamadayken vazgeçip çekmediğim pek çok klip var. 

Klibini çekmek istediğim yabancı bir sanatçı var ismini vermek istemiyorum (Bunu totem gibi kabul edelim) Bir gün olacağını da hissediyorum ama bence daha zamanı var.

Sanat camiası dışarıdan bakanlara çok parlak görünüyor sizce nasıl bir dünya içinde bulunduğunuz?

İnsanlar bilmedikleri, yüzeysel gördükleri her şeyi gözlerinde büyütürler, kusursuzlaştırırlar. Belki de biz Türklere has bir özelliktir bilemiyorum. Sanat camiası bence çok imaja dayalı bir dünya. Nasıl gözüküyorsanız sizi öyle sanıyorlar. Size karşı farklı bir algıda olduklarından, hatalarınızda da insanların sizi yargılamaları hızlı oluyor. Normal bir insanın yapacağı hatayı bir sanatçı yaptığında kötü insan damgası yiyebiliyor. Bu yüzden de göz önünde olan biri artık kendi içinden geldiği gibi değil de beklentilere göre davranmaya başlıyor. Bu da sanat camiasının o hep bahsedilen sahteliğine sebep oluyor. Günümüzde yeni kuşak sanatçılarda bu algı biraz daha kırıldı gibi. Çünkü sosyal medya ile birlikte onlara ait daha fazla bilgiye ulaşabiliyorsunuz, onları daha normalleştirebiliyorsunuz. 

Bir sanatçıyı nasıl havaya sokarsınız? Ünlülerle iletişiminiz nasıl?

Sette sanatçıyı motive etmek en önemli şeydir. O ortamda moraliniz bozulsa bile belli edemezsiniz. Ayrıca sanatçıyı doğru yönlendirme ve motive etme sizin de güzel görseller yakalamanıza yardımcı oluyor. Sürekli çalıştığım sanatçılarda artık birbirimizi tanıdığımızdan, işin havaya sokma kısmı kolay oluyor fakat ilk çalıştığım kişilerde biraz dikkatli olmam gerekiyor. Sizin çok güzel dediğiniz bir görüntüde kendini beğenmeyebilir. Net ve açıklayıcı olmanız gerekiyor ki zaten sizin gözünüze güvenip çalışmak istemiş. Abartılı övgü ve iltifattan ziyade doğru şekilde yönlendirme önemli. Zaten ön hazırlık döneminde de saç, makyaj, kıyafet gibi konularda sürekli diyalogda olduğunuz için az çok karşı tarafın beğenilerini anlayabiliyorsunuz, unutulmaması gereken en önemli nokta ise sanatçının hep iyi ve güzel gözükmesi gerektiği. 

Ben kendi adıma çalıştığım sanatçılarla iş dışında da bir araya gelip sohbet edebiliyorum. Dediğim frekans uyumluluğu bu açıdan çok önemli. Yaptığınız klibe ticari bir şey olarak bakarsanız zaten bu diyalogları kuramıyorsunuz. 

Kötü bir şarkıyı klip kurtarır mı?

Kesinlikle! Günümüzde artık çoğu şarkı klibiyle birlikte çıkıyor. Dinleyici şarkıyı sevemese bile klipten hatırladığı güzel görsellerden dolayı şarkıyı dinleyebiliyor. Zaten bugün popüler dediğimiz sanatçılara bakarsak görsel olarak da insanların beğenilerini kazanan kişiler. Bir kliple şarkıda istediğiniz bir noktayı öne çıkartabilirsiniz. Daha duygusal veya daha dinamik yapabilirsiniz.

Bunun tam tersi; kötü bir klip de şarkıyı aşağıya çekebilir. O yüzden şarkı ve klip arasındaki bağ çok önemli. 

''Mert Alaş" Türkiye’nin gururu mu?

Evet, Türkiye’nin gururudur, tıpkı ülke içinde veya dışında işini iyi yapan herkes gibi.

Ekibinizi kurarken nelere dikkat edersiniz?

Dediğim gibi benim için önemli olan orada o işi severek yapan insanların olması. Artık “işini iyi yapıyor mu, yapmıyor mu?” kısmını geçtim. Zaten işinde iyi değilse sektörde barınamayacağından bir aşama üstü “severek çalışıyor mu, çalışmıyor mu?” oluyor. Zamanla eleme yöntemiyle çevrenizde çekirdek bir ekip kuruyorsunuz ve inanın etrafınızda sizi tanıyan ve birbiriyle uyumlu, mutlu çalışan insanların olması çıkan işe inanılmaz güzel yansıyor.

Kaprisli olduğunu fark ettiğiniz için çalışmaktan vazgeçtiğiniz isimler var mı?

Evet, en çok dikkat ettiğim konulardan biri de budur. Bir isimle çalışmam söz konusu olduğunda eğer o kişi hakkında yeterli bilgim yok ise küçük bir araştırma yapıp soruştururum ve kaprisli veya gergin biriyse kesinlikle uzak dururum. 

Ayda kaç gününüz sette geçiyor? Bu işi bırakmayı düşündünüz mü?

Eskiden ayda 4 klibin ardı ardına geldiği oluyordu fakat artık böyle olmasına izin vermiyorum. Ayda 2 proje yapmayı doğru buluyorum. Zaten ön hazırlığım, fikir bulma aşaması, belirlediğimiz senaryo için set hazırlıkları derken epey vakit gidiyor, bir de çekimden sonra kurguyu kendim yapınca ayda 2 klip çıkartmak benim için daha sağlıklı oluyor.  

İşi bırakmayı düşündüğüm anlar genelde işten anlamayan bir yapımcının veya işle alakası olmayan birinin bana revize verdiği zamanlar oluyor. Düşünsenize, her saniyesiyle günlerce uğraştığınız bir çalışma var, kendinizden bir şeyler katıyorsunuz ve birisi gelip şunu kaldıralım, buranın yerini değiştirelim diyor o an gerçekten kendi kendime “Gökhan ne sanıyordun ki, onlar için bu para yatırdıkları bir iş” diyorum. Şunu da söylemeliyim, haklı gerekçelerle söylenen değişiklikleri kabul ederim ama bazen inanılmaz saçma revizeler istenebiliyor. 

En son olarak okurlarımıza söylemek istediğin bir şey var mı?

Bu ilk röportajım, bana uğurlu geleceğini düşünüyorum. Kendimi hep daha yolun başında gibi hissediyordum fakat bu sorulara cevap verirken “Evet, baya birikimim de varmış” dedim. Umarım bu mesleği seçmek isteyenler için de keyifle okuyacakları yol gösterici bir yazı olmuştur. Sana ve Vatan gazetesine çok teşekkür ederim. Sevgiler…

Fotoğraflar: UFUK ERAL

Röportaj: MURAT FIRAT