ANKARA

Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, dünya genelinde yaklaşık 65,6 milyon kişinin evini terketmek zorunda kaldığını ve Türkiye'nin dünyada en çok sığınmacı barındıran ülke konumunda olduğunu belirterek, "Uluslararası camiadan beklentimiz, uluslararası hukuk ve külfet paylaşımı prensibi doğrultusunda sorumluluklarını yerine getirmeleridir. Ülkeler, mevcut yeniden yerleştirme taahhütlerini hızla yerine getirmeli ve daha fazla sayıda sığınmacıya kapılarını açmalıdırlar." değerlendirmesinde bulundu.

Çelik, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla yazılı açıklama yaptı.

Dünyanın dört bir yanındaki savaş ve istikrarsızlıklar sonucu yaklaşık 65,6 milyon kişinin evini terketmek zorunda kaldığına dikkati çeken Çelik, göç meselesinin çağın en ciddi insani meselelerinden biri haline geldiğini vurguladı.

Çelik, "2015'de zulümden ve çatışmadan kaçan bir milyondan fazla insanın Avrupa kıyılarına ulaşmasıyla birlikte mülteci krizi olarak adlandırılan insani trajedi, esasen temel insan haklarına saygı ve evrensel değerler krizidir." ifadesini kullandı.

Her zaman mazlumların yanında olan Türkiye'nin, 3,5 milyonu Suriyeli olmak üzere 4 milyona yakın sığınmacı ile dünyada en çok sığınmacı barındıran ülke konumunda olduğunu hatırlatan Çelik, şunları kaydetti:

"Bu konuya ülkemiz, en başından itibaren evrensel insani değerler çerçevesinde yaklaşmış ve göç politikasından uyuma, çocuk ve kadınların korunmasından uluslararası iş birliğine kadar birçok alanda çalışma ve faaliyetlerini kesintisiz sürdürmüştür."

Çelik, Türkiye'ye sığınmış Suriyelilere geçici koruma sağlanarak eğitim ve sağlık hizmetlerine ücretsiz erişimlerinin temin edildiğini anımsatarak, şu ifadeleri kullandı:

"Türkiye, artan göç akınlarının etkilerini azaltmak için uluslararası alanda da elinden geleni yapmaya devam etmektedir. Bu kapsamda 18 Mart Türkiye-AB Uzlaşısıyla, emsalsiz bir iş birliği modelini hayata geçirerek, zulümden kaçan göçmenlere yasal ve güvenli bir yol temin edilmiştir. En önemlisi, bu iş birliği sayesinde Ege Denizi'nde yaşanan ölümler çok büyük oranda azalmıştır. Ne yazık ki eş zamanlı olarak, bazı AB ve Avrupa Konseyi üye ülkelerinde uluslararası koruma yükümlülükleri göz ardı edilmiş, sığınma hakkının önüne duvarlar örülmüş, kitlesel göç akınları olağanüstü hal sebebi haline getirilmiş, çocuklar, çoğu zaman refakatsiz, sınır dışında bekletilmiş, aralarında çocuk ve hamilelerin olduğu göçmen gemilerine limanlar kapatılmış ve sığınma hakkına yönelik bireysel değerlendirmeler titizlikle yapılmamıştır. AB'nin üzerine kurulduğu değerler sistemi, en önemli sınamasını göç kriziyle vermiş ve maalesef birçok AB ülkesi bu insani krize, evrensel insani değerlerle uyumlu bir karşılık verememiştir. Bunun bedelini de güvenli gelecek beklentisiyle bir AB ülkesine ulaşmak için yola çıkanlar ödemişlerdir."

Zulümden kaçan bu insanların barınma sorunun, orantısız olarak birkaç ülke tarafından omuzlandığına işaret eden Çelik, "Uluslararası camiadan beklentimiz, uluslararası hukuk ve külfet paylaşımı prensibi doğrultusunda sorumluluklarını yerine getirmeleridir. Ülkeler, mevcut yeniden yerleştirme taahhütlerini hızla yerine getirmeli ve daha fazla sayıda sığınmacıya kapılarını açmalıdırlar." değerlendirmesinde bulundu.

Göç konusunun salt güvenlik odaklı yaklaşımla yönetilemeyeceğini vurgulayan Çelik, açıklamasına şöyle devam etti:

"Öznesi insan olan düzensiz göç sorununun çözümü mutlak surette insani bir yaklaşım gerektirmektedir. Sınır kontrollerine ve güvenliğine harcanan para ve emeğin önemli bir kısmı, sığınmacıların ihtiyaçları ile zorunlu göçün nedenlerinin giderilmesi için harcanmadığı sürece bu sorun katlanarak büyüyecektir. Bu çerçevede külfet paylaşımı mevcut ağır tabloyu hafifletmek için gerekli olsa da tek başına yeterli bir adım değildir. Bu noktada uluslararası topluma düşen en önemli sorumluluk düzensiz göçün nedenlerinin ortadan kaldırılması ve göçmenlere yönelik daha yapıcı ve kapsayıcı çözümler geliştirilmesidir."