ANKARA

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasını içeren Başbakanlık Tezkeresi, TBMM Başkanlığı'na sunuldu.

"Bakanlar Kurulu Prensip Kararı" başlığı ile sunulan Tezkere'de, "Türkiye'nin  ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi  ve her türlü güvenlik  riskine  karşı uluslararası  hukuk  çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak,  Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize  yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç  bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe takdir  ve tayin olunacak  şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Hükümet'in belirleyeceği esaslara göre  kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin Hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için, Anayasa'nın 92. maddesi uyarınca TBMM'den bir yıl süreyle izin istenilmesi, Bakanlar Kurulunca 30 Eylül 2014 tarihinde kararlaştırılmıştır" denildi.

"İlave tedbirler almamız uluslararası hukuktan kaynaklanan bir yükümlülüğümüz haline de gelmiştir"

Tezkere'nin gerekçesinde, Türkiye'nin güney kara sınırları boyunca ulusal güvenliğine dönük risk ve tehditlerin, son dönemde yaşanan gelişmeler neticesinde ciddi biçimde arttığı belirtilerek, şu ifadelere yer verildi:

"Irak'ın kuzey bölgesinde silahlı PKK terör unsurları varlığını sürdürmektedir. Öte yandan Suriye ve Irak'ta diğer terör unsurlarının sayısı ve ortaya koydukları tehditte de önemli artış gözlenmektedir. Nitekim bu nedenle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 2170 (2014) ve 2178 (20I4) sayılı kararlarıyla, Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını teyit etmiş, bu ülkelerdeki terör faaliyetlerini kınamış, IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı BM üyesi  tüm  ülkelere  1373  (2001)  sayılı  BM  Güvenlik  Konseyi  kararı  ve uluslararası  hukuk  çerçevesindeki  sorumluluklarına uygun  şekilde  gerekli  tedbirleri  alma çağrısında bulunmuştur. Bütün bu faktörler gözönüne alındığında, daha önce ilk olarak 2007 yılında çıkan ve altı defa uzatılan Irak Tezkeresi ve 2012 yılında çıkan ve bir defa uzatılan Suriye Tezkeresi'ni zaruri hale getiren risklerin devam etmesi ve yeni unsurların da devreye girmiş olması dolayısıyla Irak ve Suriye'deki  güvenlik boşluğundan kaynaklanan tehdit ve tehlikelere karşı ilave tedbirler almamız, ulusal güvenliğimizin gereği olduğu kadar uluslararası hukuktan kaynaklanan bir yükümlülüğümüz haline de gelmiştir."

Irak'ın toprak bütünlüğünün, milli birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye'nin, terör gruplarının Irak'taki mevcudiyetine ve bunun doğurduğu tehditlere karşı askeri, siyasi ve diplomatik tedbir ve girişimlerini artırarak sürdürmek durumunda olduğu kaydedilerek, "Diğer taraftan, Suriye'de rejimin dördüncü yılına giren şiddet politikalarının insani, bölgesel  güvenlik  ve  istikrar  bakımından  yol  açtığı  risk  ve  tehditler  artmaktadır.  Rejim, sivillere yönelik saldırılarını ayrım gözetmeksizin ve her türlü ağır silaha başvurmakta beis görmeksizin sürdürmektedir. Ayrıca, meşruiyetten yoksun iktidarını idame ettirebilmek amacıyla terör gruplarına destek vermekte; etnik ve mezhepsel aidiyetleri istismar etmek suretiyle toplumsal farklılıkları fiili çatışmaya dönüştürmeyi hedefleyen bir siyaset izlemektedir. Suriye rejiminin özellikle ülkemize yakın bölgelerde faaliyette bulunmalarını teşvik  ettiği  terör  gruplarının,  nüfuz  arayışları  çerçevesinde  gerçekleştirdikleri  eylemlerin neden olduğu güvenlik bunalımı derinleşmiştir" denildi.

"Türkiye'nin bu risk ve tehditlere karşı kayıtsız kalması beklenemez"

Esad rejiminin desteği ve işbirliği sayesinde Suriye'deki faaliyetleri için uygun zemin bulan söz konusu terörist grupların, eylemlerini Irak'a da taşıyarak bu ülkeyi kaos ortamına ve istikrarsızlığa sürüklediği kaydedilerek, "Dolayısıyla Suriye rejimi kaynaklı tehditlerin kapsamı, terör tehlikesiyle birlikte genişlemiş; bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrara yönelik ciddi bir tehdit haline gelmiştir" ifadesi kullanıldı. 

Türkiye'nin, anılan risk ve tehditleri artan oranda ve en fazla hisseden bölge ülkesi olduğu, bu çerçevede Türkiye'nin bu risk ve tehditlere karşı kayıtsız kalmasının beklenemeyeceği belirtilerek, şunlar kaydedildi:

"Bugüne kadar Suriye kaynaklı saldırılarda çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Rejimin şiddet politikası ile terörist unsurların baskısı arasında sıkışan sivil halkın güvenli bir sığınak arayışı çerçevesinde ülkemize yönelme istidadı devam etmektedir. Suriye'deki  çatışma ortamının seyrine bağlı olarak göç hareketinin kapsamının genişleyerek kitlesel boyuta ulaşması ihtimal dahilindedir.

 Suriye  rejiminin  balistik  füzeler  dahil  olmak  üzere ağır silahlarla  yapmakta  olduğu saldırıların  yol  açtığı  tahribat   ağırlaşmakta,    ülkemizi   hedef  alan  saldırgan politikaları sürmektedir. Rejim, elinde bulundurduğu kimyasal silah stokları ve üretim tesislerinin imha sürecini  2118 (2013)  sayılı  BM  Milletler  Güvenlik Konseyi Kararına  uygun  şekilde sonuçlandırmamıştır. Buna ilaveten Kimyasal  Silahların  Yasaklanması Örgütü  bünyesindeki Veri  Toplama  Misyonu  tarafından  hazırlanan raporda, Suriye'de klor gazının 'sistematik biçimde ve müteaddit  defalar' kullanıldığının   tespiti  ile  Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu'nun raporunda da rejimin saldırılarında klor gazına başvurduğunu  kayda  geçirmesi, bunun yanında rejimin 200 binden fazla insanı konvansiyonel silahlarla öldürmüş olması, ülkemizin ulusal çıkarlarına yönelik tehdit düzeyini göstermektedir.

Öte yandan uluslararası hukuk uyarınca Türk toprağı kabul edilen Süleyman Şah Saygı Karakolu'na dönük güvenlik riski de artmıştır.

Yukarıda belirtilen tüm gelişmeler, Türkiye'nin; rejimin ve terör gruplarının gerçekleştirebileceği her türlü saldırıdan, ayrıca Suriye'deki belirsizlik ve kaos ortamından en fazla etkilenebilecek ülke konumunda olduğunu teyit etmektedir.

Bu çerçevede, ulusal güvenliğimizi  tehlikeye  atabilecek  her türlü tehdide  ve eyleme karşı, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımız doğrultusunda gerekli önlemlerin tespiti ve uygulanması önem taşımaktadır."

Tezkere, 2 Ekim Perşembe günü TBMM Genel Kurulu'nda görüşülecek.

"Risk ve tehditler  son dönemde ciddi biçimde artmıştır"

Irak ve Suriye için tek metin olarak hazırlanan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından imzalanarak dün TBMM'ye gönderilmesi beklenen tezkerede, "Türkiye'nin güney kara sınırları boyunca ulusal güvenirliğimize dönük risk ve tehditler, son dönemde yaşanan gelişmeler neticesinde ciddi biçimde artmıştır" denildi.

Başbakanlık kaynaklarından alınan bilgiye göre, Irak ve Suriye'de Türkiye'ye dönük tehdit geçmiş dönemde olduğu gibi birbirinden bağımsız olmaması ve birbirinden ayrımının yapılmasının zorlaşması nedeniyle tek metin olarak hazırlandı.

Gerekçesinde, Süleyman Şah Saygı Karakolu'na dönük güvenlik riskinin artması, mevcut risklerden en fazla etkilenen ülkenin Türkiye olduğu belirtilen gerekçede, Suriye'nin kimyasal silah kullanmasına da atıfta bulunuluyor.

"Silahlı PKK terör unsurları varlığını sürdürmektedir"

Yapılması muhtemel operasyonların bir bütünlük arz etmesi gerektiği ve Irak ve Suriye sınırını aşan bir tehdit algısının ortaya çıkması nedeniyle hazırlanan tezkerenin gerekçesinde, şu ifadeye yer verildi:

"Türkiye'nin güney kara sınırları boyunca ulusal güvenirliğimize dönük risk ve tehditler, son dönemde yaşanan gelişmeler neticesinde ciddi biçimde artmıştır. Irak’ın kuzey bölgesinde, silahlı PKK terör unsurları varlığını sürdürmektedir. Öte yandan, Suriye ve Irak’ta diğer terör unsurlarının sayısı ve ortaya koydukları tehditte de önemli artış gözlenmektedir. Nitekim bu nedenle BM Güvenlik Konseyi  2170 ve 2178 sayılı kararlarıyla Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını teyit etmiş, bu ülkelerdeki terör faaliyetlerini kınamış, IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı BM üyesi tüm ülkelere, 1373 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı ve uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma çağrısında bulunmuştur.”

"IŞİD ve benzeri terör örgütler..."

Gerekçesinde, "IŞİD ve benzeri terör örgütleri" ifadesine yer verilerek Türkiye'nin IŞİD'e karşı olan pozisyonuna da dikkat çekilen tezkere metninde ise şöyle denildi:

"Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı, güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ilerde telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı, hükümetçe takdir ve tayin olunacak."

Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulundurulması

Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektirdiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı şekilde yabancı askerlerin de aynı amaçlara yönelik Türkiye'de bulunmasını da kapsayan tezkerede, şu ifade yer aldı:

"TSK’nın gerektirdiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması, bu kuvvetlerin, hükümetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile  risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 4 Ekim 2014 tarihinden itibaren bir yıl süreyle izin verilmesini Anayasa’nın 92. Maddesi uyarınca arz ederim. Ahmet Davutoğlu, Başbakan."