ANKARA

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Hak-İş Konfederasyonunun 39. kuruluş yıl dönümü etkinliği kapsamında düzenlenen 3. Emek Kısa Film Yarışması Ödül Töreni'ndeki konuşmasında, emeği insanoğlunun onur sembollerinden biri olarak nitelendirdi.

Emeğinin farkında olan, emeğinin hakkını iradesiyle savunan Hak-İş Konfederasyonunun ve üyelerini hürmetle selamlayan Davutoğlu, estetik zevkine sahip olmasının, insanoğlunu diğerlerinden ayıran bir diğer unsur olduğunu belirtti.

"Biz cemil, cemal vasfına inanmışlar olarak dünyada estetiğin egemen olmasını aynı zamanda var oluşun en temel vasıflarından birinin tarih sahnesine çıkması olarak görürüz" diyen Davutoğlu, "sanatın, estetiğin yansıması" olduğunu söyledi.

Sanatı da insanı diğer varlıklardan ayıran temel hususlardan biri olarak değerlendiren Başbakan Davutoğlu, "Emek ve sanat yanyana gelince aslında insanın, varlıkların en şereflisi olma vasfını niçin kazanmış olduğunu da anlayabiliriz" diye konuştu.

Emeği insan bedeninin, sanatı ise insan ruhunun onuru olarak ifade eden Davutoğlu, "Birisi var oluşun bedensel onurunu temsil eder, diğeri ruhun estetik yansımasını oluşturur. İkisinin bir araya gelmesi de bir anlamda Hak-İş gibi bu yolda gayret sarf eden ince ve derin bir felsefi anlamı emek dünyasına katmaya çalışanların bir araya getirdiği bilinci de yansıtmaktadır" ifadesini kullandı.

Emeği onurun bir parçası olarak gördüklerini bu kapsamda emek için örgütlenen bütün yapıları da aynı hürmet, değer ve saygıyla karşıladıklarını vurgulayan Davutoğlu, şöyle konuştu:

"İnsanoğluna 'alın terinden daha hayırlı bir şey yoktur' diyen bir inancın temsilcileriyiz. Bu anlamda da alın terimizle elde ettiğimiz bir lokma ekmeği, alın terin olmadan, başka yollarla elde edilmiş bir alem mala tercih ederiz. Helal yolla kazanılmış ve neslimize helal yolla ikram edilmiş bir lokma gıdayı, ekmeği bu anlamda karşılığında ne servet konursa konulsun bütün servetlerin terk edileceği, terk edilmesi gerektiği bir gayret ve cehd yolu olarak da görürüz. Buradan helal rızık için yola çıkmış olan, şu anda biz burada dururken, bu güzel törende bir arada iken toprak altında maden ocaklarında ya da inşaatlarda zor ve riskli şartlarda çalışmakta olan emekçilerimizi bir kez daha buradan hürmetle selamlıyorum. Allah onların emeğini her zaman değerli kılsın, onları bütün kazalardan da azade eylesin. Onların nesillerine de helal rızık ile yaşamayı nasip eylesin. İnsanoğlunun bu özelliği, inancımızın bu temel felsefesi bu topraklara Ahi Evran kültürü olarak yansımıştır."

Ahiliğin o büyük çınarının bugünkü dallarıdır

Ahi Evran törenlerine birçok defa katıldığını hatırlatan Davutoğlu, "Hak-İş ve benzeri, emek onuru için çalışan kuruluşlar Ahiliğin o büyük çınarının bugünkü dallarıdır. O ahlak felsefesini emek dünyasına egemen kılmak için çalışmaktadırlar ve bu anlamda sadece sendikal kuruluşlar olarak haklı bir hak mücadelesini yürütmezler, aynı zamanda bu topraklardaki kültürel değerlerimizin mücessem halini yansıtırlar, temsil ederler" ifadelerini kullandı.

Hak-İş'i modern toplumun en önemli sendikal kuruluşlarından biri olarak nitelendiren Davutoğlu, "Herhangi bir modern toplumda ki bizim toplumumuzda olduğu gibi, herhangi bir sendikal kuruluş, kendi üyelerinin emeklerinin karşılığını alabilmeleri için ne yapmaları gerekiyorsa onları en iyi şekilde yapmıştır, yapmaya devam etmektedir, her yerde emekçilerimizin, işçilerimizin haklarının takipçisi olmuştur" diye konuştu.

Bu sebeple kuruluşlara teşekkür eden Davutoğlu, şunları söyledi:

"Bütün bunlar 21. yüzyılda hem insanlık onurunu temsil etme hem bu toprakların kültürel değerlerini temsil etme, emeği bu değerler içinde yorumlama hem de modern şartlarda sendikal hakların öncüsü, takipçisi olma yolunda 39 yıldır yürütülen çaba, bugün artık olgunlaşmış, kurumsallaşmış, gelenekselleşmiş bir nitelik kazanmıştır. Nice yıllara inşallah ulaşması dileğiyle bu yıl dönümünü tekrar tebrik ediyorum."

Her bir emekçimizin alın teri kutsaldır

Hükümet olarak 1,5 ayı doldurduklarını, bu sürede Hak-İş Başkanı Mahmut Arslan ile 5 defa bir araya geldiklerine dikkati çeken Davutoğlu, şunları kaydetti:

 "Bu süre içinde bir başbakan bir sendika başkanıyla 5 kez buluşup neler konuşmuş olabilir? Sadece Hak-İş sendikası başkanı değil, diğer sendika temsilcileriyle de kimiyle 3, kimiyle 2, kimiyle 4-5 görüşmemiz oldu. Aslında bu istatistik dahi -ki bazen bakanlarımızla Bakanlar Kurulu dışında 5'er kez bir araya gelemediğimiz olabiliyor, Bakanlar Kurulu'nda sürekli görüşmelerimiz dışında- bizim sendikal faaliyetlere ve emek dünyasına, emekçilere verdiğimiz değeri gösterir."

Yaptıkları her görüşmenin ayrı bir anlamı olduğunu ifade eden Davutoğlu, ilk görüşmenin kamuoyunun "asansör kazası" olarak adlandırdığı kazanın ardından olduğunu hatırlattı. Kazada hayatını kaybeden işçilere bir kez daha rahmet dileyen Davutoğlu, söz konusu görüşmeye ilişkin bilgi verdi.

62. Hükümetin güvenoyu olmasının ardından ilk Bakanlar Kurulu toplantısın gündeminin emekçilerin can, iş güvenliği olduğunu hatırlatan Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Başka birçok konu vardı bekleyen. Sadece konjonktürel olarak o gün bu olay olduğu için bunu gündemimizin önüne almadık çünkü nihayetinde 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' felsefesini sadece iyi bir şiar, söylediğinde insanları, kitleleri mitinglerde heyecanlandıran bir temel ilke olarak benimsemiyoruz, aynı zamanda uygulanması gereken bir ilke olarak benimsiyoruz. Eğer emekçilerimizin iş güvenliği konusunda sıkıntıları varsa öncelikle onun ele alınması lazım. Her bir emekçimizin alın teri kutsaldır, o onurunun parçası olan bedeninin güvenliği kutsaldır, bu sebeple bu konuyu gündeme aldık."

Güvenliği, insan hakları meselesi olarak görüyoruz

İlk olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını da ziyaret ettiğini anımsatan Davutoğlu, iş güvenliğini bütünüyle masaya yatırdıklarını hatırlattı. Bu toplantının ardından bütün sendika temsilcileri ve iş veren kuruluşlarıyla bir araya geldiğini belirten Davutoğlu, başkanlık ettiği toplantıdaki sendikacılar ve iş veren kuruluşlarını aralarındaki iletişimden dolayı tebrik etti.

Görüş alışverişinin medeni bir ortamda gerçekleşmesinden memnun olduğunu belirten Başbakan Davutoğlu "Bu uyumu görmekten de toplumumuz adına büyük zevk aldığım bir toplantı gerçekleştirdik ve iş güvenliği konusunda bütün katılımcıların kabul ettiği, mutabık kaldığı temel ilkeler çerçevesinde bir eylem planı hazırladık" dedi.

Söz konusu eylem planının ilk taslağının Bakanlar Kurulu'na sunulduğunu dile getiren Davutoğlu, "Daha sonra tekrar derinlemesine bir çalışma yürütülüyor. İnşallah ilk fırsatta bu çerçevedeki yasal düzenlemeyi tamamlayacağız" ifadesini kullandı.

"Güvenlik" denildiğinde sadece sokak güvenliğini kastetmediklerini vurgulayan Başbakan Davutoğlu, "İş güvenliğini de kastediyoruz ve iş güvenliğini herhangi bir güvenlik tedbiri gibi görmüyoruz. Aksine insanın en temel hakkı olan hayat hakkını teminat altına alan bir insan hakları meselesi olarak görüyoruz" dedi.

Önümüzdeki günlerde, bütün sendikaların ve işverenlerin katıldığı bir toplantıda, en tehlikeli sektör gruplarından başlamak üzere konuyu görüşeceklerini bildiren Davutoğlu, yasal ve ekonomik tedbirlerle konuya akılcı bir çözüm bulmaya çalışacaklarını kaydetti.

Başbakan Davutoğlu, "Emekçilerimizin canları, hayatları ve onların o şartlarda çalışırken evlerinde onların dönmesini bekleyen evlatlarının, eşlerinin huzuru, bizim siyasetimizin temel amaçlarından. Onların korunması, siyasetin ahlaki ilkelerinden olarak gördüğümüz temel ilkelerinden biridir. Bu çalışmaları sürdüreceğiz" dedi.

Eserleri yakmak insanlık onuruna saldırmaktır

Karma İstişare Komitesi Toplantısı'nda Türkiye'nin AB perspektifini ve evrensel standartlarında çalışma şartlarını nasıl temin edileceği hususunu konuştuklarını anımsatan Davutoğlu, "6-7 Eylül olaylarını çağrıştıran" 6-7 Ekim olaylarının ardından, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan sektör temsilcileriyle TOBB'da buluştuklarını söyledi.

Bu gelişmelerin siyasi alanın gelişmeleri olarak görülebileceğine işaret eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hayır, orada yakılan her bir iş yerinde, yakılan her bir araçta, her bir binada, ambulansta, kütüphanede, o kütüphanede yanan her bir kitapta insan onurunun temel dayanağı olan insan emeği vardır. Bu talanı yapanlar, sadece o binalara hakaret etmiş olmadılar, o binaları yıkmış yakmış olmadılar, o eserleri yok etmiş olmadılar; insanlık onuruna da saldırmış oldular çünkü onların her biri insan emeğinin ürünüydü. İnsan emeğine saygı gösterenler, o emeğin ürünü olan eserlere de saygı gösterirler. Alın teri ile ortaya konmuş eserleri yüzlerce, binlerce on binlerce insanın alın teriyle ortaya çıkmış eserleri bir molotofkokteyliyle bir talanla ateşli silahlarla yakmak suretiyle yok etmek insanlık onuruna saldırmaktır."

Çözüm süreci emeğe saygı

Çözüm Süreci'nin aslında emeğe saygı süreci olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Onlarca neslin sadece alın teriyle değil, tertemiz kanlarıyla oluşturdukları bir kardeşlik emeğine saygı için bir araya geldik pazar günü. Kim ne yaparsa yapsın, kim bu topraklara kin ekmek isterse istesin, Hak-İş'in varlığı, Hak-İş gibi kuruluşların varlığı, emeğe saygı duyanların varlığı, en önemlisi de doğusuyla batısıyla kuzeyiyle güneyiyle kendilerini birbirine kardeş addeden aziz vatandaşlarımızın varlığı bütün bu tuzakları bozmaya yetecektir" diye konuştu.

IŞİD bahanesiyle yapılan izinsiz gösterilerin, huzurun ve istikrarın olmadığı yerde emeğinin de olmadığını gösterdiğini vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"O günlerde birkaç gün o bölgelerde dükkan varsa açılamadı, emekçiler işlerini yapamadılar. Fabrika varsa işçiler gidip çalışamadı. Kamu sektöründe çalışan emekçiler çalışamadılar. Düşünün hiçbir zaman olmaz ama bu hal devam etse sendikal haklardan da bahsetme kalmaz, herhangi bir haktan bahsetme imkanı kalmaz. Şimdi Suriye'de sendika var mı, sendikal hak var mı, herhangi bir kamu düzeni var mı, insan hakları korunabilir mi, herhangi bir özgürlükten bahsetmek mümkün mü? Biz özgürlüğü ve güvenliği karşı tarafa koyarak yaklaşmıyoruz, bir uyum içerisinde yaklaşıyoruz. Huzurun olduğu yerde hak vardır, istikrarın olduğu yerde, güvenin olduğu yerde özgürlükler kullanılır hale gelir. Özgürlüğün olduğu yerde güvenlik yaşanabilir hale gelir. Onun için dün açıkladığımız pakete özellikle ve bilinçle bizzat 'Özgürlerin Korunması ve İç Güvenlik Reformu' dedim. Biz özgürlüklerin korunması için, huzur olsun diye iç güvenlik reformu yapıyoruz. Şimdi de ve bundan sonra da bu konudaki kararlılığımız devam edecek. Sendikalarımızın, emekçilerin haklarını koruyabilmesi için, işverenlerin daha çok yatırım yapıp daha çok emekçiye iş sağlayabilmeleri için, üniversitelerin genç nesilleri iş piyasasına çıkarabilmesi için, bütün bunların gerçekleşmesi için; istikrarın, huzurun, barışın egemen olması lazım. Biz bu konuda kararlıyız."

Davutoğlu, 90'lı yıllarda bütün dünya ekonomilerinin büyüdüğü bir dönemin yaşanmasına rağmen Türkiye'de 1994'te, 1999'da ve 2001'de ekonomik krizlerin yaşandığını ve sokakların işsizlerle dolduğunu belirterek şöyle devam etti:

"Niye biliyor musunuz? Çünkü emeğe saygı duymayan siyaset anlayışları ve emeğin kendisine hayat alanı bulabileceği istikrar ortamı yoktu. Dünya ekonomisi büyürken, bizim ekonomimiz küçüldü. Doğu Avrupa'da sosyalizmden yeni çıkmış işçiler, o dönemde maaşlarını bir kaç kat artırırken, bizim emekçilerimiz ücret kaybına uğradılar, yetmedi iş kaybına uğradılar. Son 12 yıl içerisinde ise özellikle 2007'den bu yana dünya ekonomisi küçülüyor. Avrupa son 2-3 yılda eksilerde büyüyor yani küçülüyor. Bizim kategorimizde gelişen ekonomiler olarak bilinen ekonomilerde de büyük krizler yaşandı. Her yerde iş kayıpları oldu. Atina sokakları, Madrid sokakları, Londra, hele hele Paris sokakları işsizlerin, işini kaybedenlerin ya da ücret kaybına uğrayanların protestolarına sahne oldu son 4-5 yıldır. Bütün bu hengame içerinde vatandaşlarının istihdam alanını genişletebilen tek Avrupa ülkesi Türkiye Cumhuriyetiydi. 2008'deki küresel ekonomik krizden bu güne 5 milyon 700 bin vatandaşımıza iş imkanı sağladık. Sadece geçen sene 1 milyon 200 bin vatandaşımız yeni iş imkanına kavuştu. aslında bütün bunlar dahi türkiye'de kat ettiğimiz gösteren olgular."

Türkiye'nin genç ve dinamik bir nüfusa sahip olduğunu buna rağmen genç nüfusun daha da gençleşmesini istediklerini ifade eden Davutoğlu, 90'lı yıllarda hükümetlerin aile planlamalarıyla nüfusun yaşlanmasına yol açacak uygulamalara başvurduğuna dikkati çekti.

Davutoğlu, o dönem hükümetlerin "Aman az çocuk sahibi olun ki çocuklar büyüyüp, bizim önümüze gelip iş istemesinler" yaklaşımdan olduğunu belirterek şunları söyledi:

"Şimdi ise biz aksini söylüyoruz. Türkiye nüfusu gençleşmeli. Her fırsatta Sayın Cumhurbaşkanımız, 'en az 3 çocuk' derken aslında 2035'lerin 2050'lilerin Türkiyesini düşünüyoruz. Sürdürülebilir bir kalkınma için gerekirse bu genç nüfus bizim önümüze gelip iş isteyecek, daha çok istihdam isteyecek. Bizim görevimiz daha çok istihdamı gerçekleştirmeye çalışmak. Yoksa 'istihdam olmasın' diye nüfusu azaltmak, emekli sayısını artırmak değil. Bu ülke büyüyecek, bu ülkenin nüfusu, ekonomisi büyüyecek ama en önemlisi bu ekonomiyi, bu nüfusu besleyecek olan şey bu toprakların helal rızka dayalı hayat felsefesi konuşulacak, korunacak, geliştirilecek. Ben 39 yıldır emeğin, alın terinin ve helal rızık anlayışının temsilciliğini yapmış, sözcülüğünü yapmış Hak-İş'e, Hak-İş'in bütün genel başkanlarına, bütün temsilcilerine bu yönde gösterdikleri gayretler için bir kez daha teşekkür ediyorum."

Ödül töreni

Hak-İş Konfederasyonunun 39. kuruluş yıl dönümü kapsamında düzenlenen 3. Emek Kısa Film Yarışması'nın ödülleri sahiplerine verildi.

Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Rixos Oteldeki gecede 3. Emek Kısa Film Yarışması'nın ödül töreni için toplandıklarını, yarışmaya Kültür Bakanlığının verdiği katkının da çok önemli olduğunu söyledi.

Sendikal yolculuklarında sanatı ve sanatçıyı da öne çıkarmak istediklerini belirten Arslan, Hak-İş'in sanatçı ve sanat insanlarını da buluşturacağı bir yapıyı inşa etmeye çalıştıklarını dile getirdi.

Konuşmaların ardından Arslan, geceye katılan ve konuşma yapan Başbakan Ahmet Davutoğlu'na hediye takdim etti.

Davutoğlu, daha sonra yarışmada birinci olan "Fıtrat" isimli filmi, yönetmeni Suat Eroğlu ile sahnede ayakta izledi.

Filmin barkovizyonda kısa sunumunun ardından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın film gösteriminin süresine müdahalede bulunduğunu iddia eden yönetmen Eroğlu, "Öncelikle hepinize teşekkür ediyorum, biz sizleri yaklaşık 2 saattir dinliyoruz ve hiçbir saygısızlıkta bulunmadık. Keşke siz de bizim 10 dakikalık filmimize müdahale etmeseydiniz, rahatlıkla izleyebilseydik de saygı görebilseydik, emeğe saygıyı görebilseydik. Emeğe saygınızdan dolayı teşekkür ediyorum Bülent Bey" diye konuştu.

Bunun üzerine Başbakan Davutoğlu da filmin tüm ekibini tebrik ettiğini, yönetmen Eroğlu'nun sitemini anlayışla karşıladıklarını dile getirdi. Eroğlu'na, sanatçı olarak da sitemini ifade edebileceğini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Ama bir ülkenin Başbakanı eğer senin filmini 12 dakika ayakta dinliyorsa seyrediyorsa ve şu anda o ülkenin Başbakanı günlerdir, iki aydır ilk defa evdeki çocuklarıma söz verdim. 'Bu akşam yemekte sizinle beraber olacağım' diye. İki aydır ilk defa akşam eve gidecektim, senin için buraya geldim."

Eroğlu'nun "sitemim size değil" sözleri üzerine Başbakan Davutoğlu da "Olmaz" diye cevap verdi.

Davutoğlu, "Ben bu toplumun ortak vicdanını temsil eden benim. Ben saygı göstermişsem herkes saygı göstermiştir. 12 dakika ben müdahale ettim ve hiçbir şekilde hatta sen gayet nezaket gösterdin, 'Beraber oturalım' dedin. 'Hayır' dedim, ayakta seyredeceğim. Sanata olan saygımdan bu. Gerçi aramızda nesil farkı var ama sana olan saygımdan ve buradaki oyunculara olan saygımdan, senin arkadaşlarına olan saygımdan" ifadesini kullandı.

Başbakan Davutoğlu, daha sonra filmin oyuncularını da sahneye çağırarak ödüllerini verdi.

Arınç'tan siteme cevap

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da toplantılarda bazen hükümeti temsil etmeleri sebebiyle bazen de eski çalışma arkadaşları olarak kendisinin davet edilip, konuşma yapmasının arzu edildiğini belirtti.

Başbakan Davutoğlu'nun mazereti olduğu zaman ondan sonra bir konuşma yapılmasının doğru olmadığını düşündüklerine dikkati çeken Arınç, "Pek çok arkadaşımızla Sayın Mahmut Arslan'a 'artık konuşmalar yapılmasın, ödül törenine geçilsin' dedik. Sayın Başbakanımız da ödüllerini verip ayrılacaktı, bizler de mazeret beyan edip ayrılmış olacaktık. Tabii ödül töreninde bugüne kadar hiç karşılaşmadığım bir olayla karşılaşıldı. Ödül alan arkadaşımız bir konuşma yaptı ve bizi saygısızlıkla suçladı" dedi.

Arınç, Başbakan Davutoğlu'nun yönetmen Eroğlu'na cevap verdiğini vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:

"Kendisine teşekkür ediyorum sadece benim değil bütün burada bulunan arkadaşlarımızın da hislerine tercüman oldu. Ödül alan arkadaşımız Sayın Başbakanımızın konuşmasından sonra ne hissetti bilmiyorum ama kendisine bir şeyler söylemek istedim. Ben birkaç cümleyle kendisine bir şeyler söylemek istedim. Bir defa bu ödül törenlerinde daha arkadan ikinciye üçüncüye dördüncüye de ödül vereceğimiz için bu kadar uzun süreyle bir tanıtımın yapılması olağan değil. Şüphesiz toplantının akışı içerisinde Sayın Başbakanımız tamamını görmek istedi. Olabilir ama arkadaşlarımızın da hissiyatlarını düşünerek yani belli bir yerde kesilip, ödüllerinin takdim edilmesini uygun bulduğumu ifade ettim. Sonradan biraz da şaka yollu: henüz vizyona girmemişse 'şu sigaraların buzlanması lazım' dedim. Beş buçuk yıldır RTÜK'ten sorumlu bir Başbakan Yardımcısıyım bundan dolayı ceza alan yerel, bölgesel televizyonların cezalarından kurtarmak için de son Torba Kanuna bazı maddeler eklemiş olduk. Buradan şunu söylemek istedim: Artık bu kadar yeter birinci olduğuna göre ve takdir edildiğine göre çok başarılı bir film ama arkadan diğerleri de olacağı için bu kadar uzun bir zaman burada arkadaşlarımızın tutulması mümkün değil."

Biz emeğe her zaman saygı gösteriyoruz

"Bir başbakan ki bu akşam iki ay sonra çocuklarına verdiği bir sözü yerine getirecek ama nezaketen ayakta ve arkadaşımızın yanında bu filmi izliyor" diyen Arınç, şunları kaydetti:

"Benim sözlerimin o kadar beyefendiyi üzmesi ve kalkıp burada beni saygısızlıkla suçlaması doğru değil. Ben bunu hak etmedim. Ama yanınızda arkadaşlarınız var, genç bir yavrunuz var emek vermişsiniz. Biz emeğe her zaman saygı gösteriyoruz. Ama emeği temsil eden sol kolu kaldırmak değildir. Bunlar geçmişte kaldı, bunlar geçmişin sloganları artık dünyada fazla takipçileri de yok. Emeğe nasıl değer verilmesi gerektiğini Sayın Başbakanımız inancımızı da ortaya koyarak ifade etti. Emekle kültürü, ahlakı bir araya getirmek gerektiğini çok güzel biçimde ifade etti. Yani bu kol kaldırmalar, slogan atmalar, protestolar biraz geride kaldığını düşünüyorum.

Ama sözünüzün altında kalmayacaktım Sayın Başbakan cevap verdi, ben de en azından bir ödül takdim etmek üzere arkadaşlarıma tekrar dönmek arzumuzu ifade ettim. Ben, siz yaptığınız bu eserin karşılığını almışsınız. Hak-İş Konfederasyonunun hangi inançta, hangi kültürde, hangi ahlaki yapıda, çalışma düzeni içerisinde, hangi düşünceleri, görüşleri temsil ettiğini çok iyi bildiğinizi zannediyorum. Böyle bir konfederasyon size birincilik ödülü veriyorsa sizin 3 defa 5 defa teşekkür etmeniz lazım. Size ödül veren, sizi buraya davet eden, sizi ayakta alkışlatan bir konfederasyonda, onun eski mensuplarından birisini saygısızlıkla suçlamanın çok yanlış ve hatalı olduğunu söylüyorum."

Yönetmene yumruklu saldırı iddiası

Konuşmaların ardından salondan dışarı çıkan filmin yönetmeni Suat Eroğlu, bir kişinin yumruklu saldırısına uğradığını ileri sürdü. Film ekibi de o esnada polisi arayıp şikayetçi olduklarını söyledi.

Daha sonra bir gazeteci, geceden ayrılan Başbakan Yardımcısı Arınç'a "yumruklu saldırı" iddiasını sordu. Arınç, "İlk defa duyuyorum. Biz içeride gayet güzel ödüllerimizi verdik. Arkadaşlarımızla konuştuk. Dışarıda olandan haberim yok" yanıtını verdi.

Hak-İş Genel Başkanı Arslan da iddialar üzerine "Bu kesinlikle bizimle ilgili bir şey değildir. Kim olduğunu bilmiyorum ama böyle bir şeyi asla onaylayamayız" diye konuştu.