Oğuz Çetinoğlu: Alman asıllı Sosyolog Alfred Louis Kroeber (1876-1960) ile Amerikalı Antropolog Clyde Kluckhohn (1905-1960), yirminci yüzyılın ortalarında yaptıkları müşterek araştırmalar neticesinde kültür kavramı ile alakalı olarak 164 ayrı târif tespit etmişlerdi. 

Ziya Gökalp’in de ‘hars’ adını vererek yaptığı bir târif var: ‘Bir millette, yaygın terbiye yoluyla toplumdan kişilere geçen ruh hallerinin toplamı.’ Diyor. Geniş bir muhayyile ile te’emmül edilmez ise, kısır bir târif olduğu söylenebilir. 

Uzmanların müşterek bir târifte anlaşmaya varamadıkları kültür kavramını siz hangi târifin kalıbına yerleştiriyorsunuz?

Prof. Dr. Uğur Türkmen: Benim de bildiğim 233 tanımın olduğu. Ziya Gökalp çok önemli bir sosyolog. Ama o günün toplum bilim okumalarıyla bugünün okumalarının çok değiştiği gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Özellikle bilginin göz açıp kapayıncaya kadar dünyayı altı (6) kez dolaştığı günümüzde kültür, toplum, birey söylemleri oldukça titiz olmalı.

Kültüre bakış ve tanımlama sadece toplumlara ve ait oldukları kültüre göre değil, bilim dallarına göre de değişiklikler gösterebilir. Tarih, biyoloji, müzik, edebiyat, antropoloji, felsefe, sosyoloji, psikoloji hep kendi tecrübe ve deneyimlerine göre kültürü tanımlamış ve anlatmıştır. Hatta örneğin müzik biliminde eğitimci, araştırmacı, besteci ve icracı bile kültüre farklı anlamlar yükleyebilir.

Ben bir müzik eğitimcisiyim. Hayata dair somut veya soyut her şeyin kültür ve kültür ögesi olarak görülebileceğini düşünürüm.  Bu ögeler süren ve sürmeyen, değişen veya değişmeyen, aktarılabilen veya aktarılamayan gibi birçok özellik taşıyabilir. Belki de bu ve benzeri özellikleri nedeniyle kültürü tanımlamak zorlaşmıştır. Varlığını sürdüren binlerce yıllık tarihi yazılı olan topluluklar ve kültürleri olduğu gibi tarih sahnesinden silinmişler de vardır. Bireylerin ve toplumların yaşam tecrübeleri, beklentileri, keşfetmeleri neticesinde geliştirdikleri, yaşattıkları ve gelecek kuşaklara aktarma çabasında oldukları maddî ve manevî her türlü değer kültür olarak tanımlanabilir.              Çetinoğlu: Kültürün belli-başlı unsurları olarak; dil, din, müzik, müşterek târih, örf-âdet ve gelenekler olarak belirtiliyor. Bu noktadan hareketle, kültür ve müzik bağlantısı hakkındaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz?                                                                                                                    

Prof. Türkmen: Müzik toplumda kasıtlı kültürleme aracı olarak kullanılmıştır. Ama en önemlisi “istendik” olması gerektiğidir. Bireyler ve toplumlar müzik yoluyla kültürlenmiş, kültürlemiş ve kültürleşmiştir.

Bireyler ve toplumlar müziği bir kültürleme, terbiye ve eğitim aracı olarak görmüşler ve bu yönde çabalar göstermişlerdir. “Almanlar büyük tarihçi ve aynı zamanda bir moralist olan Guizot’un şu sözünü hayata geçirmek için büyük çaba göstermişlerdir. O şöyle der: “Musiki ruha hakiki bir kültür veriyor ve milletin terbiyesinde âmil oluyor” 

Çetinoğlu: Siyâsî, dînî ve iktisâdî düşünceler veya ideolojiler olarak isimlendirilebilecek olan; milliyetçilik, sosyalizm, kapitalizm, nazizm, faşizm, sekülerizm, komünizm, agnostizm, ateizm, liberalizm, anarşizm… gibi kavramların kültür üzerinde tesirlerini değerlendirir misiniz?

Prof. Türkmen: Her biri birer kitap ve araştırma konusu. Bununla birlikte;   Sadece bunlar mı Dadaizim var örneğin. Aykırı bir felsefesi var akımın. Dahası; JhonCage, Starwinsky gibi besteciler bile etkilenmiş.

Bütün ‘izm’lerin ve ideolojilerin, kültür, sanat ve müzik üzerine belirli ve gözle görülür uygulamaları ve yönlendirmeleri ve doğal olarak beklentileri var. Bütün ‘izm’ler müziğe bazı işlevler/görevler yüklemişler. Ülkemizde ve dünyadaki siyasî partilerin programlarına, kutsal kitaplara ve bu kitapların yorumlarına, ekonomiye yön veren kurum ve kuruluşlara ve tabii toplum ve bireylere odaklanıldığında müziğe dair söylemlerden tarih boyunca vazgeçilmediği görülecektir.

Bununla birlikte Cemil Meriç’in “İzm’ler idraklerimize giydirilen deli gömlekleridir” sözüne göre mi düşüncelerimize yön vereceğiz yoksa Peyami Safa’nın dediği gibi “eskiden sağcılar solcular vardı şimdi çaycılar var” sözüne göre mi” sanırım temel meselelerden biri bu.

Sadece tek tanrılı dinlerde değil; tâ ilkçağın tapınak törenlerine kadar müzik dinde önemli bir yer edinmiş. Kilise müziğinin Hıristiyan dünyada oldukça etkin olduğu Yahudiler için de müziğin sinagoglarda etkin olarak kullanıldığı,  İslamiyet’te ise cami ve tekke müziğinin yeri malumunuz.

Şöyle bir düşünceyi ortaya koyabiliriz. İnsanoğlu varolduğu günden bugüne iki şeyden vazgeçmemiştir.  Allah inancı ve müzik.

Çetinoğlu: Kültürler, emperyalist düşüncelerden etkilenirler mi?

Prof. Türkmen: Emperyalizmin temel amaçları arasında sadece siyaseti kontrol altına alma yok. Kültür ve ekonomi de en büyük hedefi. Doğal olarak bu sorunun cevabı kesinlikle kültürün etkileneceğidir. Bununla birlikte bugün topa, tüfeğe ihtiyaç duymadan da emperyal amaçları olanlar bazı adımlar atarak hedeflerine ulaşabilmekte. Film endüstrisi, pop müzik vd daha sayısız örnek dünya da ulaşamadığı çok az yer kaldı herhalde. Bu konuya biraz da küreselleşme penceresinden bakmakta fayda var. 

Önemli olan sizin buna nasıl direnç gösterdiğiniz. Körü körüne gelenekçi olarak mı yoksa geleneği tümden ret ederek mi? Bazı toplumlar veya bireyler çözüm olarak geleneğe sahip çıkma, inanç ve inanç pratiklerini koruma, kollama ve yaşatma, somut olan ve olmayan kültürel miraslarına sahip çıkma, geleneksel yaşam biçimine sahip çıkma gibi uygulamalarla emperyal güçlere ve düşüncelerine karşı koyabilme mücadelesine girmişlerdir.

Bir eğitimci olarak geleneği önemserim. Diğer yandan güncel gelişmelerden de uzak olunmaması gerektiğini düşünürüm. 

Çetinoğlu: Algılama operasyonu’ söylemi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Prof. Türkmen: Ses, koku, renk, şekil, ısı, vb. Duyu organlarımız tarafından algılanabilir. Filmler müzikleri, görüntü seçimleri  örneğin. İlk sessiz filmlerde neden müzik kullanıldı hiç düşündünüz mü? Belki de insanlar sessizlikten korktular. Belki de görüntü yeterli olmadı. Belki algıları sonuna kadar açmak istedi yönetmenler. Dolayısı ile müzik yolu ile algılar değişebilir. Irk, din, toplumsal cinsiyet, eğitim, bilim birçok alanda etkin bir algı aracı olarak müzik kullanılabilir. 

Çetinoğlu:Yıllar ve hatta asırlar içerisinde kendiliğinden teşekkül eden kültürün, yönlendirmelerle, baskılarla şekillendirilmesi ve hatta yeni bir kültür üretilmesi neyin ifâdesidir?

Prof. Türkmen: Kabul ediyoruz. Kültür zorla değiştirilemez. Olmamış ta zaten. Eğitimin yaygın tanımı “istendik davranış değiştirme” olarak bilinir. Onca programa, derse, okula, öğretmene, bütçeye rağmen eğitimde bile arzu edilen bir amaca ulaşamamışken, bireyin ve toplumun hiçbir zorlama ve plana programa ihtiyaç duymadan yaşantısı yoluyla öğrendiği kültürel birikim ve yaşantısına müdahale edebilmek ve değiştirmeye çalışmak hayalden öteye geçmez.  

Bununla birlikte; insanî değerlerimizi kaybetmemek, ekonomik olarak güçlenmek, sosyal alanda barışçıl ve bütünleşik bir yapıya kavuşmak, politik alanda edinilen tecrübeler ışığında bireyi ve  toplumu mutlu edecek  insan ve hayvan haklarında değerler edinmek, teknolojik gelişmeleri takip edebilmek, hayata geçirebilmek, eğitim alanında çağın her daim dibinde olabilmek için kültür oluşturma, üretme çabasını da dikkate almalıyız.

Çetinoğlu: Kültürler, millî ve kalıcı bir yapıya sâhip olmakla birlikte; statik değil, dinamik bir yapıya sâhiptir. Değişimde ölçü ne olmalıdır? 

Prof. Türkmen: Toplumlar değişir, gelişir. Toplumsal yapı ve onu oluşturan “kültür” gibi unsurlarda sürekli değişim ve gelişim içindedir. 

Değişimde ölçü: Geleceği tasarlarken geleneği hep yol arkadaşı olarak görmek olmalıdır. 

Müzikte ise müziğe dair tüm unsurlar; eğitimci, besteci, araştırmacı ve icracı yüzüne topluma dönmeli, toplum odaklı üretimler ve sergilemeler yapmalıdır. 

Çetinoğlu: Kültürümüze sâhip çıkarak ve kendimiz kalarak gelişmek, çağa ayak uydurmak mümkün olabilir mi, nasıl? 

Prof. Türkmen: Geçmişin tüm kültür politikalarını bileceğiz. Okuyacağız. Hatalardan ders çıkaracağız. Dağ başında bir çobana klasik müzik dinletmeyi, THM konserinde elektro gitar koymayı, TSM konserinde piyano çalmayı bırakacağız. Daha akıllı ve akılcı olacağız. 

Suçlamayacağız. İğneyi de çuvaldızı da kendimize batıracağız. Mücadele yollarını tek yönlü ve tek taraflı değil; çok yönlü yapacağız. Cumhuriyetin kazanımlarını sahip çıkacağız. Medeniyetlerin beşiği “Anadolu” kokacağız.

Çocuk ve gençlere yatırım yapacak, aileleri bilinçlendireceğiz. Anne-baba-çocuk eğitimini bir bütün olarak ele alacağız. 

Kültür mücadelesinde tüm işi sadece devlete bırakmayacağız. Bireyler, toplumlar, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, medyanın tümü, ilgili tüm kurum ve kuruluşlar bu mücadelenin içinde olacak.

Yereli unutmadan, evreni özümsemeye çalışacağız. 

En önemlisi sürekli iletişim içinde olacağız.

Çetinoğlu: Kültürlerin gücünü dînî inançtan aldığı görüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Türkmen: Din bilinen tüm toplumlarda kabul görür. Kültürün önemli bir unsuru olarak bilinir. Toplumu ve yaşam biçimini anlamada önemli bir araçtır. Müzik bilim insanı olarak din ve dini temel alan yaşam pratiklerinden habersiz olmamız veya önemsememiz düşünülemez. Mevlevilik, Alevi-Bektaşilik, Kadirilik, Halvetilik vb. Hemen hepsinde müzik etkin bir araç olarak kullanılmış. Belli bir kültürün oluşmasında, kültürün yaşatılması ve aktarılmasında müzik yarar sağlamış. Törenler ve ritüellerde en değerli unsurlardan biri olarak görülmüş.

Güzel de olmuş.

Çetinoğlu: Alman asıllı felsefe ve sosyoloji profesörü, bestekâr ve müzik bilimci Max Horkheimer (1895-1973) ile Alman felsefe doktoru ve bestekâr Theodor Ludwig Adorno (1903-1969) tarafından geliştirilen  ‘Kültür endüstrisi’ kavramından ne anlamak gerekiyor?

Prof. Türkmen: Kültür Ekonomisi: sanatla alâkalı miras, süreçler, somut olan veya olmayan varlıklardır.

Miras; müzeler, kütüphaneler, arşivler, koleksiyonlardır.

Sanatlar: (resim, heykel, fotoğrafçılık ve çağdaş sanatlar), sahne sanatları (canlı müzik, tiyatro, dans, opera vb) dır.

Televizyon, radyo, internet, basım ve yayıncılık, film endüstrisidir.

Yeni medya (yazılım, video oyunları vb) tasarım (moda, iç mimari, grafik vb) mimarlık, reklamcılık, kültür ve eğlence hizmetleridir.

Ne kadar geniş değil mi?

Kalkınmada kültür etkisinin olduğu kabul edilir. Kalkınma için; topluma güç kazandırılması ve katılımın nicelik ve nitelik olarak sağlanması gerekir. Bu noktada kültür devreye girer. Bu hareketliliği sağlayacak olan kültüre ait tüm unsurlardır. 

Kültürün, mahallî ve bölge ile alakalı gelişmeye önemli katkıları vardır. Kalkınmada etkin roller üstlenir. Gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler kültürü ve tüm unsurlarını bir araç olarak kullanırlar. 

Küresel ekonominin getirdiği keskin rekabet ortamı karşısında yerel yönetimler, kentlerin imajını ve sosyo-ekonomik performanslarını güçlendirmenin temel araçları arasında artık kültürü önemsemektedir.

Bütün bu süreçte ve konu özelinde Müzik ise en başat rollerden birini üstlenir.

Kültür endüstrisi ile kültür emperyalizmi ilişkisinden söz edilebilir mi?

Prof. Türkmen: İlişki söz konusu. Sosyal, ekonomik, politik, teknolojik bir çok alanda yukarıdaki bütün sektörlerde  ikinci ve üçüncü dünya ülkelerine bir baskı söz konusu. 

Çetinoğlu: Bu ikilinin ileri sürdüğü tek tip kültür, ‘tek tip insan’ kavramını çağrıştırıyor mu? 

Prof. Türkmen: Özellikle Adorno ideoloji ve kültürü bir bütün olarak görmekte. Ona göre geçmişin izleri ve bugünkü endüstrinin gücü hür ve bağımsız bir sanatın ve tabîi olarak sanatçının önünde en büyük engel. Güncel popüler kültürün bireyi basitleştirdiği, uyuşturduğunu düşünür. Kültür endüstrisine bakışı bu yönüyle ilgi çeticidir. Adorno kültür üreticisi ve tüketicisini de eleştirir ve tek tip görür. Doğrudur. Bugünkü endüstri insanları özellikle kültür alanında tek tipleştirmektedir.

Bunda ekonomik gücü en büyük etken kabul etmek gerekir. Bu güç ve özellikle kapitalist bakış açısı Adorno’nun tepkisini çeker. 

Biliyorsunuz Max Hornheimer ve Thedor W. Adorno Frankfurt Okulu adı verilen bir oluşumun, ekibin, topluluğun üyeleri. Kitle kültürü ve kültür endüstrisi üzerine ciddi çalışmaları var. Çalışmaları H. Marcuse’nin ‘Tek Boyutlu İnsan’ adlı eserine ilham olmuş. 

Dolayısı ile düşünceniz doğru. 

Çetinoğlu: İnsan için hayatî önem taşıyan ‘gıda standardı’ oluşturulamamışken, çok değişkenli kültürde standandizasyon mümkün olabilir mi?

Prof. Türkmen: Eğitim, müzik eğitimi söz konusu ise olur. Çünkü belirli bir sisteme ihtiyaç var. Eğitim bir sistemdir ve girdi, süreç ve çıktılardan oluşur. Çıktılarınızın her birinin ayrı olması beklenemez. Elbette öğrenciye görelik, zekâ türleri, sosyal çevre, bireyin psikolojik, biyolojik durumu vb bir çok etken çıktıları etkiler ama siz süreçte mümkün olduğunca belirli bir standart oluşturmalısınız.

Gelenekte de belli kurallar ve standartlar vardır. Kütahya geleneksel gezeklerinde(müzikli ev toplantılarında yazılı olmayan kurallar geçerlidir ve bozulamaz.

Mevlevî âyininde, cem törenlerinde vb ritüel ve pratiklerde bireyler veya toplum istediği gibi davranamaz.

Ama bir âşığın perdesini nasıl düzenleyeceğini, nasıl ağıt yakacağını, nasıl türkü söyleyeceğini, halkın danslarını nasıl oynayacağını kural ve kaidelere sığdıramaz, standartlaştıramasınız. 

Çetinoğlu: Bâzı bozulmalara rağmen, asırların ürünü olan; bizi, biz yapan kültürümüzdeki bozulmaların nasıl bir neticeye ulaşacağını düşünüyorsunuz? 

Prof. Türkmen: Her şey aslına rücu edecektir. Buna canı gönülden inanıyorum.

Değişim kaçınılmaz. Yeni arayışlar da olacak. Yeni ve farklı beklentiler de gelecek. Bu değişim ve dönüşüm hiçbir zaman durmayacak. Ama insanlar bazı şeylerden hiç vazgeçmeyecekler.

Nitelikli olandan.

Nitelikli çalıp söyleyenden.

Nitelikli üretenden.

Aşk ile gönüle girme derdi olanlardan.

Çetinoğlu: Sorularla sınırlı kaldığınız veremediğiniz mesajınız için söz sizin Efendim!

Prof. Türkmen: Doğrusunu söylemek gerekirse daha çok zamanımın olmasını isterdim. Her biri birbirinden değerli ama bir o kadar da bilgi ve deneyim isteyen sorularınıza ümit ederim yeterince cevap verebilmişimdir.

Ülkemizdeki ve dünyadaki baş döndüren gelişmeler içerinde sanat, kültür ve müzik konuşabilmek çok büyük bir mutluluk.

Ülkemizin geleceğinden ümitliyim. Cumhuriyetin çok sağlam temelleri olduğuna ve temellerin verdiği güvenle gelecekte çok daha güzel günlerin bizi beklediğini düşünmekteyim. 

“Sanat devletsiz devlet sanatsız olmaz” der ve her fırsatta tekrar ederim. Devletimizin kültür ve sanat politikalarının ehil ellerde ve üretken olması en büyük dileğim.

Kültür, sanat ve müziğin bu satırları okuyan tüm dostlara yol arkadaşı olması ve hayatlarına anlam katması dileğiyle teşekkür ederim.

UĞUR TÜRKMEN

1971 yılında Kütahya'da doğdu. İlk-orta ve lise öğrenimini Kütahya'da tamamladı. 1993 yılında Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği Bölümünü bitirdi. 1996 yılında Selçuk Üniversitesi'nden ‘Bilim Uzmanlığı’nı, 2005 yılında ise Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Müzik Anabilim Dalı Bölümünden ‘Doktorasını’ aldı. 2006 yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda Yardımcı Doçent olarak göreve başladı. 2010 yılında Doçent, 2017 yılında Profesör oldu.

Halen Müzik Bölümü, Müzik Anasanat Dalı Başkanı ve Konservatuar Müdürü olarak görevine devam etmekte olan Prof. Türkmen evli ve üç çocuk babasıdır.

Dersleri:

Müzikte Pedagojik Metotlar, Araştırma Yöntemleri, Sistematik Müzikoloji Çalışmaları, Türk Müziğinde Çokseslilik Uygulamaları.

Yayınları:

Müzik eğitimi ve müzikoloji alanlarında millî ve milletlerarası ilmî toplantılarda bildirileri, meslekî ve hakemli dergilerde makaleleri, Müzik eğitimi, oda müziği-orkestra, çocuk şarkıları alanlarında kitapları yayınlandı.