İSTANBUL

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bazı ülkelerde rejimlerin halklarına karşı yürüttükleri sindirme ve şiddet politikaları, arkasında ağır enkazlar bırakmaya devam ediyor. Terör daha fazla küreselleşmek, daha geniş coğrafyalara sirayet etmek suretiyle küresel barışı tehdit eder bir boyuta ulaşıyor" dedi. 

Erdoğan, Dünya Ekonomik Forumu'nun Hilton Bomonti Otel'deki açılış toplantısında yaptığı konuşmada, uluslararası sistemde önemli kırılmaların yaşandığı, dünyanın her köşesinde siyasi, ekonomik ve sosyokültürel fay hatlarının belirgin olmaktan öte bir sürece girdiği bir dönemden geçildiğini, ekonomik krizlerin, yoksulluk ve gelir dağılımındaki dengesizliklerin, bunun yanında enerji kaynakları üzerindeki baskılar, ülkeler ve toplumlar üzerinde çeşitli buhranlar oluşturduğunu ifade etti. 

Bazı ülkelerde rejimlerin halklarına karşı yürüttükleri sindirme ve şiddet politikalarının arkasında ağır enkazlar, izler bırakmaya devam ettiğini belirten Erdoğan, "Terör daha fazla küreselleşmek, daha geniş coğrafyalara sirayet etmek suretiyle küresel barışı tehdit eder bir boyuta ulaşıyor. Şu anda Türkiye'de, bir defa ulusal anlamda bir terörü yaşıyoruz, bölgesel bir terörle şu anda karşı karşıyayız, bir de uluslararası terörle iç içeyiz. İklim değişikliği, Ebola tarzı salgın hastalıklar, çevre kirliliği, göç, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık gibi sorunlar da küresel gündemin ilk sıralarındaki yerini muhafaza ediyor" diye konuştu. 

Erdoğan, bütün bu sorunların sadece belli ülkeleri, bölgeleri değil, artık yerkürenin tamamını tehdit eder boyuta ulaştığını dile getirerek, şöyle devam etti: 

"Ülkelerin tek başına bu sorunların üstesinden gelebilmesi, artık mümkün görülmüyor. Küresel siyasi ve ekonomik örgütlerin yüzyılımızın bu sorunlarıyla baş edebilmek için güç birliği yapmaları, artık gerekli bir hal almıştır. Esasen bu düşüncelerimi hafta içinde katıldığım New York'taki Birleşmiş Milletler 69. Genel Kurulu'nun açılışında da ifade ettim. Gerek oradaki muhataplarımızla yaptığımız baş başa görüşmelerde, gerek iklim zirvesinde, gerekse genel kurulda bütün bu sorunların insanlığı ciddi manada tehdit eder hale geldiğini ve acil tedbir alınması gerektiğini vurguladım. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası siyasi ve ekonomik örgütler insanlığı tehdit eden sorunlar karşısında tedbir almakta maalesef etkisiz kalıyorlar. Burada bir kez daha vurgulamak isterim ki bunu genel kurulda da söyledim, Başbakanlığım döneminde de birçok yerlerde de söyledim, şimdi burada tekrar ediyorum; dünya 5'ten büyüktür. Dünyanın kaderini bu 5 ülkenin eline bırakamayız. Artık dünya, İkinci Dünya Savaşı'nın şartlarını yaşayan bir dünya değildir."

"Dünya bir üyenin iki dudağı arasına mahkum mu?"

New York'ta yaptığı iki tüm görüşmelerde ülkelerin devlet başkanları veya hükümet başkanlarının "Çok haklısın, doğru söylüyorsun, dünya 5'ten büyüktür" dediklerini ama kürsüye çıkıldığında kimsenin bunu konuşmadığını anlatan Erdoğan, "Mesele buna inanıyorsak, BM'nin reforme edilmesi gerektiğine inanıyorsak, o zaman bu alanda ne gibi adımlar atılması lazım, bunun planlamasını yapalım. Fakat bu konuda ne yazık ki adım atılmıyor. Herkes bir şeylerden çekiniyor. 'Acaba ben bunu konuşursam bana A ülke ne der? Acaba konuşursam B ülke ne der, şu ülke ne der, bu ülke ne der?' Sayın Obama konuşmasında şu ifadeyi kullandı; 'Haklının güçlü olduğu bir dünya'. İşte isteğimiz bu zaten. Haklının güçlü olduğu bir dünyayı istiyorsak, o zaman bu 5 ülke dünyanın kaderine hükmetmemelidir" ifadelerini kullandı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu anlamda olması gerekenin, dönerli sistem olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:

"Yani her kıtadan temsilcilerin temsil edildiği bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin olması lazım. Daimi üye, geçici üye ayrımının olmaması lazım. 15 üyeden mi oluşacak 15 üye ama bu 15, iki yılda bir değişebilir veya yılda bir değişebilir. Sürekli değişmek suretiyle, şu anda 193 üyesi bulunan Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkere orada sıra gelmelidir. Benim kaderim sürekli o 5 tane üyenin iki dudağı arasında olmamalıdır. Şu anda Suriye'de, Irak'ta zulüm var. Karar verilirken ne deniliyor; 'Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ne der' veya '5 üye ne der', geç onu o '5 üyenin içinde herhangi bir üye ne der'. 'Hayır' diyorsa mesele bitmiştir. Kimse onu değiştiremez. Peki, tüm dünya bir üyenin iki dudağı arasına mahkum mu? Bunun değişmesi gerekiyor. Bunu dillendirmemiz lazım. 193 ülkenin üye olduğu Birleşmiş Milletler'de kararların Güvenlik Konseyi daimi üyesi 5 ülkenin dudakları arasında olması izah edilebilir bir durum değildir. Aynı şekilde uluslararası birçok siyasi ve ekonomik örgütün küresel sorunlar karşısında insani ve vicdani bir duruş yerine, çıkar odaklı bir duruş sergilediklerini görüyor, bunun da tehditleri teşvik ettiğini hep birlikte hissediyoruz. Küresel sorunlar karşısında sergilenen kayıtsızlık, sorunların büyümesindeki en büyük etkendir."

"Kendimi o zaman halkıma anlatamam" 

Ortadoğu'daki demokratik halk hareketlerine ve hak arayışlarına karşı sergilenen vurdumduymaz, çifte standartlı, ön yargılı ve adaletsiz tutumun "terörün oksijeni" olduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Şimdi ben soruyorum; şu anda genelleme yaparak dünyada demokratik rejimlerden yana mı olacağız, yoksa otokratik rejimlerden yana mı olacağız? Otokratik rejimlerin içerisinde öyle ülkeler var ki halkı rejimden memnundur. Halk memnun olduğuna göre söyleyecek bir şey yoktur. Ama öyle de rejimler var ki halk orada korkuyor, herhangi bir şey söyleyemiyor. Demokratik rejimlere geldiğimiz zaman, demokratik rejimlerde de 'halkın iradesine saygı duyulması gerekir' diyoruz. 'Halk neyi murat ettiyse, neyi istediyse ona saygı duyulması gerekir' diyoruz. Ama bakıyoruz ki maalesef halkın iradesinin tecelli ettiği bir ülkede, yüzde 52 ile geliyor kendi bakanı, darbesini yapıyor ve o darbeyle beraber meşruiyet kazanıyor. Nerede? Dünyanın değişik ülkelerinde. 'Demokrasinin beşiği' denilen ülke bile bakıyorsunuz o meşruiyetini kabul ediyor. Çok enteresan Birleşmiş Milletler'de çıkıyor konuşma da yapabiliyor. Şimdi Birleşmiş Milletler darbecilerin konuşma yaptığı bir yer midir? Yoksa gerçekten demokratik yollarla seçilmiş olanların gelip, konuşma yaptığı bir yer midir? Veya halkının memnun olduğu otokratik rejimlerden gelenlerin konuşma yaptığı bir yer midir? Yok herkesin konuşma yaptığı bir yerse ayrı mesele. Ama eğer ben Tayyip Erdoğan olarak demokrasiye inanıyorsam, dolayısıyla antidemokratik yollarla iş başına gelenlerle aynı kare içerisinde fotoğraf vermem, yer almam. Nitekim bu genel kurulda da yer almadım. onlarla beraber olamam. Çünkü ben kendimi o zaman halkıma anlatamam. Çünkü demokrasi mücadelesi, öyle sıradan bir mücadele değil. Bakınız yoksul, çaresiz ve haksızlığa uğradığına inanan halk kesimleri terörün ve terör örgütlerinin istismarına açık hale gelmiştir. Türkiye olarak çok uzun süredir, sürdürülebilir olmayan bu gidişe dikkatleri çekiyor, başta terör ve İslamofobi olmak üzere yerel sorunların artık küreselleşmeye başladığını ifade ederek, yaklaşan sorunlar hakkında çağrılarımızı yapıyoruz." 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'de, Şam rejiminin katlettiği insan sayısının 250 bine ulaştığına, yer değiştirenlerin ise 7 milyon civarında olduğuna, sadece Türkiye'de 1,5 milyona yakın Suriyeli göçmen bulunduğuna vurgu yaparak, "Son haftalardaki göçmen akınıyla bu sayı daha da arttı. Şimdi ben değerli dostlarıma sesleniyorum, bakın bütün bu olanlar, bütün bu gerçekler ortada fakat kimse 'ey Türkiye 1,5 milyon insan senin ülkene geldi acaba biz size destek olarak, destek olarak ne yapabiliriz?' diyen yok. Şu ana kadar bize Birleşmiş Milletler Mülteciler Konseyi dahi olmak üzere gelen para 150 milyon. Bizim harcadığımız rakam ne şu anda 4,5 milyar dolara ulaştı. Ama kimse bir şey sormuyor. 'Nasıl olsa Türkiye harcıyor' diyor. Kamplar, Türkiye'nin içinde değişik yerlerde tabi ortaya çıkan değişik sosyolojik bazı sıkıntılar yaşıyoruz bu arada. Bütün bunlara katlanıyoruz. Ama bu konuda 'acaba biz ne yapabiliriz?' diyen yok" şeklinde konuştu. 

"Peki ey dünya PKK için niye ayaklanmıyorsun?"

Erdoğan, 32 yıldır terörle mücadele ettiklerini belirterek, şu anda ortaya çıkan IŞİD terörünün El Kaide'den türediğini ve onlardan Irak'ta ayrıldığını, Suriye'de palazlandığını, tekrar Irak'a döndüğünü, Irak'ın şu anda 3'te 1'ini işgal ettiğini, aynı şekilde bölgede başka terör örgütlerinin de bulunduğunu söyledi. 

"Peki ey dünya IŞİD gibi bir terör örgütü çıkınca ayaklanıyorsun da PKK gibi bir terör örgütü ortadayken niye ayaklanmıyorsun? Orada niye sesin çıkmıyor? Ona karşı niye bir 'ortak mücadele verelim' demiyorsun? Şimdi ben bunu anlamakta da zorlanıyorum. Dünya eğer siyaset adalet üzere kurulu olursa onun bir anlamı vardır. Ama eğer siyaset adaletten kopuksa orada bir netice almak mümkün değildir" diyen Erdoğan, şu anda yaşadıklarının ortada olduğunu, Şam'da tamamen gayrimeşru hale gelmiş rejime gösterilen müsamaha ve kayıtsızlığın ortaya böyle acı bir tablonun çıkmasına zemin hazırladığını ifade etti. 

Erdoğan, BM ve diğer uluslararası örgüt ve devletlerin kayıtsızlığının tarihin en büyük dramlarından birisine oksijen sağladığını kaydederek, "Mısır'da halkın oylarıyla seçilen bir cumhurbaşkanının darbeyle indirilmesi, ardından toplu katliamların yapılması... Yakın siyasi tarihimizde var mı böyle bir şey? Bir günde 5 bin küsur insanın öldürüldüğü bir başka yer var mı?" diye konuştu. 

Böyle bir katliamı yapan insanın "el bebek, gül bebek" kürsüye çıkarıldığını anlatan Erdoğan, "Bu nasıl bir yaklaşımdır? Nasıl bir anlayıştır" dedi.

"Sorunlar yerel olmaktan çıkmıştır"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu katliamda modern dünyanın tamamen kayıtsız kalmasının Mısır ve bölgesindeki ülkelerdeki insanların vicdanlarında tamiri zor yaralar açtığını bildirerek, neredeyse bir asırdır devam eden Filistin dramının bölge halklarında umutsuzluğun ve güvensizliğin yer etmesine neden olduğunu aktardı. 

Irak'ta eski rejimin devrilmesinin ardından başlayan sürecin Irak'a huzur ve demokrasi getirmediğini, ardında çok büyük bir trajedi bıraktığını, Bağdat yönetimine karşı yaptıkları dostane uyarıların ne Bağdat yönetimi ne de Irak üzerinde etkili ülkeler tarafından dikkate alındığını, bugün sorunun daha derin ve çetrefilli hale geldiğini anlatan Erdoğan, başta Ortadoğu olmak üzere kriz bölgelerinde durumun sürdürülebilir olmadığını, bu sorunların yerel, lokal olmaktan çıkıp küresel boyut kazandığını söyledi.

"Türkiye olarak zaten dışında kalamayız"

Erdoğan, "Ateş daha fazla ülkeye değmeden, daha fazla terör ve çatışma üretmeden el birliği içinde derhal söndürülmelidir. Şu anda Irak ve Suriye'deki terör örgütüne yönelik bir koalisyon tarafından yapılan operasyon, hiç kuşkusuz önemlidir. Ancak bunun yeterli olmadığını, sorunlara kalıcı çözümler üretecek mekanizmaların da devreye girmesi gerektiğini hatırlatmak isterim. Havadan bomba atmak, soruna ancak geçici bir çözüm sağlar, sorunun üzerini örter. Suriye'ye öncelikle insani yardım ulaştırılması konusunda, acil adımlar atılmalıdır" dedi. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'nin toprak bütünlüğü korunacak şekilde anayasal ve her kesimin eşit şekilde temsil edileceği parlamenter sistemin oluşturulmasının artık ertelenemez bir durum olarak karşılarında olduğunun altını çizdi. 

Irak'ta her kesimin varlığına saygı gösterecek, her kesimin güvenliğini sağlayacak, bütün tarafların eşit temsilini temin edecek reformların gecikmeden hayata geçmesi gerektiğine işaret eden Erdoğan, "Şu anda yapılacak operasyonlar, oluşturulan koalisyon sadece Irak'a yönelik olmaz. Hem Irak hem Suriye'yi hedef almalıdır. Hem Irak ve Suriye'yi hedef alacak böyle bir operasyon ve koalisyonun içerisinde Türkiye olarak zaten dışında kalamayız. Çünkü bin 250 kilometre sınırı olan biziz. Ve hedef ülke yine biziz" ifadelerini kullandı. 

Erdoğan, bir buçuk milyon insanın Türkiye'ye gelip sığındığını, bu adımı atmaları gerektiğini, böylece bölgede güvenliğin temin edileceğini aktararak, şöyle devam etti:

"Onun için yaptığımız görüşmelerde ben hep şunu söyledim: Bir defa uçuşa güvenli bölge noktasında bu adımı atmamız şart. İki; güvenli bölge şart. Üç; eğit-donat noktasında adımın atılması şart. Bunlar öncelikli. Bunların bir defa yapılması gerekli. 'Şu olmaz, bu olmaz, şu olur.' Hayır, bunların 3'ünün de olması lazım. Biz olaya sadece bir terör örgütü açısından bakıyoruz. Aynı zamanda Suriye rejimi açısından bakıyoruz. Temenni ederim ki Irak'ta yeni oluşan rejim, hükümet orada başarılı bir uygulama, performans sergiler ve böylece orada da karaya yönelik atılacak adımlarda bundan önceki başbakan döneminde yaşananları tekrar yaşamayız. Çünkü bundan önceki başbakan ne yaptı? Terör örgütü Irak'a girdiğinde ordularını çekti ve bütün silahları orada bıraktı. O silahlar o terör örgütündeki silahlar. Bunu görmemiz lazım. Uluslararası toplum, acaba Filistin'de, Libya'da, Mısır'da acaba daha fazla inisiyatif alamaz mıydı? Niye alamadı. Bölgeyi derinlemesine etkileyen bu ve benzeri sorunlara kalıcı sorunlar üretilmesine yardımcı olamaz mıydı? Niye olmadı? Türkiye olarak bölgemizdeki sorunların çözülmesinde siyasi diyaloğun en geçerli yöntem olduğuna inancımızı, bizler muhafaza ediyoruz. Bazı komşularımızın içinde bulundukları çatışma ortamının sona erdirilmesinde halkların beklentilerini karşılayacak demokratik ve kapsayıcı düzenlerin tesis edilmesinin ilk şart olduğuna inanıyoruz. Zira siyasi istikrar olmadan ekonomik atılımlar gerçekleştirimesi ve toplumun tüm kesimlerine yayılan uzun vadeli bir kalkınma sağlanması mümkün değildir."

"Bölge için somut adımlar attık"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin bölgesel iş birliği dinamiklerini harekete geçirmeyi hedefleyen girişimlere öncülük ettiğini dile getirerek, Balkanlardan Kafkaslar'a, Akdeniz'den Karadeniz'e kadar bölgesel aktörlerin ortak projeler etrafından bir araya gelmeleri ve bölgesel sahiplenmenin sağlanması için somut adımlar attıklarını ve atmaya devam edeceklerini belirtti. 

Enerjiden ulaşıma, ticaretten turizme her alanda iş birliğinin güçlendirilmesine çalıştıklarını bildiren Erdoğan, Türkiye'nin uzun dönemli refahının ulusal ölçeği aşan bir ekonomik perspektifle mümkün olduğunu vurguladı. 

Erdoğan, yakın komşularıyla yürüttükleri ikili yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyi uygulamalarının bu açıdan büyük öneme sahip olduğu gibi uluslararası diplomasiye de özgün bir katkı getirdiğini kaydederek, Türkiye'nin genç ve nitelikli iş gücü, dinamik ve istikrarlı ekonomisi, rekabetçi özel sektörü, büyük ölçekli iç pazarı, yerleşmiş mali disiplini, gelişen alt yapısıyla Avrupa'nın 6, dünyanın 17. en büyük ekonomisi olarak yükselen bir güç olduğunu söyledi. 

Türkiye'nin kamu maliyesinin ve bankacılık sisteminin güçlendirilmesi sayesinde 2008'de başlayan küresel ekonomik krizden asgari düzeyde etkilendiğini belirten Erdoğan, Türkiye ekonomisinin 2010 ve 2011 yıllarında yüzde 9 civarında büyüdüğünü, büyüme hızında Çin'den sonra en hızlı 2. ülke olduğunu anlattı.

Erdoğan, Türk ekonomisinin 2013 sonunda tüm olumsuzluklara rağmen yüzde 4 büyüdüğünü, büyüme oranının 2014'te yüzde 4, 2015 ve 2016'da yüzde 5 olarak gerçekleşmesinin öngörüldüğünü, bu başarının düzenli ve planlı bir çalışmanın sonucu olduğunu ifade etti. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir güven ortamı oluşturduklarını ve inşa edilen istikrar sonucunda enflasyon ve kamu açıkları gibi temel makroekonomik istikrarsızlık unsurlarının büyük oranda sorun olmaktan çıktığını, piyasaların rekabetçi bir ortamda serbest işleyişinin sağlandığını sözlerine ekledi.