ANKARA

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Türkiye'yi kimsenin tehdit edemeyeceğini belirterek, "Blöf yapıyor demişim de bize göstereceklermiş vesaire. Bu tehditvari şeyler doğru değil. Senin bir şey yapmaya gücün yetiyorsa git IŞİD'e yap, Türkiye'ye ne meydan okuyorsun? Var mı bir gücün kardeşim? Niye Türkiye'den yardım istiyorsun o zaman? Yani uçmayı bilmiyor, çıkmış çatıya konuşup duruyor. Kandil'de yan gelip yatıyor, Kobani'dekilerle ilgili edebiyat yapıyor. Sen orada konuşacağına, git o zaman orada mücadele et. Böyle bir kandırmaca, sahtekarlık olmaz" dedi.

Akdoğan, Kanal 7 televizyonunda yayınlanan "Başkent Kulisi" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyaretinin ardından, IŞİD'e karşı oluşturulan koalisyona verilecek destek konusunda ABD'nin ve Türkiye'nin ne istediğine ilişkin soru üzerine Akdoğan, Türkiye'nin yol haritasını kendisinin belirleyeceğini kaydetti. Akdoğan, "Türkiye, kendi iradesiyle, kendi milli çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapar ve bugüne kadar da onu yapmıştır. Bu, müttefiklerimizle işbirliği yapmamamız anlamına gelmiyor. Elbette onlarla işbirliği yaparız ama Türkiye Cumhuriyeti kendisi bu kararı verir. Bu noktada, sanki ABD işbirliği için Türkiye'yi zorluyormuş gibi bir yaklaşım, bence son derece büyük bir yanılsama olur" diye konuştu.

Askeri işbirliğinin sadece "kurşun sıkmak" anlamına gelmediğine dikkati çeken Akdoğan, "Bunun birçok farklı boyutu var. 'Askeri işbirliği yapacağız ama kesinlikle sıcak temasın içinde olmayız', bunu önceden zaten öngöremezsiniz. Bu işin tabii bir parçasıdır, tabii bir riskidir. Önemli olan bunun bir şekilde planlanmasıdır" ifadesini kullandı.

"Biz de Amerika istiyor diye değil kendi çıkarımız için bunları yapıyoruz"

"ABD ile bir anlaşma sağlanmış değil herhalde, bir rol paylaşımı, eşgüdüm..." ifadesi üzerine kimin hangi katkıda bulunabileceğinin değerlendirildiğini belirten Akdoğan, "Her şey önceden öngörüldüğü gibi olamayabiliyor. Suriye'ye daha önce de birtakım askeri operasyonlar yapılacaktı, bir hafta sonra her şey rafa kalktı veya hiç beklemediğiniz sıkıntılar çıkabiliyor, yeni planlar devreye girebiliyor. Bu biraz şartların göstereceği bir durum" değerlendirmesini yaptı.  

ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey'in "Tampon bölge, belli bir noktada mümkün olabilir ama şu anda bu bizim kampanyamızın bir parçası değil" sözlerinin ve Beyaz Saray'dan yapılan "Amerika'ya iyilik olsun diye değil ulusal çıkarı için Türkiye'den işbirliği göreceğimizi umuyoruz" açıklamasının hatırlatılması karşısında da Akdoğan, "Biz de Amerika istiyor diye değil kendi çıkarımız için bunları yapıyoruz elbette. Kendi ulusal güvenlik meselemiz için yapıyoruz" dedi.

IŞİD'e karşı hava harekatlarının yapıldığını ancak bunun meseleyi çözmek için yeterli olmadığını dile getiren Akdoğan, daha kapsamlı bir Suriye politikasının ortaya koyulması gerektiğini kaydetti. "Orada IŞİD, Özgür Suriye Ordusu, PYD, rejim ordusu var. Hepsi birbiriyle savaşıyor. Siz bir tanesine seçici davranıp müdahalede bulunuyorsunuz. Peki sorun çözülüyor mu" diyen Akdoğan, daha kapsamlı, çok boyutlu bir mücadele stratejisine ihtiyaç olduğuna vurgu yaptı.

"Şartlar öne sürmenin doğru olduğunu düşünmüyorum"

Türkiye'nin "Suriye'nin geleceğine dair planlamalarda Esed rejiminin devrilmesini dahil ederseniz biz varız" görüşünde mi olduğunun sorulmasına karşılık Akdoğan, şu yanıtı verdi:

"Bu bir şart koşma meselesi değil. Bu sorunların göğüslenmesi için işbirliğine ihtiyacı olan, işbirliğini yıllardır zorlayan taraf Türkiye. O yüzden birtakım şartlar öne sürmenin çok doğru olduğunu düşünmüyorum ama Türkiye'nin, müttefiklerin nasıl bir Suriye öngördüğünü görmesi, bu konuda belli bir noktaya gelinmesi lazım. Yoksa diğer sıcak hadiseler konusunda bakılır, kim nasıl bir katkı verebilecekse bu katkıyı verir.

Orada birbiriyle mücadele eden dört unsur var. Sizin bir tanesine bir şey yapmanız sorunu çözmüş olmuyor. Sizin, ayağı yere basan, arazideki müttefikiniz kim olacak? Bu soruya cevap verilmesi gerekiyor. Siz bir örgütü bombalayarak orada netice alamıyorsunuz, diğer mücadele eden unsurlardan hangisini destekliyorsunuz? Özgür Suriye Ordusu'na tavrınız ne olacak, onu ne kadar destekleyeceksiniz? Yerde sizin için birisi kurşun sıkacak, kimdir o kurşunu sıkacak adam? Orada mücadele eden bu örgütlerle siz bir doğal işbirliği geliştirmek durumundasınız, onları desteklemek durumundasınız. Bu noktada, Özgür Suriye Ordusu'na daha ciddi destek verilmesi gerektiği kanaatindeyim."

"Ahmet Türk'e kızmadım tabii"

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Kobani'nin düşmek üzere olduğu yönünde haberler var. Kandil'den yapılan 'çözüm sürecini bitirme' açıklamaları, tehditleri... Sizin de Mardin'de 'Suriyeli Kürtler doğal müttefikimiz' açıklamanız oldu. İşin bu ayağında ne oluyor?" sorusunu yanıtlarken, çözüm sürecinde, içeride kırılganlık üretenler olduğunu, dışarıda da süreci zorlaştıran birtakım gelişmeler yaşandığını söyledi.

Yaşanan asayiş ve şiddet olaylarının içeride kırılganlık ürettiğini kaydeden Akdoğan, eylemsizlik kararının içerisinde bunların da olması gerektiğini dile getirdi. Akdoğan, yol kesme, haraç alma, iş makinesi ve okul yakmalara rağmen eylemsizlik kararı bulunduğunun söylenmesinin kandırmaca olduğunu ifade etti.

Suriye'nin kuzeyinde yaşananların çözüm sürecinin ana konularından biri olmadığını, süreci dolaylı olarak etkilediğini belirten Akdoğan, şöyle konuştu:

"Bu konu sürecin tabii unsuru değildir. Öyle olursa yarın, öbür gün Irak'ta, İran'da veya başka yerlerde yine Kürtlerin veya PKK uzantısı birtakım örgütlerin yaşadığı hadiseler, her konu... Türkiye kendi içinde bir soruna çözüm bulmaya çalışıyor, bütün bölge ülkelerinin Kürt sorunlarını çözmeye çalışmıyoruz çözüm süreciyle. Onlar farklı farklı meseleler, kendi bağlamında ayrıca değerlendirilmesi gereken konular. Elbette bunların da önem taşıyan birtakım boyutları var, bizim içerideki meselemizle bağlantılı birtakım boyutları var. Ama her konuyu bununla ilişkilendirmek bu işi tamamen çözümsüzlüğe mahkum etmek anlamına gelir. Bu yüzden ayırmak lazım.

Ben dünkü konuşmada, biraz da sert çıkıyor gibi bir görüntü oluştu, 'Ahmet Türk'e mi kızdın' dediler bana. Ben Ahmet Türk'e kızmadım tabii. Kandil'den yapılan sorumsuz birtakım açıklamalar var, tehditvari. Kimse Türkiye'yi tehdit edemez."

"Esed seni getirdi getirdi, bak orada yalnız bıraktı"

Akdoğan, Ahmet Türk'ün "Kobani'de bunlar yaşanırken, kadınlarımıza tecavüz ediliyor, Türkiye suskun seyrediyor, haletiruhiyem uygun değil konuşamayacağım'" sözleri üzerine kendisinin de "Benim haletiruhiyem de uygun değil, üç polisimiz şehit oldu, daha onların naaşını toprağa vermeden, bu konuları konuşmak bana da çok anlamlı gelmiyor" dediğini aktardı. Türk'ün "Bölgeye hiçbir şey yapılmıyor" ifadesine karşılık da GAP çerçevesinde 55 katrilyon yatırım yapıldığını hatırlattığını söyleyen Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Duble yollar, otoyollar, hastaneler belli. Bunları hem kullanıp da hem hiçbir şey yapılmıyor demek doğru olmaz. Onunla ilgili polemiğimiz bu çerçevedeydi. Ama onun ötesinde söylediğim şeyler, doğrudan Kandil'den yapılan sorumsuz birtakım açıklamalara dönük. 'Blöf yapıyor' demişim de bize göstereceklermiş vesaire. Bu tehditvari şeyler doğru değil. Senin bir şey yapmaya gücün yetiyorsa git IŞİD'e yap, Türkiye'ye ne meydan okuyorsun? Var mı bir gücün kardeşim? Niye Türkiye'den yardım istiyorsun o zaman? Yani uçmayı bilmiyor, çıkmış çatıya konuşup duruyor. Kandil'de yan gelip yatıyor, Kobani'dekilerle ilgili edebiyat yapıyor. Sen orada konuşacağına, git o zaman orada mücadele et. Böyle bir kandırmaca, sahtekarlık olmaz.

Benim, Suriye Kürtleri ile ilgili söylediğim 'doğal müttefik' elbette baktığımızda, Suriye'deki Kürtler, Esed rejiminin değil Türkiye'nin tarihi dostu ve müttefikidir. Bizim onlarla akrabalık ilişkilerimiz var, bir köy ortadan bölünmüş, yarısı bu tarafta yarısı o tarafta. Bizim oradaki Kürtlerle bugüne kadar hiçbir sorunumuz olmamış, akrabalık ilişkilerimiz var, tarihi olarak dostumuz. Esed rejimi değil onların dostu. Orada benim eleştirim şuydu, sen sırtını nereye dayayacağını iyi düşüneceksin. Sırtını yanlış yere dayadığında, başın sıkıştığında da 'Biz kardeşiz, niye beni kurtarmıyorsun' diye bana bağırmayacaksın. O zaman böyle zor durumda kalırsın. Bütün bunları bir tarafa bırakıp, artık yeni dönemde yeni pozisyonlar belirlemek gerekiyor. Kiminle ittifak kuracaksın, kimin yanındasın? Esed rejimi seni parmağında oynattı, sen de 'bekle gör' dedin, orada bir menfaat sağlarım dedin, onu karşına almadın. Esed seni getirdi getirdi, bak orada yalnız bıraktı şimdi. Bu ilişkileri yeni baştan tanımlamak gerekiyor, kimin nerede durduğunu yeniden düşünmek gerekiyor. Bizim Suriye'de yaşayan Kürtlerle hiçbir sorunumuz yok. İki günde 150 bin insana kucağımızı açtık. Hem biz kucağımızı açacağız hem biz bu yükü göğüsleyeceğiz hem insani, ahlaki duruşu sergileyen biz olacağız, ondan sonra siz bizi eleştirecek ve taşlayacaksınız. Bu, istismar siyasetidir."

"Hükümete, devlete etmiyorsan millete teşekkür edin bari"

"Türkiye'nin yaşanan insani meseleye duyarsız kaldığı" yönünde bir dezenformasyon yapıldığını dile getiren Akdoğan, her konuda "Süreci bitiririz, ateşkes biter" ifadelerinin kullanılmaması gerektiğini belirtti. Süreç çok olumlu giderken bile öngörülemeyecek birtakım sorunların yaşanabileceğine işaret eden Akdoğan, "Her sorun çıktığında bu tür tehditler yapmak doğru mudur? Sorunlar oturulur, konuşulur" dedi.

"Türkiye'nin IŞİD'e yardım ettiği" gibi bir iddianın da gündeme taşındığının hatırlatılması üzerine Akdoğan, "Türkiye neden IŞİD'e yardım etsin? Bu, Türkiye'de paralel medyanın zaman zaman uydurduğu zaman zaman da Türkiye'yi belli bir noktaya getirmek için, uluslararası medya kanalları üzerinden Türkiye'yi baskı altına almak için uydurulan bir şey. Türkiye'nin bu konudaki tavrı son derece açık. Biz geçen yıl bu örgütü terörist ilan etmişiz" ifadelerini kullandı.

AK Parti'nin temel felsefesinin IŞİD zihniyetine ve yöntemine karşı olduğunu vurgulayan Akdoğan, "Silahlı mücadele, terör, şiddet, masum insanların öldürülmesi, bir vahşet görüntüsüdür. AK Parti bunun panzehiridir, reçetesidir. Bunun karşı kutbunda olan felsefedir" diye konuştu.

Türkiye'nin 150 bin kişiye kapısını açtığını, iyi niyetli davrandığını söyleyen Akdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"İyi bir şey yapıyor, teşekkür etmiyorsan, devlete, hükümete etmiyorsunuz, millete edin bari. Bu aziz millet, 1 buçuk milyon Suriyeliye, 150 bin Kürde gönlünü, kapısını açtı. Kıt imkanlarını onlarla paylaşıyor, siz çıkıp da teşekkür etmek yerine taş atıyorsunuz, gerilim çıkarıyorsunuz. 'Kampa gitmeyin' diye engel oluyorsunuz. Adam can havliyle kaçmış, yanında çocuk, yaşlı, kadın, sığınacak bir merci arıyor. Devlet orada imkan kurmuş, oraya gitmesinler diye bir sürü tezvirat, engelleme yapıyorsunuz. Bu nasıl bir insanlıktır?

Biz hem yardım yapmakla uğraşıyoruz, hem bunlarla uğraşıyoruz. Dönüp teşekkür bile etmek yerine hükümeti suçluyorlar. Her şeyin faturasını hükümete kesiyorlar. Türkiye burada yapması gerekenleri yaptı, bundan sonra da yapar. Ama Suriye bağlamında herkes de nerede durduğunu iyi bilecek, iyi karar verecek. Sırtını kime dayıyorsun, kiminle işbirliği yapıyorsun? Türkiye'ye karşı genel duruşun nedir? Bunları da yeni baştan değerlendirmek gerekiyor."

"Cemil Bayık diyor ki 'Savaşa biz karar veririz, ateşkes bozma yetkisi bizde ve yönetimimizde ama barışa, sürecin devamına önder Apo karar verir. Onun rolü farklı bizimki farklı birbirini tamamlayan roller" denilmesi üzerine Akdoğan, "Bunların sözlerini muhatap alarak yorumlamayı doğru bulmuyorum" karşılığını verdi. Akdoğan, şunları söyledi:

"Neticede bu 7 kocalı Hürmüz işine dönmemesi lazım. Her kafadan bir ses çıkıyor herkes kendine göre bir şey açıklarsa bu çok sağlıklı bir durum olmaz. Burada bugüne kadar öne çıkardıkları kişi Öcalan'dır, heyet de Öcalan ile görüşmektedir. Bunun ötesinde bunlar paralel birtakım otoriteler icat ediyorlarsa, söylem açısından söylüyorum, bu çok sağlıklı bir durum olmaz."

"Bunlar sadece konuşup ideolojik reklam yapıyorlar"

İmralı'ya giden HDP heyetinin, aralarında kendisinin de bulunduğu bazı görüşmeler yaptığı hatırlatılarak, "Bu görüşme trafiğiyle gerilim gitti mi, süreç tekrar rayına oturdu mu" sorusuna Akdoğan, "Bizimle Türkiye'deki siyasi aktörler arasında bir gerilim yok ki" karşılığını verdi.

Heyetin kendisine hayırlı olsun ziyaretinde bulunduğunu, görüşmede çözüm sürecinin de değerlendirildiğini ifade eden Akdoğan, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ile görüşmesinin ise AFAD ve bölgedeki insani yardımlarla ilgili olduğunu söyledi.

Devletin bölgede yaptığı mükemmel bir kamp olduğunu ve bunun henüz tamamen dolmadığına dikkati çeken Akdoğan, şöyle konuştu:

"Bu insanlar sağa sola dağıldılar. Yakın bir zamanda muhtemelen bunları da göğüsleyemeyecekler. Onlara insanca bir yaşam imkanı sunamayacaklar, belediyeler birtakım insanları sağa sola götürmüşler. Bunların hepsi yarın yine devlete, hükümete kalacak. Çünkü bunların hizmet verme kabiliyeti yok. Bunlar sadece konuşup ideolojik reklam yapıyorlar. O insanlar yine mağdur kalacak, bu sefer dönüp gelecekler yine hükümet bunlara sahip çıkacak."

"Devletin sahip çıkması mı rahatsız ediyor?" sorusu üzerine Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Küçük, ucuz siyasi hesaplar bunlar. Bunlara gerek yok" ifadesini kullandı.

Türkiye'nin çok sayıda insanı sınırlarına aldığını, onlara kucak açtığını vurgulayan Akdoğan, şunları kaydetti:

"Bunun Türkiye'ye ayrı birtakım maliyetleri var, sadece ekonomik olarak değil. Bunları yaparken siyasi hesap mı yapıyoruz. Bu bir kere öngörülebilir bir şey değil. Yarın başka göç dalgalarının yaşanıp yaşanmayacağını biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Bunun üzerinden siyasi hesap yapılmadı ama bunlarda böyle bir şey var. Yani yaşanan her şeyi ya zehir ediyorlar ya siyasi gerilim konusu yapıyorlar. Yani sizin yaptığınız şeyleri de murdar etmenin mücadelesi içindeler. Bu son derece yanlış bir şey. Orada insan mağdur, adam can havliyle yalın ayak geliyor; çoluk, çocuk, yaşlı, kadın, kan ter içinde, sen onu orada siyaset yapıyorsun. Yok 'Öyle olsun, böyle olsun'. Birilerini getirmişler orada bağırıp çağırıyorlar, yardım edenleri taşlıyorlar, bu kötü bir görüntü. Orada herkes el birliğiyle ne yapabilirize bakacaklar. Sivil toplum kuruluşları, bizim bir sürü insani yardım kuruluşumuz gitmiş, belediyeler, hükümet, AFAD, asker kim varsa birlikte ne yapabilirize bakmak lazım. Orada siyasi kamplaşma, kutuplaşma yani bir kamp birilerinin bir kamp birilerinin, böyle görüntülere gerek yok. Bu yüzden bunlar görüşülüyor."

"Bunu bir problem olarak görmemek lazım"

Diyalog olmadığı zaman yanlış anlamaların ortaya çıkabileceğine vurgu yapan Akdoğan, şöyle devam etti:

"Mesela birtakım açıklamalar var Kandil'den benimle ilgili, dün yapıldı. Uydurma sözler. Kendi çalıyor kendi oynuyor. Benim hiç söylemediğim sözler üzerine bir şey uydurup kendi kendine gerilim üretip tehdit savuruyorlar. Bunları bırakmak lazım. Yaşananları, gelişmeleri doğru anlamak lazım. Bu doğru anlamanın yolu da diyalog kanallarının açık olmasıdır. Bu yüzden HDP'lilerle görüşüyoruz. Gerek oldukça bundan sonra da görüşmeye devam ederiz bunu bir problem olarak da görmemek lazım."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve yeni hükümetin tüm siyasi aktörlere elini uzattığını, yeni bir sayfa açmaya çalıştığını dile getiren Akdoğan, "Bütün siyasi partiler arasında bu dönemde artık daha fazla diyalog zeminin olması lazım. Önümüzde ciddi sorunlar var, o ciddi sorunların konuşulması lazım. Sadece Meclis kürsüsünde birbirimize polemik yapmak değil, bu ülke gündemindeki önemli meseleleri artık farklı kanallardan değerlendiriyor olabilmemiz lazım" ifadelerini kullandı.

"Kime meydan okuyorsun?"

"Türkiye'nin sınır boyunda oluşturalacak tampon bölge, Rojova'nın işgalidir diyorlar" denilmesi üzerine Akdoğan, bunları "büyük bir çelişki" olarak değerlendirerek şu açıklamalarda bulundu:

"Bir taraftan 'Rojova düşüyor, 'Hadi Türkiye neredesin, yardım et' diyor, öbür taraftan 'Tampon bölge olursa savaş sebebidir'. Neyin savaşı? Sen zaten yapabilecek gücün varsa git yap zaten orada. Kime meydan okuyorsun? Hem düşecek diye yardım istiyorsun hem de bu tarafa meydan okuyorsun. Varsa gücün o tarafa yapsana. Burada bunların hepsi insani maksatlı olarak konuşulan şeyler, güvenli bölge oluşturulması vesaire. Bunlar paradokslar, çelişkiler bunları bırakmaları lazım artık. Hem Türkiye'ye 'Hadi harekete geç' diyeceksin hem de 'Harekete şöyle geçersen olmaz' diyeceksin, böyle bir şey olmaz."

"Bunların hepsini kökten yalanlıyorum"

İki hafta sonra HSYK'da seçimlerin yapılacağı hatırlatılarak "Size atfen birtakım açıklamalar da oldu, 'Türkiye'nin kaderini 12 bin hakim savcı değil 55 milyon seçmen belirler' biçiminde. Meclis grup başkanvekilinizin 'Eğer paralel yapı kazanırsa bu seçimleri tanımayız'  açıklaması da oldu. Bunu hayati bir konu olarak da görüyor musunuz siz de" sorusu üzerine Akdoğan, sözlerinin yayımlanış sürecine ilişkin bilgi verdi.

Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeninin değiştiğini hatırlatan Akdoğan yeni yayın yönetmeninin kendisine tebrik ziyaretinde bulunduğunu ifade etti. Sohbette kendisine bazı sorular yöneltildiğini ve mini köşe yazısı yazılabilecek duruma dönüştüğünü söyleyen Akdoğan, görüşmenin amacının bu olmadığını da belirtti. Akdoğan, şöyle konuştu:

"Çok ses çıkarmadım. Daha sonra bu birkaç günlük özel ropörtaj gibi yayımlandı ve burada benim söylemediğim, hiç kastetmediğim manalar üzerine haber yaptı. Bu HSYK vesaire meselesinde, orada kendisi de diyor, 'Aslında böyle bir şey söylemedi ama böyle bir şey kastediyor'. Benim söylemediğim, niyet okuyuculuğu yaparak bana şunu kastediyor diye bir atıf var haberde. Bunu diğer arkadaşımızın açıklamasıyla birleştirerek 'Bu seçimleri tanımayız, referanduma gideriz' bambaşka bir şey. Günlerdir bu konuda benimle ilgili bir sürü negatif haber yapılıyor. Bunların hiçbiri doğru değil. Zaten kendisi de böyle bir söylemediğimi söylüyor ama böyle gazetecilik olmaz, böyle bir basın ahlakı da olmaz. Tam tersi bir şey söylüyorum ben. Diyorum ki, 'Bu önemli bir seçim, hayati bir seçim. Sağlıklı bir yargı sistemi açısından bu seçimin de neticesi de önemlidir. Ama bu olmazsa öldük, bittik, memleketin sonu, kıyamet alameti gibi bunun bu kadar abartılmasını ben doğru bulmuyorum'. Niye? 12 bin kişi kendi içinde bir seçim yapıyor. Ülkenin geleceğini bu etkileyecek, ülkeyi bunlar yönetecek gibi bir görüntü vermek doğru değil. Ülkenin geleceğini 55 milyonun yaptığı seçim belirler. Benim söylediğim söz şu anda yazılanların tam tersi bir şey söylüyorum ben. Buna rağmen demedik laf bırakmadılar. Bugün bile bir sürü şey var. Paralel medya ile Cumhuriyet son derece böyle biri kaldırıyor, biri vuruyor, paslaşarak bu süreci devam ettiriyorlar. Bunların hepsini kökten yalanlıyorum. Böyle bir şey söz konusu değil. Burada elbette önemli bir seçimdir. Olumsuz veya olumlu bir sonuç çıktığında bunu oturur değerlendiririz. Yani memleket için bir şey yapmak gerekiyorsa o zaman bu değerlendirilir ama 'Bunu tanımıyoruz, etmiyoruz' böyle bir şey söz konusu değil. Bugüne kadar Yargıtayda farklı yerlerde seçimler oldu, normal süreçte devam ediyor, bunu böyle çok büyük bir hadiseye çevirmek de doğru değil bence."

 HSYK'daki seçim

HSYK'daki seçimlere yönelik 'tablonun nasıl gözüktüğünün' sorulması üzerine Akdoğan, "Ben olumlu olacağını düşünüyorum" yanıtını verdi. Akdoğan, şunları söyledi:

"Bunu siyasi iki kutup arasındaki bir mücadele olarak da görmüyorum. Özellikle birçok farklı görüşten insanın bu birtakım yapılanmalar, devlet içindeki, yargı içindeki yapılanmaların doğuracağı mahsuru görerek, birleşme, ittifak, uzlaşma içine girdiğini görüyorum. Bunun da çok sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Yani muhafazakarlar, milliyetçiler, sosyal demokratlar farklı dünya görüşüne sahip yargı mensubunun sırf bu tehlikeyi görerek daha sağlıklı bir yargı oluşabilmesi için bir araya geldiklerini görüyorum. Bu ideolojik iki grup arasında bir çekişme filan değil, bu çerçevede bu farkındalığın oluşması. Çünkü öbür tarafta organize olan ve farklı bir gündemle hareket eden bir yapılanma görüntüsü var, bir tarafta bu farkındalığın oluşması ve böyle bir işbirliğinin gelişmesinde önemli olduğunu düşünüyorum."

"Seçimi oradaki cemaat adayları kazanırsa ne yapacaksınız" sorusunu ise Akdoğan, şöyle yanıtladı:

"Bugünden bu konuda yorum yapmak çok sağlıklı olmaz. Ben menfi bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum açıkçası. Burada aşırı kaygı pompalamak da doğru bir şey değildir, bu da farklı şekillerde istismar edilebilir. Menfi bir sonuç düşünmüyorum ki ne çıkarsa çıksın bu tür yapılar bütün devlet sistemine meydan okuyamaz. Burada vatandaş önemli ölçüde sorunu fark etmiş durumda, farkındalık oluşmuş durumda. Bundan dolayı birtakım mekanizmalarda güçlü olmakla bu suyun akışını değiştirmek bundan sonra bana çok kolay görünmüyor açıkçası. Çünkü vatandaş nezdinde bir güven kaybı, güven erozyonu yaşadı bu yapı."

Bedelli askerlik

Bedelli askerlikle ilgili bazı vatandaşların müjde beklediğini belirtilmesi üzerine Akdoğan, "Bedelli meselesi çok fazla köpürtüldü ve bağlamından çıkarak biraz da duygusal zeminlerde değerlendirilen bir konu" değerlendirmesini yaptı.

Bunun rasyonel zeminde konuşulması gerektiğini vurgulayan Akdoğan, Başbakan Davutoğlu'nun konuya ilişkin açıklamalarını hatırlattı.

Silahlı kuvvetlerin işleyişinde, planlamasında sorun oluşturmadan adımların atılması gerektiğini vurgulayan Akdoğan, "Bunun bir de sosyal bir probleme de dönüşen bir tarafı var. Onu da görmemezlikten gelmemek lazım. Belli yaşa gelmiş insanlar var, beklentiler var, sosyal bir sorun haline dönüşen de bir konu bu. Bundan dolayı da bunu kestirip atmak vesaire de ileri beklentiler oluşturmak da doğru değil. Bu değerlendirilir ve en doğru karar verilir diyorum ben" ifadelerini kullandı.