Fırat Kalkanı’yla DEAŞ’ı El Bab’tan temizledikten sonra ne yapmak niyetindeyiz? Rakka operasyonuna neden katılmak istiyoruz? Hedef yalnızca DEAŞ mı? Irak’ın işgaliyle birlikte ortaya çıkan ve İslam adına katliamlar yapan DEAŞ gibi bir örgütün varlığını sürdürmesini elbette hiç kimse istemez. Tamam da, Ortadoğu’da Osmanlı’nın mirasını paylaşmak için savaşanlar dururken, Rakka’yı DEAŞ’tan kurtarmak görevi neden Türkiye’ye düşüyor?

Bir önemli soru da şu; Fırat Kalkanı operasyonunu güney sınırlarımız boyunca kuşatılmaya razı olmadığımız için başlatmıştık. Peki, Rakka operasyonuna katılmakla bu kuşatmayı kırabilecek miyiz? Birlikte operasyon yapmayı önerdiğimiz ABD, Suriye’nin kuzey parselindeki kantonların birleştirilerek Akdeniz’e uzatılması hedefinden ve eğitip donattığı PKK/YPG’den vazgeçebilir mi? 

Çok sancılı günlerden geçiyoruz.. “Rakka operasyonu bir zorunluluk mu, bir tuzak mı?” sorgulaması, Türkiye’nin geleceği açısından çok önemlidir.

Türkiye, “sınır güvenliğini ve toprak bütünlüğünü sağlamak ve güney sınırları boyunca kuşatılmayı engellemek” gerekçesiyle bir devlet refleksi olarak başlattığı Fırat Kalkanı operasyonunu sürdürürken, ABD, Rakka operasyonunu başlatacağını duyurmuştu (Kasım 2016). O günlerden bu yana ABD’nin eğitip silahlandırdığı, zırhlı araçlarla donattığı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yani PKK/YPG, Fırat boyunca güneye akarak DEAŞ’ın başkenti Rakka’yı kuzeyden ve doğudan kuşattı. 

ABD’nin “karadaki en önemli ortağım” dediği SDG’nin Rakka operasyonunun, Türkiye’nin El Bap ve Münbiç’ten sonra Rakka’ya yönelebileceğini açıkladığı günlerde gerçekleştirilmesi bir rastlantı mıdır? Yoksa Türkiye’nin, Suriye’nin derinliklerinde daha fazla ilerlemesinden rahatsızlık mı duyulmaktadır? Hatırlanacağı gibi, ABD eski başkanı Obama da, Fırat Kalkanı operasyonu’ndan rahatsızlık duymuş ve “El Bab’a 20 KM’den fazla yaklaşmayın” şeklinde uyarıda bulunmuştu. Yalnızca ABD değil, Suriye de Türklerin eski arka bahçeleri olan topraklarda bayrak göstermesini istemiyor; Rusya destekli rejim güçleri El Bab’ın güneyine kadar geldiler. Moskova Mutabakatı ve Astana zirvelerine gönderme yapılarak, Suriye’nin toprak bütünlüğünü garanti eden imzamız hatırlatılıyor. 

Rakka operasyonu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Trump’la görüşmesinin ardından, CIA Başkanı Mickey Pompeo’nun Ankara’ya, ABD Genelkurmay Başkanı Dunford’un İncirlik’te Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile buluşmalarının ardından gündeme geldi ve tartışılmaya başlandı. 

DEAŞ’ın Başkenti Rakka Türkiye sınırına oldukça uzak bir kent; Türkiye açısından bir tehdit oluşturmuyor. Fakat, Fırat Kalkanı operasyonuyla Suriye’nin kuzeyinden temizlemeye çalıştığımız örgüt DEAŞ’tı. Rakka’nın DEAŞ’tan temizlenmesi bizim açımızdan da çok önemli. 

Rakka operasyonun gündeme gelmesinin ardından yanıtı aranılan sorular şunlar: 

Fırat Kalkanı’yla DEAŞ’ı El Bab’tan temizledikten sonra ne yapmak niyetindeyiz? Rakka operasyonuna neden katılmak istiyoruz? Hedef yalnızca DEAŞ mı? Irak’ın işgaliyle birlikte ortaya çıkan ve İslam adına katliamlar yapan DEAŞ gibi bir örgütün varlığını sürdürmesini elbette hiç kimse istemez. Tamam da, Rusya, ABD ve Batılı ortakları gibi Ortadoğu’da paylaşım kavgasına tutuşmuş küresel güçler dururken, bu görev Türkiye’ye mi düşer? 

Bir önemli soru da şu; Fırat Kalkanı operasyonunu güney sınırlarımız boyunca kuşatılmaya razı olmadığımız için başlatmıştık. Peki, Rakka operasyonuna katılmakla bu kuşatmayı kırabilecek miyiz? Birlikte operasyon yapmayı önerdiğimiz ABD, Suriye’nin kuzey parselindeki kantonların birleştirilerek Akdeniz’e uzatılması hedefinden ve eğitip donattığı PKK/YPG’den vazgeçebilir mi? 

RAKKA OPERASYONU VE SORULAR..

Rakka operasyonu, Büyük Ortadoğu Projesi ve Suriye gerçekleri bağlamında değerlendirmek durumundayız. Olası bir Rakka operasyonunu, “Rakka bir tuzak mı, bir zorunluluk mu?” çerçevesinde ayrıntılı olarak sorgulamamız gerekiyor. 

Rakka operasyonunu savunanlar, “DEAŞ’ın bir tehdit olmaktan çıkarılabilmesi için, Rakka’nın örgütten kurtarılması çok önemli. Rakka’nın kurtarılmasının Türkiye açısından önemi, DEAŞ sonrasında oluşacak boşluğun daha tehlikeli bir terör örgütü tarafından doldurulma olasılığıdır. Türkiye Rakka’nın kurtarılması sürecinde yer almadığı takdirde, ABD’nin kanatları altındaki SGD’nin ana bileşeni PKK/YPG’nin nüfuz alanı genişleyecek ve Suriye’nin kuzeyinde siyasi bir aktör olarak ortaya çıkacaktır” diyorlar. 

Böyle bir olasılık var mı? 

Var, ama bu olasılık Türkiye’yi Rakka operasyonuna katılmaya mecbur ediyor mu? Çünkü, “ABD ve Batılı ortakları tarafından SGD güçlerine destek şeklinde yürütülmekte olan Rakka operasyonu tamamlandığında YPG kentten çekilecek” söylemi Türkiye açısından bir garanti değil. Olası bir Rakka operasyonunu görüşmek üzere İncirlik’’e gelen ABD Genelkurmay Başkanı Dunford’un Türk tarafında soğuk duş yapan teklifi şu; “Fırat Kalkanı’na katılan OSÖ güçleri Rakka’ya Kuzeyden, YPG de doğudan girsin.” Türkiye’nin terör örgütü ilan ettiği YPG ile Rakka’nın DEAŞ’tan temizlenmesi gibi bir operasyona katılması düşünülebilir mi? Topraklarımızı üz olarak kullanan ABD Genelkurmay Başkanı, gözümüzün içine baka baka nasıl böyle bir teklifte bulunabiliyor, anlamak mümkün mü? 

Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, “ El Bab operasyonu tamamlanıncaya kadar PKK/YPG’nin Münbiç’ten çıkmasını istedik. Bu konuda ABD ile çalışıyoruz, ama arzu ettiğimiz sonucu şu ana kadar alamadık” diyor. Bakan Işık’ın şu vurgulaması çok önemli: “Türkiye, bir terör örgütüne karşı bir başkan terör örgütünün kullanılmasını bölge için felakete sebep olacak bir gelişme olarak görüyor.” 

Anlaşılacağı gibi, iki müttefik arasında bir güvensizlik var. Türkiye, El Bab operasyonunda hava desteği vermeyen müttefikinin sözüne ne kadar güvenebilir? 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında mahçup bir tavırla Ankara’yı ziyaret eden dönemin Başkan Yardımcısı J. Biden, “YPG Fırat’ın doğusuna çekilecek. Nokta!” demişti, ama bu devlet sözü hala tutulmadı. Demografik yapısı Arap ve Türkmen ağırlıklı olmasına rağmen, Münbiç ve Tel Abyad hala PKK/YPG kontrolünde.. 

YERLEŞİM BÖLGELERİNDE TERÖR OPERASYONU ÇOK ZORDUR

ABD, Fırat Kalkanı öncesinde, Musul ve Rakka’ya eş zamanlı bir operasyon planlıyordu. Yerleşim bölgelerinde terörle mücadelenin zorluğunu çokiyi bilen ABD, bu çeşit operasyonlarda kendi askerlerini kullanmaktan özenle kaçınır. O nedenle, Musul ve Rakka operasyonlarında altın vuruşu, vekalet savaşçısı olarak eğitip donattığı SGD yani PKK/YPG eliyle yapmayı tercih ediyor. Fakat, bu konuda yaşanacak bir bozgun, ABD’nin Ortadoğu coğrafyasında yalnız kalmasına neden olabilir. O nedenle ABD, Ergenekon, Balyoz, Ay Işığı, Sarıkız kumpaslarıyla, 15 Temmuz şoklarıyla sarsılan TSK’nın yeteklerinden bir şey kaybetmediğini görmüş olmalı ki, Rakka operasyonu konusunda Türk askerine göz kırpıyor. 

CNN International’da yayınlanan bir haberde, ABD’nin Rakka operasyonu için bölgeye bir süreliğine kendi askerlerini gönderebileceği söyleniyordu. Yine aynı haberde, ABD’nin YPG konusunda Türkiye’ye güvence vermesi gerekir” deniyordu. Yani, iki müttefik ülke arasında bir güven bunalımı vardı. 

ABD’nin Suriye’ye ilişkin niyetini, hedefini net olarak okumamız gerekiyor. ABD’nin, “Rakka operasyonunu PYD ile değil, SDG ile ya da kendi askerlerimle yapacağım” demesi hangi hazırlığın ya da niyetin ifadesidir. ABD askerleri bölgeye Rakka operasyonu için mi, yoksa, Amerika’nın Suriye’deki kazanımlarını korumak amacıyla mı geliyor? Bu askerler, Suriye’nin kuzey bölgelerinde oluşturulan kantonları devletleştirecek bir Çekiç Güç olarak mı görev yapacaktır? 

YENİ YEMEN TÜRKÜLERİ YAKMAK İSTEMİYORSAK…

Rakka operasyonu sürecinde yeni Yemen türküleri yakmak istemiyorsak, ABD’nin Suriye konusundaki niyetlerini ve hedeflerini netleştirmesini istemek zorundayız. PKK/YPG konusunda istediğimiz garantileri almadan Rakka’ya yapılacak bir ortak operasyon, çok ciddi pişmanlıklara neden olabilir. El Bab operasyonunda söz verilen hava desteğinin, “hava muhalefeti” bahane edilerek verilmemiş olması, askerlerimizin bölgeye hakim olan DEAŞ’la baş başa kalmalarına ve şehit sayımızın artmasına neden olmuştur. 

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlknur Çevik, NY Times’a yaptığı bir açıklamada, “Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devletini tolere edebiliriz” demiş. Bu haber de kafalarda bir dizi soru işaretinin doğmasına neden olmuştur:

Fırat Kalkanı’nı güney sınırlarımız boyunca kuşatılmaya razı olmadığımız için başlatmıştık. ABD ile birlikte yapılacak bir Rakka operasyonunu, DEAŞ’tan alınacak bu kentin bir başka terör örgütünün kontrolüne geçmesini engellemek için göze alıyorsak, Suriye sınırımız boyunca ülkemizi kuşatacak bir PKK/YPG terör kuşağını nasıl tolere edeceğiz?

Suriye’nin kuzey bölgelerinde YPG kontrolünde oluşacak bir devlet yapılanması, Fırat Kalkanı’nın başarısına gölge düşürmeyecek, terörle mücadele konusunda Türkiye’nin elini zayıflatmayacak mıdır? Suriye’nin kuzey bölgelerindeki kantonların birleşmesiyle oluşacak yapılanmanın siyasi bir statü kazanması, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü, toplumsal birliğini tehdit edecek sonuçlar doğurmayacak mıdır? 

Düne kadar Türkiye’nin, terör örgütleri konusunda yaptığı uyarıları, “YPG benim karadaki en önemli ortağımdır” şeklinde yanıtlayan ABD’li dostlarımıza da, Kürt Konferansı’nın Moskova’da toplanmasını sağlayan komşumuz Rusya’ya da, yeni Yemen türküleri yakmak istemediğimizi net olarak anlatmamız gerekiyor. 

15-19 Şubat tarihlerinde gerçekleştirilen 2016 Münih Güvenlik Konferansı'nda, Rusya Başbakanı D. Medvedev’in konuşmasına dikkat çekem isteriz:  "Rusya ile AB ilişkileri durma noktasına geldi. Yeni bir soğuk savaş dönemine girdik. Ancak diyalogdan başka çıkar yol bulunmuyor. Suriye sorununun çözümü için ABD ve Rusya arasında düzenli görüşmeler önem arzediyor.

Batı'nın radikal İslam'a karşı medeniyet mücadelesinde yaptırım uygulamak için harekete geçmesi gerekiyor. Ya biz ya da onlar! Herkesin bunu anlamasının zamanı gelmiştir.” 

Başbakan Binali Yıldırım, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, "Rakka'da, El Bab'daki mücadele stilimiz neyse aynısı olacak. Bölgede zaten Özgür Suriye Ordusu'na destek veren askeri unsurlarımız var. Muhtemelen onlar destek verecekler. ABD yönetimiyle yeni bir sayfa açıyoruz, 'New day' (Yeni bir gün) diyorlar” dedi. İnşallah tablo bu kadar iyimserdir. 

Çok sancılı günlerden geçiyoruz.. “Rakka operasyonu bir zorunluluk mu, bir tuzak mı?” sorgulaması, Türkiye’nin geleceği açısından çok önemlidir.