I.Körfez Savaşı’nı (1991) hatırlayalım.. Dönemin ABD Bağdat Büyükelçisi tarafından gaza getirilerek Kuveyt’e sokulan Saddam, “Bağımsız bir ülkeyi işgal etti” gerekçesiyle, ABD önderliğinde oluşturulan koalisyon güçleri tarafından tepelenmiş, ülkesi 36. Paralel boyunca bölünmüştü. Sormak isteriz, Saddam’ın bağımsız bir ülke olan Kuveyt’e girmesiyle, Senegal’in, bağımsız bir ülke olan Gambiya’ya girmesi arasında ne fark vardır? 

 “Demokrasiyi koruma” adına BM’nin onay, ABD’nin “olur” verdiği bu operasyon, yeni dünya düzeni oluşturma sürecinde sıkça tanık olacağımız bir “post-modern işgal” örneğidir.  

Sormak isteriz, Senegal Silahlı Kuvvetleri’nin Gambiya’ya girmesine onay veren BM ve ABD, Afrika’da yeni ve sonu gelmez bir savaşın fitilini ateşlediklerinin farkında değiller mi? 

HARİRİ'NİN SEÇİMLE DÖNMESİ SURİYE'NİN DE, ABD'NİN DE İŞİNE GELMİYORDU 

İlhamı Hariri vermişti; Suriye 1559 sayılı BM kararına uyarak Lübnan'dan çekilirse, bölgede itibar kaybına uğrayacak Şam'daki Baas rejimi sallanacaktı. Yok eğer Suriye çıkmamakta direnirse, uluslararası bir koalisyon gücünün Lübnan'a girmesine kimse ses çıkaramayacaktı. 

Hariri, dengeleri kurarken yaptığı hatanın farkında değildi; Fransa, geçtiğimiz yüzyılın başında, Ortadoğu'yu parselleyen koalisyonun baş aktörlerinden biriydi ve Batı'nın çıkarlarını ön planda tutmak zorundaydı. 

Bir süre önce istifa eden ve Lübnan muhalefeti ile bütünleşerek çalışmalarını sürdüren Başbakan Hariri'nin Mayıs'ta seçilmiş bir lider olarak Lübnan'ın başına geçmesi büyük bir olasılıktı. Bu olasılık, Suriye'nin olduğu kadar ABD ve ortaklarının da işine gelmiyordu; sicili bozuktu! Hariri, Mayıs seçimleri sonunda güçlü desteğe sahip bir lider olarak gelmesi durumunda, Suriye'nin 1559 sayılı BM kararına uyarak Lübnan'dan çekilmesini isteyebilecek ve Fransa üzerinden sırtını AB'ye dayayarak Amerikan karşıtı bir dış politika izleyebilecekti... 

Müthiş iddia şuydu; geçtiğimiz yüzyılın başında Ortadoğu'yu parselleyen koalisyon ortakları eski günlerin hatırına yeniden biraraya geldiler, Fransa'nın da  onayını alarak "dinamitli bir darbe" ile Hariri'yi tarih sahnesinden siliverdiler! 

FRANSA NASIL RAZI OLDU? 

Peki, dinamitli saldırıyı Suriye'yi köşeye sıkıştırmak, dünya kamuoyunu kışkırtarak BM'nin 1559 sayılı kararıyla Lübnan'ı terketmesini sağlamak ve Şam  rejimini sallamak amacıyla ABD-İsrail-İngiltere koalisyonu düzenlemişse, Fransa bu "operasyona" nasıl, niçin onay vermiş olabilirdi? 

Fazla düşünmeye gerek yok; Fransa Irak'ın işgaline niçin karşı çıkıyordu? Amerika'nın uluslararası hukuku çiğnemiş olacağından mı, yoksa Saddam'la yaptığı petrol anlaşmasını geçersiz sayacak olmasından mı? 

Fransa'nın, ABD'ye karşı çıkmasının en büyük nedeninin, Saddam'la yaptığı petrol çıkarma anlaşmasını tanımamasından kaynaklandığını bilmeyen var mıydı? 

Fransa'nın, eski arka bahçesi Lübnan'da hala etkili olduğunu gören Amerika, aradaki buzları eritme kararı almıştı. Brüksel Zirvesi'nden yansıyan Bush-Chirac görüntülerinin arka planındaki şömine, bütün buzları eritmiş olmalıydı.. Petrol konusu halledildiği gibi, ihale pastasından da hatırı sayılır bir dilim sunulmuş olmalı ki iki liderin de ağızları kulaklarına varıyordu. 

Fransa yüzyıllık hayallerine kavuşmuş olmaktan, Amerika da Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP ya da GOP) AB'nin çekirdek ülkelerinden biri tarafından onaylanmasından çok memnun görünüyorlardı. Günlerdir, Hariri suikastı özelinde, Ortadoğu'daki gelişmelerin de arka planını irdeliyoruz. 

Çok mu önemli Hariri suikasti? Doğrudan hedef olmamış olsa da, yansımaları, ülkemiz açısından sanıldığından çok daha önemli. 

 
HARİRİ'Yİ KİM ÖLDÜRDÜ? (

Büyük Ortadoğu Projesi'ni (BOP ya da GOP) AB desteğinde hayata geçirmeyi hedefleyen ve merkez üssü Lübnan olan "Sedir Devrimi" depreminin artçı şokları, bütün bölge ülkelerini derinden derine etkilemeye devam ediyordu. Bölgemizde giderek hızlanan dinamikleri doğru okuyamadığımızdan dolayı, gelişmeleri akıl almaz bir ilgisizlik ve duyarsızlıkla izliyorduk. Bulaşmadığımız, uzak durduğumuz oranda, Ortadoğu'yu giderek daha güçlü şekilde sarmakta olan kaos ortamından etkilenmeyeceğimizi mi sanıyorduk? 

Tarihi ve kültürel bağlarımız dolayısıyla, Ortadoğu'yu karıştıracak önemli gelişmelerin ülkemizde yaratacağı rezonans etkisini niçin gerektiği gibi değerlendirmiyorduk? En masum gösterilerin bile, renk değiştirerek bir çeşit başkaldırı provasına dönüştürülmek istenmesinde, bu rezonans etkinin rolünü göremiyor muyduk? 

Önemli bir bölümünün eski Osmanlı coğrafyasını kapsadığı Büyük Ortadoğu Projesi'nin hayata geçirilmesi konusunda atılacak her adım, tarihi ve kültürel bağları dolayısıyla, Türkiye'yi mutlaka etkileyecekti. Aslında, geçtiğimiz yüzyılın başlarında başlatılan Ortadoğu'yu paylaşma operasyonu, Anadolu halkının emperyalizme karşı şahlanmasıyla kesintiye uğramıştı. Yüzyıl bile geçmeden aynı ortaklar, bu defa ABD'nin önderliğinde, işlerine kaldıkları yerden devam ediyorlar. Bu seferki paylaşımda ABD'nin (ve İsrail'in) katkıları ve beklentileri diğerlerinden çok fazla.

 GÜNLERDİR HARİRİ'NİN KATİLİNİ ARIYORUZ, NİÇİN? 

Günlerdir Lübnan'ın eski Başbakanı Refik Hariri'nin katili peşinde koşuyoruz. Katilin kim olduğu çok mu önemli? Evet, çok önemli. Ne kadar uzak kalmaya çalışırsak çalışalım, tarihi ve kültürel bağlar bizi Ortadoğu kaosunun içine çekiyor. 

ABD, Fransa'nın desteğini de yanına aldıktan sonra, Suriye'nin 1559 sayılı BM kararına uyması için bastırmaya başlamştı. Amaç, yalnızca Suriye'nin Lübnan'daki askerlerini çekmesi, dolayısıyla Şam rejiminin sarsılması değil, aynı zamanında Suriye-İran destekli Hizbullah'ın yalnızlaştırılmasıydı. 1559 sayılı BM kararının dört ana maddesinden biri de "Lübnan'daki milislerin (yani Hizbullah ve Hamas'ın) silahsızlandırılmasıydı. 

ABD, Irak'taki direnişin belini kırabilmek için, Lübnan'da üslenen İslami örgütleri geniş katılımlı bir operasyonla yok etmeyi planlıyordu. Beyaz Saray sözcüsü, ABD'nin Irak'ta hangi sıfatla bulunduğunu unutmuş, bakın neler diyordu: "İran ve Suriye, sorununun kendileri ile ABD arasında olduğunu sanıyorlarsa aldanıyorlar. Mesele uluslararası topluluk ile aralarındaki bir meseledir." 

DÜNYA KAMUOYUNUN TEPKİSİNİ YUMUŞATMAK İÇİN... 

ABD, dünya kamuoyunun tepkisini azaltmak için, bundan sonraki BOP konulu operasyonlarını daha geniş katılımlı bir koalisyon şeklinde yürütmeyi planlıyordu. Çünkü, geniş katılımlı soygunların dünya kamuoyunda "meşruiyet" tartışmalarına yol açmadığı tarihi bir gerçekti! ABD ve ortaklarının Lübnan'daki Suriye askerlerine karşı çıkmaları, baskı kurmak amacıyla dünya kamuoyunu harekete geçirmeleri çok doğal da, kendilerinin hangi gerekçe ile Irak'ta asker bulundurdukları konusunda inandırıcı bir açıklamaları var mıydı? 

Ne Suriye'nin bağımsız Lübnan'daki askeri varlığı ne de totaliter rejimleri benimsemek ve savunmak mümkün değildi. Fakat, ABD'nin potansiyel terör bataklığı ilan ederek girdiği Irak'ta yaptığı insanlık dışı operasyonları aynı şekilde hoş görmek mümkün değildi. Ayrıca, ABD'nin BOP kapsamındaki ülkelerden yalnızca totaliter rejimle yönetilenlere değil, Amerikan egemenliğinde olmayan ülkelere "demokrasi ve özgürlük götürme operasyonları" düzenlemesi de ayrı bir çelişkiydi. 

Beşar Esad, BM Temsilcisi Terje Roed-Larsen'e verdiği sözü tutarak askerlerini Lübnan'dan çekmeye başladı. Lübnan halkı -Irak'ta yaşananların etkisiyle olacak- "Bizi bırakma Esad" sloganlarıyla miting meydanlarını dolduruyordu. "Hizbullah'ın gövde gösterisi" olarak nitelendirilmesine rağmen, Beyrut'ta yapılan Suriye yanlısı mitinge 400 bin kişinin katılması (Toplam nüfus: 3.74 milyon) Bush yönetimini kaygılandırıyordu. Üstelik, "Hizbullah'ın arkasındaki destek, İsrail'e karşı direnişinden dolayı yalnızca Şiirler'le de sınırlı değil"di, 

Lübnan parlamentosunda 9 üyesi bulunan Hizbullah'ın, Mayıs ayında yapılan seçimlerde önemli bir siyasi güç olarak ortaya çıkması, hatta bir Şii partisiyle koalisyon kurarak iktidara ortak olması olasılığı da vardı. Türkiye'ye "Sen de katıl" baskıları giderek artıyor. Hariri'nin katilini bulmadan önümüzü görmemiz mümkün olmayacaktı.

Yazımızın baş tarafında,geçtiğimiz yüzyılın başında Ortadoğu'yu parselleyen koalisyon ortakları eski günlerin hatırına yeniden biraraya geldiler, Fransa'nın da  onayını alarak ‘dinamitli bir darbe’ ile Hariri'yi tarih sahnesinden siliverdiler!” demiştik, ama Hariri suikastının bir başka versiyonu da vardı. Hariri, Fransa’yla anlaşmıştı. Ülkesinde kontrollü bir kaosa izin verecek ve Fransa’yı bir kurtarıcı olarak ülkesine davet edecekti. Bu olasılık da uzun süre konuşulmuş, irdelenmişti. 

Bütün bunları okuduktan sonra, Senegal’in Gambiya’yı işgal etmesine onay verebilir misiniz? Post-modern işgal uygulamalarının tarihi oldukça eskilere uzanıyor..