Rakka operasyonuna söylendiği gibi 30 bin değil, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kamuflajı altında 8 bin kişilik bir militan gücü katılıyor. Operasyona Haseke ve Menbiç’ten destek veren ABD’li asker sayısı ise, yalnızca 350 kişi. 

ABD ve koalisyon ortaklarının, yıllardır başa çıkamadıkları DEAŞ gibi bir örgütün başkenti Rakka’yı sekizbin kişilik derleme militanlarla ele geçirmeyi düşündüğü söylenemez; gerçekçi değildir. Bu operasyonun gizli ajandası nedir, onu anlamak gerekiyor. 

“Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında bölgenin siyasi haritasını değiştirmeyi hedefleyen, Türkiye’yi Ortadoğu denkleminin dışına savurmaya çalışan, Türkiye’nin birliğini bütünlüğünü hedef alan PKK ve YPG gibi terör örgütleriyle işbirliği yapan ABD’nin Türkiye’ye, ‘Rakka’da ortak operasyon’ teklifi, müttefikini zora sokmayı hedefleyen bir tuzak olabilir mi?” sorusunun yanıtı ciddi ciddi irdelenmelidir.

Rakka operasyonuyla ilgili olarak altını çizmemiz gereken bir önemli konu da, DEAŞ’ın, Hz. Muhammed’in kıyamete ilişkin bir hadisiyle ilişkilendirdiği Melheme-i Kübra olarak bilinen büyük savaşın Çobanbey, El Bap ve Azez’in  orta yerinde yer alan Dabık’ta yapılacağına olan inancıdır. İslam’a bakış açısı belli olan Cumhuriyetçi Trump’ın ABD’nin 45. başkanı seçilmesi Ortadoğu’da dünya barışını tehlikeye sokacak gelişmelerin yaşanmasına neden olabilir.

Bugünlerde Musul’a, Telafer’e, Sincan’a ve buradaki gelişmelerin oluşturabileceği yeni bir göç olasılığına odaklandığımızdan, yakın bir tarihe kadar DAEŞ’in Suriye’deki merkezi Rakka’dan söz edilmez olmuştu. Musul’da DEAŞ’a karşı başlatılan geniş kapsamlı bir operasyonun Rakka’yı gözardı etmiş olması düşünülemezdi; uzmanlar Musul ve Rakka operasyonlarının eşzamanlı olarak uygulanması gerektiğini belirtmişlerdi; bu sessizlik anlamlıydı. 

Uluslararası koalisyonun Suriye ve Irak’taki operasyonlarından sorumlu ABD’li General Stephan Townsend yaptığı açıklamayla merakları giderdi, Rakka operasyonun Musul operasyonu paralelinde sürdürüleceğini Musul’da başlayan harekâtı desteklemek ve DAEŞ’ın olası terör saldırılarını engellemek amacıyla Rakka’nın kuşatılacağını söyledi. 

ABD ve koalisyon ortakları PKK/PYD ile kolkola girmişlerdi, ama Ortadoğu’nun siyasi haritasını yeniden şekillendirmeyi amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)  hedeflerine bu ortaklarla ulaşamayacaklarını da biliyorlardı. Nitekim, General Towsend operasyonun aşamalarını anlatırken, “Kısa sürede bu tür bir operasyonu yapabilecek tek güç, çoğunluğunu YPG savaşçılarının oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’dir”diyordu, ama konuşmasının devamında, “Türkiye’nin, PYD/PKK eliyle operasyon yapılmasına itirazlarını aşabilmek için görüşmelerin sürüyor. Bu işi kim yapabilir, en kısa zamanda kim gitmeye istekli, buna bakacağız” diyerek de Türkiye’ye göz kırpıyordu.

General Towsend’in açıklaması, öncekilerle birlikte okunduğunda, ABD’nin Rakka operasyonundaki ortağının PKK/YPG’den oluşan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olacağı  anlaşılıyor. Fakat, ABD’nin, önemli sonuçlar üretebilecek böyle bir operasyonda Türkiye’yi yanına çekmek istediği anlaşılıyor. ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford’un Ankara’ya yaptığı sürpriz ziyaretinin Musul ve Rakka operasyonu ile ilgili olduğu açıklandı. Belirtildiğine göre, Menbiç’ten PKK/YPG’nin çıkartılması, Musul operasyonu, Rakka’daki son durum, Telafer ve Sincar duyarlılıklarımız, El Bap ve Rakka başta olmak üzere DEAŞ’la ortak mücadele konuları ele alınmış. 

RAKKA OPERASYONU NEDEN GEÇ KALDI?

Rakka operasyonunun Musul’u DEAŞ’tan geri alma operasyonuyla eş zamanlı olarak başlatılmaması önemli bir ayrıntıdır. Bu nedenle, ABD-PKK/YPG ortaklığı ile başlatıldığı duyurulan Rakka operasyonunu ve hedeflerini dikkatle irdelemek gerekiyor. Çünkü, Rakka operasyonuna söylendiği gibi 30 bin değil, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kamuflajı altında 8 bin kişilik bir militan gücü katılıyor. Operasyona Haseke ve Menbiç’ten destek veren ABD’li asker sayısı ise, yalnızca 350 kişi. 

ABD ve koalisyon ortaklarının, yıllardır başa çıkamadıkları DEAŞ gibi bir örgütün başkenti Rakka’yı sekizbin kişilik derleme militanlarla ele geçirmeyi düşündüğü söylenemez; gerçekçi değildir. Bu operasyonun gizli ajandası nedir, onu anlamak gerekiyor.

“Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında bölgenin siyasi haritasını değiştirmeyi hedefleyen, Türkiye’yi Ortadoğu denkleminin dışına savurmaya çalışan, Türkiye’nin birliğini bütünlüğünü hedef alan PKK ve YPG gibi terör örgütleriyle işbirliği yapan ABD’nin Türkiye’ye, ‘Rakka’da ortak operasyon’ teklifi, müttefikini zora sokmayı hedefleyen bir tuzak olabilir mi?” sorusunun yanıtı ciddi ciddi irdelenmelidir.

RAKKA OPERASYONUNUN GERÇEK HEDEFİ EL BAP’TIR 

Rakka operasyonunun gerçekleri sorgulandığında, hedefin Rakka değil, Halep’in kapısı El Bap olabileceği anlaşılıyor. Bir sonraki adım da, El Bap’ı Tel Rıfat’la buluşturarak koridoru tamamlamak olabilir. 

Azez-Afrin hattındaki gelişmeler, Rakka operasyonun gerçek hedeflerini görebilmek açısından önemlidir. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında küresel liderliğini Ortadoğu petrol ve doğalgaz serveti üzerinden sürdürme kararında olan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) en önemli hedefi olan ABD/İsrail koridoru, Suriye, İran ve Rusya’nin karşı çıkması nedeniyle Halep’in kapısı El Bap’ta duvara toslamıştır. ABD’de başkan kim seçilirse seçilsin, masasındaki dosyaların en üstünde,  ABD/İsrail koridorunu Akdeniz’e ulaştırmayı hedefleyen dosyayı bulacaktır.

ABD, bunca riski göze alarak geldiği Ortadoğu’nun enerji servetini ve dağıtım yollarını kontrol altına alma hedefinden vazgeçemez. Rusya’nın Esat’a destek vererek önünü kesmesinden sonra, Türkiye de, Rusya ile olan ilişkilerini normalleştirerek gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı operasyonuyla, ABD’nin Akdeniz’e ulaşma planlarını zora sokmuştur. 

HATAY ÖNEMLİDİR

ABD’nin, El Bap ve Halep bağlantılı olarak Akdeniz’e ulaşma umudu kalmadığında, El Bap üzerinden PKK/PYD’nin tek taraflı kanton ilan ettiği Afrin’e yönelmesi olasılığı giderek güç kazanmaktadır. Bu yönelme ciddi bir olasılıktır ve Türkiye’nin başını ağrıtacak bir dizi sorun üretebilecektir. Hatay’daki hareketlenmelere bir kez daha dikkat çekmek isteriz. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Halep kuzeyinde DEAŞ’a karşı savaşıyor. ABD destekli teröristler eliyle bölgeye giren silah ve cephaneler Azez üzerinden Afrin’e gönderiliyor. 

Bir konuya daha dikkat çekmek isteriz. Kilis’te ofis ve depoları olan ABD merkezli insani yardım kuruluşu Mercy Corps, Medical Relief ve International Medical Corps’un yardım çalışmalarının özellikle Afrin’e yönelik olması dikkat çekicidir. Bu kuruluşların, “yardım” adı altında, ÖSO’nun kontrolü altındaki bölgelerde tapu kayıtları, etnik kökenler ve siyasi eğilimler konularında geniş çapta istihbarat altyapısı oluşturması, belli bir amaca yönelik hazırlık çalışması olarak değerlendiriliyor. Bu “belli amaç”, ABD/İsrail Koridoru’nun  Hatay üzerinden Akdeniz’e uzatılmak istenmesi olabilir. 

Bütün bu gelişmelerin özeti olarak söylemek gerekirse, Rakka’da DEAŞ’a yönelik ortak operasyon teklifi hatta tahriki, Türkiye’yi zora sokmayı hedefleyen bir davet olabilir. Türkiye’nin Rakka’da DEAŞ’la mücadele başlatmasının içerde de yankıları olabilecektir. Türkiye’nin hem Suriye’de hem de içerde meşgul olduğu bir ortamda, ABD- PKK/YPG ortaklığı, El Bap üzerinden “Afrin Kantonu”na  uzanabilir. Bu birleştirme operasyonu, Türkiye’nin, Fırat Kalkanı operasyonuyla engellemeye çalıştığı güney sınırları boyunca kuşatılmışlığı yeniden gündeme getirebilir. 

ABD, Irak ve Suriye’nin kuzey parselleri boyunca oluşturulacak kantonlar üzerinden Akdeniz’e uzanacak  “Kürt Koridoru” görünümlü bir ABD/İsrail Koridoru oluşturmakta kararlı görünüyor. Belki Ankara’ya sürpriz bir ziyaret gerçekleştiren ABD Genelkurmay Başkanı Dunford da, “Önümüzü kesmeyin, PKK/PYD’yi vurmaktan vazgeçin, hatta Fırat Kalkanı operasyonunu durdurun” demiş olabilir. 

Hayır, Türkiye 1200 kilometrelik güney sınırları boyunca kuşatılmayı, Ortadoğu denkleminden dışlanmayı kabul edemez. Fırat Kalkanı operasyonu, ülkesinin bütünlüğünü hedef alan bir terör tehdidine karşı bir devlet refleksidir. Durdurulması ya da vazgeçilmesi mümkün değildir; devletin egemenliğinden vazgeçmesiyle eşanlamlı bir davranış olur. Türkiye, Batılı “dostları” sayesinde bir beka sorunu yaşamaktadır. Türkiye’nin bu tarihi tehdidi aşacak gücü vardır. Fırat Kalkanı hedefine ulaşıncaya kadar devam eder. Musul, Kerkük, Tel Afer’deki gelişmeler  zorunlu kılarsa, bir Dicle Kalkanı da gündeme gelebilir. 

Bugünlerde dost bildiğimiz, müttefimiz dediğimiz ülkeler Türk devletini, Türk ülkesini hedef alan tuzaklar kurmaya çalışıyorlar. Bu çok tehlikeli bir oyundur. Baksınlar tarihe, Türk’e tuzak kurmak isteyenler, eninde sonunda kurdukları tuzaklara kendileri düşmüşlerdir. 

Rakka operasyonuyla ilgili olarak altını çizmemiz gereken bir önemli konu da, DEAŞ’ın, Hz. Muhammed’in kıyamete ilişkin bir hadisiyle ilişkilendirdiği Melheme-i Kübra olarak bilinen büyük savaşın Çobanbey, El Bap ve Azez’in  orta yerinde yer alan Dabık’ta yapılacağına olan inancıdır. İslam’a bakış açısı belli olan Cumhuriyetçi Trump’ın ABD’nin 45. başkanı seçilmesi Ortadoğu’da dünya barışını tehlikeye sokacak gelişmelerin yaşanmasına neden olabilir. Onu da bir başka yazımızda ele alırız.