BRÜKSEL - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Egmont Enstitüsü'nce Val Duchesse Şatosu'nda düzenlenen konferansa onur konuşmacısı olarak katıldı.

Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinin yıkımlarından dersini almış, sınavını vermiş olan Avrupa'nın başkentinde bugün sadece barış, istikrar ve refahtan bahsetmeyi isteyeceğini ama bunun mümkün olmadığını ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin bulunduğu bölgede yaşananların iyimser bir tablodan söz etmeye imkan vermediğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin terörün her türlüsüne, gerekçesi ve amacı ne olursa olsun şiddetle karşı olduğunu vurguladı. Terörizmi herhangi bir din veya etnik grupla ilişkilendirmenin kabul edilemez bir anlayış olduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Böyle bir ilişkilendirme, sadece teröristlerin işine yarayacaktır. Bu bakımdan 'mücahit, İslamcı, cihatçı' bu tür kavramların dini istismar eden terörist gruplar için kullanılmasına kesinlikle karşıyız. Bu kavramların, İslam dininin mensupları için taşıdığı anlama herkes saygı göstermelidir. Teröristi sadece terörist olarak tanımlamak yeter. İlla başına sonuna takılar getirmek gerekmiyor. Nasıl 'Hristiyan terörü, Musevi terörü, Budist terörü' gibi ifadeler kullanılamıyorsa 'İslami terör' ifadesinden de kaçınılmalıdır." 

Cumhurbaşkanı Erdoğan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne göre Irak ve Suriye'de 100'ü aşkın ülkeden toplam 25 bin civarında yabancı terörist savaşçının DAİŞ'e katılmış durumda olduğunu belirterek, "Türkiye, yabancı terörist savaşçılarla mücadele kapsamında, çeşitli devletlerden 20 bine yakın kişiye, ülkeye giriş yasağı koymuştur. Terör örgütleriyle ilişkisi olduğundan şüphelenilen ve yasa dışı yollarla ülkemize giriş yapan yabancılar, ilgili kurumlarımızca tespit edilerek tutuklanıyor ve sınır dışı ediliyor" dedi.

Suriye'deki trajedinin ve Avrupa'nın kapılarına dayanmış yüz binlerce çaresiz insanın durumunun ortada olduğunu kaydeden Erdoğan, "Meşruiyetini yitirmiş rejimlerin ne pahasına olursa olsun iktidarda tutunmaya çalışmasının yol açtığı dramlarla her gün yüzleşmek zorunda kalıyoruz" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Minik Aylan, Akdeniz'in, Ege'nin sularında yitip giden ne ilk ne de son candır. Suriye'deki rejim 2011'den özellikle şu ana kadar elindeki her türlü silahla kendi halkına terör ve şiddet uyguluyor. Şu ana kadar yaklaşık 350 bin insanın canını yok ettiler. Ülkede, dört yılı aşkın bir süredir sivil halka karşı, kadın, çocuk, yaşlı ayrımı gözetilmeksizin, pazar yeri, okul, ibadethane denilmeden varil bombalarıyla, füzelerle, kimyasal silahlarla katliam yapılıyor.

Suriye krizi, yakın tarihin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük insani trajedisine yol açtı. Koskoca bir ülke nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan 12 milyon kişi, yerinden, yurdundan, evinden oldu. Bunların 5 milyonu ülke dışına gitmek mecburiyetinde kaldı. Türkiye, çaresizlik içindeki 2,2 milyon Suriyeliye ev sahipliği yaptı. Bunun yanında 300 bin kişi de Irak'tan kabul etmiş durumdayız."

"Bu tablo sürdürülebilir değil"

Hiçbir dini ve etnik köken ayrımı gözetilmeksizin Türkiye'nin kapılarını açtığını, bu insanların tüm ihtiyaçlarının karşılandığını anlatan Erdoğan, Suriye'den gelenler için yapılan harcamanın 7,5 milyar doları aştığını, dışarıdan gelen yardımın toplam tutarının ise 417 milyon dolar olduğunu söyledi. Erdoğan, "Bu tablo sürdürülebilir değildir" ifadesini kullandı.

Dünyada en fazla sayıda sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkenin Türkiye olduğunu, buna rağmen açık kapı politikasının sürdüğünü anlatan Erdoğan, Türkiye'nin bu tutumuyla tüm insanlığın vicdanına hitap ettiğini dile getirdi. "Avrupa ülkelerinin, Türkiye'nin krizin ilk günlerinden bu yana yaptığı fedakarlığı artık görmesi ve anlaması gerekir diye düşünüyorum" ifadesini kullanan Erdoğan, uluslararası toplumdan komşu ülkelerle yük paylaşımı konusunda süratle adım atmalarının beklendiğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ülkemizin sağladığı koruma, yardım ve hizmetler sayesinde 2,2 milyon Suriye vatandaşı güven içinde hayatlarını sürdürüyor. Böylece AB değerlerini, Birlik üyesi ülkelerden daha fazla sahiplenmiş oluyoruz" diye konuştu.

Türkiye'de doğan Suriyeli bebek sayısının 60 bini bulduğunu, kamplarda her gün 100 bebeğin dünyaya geldiğini, 600 bin okul çağındaki Suriyeli çocuktan üçte birinin eğitim hizmeti alabildiğini anlatan Erdoğan, ilave okul, derslik ve öğretmen ihtiyacının her geçen gün büyüdüğünü kaydetti. Bu çocukların arasında anne babalarını Suriye'deki çatışmalarda kaybeden yetim ve öksüzlerin de bulunduğunu aktaran Erdoğan, "Bir de minik Aylan'ın ailesi gibi ulaşmak istedikleri noktaya hiç ulaşamayan Suriyeliler var. Avrupa'ya geçmek için hayatlarını Akdeniz'in, Ege'nin sularında riske atan Suriyelilerin dramı her geçen gün ağırlaşıyor" ifadesini kullandı.

"Suriye'de en kısa sürede bir geçiş hükümeti kurulmalıdır"

Küresel Göç ve Kalkınma Forumu'nun dönem başkanı olarak Brüksel'de AB ve ilgili tarafların katılımıyla "Akdeniz'de Göç" konulu bir toplantı düzenlediğini, göçün sadece bir güvenlik meselesi olmadığının, etkileri nesiller boyu hissedilecek bir insanlık trajedisi olduğunun toplantıda ifade edildiğini anımsatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Suriye'de karşı karşıya olduğumuz bu insani dramın bertaraf edilmesi ancak sorunun kökenine inmekle mümkün olacaktır. Ülkeye barışın gelmesi veya istikrarın yeniden tesisi, rejimin değişmesini sağlayacak kontrollü bir geçiş süreciyle mümkün olabilir. Bu rejim, önce DAİŞ gibi vahşi ve barbar bir örgütle işbirliği yaparak terörün önünü açtı. Sonra da bununla mücadele etme sorumluluğunu uluslararası topluma yükledi. Pek çok ülke de sırf kendi işine geldiği için bu oyuna ortak oldu, eşlik etti. Suriye'de terör ve aşırıcılıkla mücadeleyi ancak tüm Suriyelileri kucaklayabilen meşru bir hükümet verebilir, bu hükümet değil. Çünkü bunlar, bir terör devletinin yöneticileridir. Yaşanan gelişmeler Türkiye'nin terörden arındırılmış bölge veya güvenli bölge konusundaki çağrılarının ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gösterdi. Suriye'de DAİŞ'ten temizlenen bölgelerin, ılımlı muhaliflerce güvenlik altına alınabilmesi, sorunun çözümüne yönelik çok önemli bir adım olacaktır. Suriye'de yaşananlar, eğer bir an önce çözüm yolu açılmazsa tüm bölge, tüm dünya için ciddi bir tehdit haline dönüşme yolundadır. Uluslararası toplumun artık üzerine düşeni bir an önce yapması gerekiyor. Zaman hepimizin aleyhine dönüşüyor."

AB kurumlarının başkanlarıyla yaptığı görüşmelerde herkesin gündeminde bu konunun olduğunu gördüğünü kaydeden Erdoğan, "Bu nedenle en kısa sürede bir geçiş hükümeti kurulmalıdır. Bu geçiş hükümetinin halk tarafından kabul görmesi, meşruiyeti açısından çok önemlidir. Türkiye, bu konuda üzerine düşeni yapmaya hazırdır" diye konuştu.

Irak'taki istikrarsızlığın Türkiye dahil tüm bölgeyi etkilediğini belirten Erdoğan, Irak'da barış ve istikrarın hakim olması için çabalarını ilk günden bu yana kararlılıkla sürdürdüklerini vurguladı. Erdoğan, henüz hiçbir ülkenin DAİŞ'e karşı harekete geçmediği dönemde Musul'un teröristlerin eline düştüğü ilk günden itibaren Irak'a insani yardımda bulunan ülkenin Türkiye olduğunu vurguladı.

Irak'da geçmişten beri hakim olan mezhepçi siyasetin ülkedeki istikrarsızlığı derinleştirdiğine dikkati çeken Erdoğan, mezhep temelinde yaşanan gerilimin DAİŞ gibi terör örgütlerinin güçlenmesine zemin hazırladığını söyledi.

Erdoğan, bu ortamda DAİŞ tehlikesinin bertaraf edilebilmesinin yolunun Irak hükümetinin dışlanmış halk kesimlerine yönelik hayata geçireceği kucaklayıcı, kapsayıcı politikalardan geçtiğini aktardı.

Türkiye'nin onlarca yıl terör mücadelesi veren bir ülke olduğunu hatırlatan Erdoğan, terör belasıyla çok uğraştıklarını, 11 Eylül saldırıları sonrasında ortaya çıkan yeni güvenlik endişeleri karşısında Türkiye'nin, küresel terör konusunda kararlı duruşunu ve dayanışmasını açıkça ortaya koyduğunu vurguladı.

"İslami terör ifadesinden kaçınılmalı"

Terörizmle Mücadele Küresel Forumu'nun eş başkanlığını 2011'den bu yana ABD ile Türkiye'nin birlikte sürdürdüğünü anımsatan Erdoğan, alınan tüm önlemlere rağmen terörizmin hala uluslararası barış, güvenlik ve istikrara yönelik en önemli tehditlerin başında geldiğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Suriye ve Irak'ta süren karışıklık, terörizm denen illetin kök salıp gelişmesi için verimli bir ortam oluşturuyor. Bu ülkelerle ortaya çıkan tehdit tüm Orta Doğu'yu, Kuzey Afrika'yı, hatta Avrupa'yı etkisi altına almaya başladı" diye konuştu.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Türkiye terörün her türlüsüne gerekçesi ve amacı ne olursa olsun şiddetle karşıdır. Terörizmi herhangi bir din veya etnik grupla ilişkilendirmek kabul edilemez bir anlayıştır. Böyle bir ilişkilendirme sadece teröristlerin işine yarayacaktır. Bu bakımdan mücahit, İslamcı, cihatçı... Bu tür kavramların dini istismar eden terörist gruplar için kullanılmasına kesinlikle karşıyız. Bu kavramların İslam dininin mensupları için taşıdığı anlama herkes saygı göstermelidir. Terörü sadece terör, teröristi sadece terörist olarak tanımlamak yeter. İlla başına sonuna takılar getirmek gerekmiyor. Nasıl 'Hristiyan terörü, Musevi terörü, Budist terörü' gibi ifadeler kullanılamıyorsa 'İslami terör' ifadesinden de kaçınılmalıdır."

Suriye ve Irak'da etkin olan DAİŞ terör örgütünün en büyük zararı İslam dininin mensuplarına verdiğini belirten Erdoğan, çünkü bu örgütün vahşice öldürdüğü kişilerin tamamına yakınının bu dinin mensupları olduğunu bildirdi. Türkiye'nin DAİŞ ile ilgili tutumunun en başından beri belli ve açık olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye bu örgütü 2005 yılında eski isimleri altında terör örgütü olarak tanımış, 2013 yılında da yeni adıyla terör örgütü olarak kabul etmiştir" ifadesini kullandı.

"2 bin kişi sınır dışı edildi"

DAİŞ ile Mücadele Uluslararası Koalisyonu çerçevesinde kurulan Yabancı Terörist Savaşçılar Çalışma Grubu'nun eş başkanlığını Hollanda ile yürüttüklerini anlatan Erdoğan, yabancı terörist savaşçılar olgusunun da Suriye kriziyle uluslararası toplumun öncelikli sorunlarından biri haline geldiğini belirtti. 

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne göre Irak ve Suriye'de yüzü aşkın ülkeden toplam 25 bin civarında yabancı terörist savaşçının DAİŞ'e katıldığını belirten Erdoğan, şunları söyledi:

"Türkiye, yabancı terörist savaşçılarla mücadele kapsamında çeşitli devletlerden 20 bine yakın kişiye ülkeye giriş yasağı koymuştur. Terör örgütleriyle ilişkisi olduğundan şüphelenilen ve yasa dışı yollarla ülkemize giriş yapan yabancılar, ilgili kurumlarımızca tespit edilerek tutuklanıyor ve sınır dışı ediliyor.

2011 yılından itibaren çatışma bölgelerine yasa dışı yollarla geçmeye çalıştığı tespit edilen 2 binden fazla kişi bu şekilde sınır dışı edildi. Yabancı terörist savaşçıların öncelikle kaynak ülkelerde durdurulmasını beklediğimizi tüm muhataplarımız biliyor. Bu konuda ilgili makamlarımız diğer ülke makamlarıyla her türlü iş birliğine açıktır. Kendi vatandaşlarının çıkışını engelleyemeyen, vaktinde somut ve yeterli düzeyde bilgiyi bizimle paylaşamayanlar, daha sonra 'Türkiye niçin böyle yapıyor' deme hakkına da sahip değildir."

"Avrupalı dostlarımızdan destek bekliyoruz"

Türkiye'nin, Güney komşularında yaşanan ve kendisinden kaynaklanmayan sorunların ortaya çıkardığı terörizmle mücadele eden bir Avrupa ülkesi olduğunu belirten Erdoğan, bu gerçeğin gözden kaçırılmaması gerektiğini belirtti. Erdoğan, "Bunun için yabancı terörist savaşçılar başta olmak üzere Türkiye'nin karşı karşıya olduğu terörizm sorunun çözümünde Avrupalı dostlarımızdan destek bekliyoruz" dedi.

"Çözüm sürecini bozan PKK terörüdür"

Terörizmin Türkiye'nin sınırları içinde ciddi bir sorun olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç'ta basın açıklaması yapmakta olan sivil bir gruba DAİŞ üyesi bir intihar bombacısı tarafından saldırı düzenlendi. Olayda 33 kişi hayatını kaybetti, yüzden fazla kişi de yaralandı. Türkiye'nin istikrar ve güveniliğini hedef alan bu saldırı, terörist grupların ülkemize yönelik doğrudan ve muhtemel tehdidinin açık bir göstergesidir. Son yıllarda insan hakları ve özgürlükler yolunda attığımız kapsamlı adımlara rağmen bu saldırının ertesi günü PKK terör örgütü bir başka ilçemizdeki polislerimizi evlerinde alçakça uyurken şehit etti. 20 Temmuz'daki Suruç saldırısından itibaren bugüne kadar yaklaşık 140 güvenlik görevlimiz terör örgütü tarafından şehit edildi. İkisi çocuk 43 sivil vatandaşımız öldürüldü. Aynı dönemde 536 güvenlik görevlimiz ile 288 sivil vatandaşımız da terör örgütünün eylemlerinde yaralandı. Son dönemde artan saldırıları 2013 yılında ülke dışına çıkmış olması gereken PKK'nın silahlı unsurlarının halen faal olduğunu göstermiştir. Burada şu gerçeğin tüm Avrupalı dostlarımız tarafından çok iyi bilinmesini özellikle istiyorum. Çözüm Süreci'ni bozan PKK terörüdür, bu terör örgütüdür. Ve bu terör örgütü, tıpkı bölgedeki diğer terör örgütleriyle olduğu gibi, bunlarla mücadele hakkımız bakidir. Pek çok uluslararası kurum ve ülkenin terörist listesinde bulunan bu örgüte karşı Avrupa'da ve tüm dünyada güçlü bir dayanışma sergilemek mecburiyetindeyiz. Avrupa Birliği üyesi bütün ülkeler, Avrupa Birliği'nin bir kararıyla PKK'yı bir terör örgütü olarak kabul ediyor mu, ediyor. Öyleyse bu terör örgütüne karşı hep birlikte dayanışma içinde olmamız şart."

"Türkiye terörle mücadelede kararlı"

PKK'nın sadece Türkiye'nin değil, bölgenin tamamının istikrarına, bölgedeki insanların tamamının güvenliğine yönelik bir tehdit olduğunu belirten Erdoğan, "İsmi DAİŞ olsun, PKK olsun, DHKP/C olsun fark etmez. Bu örgütlerin hepsi de insanlığı, evrensel hakları ve özgürlükleri, demokrasiyi tehdit eden terörist unsurlardır" diye konuştu.

Türkiye'nin, vatandaşlarının temel haklarını ve güvenliğini tehdit eden tüm terör örgütleriyle mücadele konusunda kararlı olduğunu aktaran Erdoğan, vatandaşların can güvenliğini, yaşam hakkı dahil temel hak ve özgürlüklerini korumanın en başta gelen sorumlulukları olduğunu vurguladı. Erdoğan, "PKK ile birlikte Suriye ve Irak'ta faaliyet gösteren tüm terör odaklarını da hedef alan operasyonlar yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Bu operasyonlar, uluslararası hukuk çerçevesinde meşru müdafaa hakkımızın bir gereği olarak yürütülmektedir" şeklinde konuştu.

Yemeğe katıldı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker'in onuruna verdiği yemeğe katıldı. 

Basına kapalı yemekte, Avrupa Birliği Bakanı Beril Dedeoğlu ve Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu da bulundu.