Bu sabah dünden kalan ruh yorgunluğu ile uyandım güne… Bir şeyler eksikti, bir şeyler yarım, bir şeyler sıradan… Telefonumun internetini açacak oldum. Aman boş ver ne var ki sanki, dedim içimden.
Bir bank bulup oturdum güneşe karşı, hava hafiften eserken iliklerime kadar dondurarak beni kendime getiriyordu. Bakıyordum hayatıma öyle derinden beni etkileyen bir şeyler olmamıştı. Belki yılların birikimi, belki de sürekli mücadele etmenin çaresizliği, belki de pes etmenin acizliği idi.
Bana neler oluyor dedim. Hani o heyecanlı, sevgi dolu, kıpır kıpır insan nerede?
Hani herkesi şifalandıran, güldüren deli kadına ne oldu?
Sanırım kaynayan kurbağa hikayesi bu ruh yılgınlığına güzel bir örnek..
Bilirsiniz bu anekdotu ben bilmeyenler için bir kez daha anlatayım. Kaynayan suya bir kurbağayı koyarsanız hemen zıplar ama soğuk bir suyun içine koyar ve suyu yavaş yavaş ısıtırsanız hiçbir şeyden haberi olmaz.. Belki de olaylar kişilerin tepkileri bu azar azar verilen su gibi olduğu için artık sıçramaya de gerek yok. Kal ve ne olacaksa olsun.
İşte çoğu rahatsızlıkların kökeni bu yaşama umudunun artık yavaş yavaş yitirilmesine dayanıyor.
Ruh, zihin ve duygu durumu bedene direkt yansıyor. Ruhun, zihnin ne ise bedenin de odur. Dün tiyatro eğitiminde hocamız, çok ilginç bir uygulama yaptı. Yüzü gülerken, neşeliyken bedeni mutsuz, yorgun bir insan ile yüzü asık, mutsuz ama bedeni mutlu bir insanı canlandırmamızı istedi. Bir de siz deneyin bakalım. Yüzünüz gülerken bedeninizi yorgun ve mutsuz yapmak nasılmış.
Yada bir kadını/erkeği yüzünüz isterken bedeniniz itmez, tam tersi yüzünüz istemezken bedeniniz arzulamaz. İşte bunların hepsi bir bütün ve siz o bütüne ayrı ayrı bakamazsınız.
Artık değiştiremeyeceğinize inandığınız şeyleri değiştirmek istersiniz fakat bazen sonuçlarının neler olacağı içinizi acıtır.
Her şeyi bir kalemde silmek ya da yeniden başlamak istersiniz. Karşınızdaki kişi işte o bir bütün olan insanın yani yüzü gülen bedeni istemeyen kişinin durumu ile karşılıyorsa sizi yada yüzü somurtan bedeni isteyen kişinin tavırlarıyla size geliyorsa bu duygu sizi iyi hissettirmez.
Sevgili okuyucularım, bu yukarıda anlattığım durumu hepimiz ara ara yaşayabiliyoruz. Önemli olan enerji kaynak- larınızın devam etmesi, belki bir telefonla, belki bir mesajla, belki bir doğada yürüyüşle, belki hava değişimi ile yeniden kendi küllerinizden doğmanız.
Hayatta mücadele ettiğimiz farklı bir çok konu olabiliyor. Eğer başımızı kuma gömersek doğan güneşi, bir sevgi elini, kuşu, çiçeği, bir ağlayan yüzü, bize ihtiyacı olanları, sevgi dolu bir kalbi göremeyiz.
Bu gün tükenmişliğinizden sıyrılın. Günlerden huzur, aylardan mutluluk, senelerden sevgi hadi ne duruyorsunuz. Silkelenin.