ANKARA

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, A Haber'de katıldığı programda, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Afganistan'da Türk askerlerinin bulunduğu araca yönelik gerçekleştirilen saldırıya ilişkin değerlendirme yapan Arınç, bazı olayların üst üste geldiğini, Malatya'da düşen iki uçakta da 4 askerin şehit olduğunu anımsattı.

Arınç, ''Hayatını kaybeden astsubayımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Bir kardeşimiz de yaralı, ona da acil şifalar diliyorum'' dedi.

Afganistan'da ciddi bir güvenlik sorunu olduğuna dikkati çeken Arınç, ''Şu bir gerçektir büyükelçimiz önemli bir görev yapıyor, NATO'nun en kıdemli temsilcisi. Geçmişte de Meclis Başkanımız Hikmet Çetin aynı görevi ifa etmişti. Afganistan geleneğinde Türkiye'ye ve Türklere karşı büyük bir sevgi var. Hedef değiliz biz orada'' diye konuştu.

Bugün yapılan açıklamada ''Bizim hedefimiz Türkler değildi. Biz Amerika'yı hedef almıştık'' dendiğini anımsatan Arınç, ''Kime karşı yapılmış olursa olsun bu bir terör saldırısıdır'' dedi.

Sivil halkça Afganistan'daki Türk askeri birliğinin sevildiğini belirten Arınç, askerlerin zor bir bölgede görev yaptığını söyledi.

''Hamaset kokan söylemlerle bir neticeye varılmaz''

''Şah Fırat Operasyonu'' ile ilgili tartışmalara yönelik de açıklamalarda bulunan Arınç, yorum yaparken veya siyasi söylemlerde bulunurken olayın gerçekleşmesinde hangi şartların mevcut olduğunu, bir başarı mı, bir yenilgi mi olduğunu rasyonel düşünmek gerektiğini, hamaset kokan söylemlerle bir neticeye varılamayacağını ifade etti.

Konuyla ilgili Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun basına ayrıntılı açıklamalarda bulunduğunu belirten Arınç, ''Bütün samimiyetimle söylüyorum, bu operasyon her yönüyle başarılıdır. Bunu hiç kimse görmezden gelmesin. Hükümeti eleştirmek gerekiyorsa, yıpratmaları gerekiyorsa, bu operasyon üzerinden değil belki başka sebeplerle bunu yapmaları gerekir'' diye konuştu.

Daha önce Süleyman Şah Türbesi'nin yerinin iki kere değiştirildiğini anlatan Arınç, ''Şimdi ise başka türlü bir zaruret var. Suriye'de istikrarsızlık var. Bunun sebebi Suriye rejimidir'' dedi.

Musul'da konsolosluk görevlilerinin alıkonulması olayını anımsatan Arınç, konsolosluk görevlilerinin kurtarılması için hükümetin her türlü çabayı gösterdiğini kaydetti. Arınç, ''O olaydan dolayı hükümetimizi ne kadar tebrik etmemiz gerekiyorsa şimdi bu olaydan dolayı da aynı şartlar mevcut'' ifadesini kullandı.

Arınç, ''DAİŞ dediğimiz örgüt, Süleyman Şah Saygı Karakoluna çok yaklaştı. Bu yeni de değil, birkaç aydan beri biz buranın Türk bayrağı çekilmiş, Türkiye toprağı sayılan bir vatan toprağının korunması için elimizden gelen tedbirleri de aldık. DAİŞ'in türbelere karşı veya yapacağı başka eylemlere karşı bizim tedbirli olmamız lazım'' dedi.

Arınç, bunun için iki savaş uçağının 24 saat, aniden müdahale edebilmek için devriye görevi yaptığını, bütün bu tedbirlere rağmen bir tecavüz karşısında ne yapılabileceğinin en ince teferruatına kadar düşünüldüğünü aktardı. Arınç, ''IŞİD belli noktalarda geri çekilme içerisinde çok çılgınca eylemler de yapabilir, Türkiye'yi sorumlu da tutabilir. Bunların hepsini hesaplamak mecburiyetindeyiz'' diye konuştu.

''Yakın bir tehlike karşısında yapılması gereken yapılmıştır''

Bülent Arınç, şöyle devam etti:

"Bir plan, program dahilinde, sadece Başbakanımızın, 'Başlayın' demesi ve direktifine bağlı olduğu bir konu olarak biz bunu bir hafta öncesinden biliyoruz. 15 gün öncesinden biliyoruz. Hava şartları müsait oldu mu, olmadı mı, siyasi şartlar müsait oldu mu, olmadı mı, konjonktürel şartlar müsait oldu mu, olmadı mı, bunun takdiri Başbakanımızla, operasyonu yapacak olan silahlı gücün işidir.

Belki bir kaç ay öncesinden Süleyman Şah Saygı Karakolu'na bir tecavüz vuku bulacağı takdirde, bulmasının muhtemel, güçlü, açık ve yakın bir tehlike durumunda ne yapılacağı çok dakik hesaplarla yapılmıştır. Bu konuda askerimizin, Genelkurmay'ımızın fevkalade hatta A, B, C planlarıyla bunu yapmışlardır. Sadece 'Uygulayın' talimatı verildiği zaman, düğmeye basıldığında harekete geçmek, onların bir görevi olarak kalmıştır."

Türbenin yeni yerinin Suriye toprağı olmasına karşın, anlaşmalarla gereğince Türkiye'nin hükümran olduğu bir toprak olduğunu dile getiren Arınç, "Hatta bulunduğu yerden belki biraz daha büyük bir toprak parçasıdır. Dolayısıyla 'Aldınız da oradan kaçtınız' diyerek ucuz kasaba politikacılığı yapan insanların, bundan biraz utanması ve sıkılması lazım" değerlendirmesinde bulundu.

Arınç, "Şimdi başarılı bir operasyona karşı, bir kısım diyor ki 'Türkiye ve Hükümet bunu kendisine seçim yatırımı olarak kullanacak'. Kesinlikle böyle bir düşüncemiz yok. Ama yakın bir tehlike karşısında yapılması gereken yapılmıştır" diye konuştu.

İkinci olarak Genelkurmay Başkanlığının suçlandığını ve "Kaçtınız oradan" denildiğini anımsatan Arınç, Mehmetçiğin, Türkiye'nin egemenliğinin temsilcisi olduğunu belirtti.

Arınç, "Yurt savunması görevini bugüne kadar bihakkın ifa etmiş Mehmetçiğe karşı, askerimize karşı çirkin bir dille hücum edilmesi, onun başındaki komutanın, adeta ağızlarda meze yapılması çok çirkin, çok ahlak dışı bir hareketti. Özellikle bunu Sayın Bahçeli'nin ve onun yanındakilerin yapması çok üzücü bir hadisedir. Sadece Genelkurmay Başkanımızın değil, bütün Türk Silahlı Kuvvetlerinin de bundan büyük bir üzüntü duyduğunu şahsen biliyorum" dedi.

''Türkiye müzakere ediyor''

Hükümetin bundan sonra IŞİD'e yönelik daha sert bir siyaset uygulayıp uygulamayacağına yönelik soru üzerine Arınç, "Şüphesiz böylesine çılgın bir terör örgütünün nerede, ne yapacağını bilemeyiz. Ama bölgemiz için büyük bir tehlike ve tehdit olduğunu, Türkiye'yi de tehdit kapsamına bugün, yarın, bir başka gün bilemeyiz, alabileceğini de düşünmemiz lazım" ifadesini kullandı.

Arınç, koalisyon güçlerinin, IŞİD'e karşı sadece hava bombardımanı yaptığına dikkat çekerek, "Bizim Türkiye olarak savunmamız şudur, bu ve buna benzer terör örgütlerine havadan müdahale etmek yetmez. Mutlaka bunlarla kara unsurlarıyla da mücadele etmek gerekir" değerlendirmesinde bulundu.

ABD'nin başını çektiği koalisyonun henüz bu noktaya gelmediğini belirten Arınç, "Ama yarın gelebilir. Çünkü Ocak ayında da, Şubat ayında da, Mart ayında da DAİŞ'e karşı kapsamlı, sadece DAİŞ olarak da sınırlandırmayayım, diğer terör örgütleri de bu işin içerisinde olacaktır, kapsamlı bir mücadele başlayacaktır, başlaması düşünülüyor" dedi.

Türkiye'nin konumunun ne olacağı sorusuna ise Arınç, "Türkiye, kendi öncelikleri bakımından da koalisyonla işbirliği halinde uygulayıp uygulamayacağını veya hareket edip etmeyeceğini şu anda müzakere ediyor" diye yanıtladı.

Başbakan Yardımcısı Arınç, Suriye'de meydana gelen olayların bir sonuç olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Bunu ortaya çıkaran sebepleri yok etmedikçe bu sonucu değiştirmek mümkün değildir. Suriye'deki rejim, Suriye'de demokrasinin geriye gelmesi, kendi vatandaşlarına yönelik tedhiş hareketlerinin son bulması ve Türkiye'nin yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalmaması için uçuşlara yasak güvenli bölgeler, biz 3 noktada bunları her zaman söyledik. Koalisyon, Türkiye'nin bu taleplerine sıcak baktığı takdirde elbette onlarla birlikte her açıdan hareket etmek mümkündür. Ancak 60'tan fazla ülkenin işbirliği yaptığı bu koalisyona Türkiye de belli açılardan sadece kısmi destek vermektedir. Türkiye'nin öncelikleri, talepleri dikkate alındığı takdirde, yapacaklarımızı koalisyonla birlikte de değerlendireceğiz."

"HDP sorumlu hareket etmiyor"

"Çözüm Süreci konusunda, Hükümet ile HDP'nin bir ortak açıklamasından bahsediliyordu. Fakat bu açıklama bugüne kadar yapılmadı. Bu ortak açıklamanın akıbeti nedir? Yapılacaksa ne zaman yapılacak" sorusu üzerine Arınç, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın açıklamalarını anımsatarak, "Bunların hepsini bir araya topladığımız zaman HDP sorumlu hareket etmiyor" ifadesini kullandı.

Arınç, "Özellikle Eş Genel Başkanı da her gün kendisini gündemde tutabilmek, Hükümeti suçlayabilmek ve olası seçimleri de düşünerek, belki baraj sorunlarını daha rahat aşabileceklerini düşünerek belli bir siyaset yapıyor" değerlendirmesinde bulundu.

Çözüm Süreci'nde gelinen noktayı bazen Bakanlar Kurulu'ndan sonra, bazen de sorulduğu zaman söylediğini belirten Arınç, "Top, HDP'nin ayağındadır diyorum. Diğer bir Başbakan Yardımcımız da 'Onlar ayaklarında topu çeviriyorlar' diyor" şeklinde konuştu.

Demirtaş'ın açıklamalarına değinen Arınç, "Şunun cevabını versinler. Niçin HDP'nin heyetlerinden bazen iki, bazen üç kişi, her gün veya gün aşırı veya üç günde bir Kandil'e gidip geliyor? Buna niçin ihtiyaç duyuyorlar" diye sordu.

6-7 Ekim olaylarından sonra Demirtaş ve HDP ile ilgili bazı konuları gündeme getirdiğini hatırlatan Arınç, şöyle devam etti:

"Bana göre bunlar önemliydi ama çok fazla üzerine düşülmedi. Sözümün bir yerinde de 'Ey Demirtaş ne yapmak istiyorsunuz, Öcalan'ı itibarsız hale getirmekle ne yapmak istiyorsunuz' diye bir soru sormuştum. Bazı anlayışsız insanlar, çok kısır, güdük kafalı insanlar, 'Vay Bülent Arınç, Öcalan'ın itibarını kurtarmaya mı çalışıyor? Öcalan'ın itibarını kurtarmak sana mı düştü' diye zavallı sözler ettiler. Hayır, ben Öcalan'ın itibarıyla ilgili sorumlu, çok da meraklısı bir insan değilim ki kavga yaşanıyor. O kavga şudur. Öcalan'ın taleplerine, isteklerine karşı Kandil sürekli veto hakkını kullanıyor. Bizdeki siyasetçiler, Demirtaş da başta olmak üzere Kandil'in ağzıyla konuşuyor. Burada iki şey düşünülebilir. 'Öcalan'ın belli taleplerine Kandil niçin veto hakkını kullanıyor veya niçin onu itibarsız kılmak istiyor veya niçin onun sözlerine gereği kadar önem vermiyor' dediğimizde, Kandil şunu söyleyebilir 'Bizim elimizde silah var, bu işin sahibi biziz, Öcalan da kim oluyor? Öcalan'ı biz artık devletin elinde bir tutsak gibi kabul ediyoruz. Onun sözleri bizim için geçerli değildir' diye düşünmüş olabilir. Bunu açıklamıyor ama yaptıkları, söyledikleri, hareketleri, eylemleri bu Cizre'de, Silopi'de, Yüksekova'da olan nedir? YDG-H'ler, YPG'ler, şunlar, bunlar nedir? Bunların hepsi doğrudan Kandil ile irtibatlı, onların talimatıyla hareket eden, hatta bazıları da kendilerine verilmiş yetkilerle, Kandil'i bile dinlemeden eylem yapan gruplar."

Bülent Arınç, "Şimdi Kandil, Öcalan'ı itibarsız kılmak, sözüne gerektiği kadar değer vermemek suretiyle gücün kendi ellerinde olduklarını ifade ediyor. 'Biz söyleriz, bizim dediklerimizi Hükümet kabul ederse de bir yol haritasında anlaşırız' diyorlar. Biz buna gelemeyiz" dedi.

Arınç, "İkincisi acaba İmralı ile Kandil arasında bir danışıklı dövüş mü vardır? Yani İmralı böyle söyleyebilir ama Kandil'e de 'Sen böyle anla' diyebilir. Yani 'Ben bunları söylüyorum ama sen gene oradan sesini yükselt. Sen yine bunları kabul etme' diyebilir. Bu çelişkileri gidermek HDP'nin işidir" ifadelerini kullandı.

Hükümetin öncelikleri bulunduğunu, Türkiye'de kamu düzeninin esas olduğunu vurgulayan Arınç, "Sizin elinizdeki silahlı güçler, Türkiye'de eylem yapmayacaklar, bu eylemler sadece karakol basmak değil yolları kazmayacaklar, evlere girip insanları öldürmeyecekler, yollarda devriye gezmeyecekler, yüzlerini gözlerini saklayıp ellerindeki patlayıcı silahları atmayacaklar. TOMA'ların içerisine patlayıcı atıp, polislerimizi yüzde 80 yanık hale getirmeyecekler. Siz bundan vazgeçiyor musunuz? Vazgeçmiyorlar" şeklinde konuştu.

"Birtakım felsefi yorumlar yapıyor Öcalan"

"Şu şartlarda ortak bir açıklama yayımlanır mı" sorusu üzerine Arınç, "Ortak açıklamadan ziyade Öcalan'ın bildirdiği haberlerin, Kandil tarafından kabul edilmesi halinde onların bir açıklama yapması, Hükümetin de bunu uygun bulduğunu bir şekilde ifade etmesi lazım. Yan yana gelerek bir açıklamadan kimse bahsetmesin" ifadesini kullandı.

Arınç, süreci yakından takip ettiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hepimizin bir görevi var ama toplam havuzda biriken bilgilerden hepimizin haberi var. Siz bunları kabul ettiğinizi ifade ettikten sonra, elbette Hükümetin de 'Madem böyle söylüyorlar. Bunu biz de söylüyoruz. Bundan sonra yapacaklarımız bunlardır' demesi lazım. 10 maddenin 10'u da yapısal ve anayasal değişiklikleri içeriyor. Birtakım felsefi yorumlar yapıyor Öcalan. Yapabilir, hakkıdır. Kitaplar da yazmıştır, ne kadar doğrudur, ne kadar yerindedir, onu millet takdir eder. Ama bugün diyor ki, 'Siyaset nasıl yapılacak? Bunu tarif edelim, anayasal vatandaşlık nasıl olacak? Onu tarif edelim.' Demokratik siyasetin içeriği, bunları yazmak kolay da bunların gerçekleşmesinin bugünden yarına olmayacağını o da biliyor. Yeni hükümet kurulur, çoğunluk temin edilir, yeni anayasa yapılırken de elbette anayasal vatandaşlık gündeme gelecektir, biz bunu 2007'den beri söylüyoruz."

"Bizim yaptığımız bugün müzakere değildir"

"Demirtaş'ın 'Hükümetin taslağı, İmralı'da uzlaşma sağlanmayan şekilde değiştirerek, açıklamak istediği' iddiası var" sözleri üzerine Arınç, şöyle konuştu:

"Öyle değil şöyledir: Bu yazılar bize gelmiştir. Bu yazılar üzerinde Hükümetin hemen 'Ah ne kadar güzel' diyerek üzerine atlaması düşünülemez. Mesela müzakere sürecinden bahsediyorlar. Bizim yaptığımız bugün müzakere değildir. Müzakere sürecine belki işin daha sonunda veya ondan sonra yani kendi elindeki silahı bırakmayan bir insan, bizimle, silahlı, müzakere masasına oturmayı teklif edecek. Böyle bir şey deli saçması. Bunu kim kabul edebilir? Şu anda bir diyalog süreci var. Adam diyecek ki 'Ben elimden silahı bırakmam. Ben eylemime devam ederim. Çünkü ben seçime gidiyorum, halkı korkutmam lazım, halkı tehdit etmem lazım. Ben bundan vazgeçmem'. Biz ondan sonra diyeceğiz ki 'Ya kaçtan aşağı olmaz, gel oturalım bir müzakere edelim de beraber bir çay içelim, yemek yiyelim.' Biz deli miyiz, böyle bir şey olabilir mi?"

"Bu şartlarda Nevruz'da Öcalan'ın nasıl bir açıklama yapması bekliyorsunuz" sorusu yöneltilen Arınç, "Umutlu olduğumu söylemeliyim" yanıtını verdi.

Öcalan'ın 2013 Nevruzu'nda söylediklerinin Türkiye için bir umut olduğunu vurgulayan Arınç, "Bazı gelişmeler yaşandı ama yine Kandil'in itirazıyla bu gelişmeler durdu. Şimdi Öcalan gücünü göstersin. Neyin üzerinde göstersin? HDP üzerinde, Kandil üzerinde göstersin. Bugün Milli İstihbarat Teşkilatının, bir taraftan HDP'nin, bir taraftan da başka unsurların belki gidenlerin profili değişecek, Ada ziyaretleri başka insanlarla çeşitlendirilmiş, değerlendirilmiş olacak, bu yolu açmak varken öbür tarafın silahını göstermesi... HDP, Cemil Bayık, Karayılan ağzıyla nasıl konuşabilir? Sen siyasetçi değil misin kardeşim? Siyasetin dili bu mu?" dedi.

"Meclis'i tıkadılar"

İç Güvenlik Paketi'ne ilişkin bir soru üzerine Arınç, paketteki tedbirlerin birçoğunun, HDP'nin işbirliği yaptığı unsurlara karşı alınan tedbirler olduğunu ifade etti.

Arınç, "Onlar bunları elbette istemeyeceklerdir. 6-7 Ekim'de yüzünü kapatan insanları tebrik, takdir ettiklerini göstermek için Meclis'te oturdukları sıralarda yüzlerini kapatmışlardır. Onlara söylenecek çok şey var ama bu konuda mazur görmek lazım, alacağımız tedbirler, onların silahlı unsurlarla ilişkilerinde bir zorluk meydana getirebilir. Ancak MHP'nin özellikle asayişin, huzurun, sükunetin savunucusu durumda olan Sayın Bahçeli'nin buna niçin karşı çıktığını anlamak mümkün değil" değerlendirmesini yaptı.

Arınç, muhalefetin pakete karşı çıkmasının temel nedeninin Jandarma'nın İçişleri Bakanlığına bağlanmasını istememelerinden kaynaklandığını ifade etti.

"İç Güvenlik Paketi'nin çıkması zaruri"

Pakete ilişkin Meclis'teki görüşmelerde birinci bölümün bittiğini, ikinci bölümün de bitmek üzere olduğunu dile getiren Arınç, şunları kaydetti:

"Ama Meclis'i tıkadılar. Bağırarak, çağırarak, kırarak, dökerek, döverek saldırarak... Burada parti farkını da gözetmeyelim. Çünkü bir tanesi benim gözümün önünde oldu, o gün nöbetçiydim. Ama tahrik edenler onlar. Bu tahriklere karşı dayanamayan arkadaşlarımız da var. Hiçbirimize yakışmıyor bu. İç Tüzük'ten kaynaklanan haklarını kullansınlar ama ortalıkta İç Tüzük de kalmadı, kim daha çok bağırıyorsa... Özellikle bugünlerde sesi kısılmış birçok insan vardır. Bütün bunlarda ben Çözüm Süreci konusunda da Türkiye'nin güvenliği konusunda da önümüzdeki seçim güvenliği konusunda da bu paketin çıkmasında zaruret olduğuna inanıyorum."

İç Güvenlik Paketi'nin 60'ın üzerinde maddesinin, Hükümetçe Komisyon'a geri çekileceğine dair iddiaların hatırlatılması üzerine Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Önümüzde çok az bir süre kaldı. 7 Nisan'da listeler kesinleşecek ve ondan sonra herhalde Parlamento seçim dolayısıyla kapanmış olacak. Şimdi 2. ve 3. bölümden itibaren çok acil olmayan konular. Bunlar tamamen grubun işidir, Hükümetin işi değildir. Yasama konusundaki çalışmaları, AK Parti'nin grubu götürüyor. Daha pratik bir çözüm bulmak istemiş olabilirler. Özellikle TCK ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile ilgili konular çıkmışsa diğer konuları ertelemek düşüncesi, inanın bilmiyorum ama ben Grup Başkanvekilliği, Başkanlığı yaptım. Pratik bir çözüm düşünmüş olabilirler veya diğer parti gruplarıyla bu konuda bir görüşme yapmış olabilirler."

Arınç, Fethullah Gülen ile ilgili çıkarılan ikinci yakalama emrine ilişkin soru üzerine konuyu Adalet Bakanlığının yürüteceğini ifade ederek, "İnsanların bir beklenti içinde olmaması lazım. Hukuki süreçlerde ciddi delillerle, ciddi taleplerle ortaya çıkmanız lazım. ABD bir muz cumhuriyeti değil. Yani kendisine bir talep geldiği zaman bunun ne kadar hukuka, sözleşmelerine uygun olduğunu mutlaka düşünecektir, kabul veya reddedecektir" dedi.

Cameron'un sözlerine yanıt

"İngiltere Başbakanı Cameron, Suriye'ye geçmek üzere Türkiye'ye giriş yapan üç İngiliz kız konusunda çok hızlı davrandıklarını belirtti ve bu konuda sizi kastederek 'Türk Başbakan Yardımcısı 'doğruyu söylemiyor' dedi. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir" şeklindeki soruya Arınç, "Sayın Cameron Başbakandır. Cameron, kendi içi kamuoyuna yönelik bir mesaj vermiş ve iç politik sebeplerle böyle konuşmuş. Bir Hükümet Sözcüsü'ne karşı 'doğru söylemiyor' demesi bence hiç doğru değil. Bizim de kaynaklarımız bunun aksini söylüyor ama bir Başbakan bunu kendi iç kamuoyuna böyle söylemek zorunda. Onu da anlayışla karşılıyorum" yanıtını verdi.

Türkiye'ye turist sıfatıyla milyonlarca insanın geldiğini, suç işlemeye meyili olduğu bilinen insanların geldikleri ülkelerin, Türkiye'ye bildirimde bulunması gerektiğini vurgulayan Arınç, bugüne kadar İngiltere'nin gereken zaman içinde bildirdiği 19 İngiliz vatandaşının Türkiye'den sınır dışı edildiğini kaydetti.

Bugüne kadar da buna benzer pek çok durumun yaşandığına işaret eden Arınç, şunları kaydetti:

"Bütün ülkeler bize kendi iç denetim organlarınca takip edilen kişilerin, takip edilmesini ve sınır dışı edilmesini istemiş ve biz bu konuda sıfır hatayla çalışıyoruz. Heathrow Havaalanı'ndan kalkmışlar, İstanbul'a gelmişler, hiçbir bildirim yok, ortadan kaybolmuşlar. Bindikleri taksiyi bile tespit ettik ama bize geliş maalesef geç bir bildirimdir. Biz bu kadar süre içerisinde hangi otele gittiklerini tespit ettik ama otelden çıktıktan sonra nereye gittiklerini tespit edemedik. Madem ki bunlar, bilinen 15-16 yaşlarında sizin uyruğunuzda olan kızlardır, bunları siz takip edeceksiniz, nereye gittiklerine siz bakacaksınız, nereye çıktıklarını hemen haber vereceksiniz. Bu haber vermeyle bizim çalışmalarımız arasında bir olumsuzluk varsa bizi suçlu kabul edeceksiniz. Piru pakız. Bizim bu konuda gecikmemiz de ertelememiz de söz konusu değil. 910 kilometrelik sınırı olan bir ülkeyle komşuyuz. Bize geldikten sonra nasıl ve hangi yollarla o tarafa geçtiğini bulmak fevkalade zor."