ANKARA

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Çözüm süreci bizim kimseden izin almadan kendi irademizle başlattığımız bir süreçtir. Kimsenin de tutumuna bakmadan kendi irademizle yürüteceğimiz bir süreçtir. Nasıl başlatırken kimseden izin almadık, durdurma olayı veya yürütme konusunda da kimsenin tutumuna bunu bağlı kılmayız" dedi.

Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı Bilgilendirme Toplantısı sonrasında açıklamalarda bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bütün dini liderlere ayrım gözetmeksizin saygı gösterilmesi gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, dış ziyaretlerinde kendisinin de bütün liderleri dini makamlarında ziyaret ettiğini anımsattı.

Davutoğlu, "Nihai noktada, bir mensubu bile olsa ülkemizde yaşayan her dini lider o mensubu ile ilgili bir görev yürütüyor. O saygıyı göstereceğiz. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu anlamda saygının en kapsamlısını hem hak ediyor hem bu toplumun da beklentisidir" diye konuştu.

"Bir yabancı televizyon kanalına verdiğiniz mülakatta nerelerde güvenli bölgelerin oluşturulmasını istediğinize yönelik açıklamalarda bulundunuz. Saydığınız o bölgelerle mi sınırlı olacak yoksa yeni ekleyeceğiniz ifadeler olacak mı?" sorusu üzerine Davutoğlu, "Bir yabancı televizyon kanalına verdiğim mülakatta 'güvenli bölgelerin nerelerde olabileceği sorusu' veya 'hangi temellerde olabileceği sorusu' gündeme geldiğinde zikrettiğim bazı hususlar benim iradem dışında haritaya dönüştürülmüş" dedi.

Bugün kendisinin basında o haritaları gördüğünü aktaran Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Bu haritalar bizim güvenli bölge tanımlamamızı sınırlayan ya da onu ortaya koyan haritalar değil. O üretilmiş haritalardır. Bizim tarafımızdan harita böyledir diye bir tanımlama olmadı. Orada zikrettiğim husus şudur; 'Türkiye'ye dönük olarak mülteci akınlarının olduğu her yerde belli çizgilerde güvenli bölge ihdası gerekli olabilir' dedim. Türkiye'de şimdiye kadar mülteci şeyleri nereden geldi? Yayladağı'ndan geldi, Lazkiye'nin kuzeyinden. Nereden geldi? Reyhanlı'nın doğusundan, İdlip tarafından geldi. Nereden geldi? Kilis'in hemen karşısından Azaz bölgesinden geldi. Nereden geldi? Cerablus Çobanbey'den, oradan son dönemde Türkmenlerin yoğun girişleri olmuştu. Nereden geldi? Tel Abyad'tan geldi. Şimdi nereden geliyor? Kobani'den geliyor. 'İleride nereden gelebilir?' Haseke veya başka yerden diyerek aslında bir ilkeye dikkati çektim. Yani güvenli bölgenin insani bölgeler olduğu, askeri bölgeler değil de insani bölgeler, sivil akışlarının olduğu yerlerle sınırlamaya çalıştım. Orada, haritalarda bazı yerler çıkmış görünüyor, o harita bizim tarafımızdan herhangi bir diplomatik müzakerede kullanılmış haritalar değil."

"Bunlar dediğim gibi basın mensuplarının benim zikrettiğim yerlere dayalı olarak üretilen haritalar" ifadesini kullanan Davutoğlu, "Dolayısıyla nerede insani göç ve insani durum söz konusuysa güvenlikli bölge orada olur. Şimdiye kadar insani göçlere dayalı olarak benim saydığım şehirlerle sınırlı değil veya bu şehirlerin hepsinde hemen olması gereken bir durum da olarak görülmemeli" dedi.

Çözüm süreci

Çözüm sürecine ilişkin yeni çalışmalarla, "Öcalan'a resmi müzakereci statüsü verilecek" şeklindeki haberlerin sorulması üzerine Davutoğlu,  Başbakanlık görevini aldıktan sonra çözüm süreci mekanizmasıyla ilgili bir kurul oluşturduklarını anımsattı.

Kurulun düzenli olarak 15 günde bir, gerektiğinde kendisinin davetiyle daha sık aralıklarla toplandığını bildiren Başbakan Davutoğlu, kurulun son toplantısı geçtiğimiz çarşamba günü gerçekleştirildiğini hatırlattı.

Toplantıda, son yaşanan gelişmeler ve sürecin geldiği noktaların değerlendirildiğini aktaran Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bu değerlendirmeler ve sonuçlar arasında bir takım adımlar söz konusu oldu. Kararlı tutumumuzu bir kere daha vurgulamak isterim;  çözüm süreci bizim kimseden izin almadan kendi irademizle başlattığımız bir süreçtir. Kimsenin de tutumuna bakmadan kendi irademizle yürüteceğimiz bir süreçtir. Nasıl başlatırken kimseden izin almadık, durdurma olayı veya yürütme konusunda da kimsenin tutumuna bunu bağlı kılmayız. Çözüm süreci kararlılıkla devam ettirilecek. Çözüm sürecindeki muhataplar tek eksenli, tek muhataplı değildir; bütün bu alanda taraflarla hem de yaptığımız reformlarla toplumsal tabanda da çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Ama bunun yanında çözüm sürecini herhangi bir şekilde  kamu düzensizliğine, kanunsuz faaliyetlere bahane ya da gerekçe gösterme çabalarına da izin vermeyeceğiz. Bu iki kanattan oluşan yaklaşımdır. Kamu düzeni sağlanacak,çözüm süreci devam edecek. Biri diğerinin alternatifi değil."

"Akil İnsanlar Heyeti'ni ihtiyacımız var"

Akil İnsanlar Heyeti üyeleriyle pazar günü İstanbul'da gerçekleştirecekleri toplantının hatırlatılarak, heyette yeni isimler olup olmayacağının sorulması üzerine de Davutoğlu, çözüm sürecine ivme kazandırmak bağlamında "Akil İnsanlarla" toplantı düzenleme kararı aldıklarını söyledi.

Bu görüşmeyi kendisinin de daha önceden planladığını belirten Davutoğlu, "Çünkü Başbakan olarak Akil İnsanlar ile bir araya gelememiştik. Bu pazar görüşeceğiz. Genelde prensip olarak aynı isimlerden oluşuyor. Belki bir iki bulunan konum gereği davet edilen isimler varsa ve o konuda bir görev değişikliği olmuşsa belki o tarz değişiklik olur, onun dışında aynı isimlerle pazar günü istişare edeceğiz" açıklamasında bulundu.

Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Burada da en önemli şey, çözüm sürecinde, psikolojik boyut. Bu son şiddet eylemleriyle bu psikolojiyi kırmak istediler, yok etmek istediler. Psikolojiyi tekrar inşa edebilmek için sadece hükümetin atacağı adımlar yeterli olmaz. Toplumsal duyarlılığın artırılması, toplumsal bilincin daha da güçlendirilmesi için Akil İnsanlar Heyeti'ne ihtiyacımız var. Onların da bizden habersiz, herhangi bir bağlantı olmaksızın kendi aralarında toplanmış olmasından çok memnun oldum. Böyle bir sorumluluk duygusuyla bir araya gelmiş olmalarından, bazı Akil İnsanlar Heyeti üyelerinin, ondan da memnun oldum. Hem onlar kendi değerlendirmelerini yaptılar, onları dinleyeceğim, bizim perspektifimizi anlatacağım. Nihayet bu toplumun bütünüyle sahiplendiğinde başarılı olabilecek bir süreçtir. Son şiddet eylemleri, bu sürece darbe vurmak istedi. Şimdi bu süreci sahiplenen herkesi açıkçası ortaya çıkmaya, sesini yükseltmeye davet ediyorum. Madem ki birileri bu süreci yıkmak istiyor, hangi siyasi görüşte olursa olsun, hangi ideolojiye mensup olursa olsun bu sürece inananların çıkıp o şiddeti lanetlemesi ve çözüm sürecinin devam etmesi gerektiği konusundaki iradesini beyan etmesi gerekir."

Bu çerçevede, bundan sonraki toplumsal çağrılarının devam edeceğini de vurgulayan Davutoğlu, "Ama herhangi bir şekilde, bir statü değişikliği gibi bahsettiğiniz tarzda haberlerin aslı yoktur, gerçekle de bağdaşmaz, resmi müzakereciydi vesaire gibi böyle bir şey söz konusu değil. Şu anda her şeyiyle toplumsal dokumuzun ve temsilcilerimizin bu süreci yeniden ve daha güçlü şekilde sahiplenmesi önemli. En kısa sürede netice alacak şekilde bu mekanizmaları işletmemiz önemli" diye konuştu. 

Davutoğlu, "Hangi inançtan olursa olsun ulvi görev yürüten dini makamlara sosyal nezaket olarak zaten gösterilmekte olan saygının siyasi olarak gösterilmesi toplumun beklentisidir ve bu laikliğe de kesilikle aykırı bir uygulama da değildir" dedi.

Davutoğlu, 1960'lı yıllardan sonra Diyanet İşleri Başkanlığında çok önemli değişim yaşandığını, Türkiye vatandaşlarının başta Almanya olmak üzere Avrupa'ya gitmelerinin ardından bu ülkelerdeki vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için kurumun yurt dışına açıldığını, daha sonra Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya'da faaliyetlerde bulunduğunu anlattı.

Avrasya İslam Şurası, Afrika İslam Şurası ve Balkan İslam Şurası'nın ayrı zamanlarda Türkiye'nin aktif dış politikasına paralel şekilde toplandığını ve o bölgelerdeki dini miras, sosyal kültür ve dokuyu muhafaza etme anlamında büyük hizmetler verdiğini belirten Davutoğlu, "Afrika İslam Şurası toplandı. Bu, Afrika'daki faaliyetlerimiz, oradaki Türkiye'ye dönük algıyı olumlu yönde etkilemek itibariyle, Mali'nin başkentinde muhteşem bir camiye öncülük etmesinden tutunuz, Somalili binlerce öğrencinin buraya getirilip Şebap gibi şiddet ağırlıklı İslam alternatifi yerine gerçekten barışçıl yeni bir Somali inşasına doğru telakkiye sahip nesillerin yetişmesi için önemli" dedi.

Latin Amerika İslam Dini Liderler Toplantısı'nın da toplanacağı bilgisini edindiğini, İslam Dünyası Alimler Birliği Toplantısı'nın Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sahipliğinde toplandığını dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Sünni, Şii bütün İslam din alimlerinin toplandığı, gerçekten çok derin etkiler yapmış olan bir platformdur, bunun da devam etmesi lazım. Biz, her türlü mezhepçiliğe karşıyız. Mezhepçiliğin İslam'ın temel birliğine, beraberliğine ve tevhid akidesine aykırı olduğuna inanırız. Kim mezhepçiliği körüklüyorsa aslında şiddeti körüklüyordur ve bizim İslam anlayışımıza da en büyük tehdidi yapıyordur. Hac ibadetini yapan Müslümanlar Arafat'ta sağındakine, solundakine 'hangi mezheptensiniz' diye sormadan bu yıl vazifesini ifa ettiler. Muharrem ayını idrak edeceğiz, hepimiz muharrem ayını hangi mezhebe ait olursa olsun. Birlikte ramazan orucu gibi muharrem orucunu da tutacağız. Kerbela'yı, Hazreti Hasan'ı, Hazreti Hüseyin'i birlikte anacağız. Bu barış anlayışını dünyaya yayma konusunda Diyanet İşleri Başkanlığımızın yürüttüğü faaliyetler çok önemlidir.

Artık, 50'li, 60'lı, 70'li yılların aksine, sadece ideolojik çatışmalar etrafında bir takım problematiklerle karşı karşıya değiliz. Maalesef İslam dünyasının içinden ve dışından kaynaklanan birçok meydan okumalarla karşı karşıyayız. Böyle bir konumda Diyanet İşleri Başkanlığımızın gerek iç barışımızın korunması, Çözüm Süreci de dahil olmak üzere Türkiye'deki bütün toplum kesimlerinin ortak değerlerinin muhafaza edilmesi çok önemli."

Başbakan Davutoğlu, Kutlu Doğum Haftası'nın, Diyarbakır'da yüz binlerce vatandaşın katılımıyla Türkçe, Kürtçe ve Arapça ilahilerle anılmasının ortak birlik ve şuura, toplumsal birliğe büyük bir katkı sağladığını ve Diyanet İşleri Başkanlığının öncülüğündeki bu faaliyetlerin devam etmesi gerektiğini kaydederek, "Uluslararası alanda da meydan okumalara karşı Diyanet İşleri Başkanlığımızın alacağı tedbirleri her zaman yakından takip edeceğiz" dedi.

Hükümet kurulurken Diyanet İşleri Başkanlığını doğrudan başbakana bağladığını ve daha sonra Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile 2 kez görüştüğünü hatırlatan Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının, salt dini hizmetin ötesinde felsefi, stratejik boyutları olan bir kurum olduğunu söyledi. Başbakan Davutoğlu, yapılan bilgilendirmeden dolayı Diyanet İşleri Başkanı Görmez ve ekibine teşekkür ederek, "Hacca gitmiş olan vatandaşlarımın haclarını bir kez daha tebrik ediyorum. Önümüzde muharrem ayı var, onu da hep beraber en iyi şekilde idrak etmeyi ve 'Kerbela' derken, dünyadaki bütün mazlumlara sahip çıkma bilincini muhafaza etmemizi diliyorum" diye konuştu.

"Diyanet İşleri Başkanımıza gösterilen protokolün en üst düzeyde olması benim beklentimdir"

Başbakan Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının devlet protokolündeki ve devletteki önem sırasını öne almak ve diğer dini liderlerin konumlarına dair bir çalışma olup olmadığı sorusuna da şöyle yanıt verdi:

"Diyanet İşleri Başkanlığımızı ben sıradan bürokratik bir kurum ve bürokratik hiyerarşi içinde bir yerde durması gereken bir kurum olarak algılamıyorum, dünyanın hiçbir yerinde de böyle algılanmaz. Ancak dünyanın her yerinde dini otoriteler özel bir protokole sahip olmuşlardır. Dışişleri Bakanlığına geldiğimde verdiğim ilk talimatlardan birisi 'bana uygulanan protokol neyse Diyanet İşleri Başkanımıza da uygulanacak' demiştim, ama orada durmamıştım. 'Fener Rum Patrikhanesine, Ortodoks Patriğine de aynısı uygulanacak' demiştim. Neden? Eğer biz bütün dini kurumlara saygı göstereceksek ki göstermemiz siyasal bir tercihin, dini bir tercihin ötesinde toplumsal bir görevdir, o kurumların sıradan bürokratik yapılar halinden çıkarılması lazım, tehdit gibi görülmekten de çıkarılması lazım. Daha sonra Patrik Bartholomeos ile defalarca görüştüm, artık havaalanında karşılanıyorlar, büyükelçimiz tarafından. Kendisine özel davet veriliyor, çünkü Hristiyan vatandaşlarımız da bizim için eşit vatandaşlar ve onların kurumlarına da dini liderlerine de saygı gösterme zarureti var. Eskiden gayrimüslim bir dini liderin ziyareti bir tehdit gibi takibe alınan ziyaretlerdi. Şimdi teşvik edilen, kabul gören, imkan sunulan ziyaretlerdir. Hal böyleyken dini makam itibariyle Türkiye'de bütün Müslümanların itibar ettiği ve bütün Müslümanların dini hayatıyla ilgili çok özel bir görev yürüten Diyanet İşleri Başkanımıza gösterilen protokol yurt dışında ve yurt içinde en üst düzeyde olması benim beklentimdir, bunun da olağanüstülüğü yoktur, bir tercih meselesi değil."

Başbakan Davutoğlu, Papa ya da Ortodoks patriklerinin Türkiye'yi ya da başka bir ülkeyi ziyaretinde, devlet başkanı statüsü dışında, dini lider olarak gösterilen itibarın Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanına gösterilmesi gerektiğine vurgu yaparak, "Hangi inançtan olursa olsun ulvi görev yürüten dini makamlara sosyal nezaket olarak zaten gösterilmekte olan saygının siyasi olarak gösterilmesi toplumun beklentisidir ve bu laikliğe de kesilikle aykırı bir uygulama da değildir. Dini hayatın tanzimi konusunda üstlenilen görev son derece hayatidir. Artık Diyanet İşleri Başkanlığımıza güven duyulması ve kendisini de belli temel değerler etrafında bütün dini gruplara açması lazım. Öyle dönemler yaşandı ki Türkiye'de belli askeri dönemlerde, 60 ihtilali sonrasında Diyanet İşleri Başkan yardımcılığına bir komutan atanmıştı veya 28 Şubat'ta danışman görüntüsünde bir görevli sürekli bu şeyi kontrol ederdi. Artık kontrol etme, güven sıkıntısı duyduğumuz bir kurum değil Diyanet İşleri Başkanlığı; saygı gören, saygı gösteren ve uluslararası itibara, devlet itibarına katkı yapan bir kuruluştur" diye konuştu.

 Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Cami mimarisi de dahil olmak üzere İslam bir estetik dinidir, sosyal kültür açısından barış dinidir, dolayısıyla İslam'ın herhangi bir şekilde yurt içinde veya yurt dışında şiddetle, terörle ilişkilendirilmesine karşı hepimiz tam bir seferberlik halinde hareket etmeliyiz" dedi.

Davutoğlu, vatandaşların ve Başkan Görmez'in hac ibadetlerini tamamlayarak yurda döndüklerini hatırlatarak, haclarını tebrik etti, ibadetlerinin kabul olmasını diledi.

Bu haftanın Camiler Haftası olduğunu ve bu bağlamda haftanın temasının cami ve gençlik olarak belirlendiğini söyleyen Davutoğlu, görüşmede camilerle ilgili de istişarede bulunduklarını bildirdi. Görmez'in hükümetin kurulmasının ardından kendisini ziyaret ettiğini belirten Davutoğlu, kendisinin de bir iade-i ziyaret gerçekleştirdiğini dile getirdi.

Toplantıda dini hayat ve yapılan faaliyetler konusunda geniş kapsamlı bilgi alma imkanı bulduğunu anlatan Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının neredeyse cumhuriyetle yaşıt en köklü kurumlardan biri olduğunu anımsattı. Davutoğlu, "Bu açıdan devletimizin, toplumsal hayatımızın kültürel sürekliliği, inanç özgürlüğü, inancımızın yaşanabilmesi ve son yıllarda özellikle artan uluslararası misyonuyla en temel kurumlarımızdan biridir" dedi.

Diyanetin bünyesinde hizmet veren personeliyle çok geniş bir kadro ile görevini ifa ettiğini dile getiren Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu topraklarda, inancımızın, kültürümüzün ve temel değerlerimizin hayatiyetini devam ettirmesi sadece dini bir konu olmanın ötesinde aynı zamanda kültürel birlikteliğimizi, kültürel mevcudiyetimizi de ilgilendiren çok temel bir meseledir. Bu açıdan Anadolu'da Trakya'da asırlarca süre gelen temel insani değerlerimiz, ki birçok manevi öncüyle, Hazreti Mevlana’dan, Ahi Evran’a, Hacı Bayram-ı Veli’den Ebu Eyyub el-Ensari’ye kadar bu topraklara bir şekilde bu manevi özü vermiş şahsiyetlerin diktiği tohumlar bugünkü kültürümüzün de ana omurgasını teşkil etmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu çerçevede hem vatandaşlarımızın dini hizmetlerini yerine getirmesi açısından tanzim edici bir rolü vardır, kamu görevi rolü vardır, hem kültürel sürekliliği devam ettirmesi bakımından dini bilginin yaygınlaşması görevi vardır, hem yurt dışındaki vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın, gönüldaşlarımızın ve daha da uzak coğrafyalardaki dindaşlarımızla ilişkiler bağlamında yurt dışında yürüttüğü son derece asli görevler vardır, hem dini bilginin sağlıklı bir şekilde elde edilmesini temin edecek eğitim görevi vardır. Bu bakımdan Diyanet İşleri Başkanlığımız ilk kurulduğu dönemle kıyas edildiğinde aslında dünyadaki genel değişime ve küresel toplumun ihtiyaçlarına göre de kendini yenilemesi gereken bir kurumdur. Statik bir kurum değildir kesinlikle. Kesinlikle temel bazı itikadi esasları sadece yaymaya ve bunu korumaya yönelik bir kurum değildir. Uluslararası sistemdeki, uluslararası toplumdaki her bir değişimin etkilediği bir sosyal, kültürel, manevi ortam söz konusu ve Diyanet İşleri Başkanlığımızdan beklediğimiz temel görev bu etkiler çerçevesinde toplumumuzun ihtiyaçlarına cevap verilmesidir."

Davutoğlu, 1924’ten bu yana yürütülen birçok çalışmanın Diyanet İşleri Başkanlığının kendi içinde de reforme ede ede bugüne getirdiği çalışmalar olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:

"İlk defa iktidarımız döneminde 2010'da Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili kanuni düzenleme yapıldı, ancak bunun yanında da bütün bugün aldığım bilgiler de dünyadaki gelişmelerden gördüğümüz bu konularda hala ciddi bir yeniden yapılandırma ihtiyacı sözkonusu. Şimdi hem din görevlilerimizin görevlerini ifa ederken İslam'ın barış dini olduğu ve bu barış dini olma özellikleri itibarıyla da sosyal ahengin korunmasında temel değerlerin menşei, kaynağı olduğu gerçeğinden hareketle herkesi kuşatıcı, içselleştirici bir görev ifa etmeleri lazım. Bu anlamda dini hizmetler bağlamında, içeride de üzerinde durduk, atanmış din görevlisi kavramının yerine gönüllü görevini ifa eden ve aşkla görevini ifa eden, bir memur ya da bürokratik görevlinin ötesinde bu kültürel sürekliliği aşkla sağlayan bir din görevlisi anlayışının yerleşmesi önem taşıyor."

"İslam bir estetik dinidir"

Cami mimarisinde sözkonusu olabilecek estetik boyutta zaaf niteliği taşıyan gelişmelerin önüne geçilmesi konusunun herkesin sosyal sorumluluğu olduğunu vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Cami mimarisi de dahil olmak üzere İslam bir estetik dinidir, sosyal kültür açısından barış dinidir, dolayısıyla İslam'ın herhangi bir şekilde yurt içinde veya yurt dışında şiddetle, terörle ilişkilendirilmesine karşı hepimiz tam bir seferberlik halinde hareket etmeliyiz. İslam selam verme anından itibaren muhatabına her bir inananın 'Ben senden eminim sen de benden emin ol' selamını verdiği bir dindir. Mimari açıdan ise bir estetik dinidir, mimari kargaşanın sürdüğü herkesin istediği tarz bir mimari anlayışıyla, bina anlayışı mimari diyemeyeceğimiz şekilde sade bir şeyi inşa etmeye dayalı, bunların hepsini ele aldık."

Cami mimarisi konusunun sadece Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili olmadığını, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve belediyelerle de ilgili olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Ben bugün özellikle rica ettim Diyanet İşleri Başkanlığından, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızla da bunları konuşacağız, cami mimarisine bir estetik boyut kazandıracak bir denetim mekanizması kurma ihtiyacı var" dedi.

Camilerin devlet dairesi gibi belli saatlerde açılıp kapanan mekanlar olmaktan çıkarılıp sosyal işleri yoğun, toplumun her kesimine hitap eden bir niteliğe dönüşmesinin önem taşıdığını anlatan Davutoğlu, "Gençlerimizin, çocuklarımızın camilerde belli kurallara uyup uymama ötesinde camilere rahatlıkla girip çıkılabilen, rahatlıkla o sosyalleşmeyi gerçekleştirebildikleri mekanlar haline gelmesi konusunu ele aldık. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanımızın hassas tutumundan da çok etkilendiğimi, mütehassıs olduğumu da ifade etmek isterim" diye konuştu.

-"Bilgi anarşisi aslında dini şiddete yol açıyor"

Dini bilginin sağlam kaynaklardan elde edilmesinin öneminin özellikle son dönemlerde yaşanan gelişmelerle daha büyük bir önem ifade ettiğini söyleyen Davutoğlu, "Eğer bugün çok az bir dini bilgiyle insanlar dini konuda her türlü hükmü verebilecek konumda görmeleri gibi yanlış kanaat cereyan etmişse işte bu bilgi anarşisi aslında dini şiddete yol açıyor. Bilgide ortaya çıkan şiddet dini görünümlü veya algıda böyle ortaya çıkartabilen IŞİD benzeri yapılar ve diğer yapılarda toplumsal hayatımızda da İslam'ın dünyadaki algısını etkileyecek sonuçlar doğurabiliyor" dedi.

Toplantıda ilmihal kavramından başlayarak bu konuların nasıl ele alınması gerektiğini de paylaştıklarını dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Dini hayat denince burada hiçbir mezhep ayrımı, din ayrımı gözetmeden bütün din ve mezheplerin, muharrem ayı var, Alevi kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın da bütün Sünniler ve diğer cemaatler gibi muharremi idrak etmeleri bağlamında da konuları ele aldık. Hiçbir ayrım gözetmeden herkesin kendi özgür iradesiyle dini anlayışını yaşayabilme hakkı insanlık onurunu ilgilendiren bir haktır. Bu anlamda o onurun korunması çerçevesinde de bütün din görevlilerimize Diyanet İşleri Başkanlığımıza içselleştirici, bütünleştirici ve birlikte ortak bir sosyal hayatı paylaşıcı bir çerçeve sunma ihtiyacı var. Biraz latifeyle ama gerçeği yansıttığını düşündüğüm için 'Türk İslamı, Arap İslamı, Afrika İslamı' gibi ayrımlar değil aslında İstanbul İslamı var, Medine İslamı var, bir çok kültürün bir arada yaşadığı İslam anlayışı ki kültürel çoğulculuğu da bünyesinde barındırır. Bir de böyle bir çoğulculuk anlayışına sahip olmadan gelişen dini telakkiler var ki maalesef alternatif veya farklı gördüğü her şeyi yok etmeye, tahrip etmeye dönük bir anlayış. Bu bazen farklı dinler, mezheplere mensup dini mekanların Irak'ta, Suriye'de görüldüğü gibi bombalanması, tahrip edilmesi şeklinde tecelli ediyor. Bazen hiç İslam'la uzlaşması mümkün olmayacak katliamlar şeklinde tecelli edebiliyor. Buna karşı İslam'ı bir barış dini olarak takdim etmek, korumak, yaymak başta Diyanet İşleri Başkanlığımız olmak üzere hepimizin görevidir."