“Köktendinci”, “Fundamentalist” ve “Radikal İslâm” deyimleri deyince, yazık ki yanlış olarak dini tam olarak anlayan, dini tam olarak uygulayan ve uygulamak isteyen müslümanlar anlaşılıyor!
     Aslında “Köktendinci”, “Fundamentalist” ve “Radikal İslâm” diye nitelenenler; İslâmı gerçek mânada tatbik edenler, uygulayanlar değildir.
     Tersine bunlar İslâmı gerçek mânada uygulamayanlar demektir. Veya “Radikal İslâm” vb. gibiler için İslâmı yanlış yorumlayıp, yanlış uygulayanlar demek daha doğru olur.
     Kaldı ki Müslümanların yaptığı teröre İslâm nitelemesini hiç kullanmamak lâzım.
     Çünkü İslâmı gerçek mânada anlamayan, doğru şekilde tatbik etmeyen kişi veya gruplara; kişisel vasfı ve dini İslâm diye yaptığı İslâm dışı hareketini İslâma maletmek, o eylemi İslâmla nitelemek, İslâma bir bühtandır. Bir iftiradır. Yakışık almayan bir kondurmadır.
     Bu anlayış ve bakış tarzı, sanki İslâm dininin terörist düşüncelere müsait olduğunu yansıtıyor!
     Bu anlayış, ayrıca İslâmla ilgisi olmayan “Gaye için herşey meşrudur!” düşüncesini meşru ve kabul edilebilir kılıyor!
     Bu anlayış şekli insanı dışlıyor, hesaba katmıyor!
     Demek ki, “Köktendinci”, “Fundamentalist” ve “Radikal İslâm”ı; İslâmın gerektirdiklerini yapan  ve bu uğurda baş koyanlar olarak değerlendirmek; İslâma en büyük bühtandır. İslâma en büyük iftiradır.
     En hafif ifadeyle İslâmı anlamamak, İslâmı bilmemektir.
     Bundan dolayıdır ki, bunların hiçbiri İslâmla bağdaşmaz. İslâmla uyuşmaz. İnsanın her iki dünyada huzur ve rahatını hedefleyen İslâmla bir kefeye konulmaz.
     İnsanı odaklayan -her hâl ü kârda- insanı düşünen İslâmla aynîleştirilemez.
     Öyleyse bu deyimleri İslâmla eş anlamda kullanmamalıdır. Bu deyimler içine girenler; İslâmı anlamamış, İslâmı gerçek mânada bilememiş, İslâmın mâna içeriğine ulaşamamış kimselerdir.
     Bunlar belki dinde samimidirler. Fakat muhakeme-i akliyesi noksan kişilerdir. Bu gibilerin İslâma verdiği zararı akıllı düşmanlar bile veremez.
     Hani derler ya, akılsız dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun.
     Çünkü akılsız dostun nerede ne zaman ne şekilde zarar vereceği kestirilemez. Böyle olunca da, gereken önleyici tedbirler alınamaz.
     Ama akıllı düşmanın nerede ne zaman ne yapacağı öngörülebilir. Gereken savunmaya geçilebilir.
     İslâm ancak savaş için “Savaş bir hiledir.” der. Hileyi ancak savaşta uygulanırsa doğru bulur. Barışta ise en büyük hileyi kullanır.
      İslâmın barış içindeyken en büyük hîlesi ise “Hilesizlik”tir. Bu bağlamda İslâmın tavrı apaçıktır. Yâni İslâm; Müslümanın olduğu gibi görünmesini, göründüğü gibi de olmasını ister.
     Böyle bir İslâmı terörün karanlık yüzüyle eşleştirmek mümkün mü?
     Sonuç olarak savaş hâli, yâni dış saldırıya uğramak durumunda yapılması gereken meşru vatan savunması dışında, İslâmın tuttuğu yol; hilesizlik, dürüstlük yoludur.
     Böyle bir İslâmın “Köktendincilik”, “Fundamentalistlik” ve “Radikal İslâmcılık” ile nitelenenlerle ne ilgisi olabilir?
     İslâmın içeriği ve amacı “İslâm” kelimesinin taşıdığı anlamlarda apaçık ortadadır. O da insan ve dünya için sulh, selamet ve barıştan başka bir şey değildir.
     İslâm dini semavî dinlerin sonuncusudur. İslâm dini, son din olması dolayısıyla dinlerin de en mükemmelidir.
     İslâm dini iyi anlaşıldığı ve güzel uygulandığı takdirde, insanın önüne en geniş, en güvenilir bir yol açar.
     Böyle bir yol ise insanı ve insanlığı hem bu dünya hem de öteki dünya mutluluklarına götürür. Yücelerin yücesine çıkarır.
     Fakat bu son, bu mükemmel din; iyi öğrenilmediği, iyi bilinmediği, güzel anlaşılmadığı ve lâyıkıyla uygulanmadığı takdirde, insanı ve insanlığı aşağıların aşağısına düşürür.