ANKARA

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında Başbakanlık Merkez Bina'da düzenlenen Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Cuma gününden bu yana akut larenjit rahatsızlığı geçirdiğini, 10 gün içinde buna bağlı ses kısıklığı ve birtakım rahatsızlıklar yaşadığını dile getiren Arınç, şöyle konuştu:

"En son Konya'ya gittiğimde iki toplantıya katıldım. Orada sesim tamamen kısıldı. Cumartesi gününden itibaren de doktor kontrolünde ciddi bir tedavi görüyorum. Ancak hükümet sözcülüğü yapmak hastalanmak, hastalığı mazeretini ileri sürmek mümkün değil. Anladığım kadarıyla Bakanlar Kurulundan sonra böyle bir açıklama yapmazsam herhalde birileri bundan rahatsız olacaktı. O yüzden kendim rahatsız olmaya devam edeyim ama hiç olmazsa kısa kısa Bakanlar Kurulunun gündeminden bahsedeyim diye arzu ettim."

Öğretmenler Günü'nü kutlayan Arınç, "Milli Eğitim Bakanlığımız bu sene bize bir jestte bulundu. Öğretmenlerimizden üçünün isimlerini ve telefonlarını bize gönderdi. Fakat fırsat bulup kendilerini arayamadım" dedi. Öğretmenlerini arayacağını belirten Arınç, görevlerini aşk ve şevkle ifa eden öğretmenlere başarı, emekli öğretmenlere sağlıklı ömür, vefat edenlere ise rahmet diledi.

Görev yapan 860 bin civarında öğretmen olduğunu, bunların 457 bininin AK Parti hükümetleri döneminde atandığını vurgulayan Arınç, Başbakan AhmetDavutoğlu'nun açıklamasında Ocak 2015 15 bin öğretmen ataması yapılacağını açıkladığını hatırlattı. Arınç, söz konusu atamaların öğretmen adayları için hayırlı olması temennisinde bulundu.

"Ulusal istihdam projemiz Bakanlar Kurulumuzda uygun görüldü"

Arınç, Merkez Bankasının kanun gereğince hükümete sunum yaptığını, Davutoğlu başkanlığındaki 62. Hükümet'in ilk Merkez Bankası sunumunun olumlu geçtiğini söyledi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in, 2014-2023 Ulusal İstihdam Stratejisi Programı'nı sunduğunu ifade eden Arınç, "2023 hedeflerimize yönelik ulusal istihdam projemiz de Bakanlar Kurulumuzda uygun görüldü" bilgisini verdi.

Başbakan Davutoğlu'nun son haftalarda yoğun yurt dışı ziyaretlerinin olduğunu, Avustralya'da G-20 Liderler Zirvesi'ne katıldığını hatırlatan Arınç, görüşmelere ilişkin bilgi aktardı. Türkiye'nin 2015 döneminin G-20 liderliğini devraldığını yineleyen Arınç, "Bir yıl devam edecek bu faaliyetlerin sonunda önümüzdeki Kasım ayında Türkiye'de G-20 Liderler Zirvesi de yapılmış olacak" ifadesine yer verdi.

Davutoğlu'nun buradan Filipinler'e geçtiğini, bunun başbakan seviyesinde yapılan ilk ziyaret olduğunu bildiren Arınç, görüşmelerde iki ülke arasındaki ilişkilerin daha güçlendirilmesi konusunda fikir birliğine varıldığını kaydetti.

Başbakan Davutoğlu'nun Irak'ta merkezi hükümet ve Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimle görüştüğünü belirten Arınç, bu temaslara ilişkin de bilgi verdi.

Daha sonra yurda dönen Davutoğlu'nun ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile bir araya geldiğini, sonrasında bazı il ve ilçelere ziyaretlerde bulunduğunu anımsatan Arınç, şunları kaydetti:

"Patnos'ta AK Parti kongresine katıldı Sayın Başbakanımız. Patnos, 6-7 Ekim olaylarında en çok zarar gören ilçemizdir. Belediyeyi AK Parti'nin kazanmasını hazmedemeyenler binayı tamamen yaktılar ve belediyeye ait tüm araçları da ateşe vermişlerdi. Sivil halkımız da evinde, barkında, işinde, gücünde insanlar da çok büyük zarar görmüştü. Bu zararların hepsi telafi edildi hükümetimiz tarafından. Sayın Başbakanımız da bu yapılan zulme karşı bizzat kendisi AK Parti kongresine katılarak oradan hem Patnos'a hem Ağrı'ya hem Türkiye'ye olumlu mesajlar gönderdi."

Başbakan Davutoğlu'nun Erzincan'a, sonrasında ise önemli bir ziyaret gerçekleştirerek Tunceli'ye gittiğini vurgulayan Arınç, "Valilik, cemevi ziyareti, üniversitede verilen bir konferans ve daha sonra da AK Parti'nin Merkez İlçe Kongresi'ne katıldılar. Her şey basına açık yapıldı. Çok olumlu bir ziyaret, olumlu sonuçlarını meydana getireceğini hepimiz çok iyi biliyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

"Yargıtay Başkanı kendi adına açıklama yapmış"

Yargıtay Başkanı Ali Alkan'ın açıklamalarının sorulması üzerine Arınç, "Yargıtay Başkanı Sayın Alkan, kendi adına bir açıklama yapmış. Bu konuşulur, tartışılır gerekliyse Sayın Adalet Bakanımız da herhalde bu konuda bir açıklama yapabilir" cevabını verdi.

Arınç, hürmet duyduğu Alkan'ın Yargıtayı layıkıyla temsil ettiğini ve görev süresinin gelecek yıl sona ereceğini belirterek, bazı endişeler, itirazlar varsa bunların Adalet Bakanı ile yasa tasarısı veya teklifleri görüşülürken değerlendirilebileceğini bildirdi.

Yargıtayda iş yükünün çok fazla olduğu ve bazı dosyaların yıllarca beklediği şikayetlerini anımsatan Arınç, 2011 yılında Yargıtaya 150 civarında yeni üye seçildiğini hatırlattı.

Arınç, büyük bir özveriyle çalışılsa hatta azalmış olsa bile dosyaların biriktiğini ifade ederek, "Dolayısıyla yeni daireler kurulmasını Sayın Adalet Bakanımız bir ihtiyaç olarak görmüşse bunu iyi bir gerekçe olarak kabul etmek zorundayız. Ancak Yargıtay Başkanımızın bu konudaki düşüncelerinin dinlenmesinde, görüşülmesinde fayda olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.

Edirne'deki sinagogun restorasyonu

Bülent Arınç, Edirne'deki sinagogun Vakıflar Genel Müdürlüğünce şevkle restore edildiğini ve tamamlamak üzere olduğunu belirtti.

Sinagoga 4 milyon lira civarında masraf yapıldığı söyleyen Arınç, buranın 1907'den 1985'lere kadar sinagog olarak hizmet ettiğini anlattı.

Arınç, şunları belirtti:

"Biz ülkemizde yaşayan farklı inanç gruplarına da azınlıklara da onların vakıflarına da eşit gözle objektif gözle bakıyoruz. Onları Türkiye'nin bir parçası görüyoruz. Dolayısıyla sinagogu tekrar restore ederken bugüne kadar ibadet yapılmış bir yerden ibadet yapma imkanını veya fonksiyonunu almayı düşünmedik."

Türkiye'de Musevi cemaatinin azaldığına işaret eden Arınç, sadece İstanbul'da 2 bin civarında bir mevcudiyetten bahsedildiğini dile getirdi.

"Sayın valimiz yanlış yapmıştır"

"Daha önce Edirne'de 20 bin civarında Musevi varken ve bu sinagogda ibadet ediyorken şu anda sadece 1 kişinin olduğu biliniyor" diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sinagog, sinagogdur. Osmanlı padişahları zamanında yapılmıştır ve Osmanlı'nın da cumhuriyetimizin de dini özgürlükler anlamında farklı inanç gruplarına tanıdığı imkanları en güzel şekilde ifade etmektedir. Sayın valimiz yanlış yapmıştır. Hissi davranmıştır. Mescid-i Aksa'da veya bir başka yerde yapılan zulümleri biz kınıyoruz, bunları kabul etmiyoruz ama 'orada onlar yapıyor' diyerek buradaki Musevi vatandaşlarımıza veya Yahudilere kötü gözle bakamayız. 'Siz orada şunu yaptınız biz de burada bunu yapacağız veya ibadet etmenize engel olacağız'. Bu çağ dışı bir düşüncedir, biz bunun tarafında değiliz. Birileri bunu alkışlasa bile elbette bunun yanlış olduğunu her zaman söyleriz.

Ben de Musevi cemaati başkanı Sayın İshak İbrahimzadeh'e, Hamambaşı Sayın Haleva'ya geçmişte bunların teminatını vermiş bir arkadaşınız olarak söylüyorum: aslında valimizin sözleri çıplak olarak bakıldığında, özür dilediğini de biliyorum. 'Onlar orada bu zulmü yapıyorlar ama bakın biz de burada bunları restore ediyoruz' demiş. Ancak herhalde sözlerinin arasına maksadını aşan bazı cümleler ki onları kabul etmek mümkün değil. Duygusallığıyla da karıştırınca biraz kötü bir anlayış ortaya çıktı. Sayın valimizin açıklamasını ben yeterli görüyorum. Hiç kimse bu teminattan vazgeçtiğimizi düşünmesin. Sinagogda o dinin mensupları ibadetlerini yapacaktır. Camilerde Müslümanlar, kiliselerde Hristiyanlar ibadetlerini yapacaklardır. Müslümanların tek ve güzel anlayışı şudur: Hiçbir ibadet yerine herhangi bir kötülük, kapatma veya fonksiyonların engelleme tavrımız olmayacaktır."

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın kendisine yönelik eleştirilerinin sorulması üzerine, "Siyasetçilerle polemik yapmak benim çok arzu ettiğim bir şey değil. Yaparsam da iyi yaparım. 40 senedir siyasetin içerinde bulunan bir insan olarak polemiğin nerede, ne zaman yapılacağını bilirim ama çok hoş bir şey değil mecbur kalmadıkça da bu yolu tercih etmem" diyen Arınç, kendisinin eleştiride bulunduğunu, hakaret etmediğini söyledi.

Arınç, eleştirilerine karşılık verilmesi gerektiğini ve bunların da hakaret olmaması gerektiğini ifade ederek, "Eleştiriye tahammülü olmayan bazıları yani edep dışında bazı ifadelerle küçültme, küçük görme, hor görmek, kötü polemik yapmak yolunu tercih ediyorlar. Tehditlerin, şantajların söz konusu olduğu bir yerde eleştiriye insanların tahammülü olması lazım" görüşünü paylaştı.

Bursa'nın kendi seçim bölgesi olduğunu, Demirtaş'ın ise bunu bilmiyormuş gibi konuştuğunu belirten Arınç, seçim bölgesiyle iftihar ettiğini ve AK Parti'nin Bursa'da başarılı sonuçlar aldığını dile getirdi.

"HDP'nin çok daha anlayışlı olması gerekir"

Arınç, Demirtaş'ın kendi şahsını küçültmek yerine yaptığı eleştirilere cevap vermesi gerektiğini ifade ederek, şöyle konuştu:

"HDP bugün çok önemli bir görev yapıyor. Çözüm Süreci içerisinde Öcalan ve diğer paydaşlarla irtibat konusunda ve bir siyasi kanat olarak halkı temsilen eden bir siyasi parti ve milletvekilleri olarak onların çok daha sorumlu davranması, çok daha anlayışlı olması, hükümetle ilişkilerini çok daha dürüst götürmeleri gerekir. Bunun dışına çıktıkları zaman Çözüm Süreci bundan olumsuz etkilenir."

Arınç, HDP'de geçmişte çok acı çekmiş, çok kötü bedeller ödemiş ve çok zor şartlarda bugünlere gelenlerin olduğuna dikkati çekerek, kendisinin onlara her zaman saygı gösterdiğini ve onların Çözüm Süreci'nde daha güçlü olmalarını dilediğini anlattı.

Leyla Zana, Hatip Dicle, Ahmet Türk gibi Çözüm Süreci'nin önemi kavrayan ve meselenin çözülememesinin tüm Türkiye için felaket olacağını gören siyasetçiler olduğunu vurgulayan Arınç, diğer taraftan Çözüm Süreci'ni baltalamaya çalışan, başka yerlere kulaklarını açan ve oraların talimatlarıyla hareket edenlerin de bulunduğunu bildirdi.

Demirtaş'ın 6-7 Ekim olaylarından önce "sokağa çıkın" çağrısı yaptığını anımsatan Arınç, dışarıdan gelenlerin ve içeride hazırlıklı olanların kötü işler yaptığını, bunu üzerine Demirtaş ve arkadaşlarının yarım ağız özür dileme ihtiyacı duyduğunu ama bunun kamuoyunda kabul görmediğini dile getirdi.

"6-7 Eylül olayları yüzdeki makyajları bozdu"

Arınç, Demirtaş'ın ve HDP'nin cumhurbaşkanlığı seçimleri döneminde barış, özgürlük ve hoşgörü laflarını çok daha fazla söylediğini, Türkiye partisi olmaya çalıştığını ifade ederek şöyle devam etti:

"Yüzde 9 civarında oy topladı, bu siyasi bir başarıdır. Eğer HDP bu çizgiye oturacak olsa ve halk bunun karşılığını da önümüzdeki seçimlerde verecek olsa belki parti olarak yüzde 10'luk barajı da aşacaklardı. Fakat 6-7 Eylül olayları yüzdeki makyajları bozdu, boyaları çözdü ve yüzler tanınmaz hale geldi. Demek ki sadece cumhurbaşkanlığı seçimlerinde söyledikleri orada kalmıştı, 6-7 Ekim olaylarında tekrar eski kimliklerine dönmüşlerdi. Bundan kurtulmak istedi, kurtulamadı. Başka şeyler de düşündü. Basınımız her şeye meraklıdır ama bir şeyi merak etmedi. Deniz Seki nasıl yakalandı, günlerce gazeteler yazıyor. Peki hiçbir gazeteci Sayın Demirtaş'ın 1,5 ay boyunca nerede olduğunu, grup toplantılarına neden gelmediğini, niçin basınla yüz yüze görüşme imkanı bulmadığını merak etmedi mi, sormadı mı? Sormak ihtiyacını duymadı mı? Duymadı diyelim ama biz neler olup bittiğini çok iyi biliyoruz. Buradan bir tavsiyem var: siz egosu yüksek bir insan olabilirsiniz ama Türk siyasetinde başarılı olma şansınız var. Sahici olun, kendiniz olun ve Çözüm Süreci'ni tıkayacak, Çözüm Süreci'ni başka noktalara götürecek hiçbir şey yapmayın."

Sekreteryada yer alacaklar konuşulmadı

"Sekreterya olabilir bu makuldür, haklı bir taleptir" ifadesini kullanan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"15 yıldır cezaevinde bulunan bir insana önem veriyorsanız, Çözüm Süreci'nde onun vereceği mesajları önemli görüyorsanız onun bu talebinin yerine getirilmesi lazım. Ama nasıl cezaevi şartları içerisinde, bunun bir formülü bulunabilir. Ben bunu söylüyorum, siz 'sekreterya şunlardan, şunlardan, şunlardan olsun' diyorsunuz. Bu aramızda konuşulmuş, anlaşılmış bir mesele değil. Ziyaretçi heyetleri daha kalabalık olsun diyorsunuz, olabilir. Hiç bir yerde olmaz demedik ama siz bunu bazen şu kadar sayı çıkartıyorsunuz, içerisine şunları koyuyorsunuz. Üçüncü göz diyorsunuz, bir şey diyorsunuz. Bunların iki türlü zararı var. Bir hükümeti zor duruma düşürüyorsunuz. Çünkü siz bunları söylediğinde hükümet bunları vadetmiş gibi oluyor, hayır biz 'kurumsal olarak bunlar olabilir üzerinde çalışalım' diyoruz. İkincisi Öcalan'ın bile talep etmediği, Öcalan ile hükümet olarak görüşmediğimiz MİT'in bu görüşmeleri yaptığı bilindiği halde, onun taleplerinin dışında birtakım şeyler ileri sürmek suretiyle Öcalan'ı da zor durumda bıraktığınızı bilmiyor musunuz? Siz kimin sözcülüğünü yapıyorsunuz da Öcalan'ın itibarsız hale getirmek istiyorsunuz?"

"77 milyonun güvenliği bizim sorumluluğumuzda"

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun göreve geldiği andan itibaren kamu güvenliğinin esas olduğunu belirttiğini ifade eden Arınç, "Biz her isteğimizi yaparız, bir taraftan da Çözüm Süreci yürüsün, hayır. Bunun olmayacağını baştan beri söyledik. Sayın Başbakanımız bu sözünden farklı bir noktaya geldi mi? Hayır. Çünkü 77 milyon insanın can ve mal güvenliği bizim sorumluluğumuzun altında" diye konuştu.

Tutukluların veya hükümlülerin hastane şartlarında infazlarının mümkün olmaması halinde tahliye edilmesi konusunun yeni bir konu olmadığını vurgulayan Arınç, 2 sene önce bununla ilgili bir kanunun çıktığını fakat Adli Tıp'tan rapor almanın zor hale gelmesi nedeniyle idari yollarla Adli Tıp hususunda değişiklikler yapıldığını, bunun bile yetmediğini, şimdi bu süreci daha da kısaltacak bir düzenlemeler yapacaklarını bildirdi. 

Arınç, bu düzenlemenin sadece KCK tutuklularına göre yapılacak bir şey olmadığını, genel bir düzenleme yapılacağını söyledi.

HDP'lilerin siyasi partilerine de kendilerine de ihtiyaçları olduğunu dile getiren Arınç, "Bu sürecin önünde bin tane tuzak varken, olmamış, düşünülmemiş, ham halde kendi istekleri veya kendilerini ön planda göstermek arzusuyla ifade etmesinler. Bize güvensinler, biz onlara güveniyoruz. Eğer güvensizlik varsa bu işin devam etmesi zaten mümkün değil" dedi.

Arınç, İmralı'daki görüşmelere farklı insanların da gidebileceğini, makul olan her şeyi karşıladıklarını ve karşılayacaklarını bildirerek, tüm bunların konuşularak bir neticeye varılacağını dile getirdi.