KONYA

Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Eğer bir gün bize tevdi edilen emanet dolayısıyla üzerimizde herhangi bir kibir ve güç belirtisi görür, merhamet ve şefkatten özellikle de adaletten ayrıldığımızı hissederseniz hiç çekinmeden bize Hazreti Mevlana’yı hatırlatın, hiç çekinmeden ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ diyen Şeyh Edebali’yi hatırlatın. Bu zilletten uzak kalmamız için bize dua edin. Siyasetin esası bu anlamda bütün bu değerleri aziz kılmaktır" dedi.

Davutoğlu, Konya Ticaret Odası, Konya Sanayi Odası ve Konya Ticaret Borsasının Fuar Alanı’nda düzenlediği akşam yemeğine katılarak Konya Ticaret Odası Uluslararası Fuar Merkezinin açılışını yaptı. 

"Aziz şehrin aziz insanları, değerli hemşehrilerim” ifadeleriyle konuşmasına başlayan Davutoğlu, tüm Konyalıları selamladı.

Allah’ın arzının geniş olduğunu ve her mekanın Allah’ın Cemal isminin yansıması olarak yaratıldığını söyleyen Davutoğlu, “Her mekan güzeldir ve her mekandaki insanoğlu birbirine eşit şekilde yaratılmıştır ve hepsi azizdir, hepsi onurludur. Ama nerede yaratılacağı konusunda hiçbir irade kullanamayan insanların belki de en büyük lütuf ve kerem sahibi olduğu hususlardan biri hangi dönemde ve hangi mekanda yaratıldıklarıyla ilgilidir” diye konuştu.

Davutoğlu, “Konya’daki muhteşem tabloyu görünce ve öğle saatlerinde devraldığım o ağır sorumluluğu hissedince ‘Şükürler olsun ki' dedim (Bu ülkede, bu kadim medeniyet merkezinde yaratılmışız ve şükürler olsun ki Hazreti Mevlana’nın diyarından feyzalma, imkanına, lütfuna sahip olmuşuz)” dedi.

Güven oylaması sonrasında Konya’ya gelirken Anadolu’nun güzel coğrafyasına baktığını ve tefekkür ettiğini söyleyen Davutoğlu, şunları belirtti:

“Bir tarafta gerçekten iliklerime kadar sorumluluk hissi anlamında yüreğimi titreten bir ağır sorumluluğun altına girmiştim. Aslında 21 Ağustos’ta ilk emaneti devralma konusunda, adaylığım ilan edildiğinde, bu sorumluluğu hissetmeye başlamıştım. Ertesi sabah Hacı Bayram-ı Veli’de, daha sonra hükümet programını sunup müzakeresini yaptıktan sonra İstanbul’a gittiğimde Eba Eyyub El-Ensari’nin huzurunda sabah namazında, biraz önce Hazreti Mevlana’nın huzurunda o derin mesuliyetin ağırlığını bir kez daha hissettim."

"Devleti devlet yapan şefkattir"

"Bu topraklardaki ilk payitahtımız olan Konya’ya bugünkü başkentimiz olan Ankara’dan gelirken bu ağır sorumluluk duygusu içinde Rabbime niyazda bulundum" ifadesini kullanan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Devlet olmak ya da devlet gücünü kullanmak temelde iki önemli değere ya da güce istinat eder: birisi kudret, birisi şefkat. Devletler veya devletler adına siyasi otoriteyi kullanan kişiler eğer insanoğlunun ihtiyaç hissettiği düzeni kurmak için yeterli kudrete sahip değillerse o ülkede huzur ve güvenlik olmaz. Devlet ve devletin sorumluluğunu üstlenen siyasiler, devlet adamları bu kudrete sahip olur da eğer şefkate sahip olmazlarsa belki düzen kurarlar ama idare ettikleri insanların kalbine nüfuz edemezler, onların kalbinde yer edinemezler. Devleti devlet yapan şefkattir, devleti devlet yapan emrinde olduğu milletin her bir ferdini kendi canından, kendi varlığından daha değerli görmektir.”

"Bazılarının ve geçmiş telakkilerinin aksine bizim siyaset anlayışımızda amir olan millettir, hadim olan devlettir, amir olan vatandaşlardır, hadim olan onu idare eden idarecilerdir” diye konuşan Davutoğlu, “Eğer idareciler bu bilinçle davranamazlarsa bir müddet sonra halkına zulmeden tiranlığın önünü açarlar. Ama eğer idareciler sahip oldukları mevkinin aslında insanın özünü ve onurunu koruyan bir kutsi emanet olduğunun farkındalarsa işte o zaman o milletin fertleri o idarecilerle kalben buluşurlar” değerlendirmesinde bulundu.

Ankara’dan Konya’ya gelirken bunları düşünerek niyazda bulunduğunu anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

“Bu kutsal emaneti aldığımızda ki sizin de bu anlamda duanıza muhtacım, bu kutsal emaneti aldıktan sonra sahip olduğumuz kudret üzerinden hiç kimseye bizim üzerimizden zulmetmek gibi bir zilleti yaşatmasın. Hiçbir şart altında devletin bizim kudretimiz, bizim elimizde olan kudreti üzerinden herhangi bir insanın hakkının yenilmesine bizi vesile kılmasın ve devlet otoritesi kullanarak hiçbir insana, hiçbir hayvanata ve nebatata Rabbimizin yarattığı hiçbir varlığa zarar verecek bir uygulamayı bizden sadır etmesin.”

"Hiç çekinmeden bize Hazreti Mevlana’yı hatırlatın"

Davutoğlu, her türlü makam ve mevkinin sadece bir imtihan meselesi olduğunu belirterek “Eğer bir gün bize tevdi edilen emanet dolayısıyla üzerimizde herhangi bir kibir ve güç belirtisi görür, merhamet ve şefkatten özellikle de adaletten ayrıldığımızı hissederseniz hiç çekinmeden bize Hazreti Mevlana’yı hatırlatın, hiç çekinmeden ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ diyen Şeyh Edebali’yi hatırlatın. Bu zilletten uzak kalmamız için bize dua edin. Siyasetin esası bu anlamda bütün bu değerleri aziz kılmaktır” diye konuştu.

Konya’ya geldiğinde hemşehrilerinin kendisini karşılayışlarındaki muhabbeti gördüğünde “Bu mekanda yaratılmış olmak dolayısıyla bir kez daha şükrettiğini” ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hele dört ay içerisinde dördüncü kez şehir meydanını dolduran yüz binleri gördüğüm de dedim ki ‘Eğer faninin arkasında böylesine bir araya gelmiş ve ortak bir ruh oluşturmuş samimi ve muhlis bir topluluk varsa Allah’ın izniyle yolumuz açıktır’. Yüreğimdeki ürperti, toplu açılış töreninde gördüğüm coşku ve neredeyse bütün bir meydanı al bayraklarla donatmış olan Konyalılar’ın gönlündeki imanı, vatan aşkını, millet aşkını gördüğümde  evet bu yol zorluklarla mayınlarla tehlikelerle dolu olabilir ama madem ki arkamızda Konya var, madem ki arkamızda aziz insanları var bu yoldaki bu engelleri aşma kudretini de biz gösteririz."

Konuşmasında "Konya'ya selam etmeye geldim, Konya'ya teşekkür etmeye geldim" dediğini hatırlatan Davutoğlu, "Esas niyetim sadece selam ve teşekkür değil onun arkasında Konya'ya sığınmak, Konya'yı şahit kılmak. Konya sığınılacak bir mercidir, Anadolu toprakları sığınılacak bir diyardır, bu aziz milletin derin gönlü herkesi içine alabilecek kadar şefkatli ve müşfik yönlü sığınılacak bir muhabbet deryasıdır" diye konuştu.

"Gelin geleceğin ülkesini, küresel gücünü,kudret ve şefkat diyarı o büyük devletini, birlikte inşa edelim"

Davutoğlu, yaptığı konuşmada, bugün Türkiye Cumhuriyeti hükümeti güvenoyu aldıktan sonra Konyalılarla bir araya geldiğini hatırlatarak teşekkür konuşmasında, TBMM'nin ortak akıl, ortak vicdan, ortak ahlak membası olduğunu vurguladığını ve bütün partilere ''gelin geleceğin ülkesini, geleceğin küresel gücünü, geleceğini kudret ve şefkat diyarı o büyük devletini, ülkesini birlikte inşa edelim'' çağrısında bulunduğunu söyledi.

''Birbirimizi eleştirebiliriz, birbirimizin  politikalarına farklı açılardan bakabiliriz ama nihayetinde AK Parti'nin ortaya koymuş olduğu 2023 hedefleri, bir milletin tarih sahnesine azametle  gururla ama en önemlisi da vakarla geri dönüşüdür'' diyen Davutoğlu, şunları kaydetti:

''Hasta adam denilen bir milletin, bir ülkenin her an darbelerle karşı karşıya kalabileceği düşünülen bir ülkenin 90'lı yıllarda, 80'li yıllarda, 70'li yıllarda, o ülkenin başbakanının ağzından çıkacak sözün ya da hükümetinin ferman buyuracağı iradenin değil de, bir IMF memurunun ağzından çıkan sözün önem taşıdığı o yılları hatırlayın. Ve böyle düşünülen bir ülkeden bugün her türlü engeli aşan, küresel ekonomi politik krizlere  dayanıklı ekonomisiyle vakur bir şekilde ayakta duran , ayakta durmakla sadece yetinmeyen, dönüp 'durun ey kalabalıklar' demesi gibi üstadın, 'durun ey idareciler, ey küresel güçler, büyük güçler', bu insanoğlunun adalete ihtiyacı var. Bütün bu adaletsizliklere karşı yeni bir çağrının öncüsü olan ülke var.''

Demokratikleşme siyasetin belirleyicisi olacak

Gelecek dönemde, üç ana odağın, omurganın siyasetin belirleyicisi olmaya devam edeceğini anlatan Davutoğlu, bunun birincisinin  demokratikleşme olduğunu söyledi.

Demokratikleşmenin zannedildiği gibi sadece prosedürel olarak belli hakların elde edilmesi ve kullanılması olmadığını vurgulayan Davutoğlu, şunları belirtti:

''Demokratikleşme millette içkin ve gizli olan bir enerjinin ortaya çıkarılmasını sağlayan bir siyasi kültürdür. Halka güvenemeyen yöneticiler ve halkını kontrol etmeyi, denetlemeyi, onları baskı altında tutmayı iktidar sahibi olmak olarak gören siyasetçiler, aslında kendi halkının enerjisini içeride tüketirler ve enerjisini mahpus ederler

Niye 12 yıl içinde gerçekleştirdiğimiz bu büyük atılımlar, 60'lı, 70'li, 80'li hele hele dünya ekonomisinin gelişme gösterdiği, demokratikleşmenin yaygınlaştığı 90'lı yıllarda gözlemlenmedi?  Çünkü o dönemin yöneticileri için iktidar sahibi olmak, Ankara'da ya İstanbul'da belli ekonomik ya da siyasi belli güç odaklarıyla belli pazarlıklar dahilinde başbakanlık koltuğunda oturmak anlamına geliyordu. Çünkü onlar için devlet ve iktidar sahibi olmak milletin üzerinde söz hakkına sahip olmak demekti. Halbuki bizim için 12 yılda ortaya çıkardığımız siyasi kültürde iktidar sahibi olmak, her an halkın hizmetinde olmak demektir. İktidar sahibi olmak sadece Ankara'da bürokratik koridorlarda, ya da İstanbul'da belli güç merkezlerinin arasında o iktidarı aramak değil, halkın ta derununda halkın yanında, halkın  nasırlı elleriyle göğe açılmış dua için açılmış kollarıyla  halkın arasında bulunmaktadır.''

Onun için kendilerinin bu demokratikleşme üzerinden büyük bir enerjiyi ortaya çıkardıklarını belirten Davutoğlu, onun için son 12-13 yılda girdikleri her seçimden başarıyla çıktıklarını ifade etti.

''Kimse 'dönemin' ifadesini kullanamayacak"

''Konyalılara bu anlamda bir kez daha teşekkür ediyorum iftihar ediyorum'' diyen Davutoğlu,  bu seçimlerin tümünde Konya'nın bir rekor kırdığını, son olarak cumhurbaşkanı seçiminde her 4 Konyalıdan üçünün ''Sayın Recep Tayyip Erdoğan''dediğini söyledi.

''Bu bir vefaydı, Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde bu aziz şehre nasıl sahip çıktığını bütün Konyalılar gördüler'' diyen Davutoğlu, ''Bakınız 4 mitingi gördük biz yaşadık Konya'da. 28 Mart'ta seçimden iki gün önce, o zaman Sayın Başbakanımızın, o bu zaman Sayın Başbakanımızın diyorum dikkat edin,  dönemin başbakanı demiyorum.Dönemin başbakanı değil, gönüllerin başbakanı olarak kalmaya devam edecek olan Sayın Cumhurbaşkanımız. Kimse de bu ülkede bir daha Adnan Menderes örneğinden hareketle, şehit Başbakanımızdan hareketle zinhar hiçbir başbakana ya da cumhurbaşkanına halkın iradesini taşıyan hiçbir lidere  'dönemin' ifadesini kullanamayacak. Bu bizim taahhüdümüzdür'' şeklinde konuştu.

Güven oyundan önce İstanbul'a gittiğini, bütün gün İstanbul'da olduğunu anlatan Davutoğlu, konuşmasına, şöyle devam etti:

''İstanbul, hepimizin Konya gibi feyzaldığı şehirdir. Dün orada zikrettiğim gibi Konya, İstanbul, şehirler, bizim için hocalardır, biz onların dizinin dibindeki öğrencileriz. Kıymetini bilene, o sokaklara işlenmiş ruhu okuyabilene. O güzel selatin camilere, minyatür ama  gerçek estetik zirvesi olan camilere, medrese bakabilenler için İstanbul ve Konya hocadırlar, Ankara  hocadır, öğretmendir. Bizler onların mütevazı, muafiyet sahibi talebeleriyiz. Dün şehit Başbakanımız, özellikle söylüyorum şehit Başbakanımız diye. Çünkü bu milletin iradesiyle gelmiş ve bu millete rağmen katledilmiş birisi şehit unvanına fazlasıyla layıktır. Sadece Ezan-ı Muhammediye'yi aslına döndürmüş olması bile milletin kalbinde ne derece, deruni  bir yer edinmesini sağladığını hepimiz biliriz. Onu ziyaret ettim ve orada da tefekkür ettim.  Ve kendi kendime şu sözü verdim: Bir daha bu ülkede hiçbir başbakana böylesi bir kader, kader Allah'ın elindedir ama böylesi bir sonu, kimse layık görmeyecek. Ve şunu söz verdim onun huzurunda: Allah şahit olsun ki eğer senin kaderin bizim kaderimiz olacaksa dahi milletin iradesini hiç kimseye teslim etmeyeceğiz. Şehadetin şahitliğimiz olsun.''

Daha sonra rahmetli  Turgut Özal'ın mezarına gittiğini ifade eden Davutoğlu, "Onun 80'li yılların kabus gibi  çöken askeri ihtilal döneminde kılı kırk yararcasına, bu ülkeyi nereden alıp. nereye getirmeye çalıştığını hepimiz biliriz'' dedi.

Özal'ı eleştirenlerin dahi zamanla o zor şartlarda neleri yapmaya çalıştığını hep gördüğünü anlatan Davutoğlu, ''Bugün bize karşı olan odaklar, o zaman ona karşı da saf tuttular. Acaba bu kıskacı nasıl kırabilirim diye büyük gayretler gösterdi. Ve ilk defa, hani her generalin gönlünde bir cumhurbaşkanı olmak düşüncesi var gibi bir kanaatin yerleştiği bir ülkede, sivil cumhurbaşkanı olarak Meclisçe seçildi ve bu onuru da hep taşıdı. Allah ona da rahmet eylesin. Eğer o, o gün üzerindeki baskılara boyun eğmiş olsaydı bugün halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı sürecini yaşamakta daha büyük zorluklarla karşılaşırdık'' değerlendirmesini yaptı.

''Hiçbir başbakan mahkeme karşısında hesap vermek zorunda kalmayacak"

Daha sonra eski Başbakan Necmettin Erbakan'ın kabrini ziyaret ettiğini dile getiren Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Orada da  gözümün önünde onun Anayasa Mahkemesi karşısında  dimdik, nazik, zarif ama vakur duruşu aklıma geldi.  28 Şubat dönemini yaşayıp da ister bizim gibi ilim adamı olsun üniversitede çektiklerimizle ister öğrenci ya da memur olarak başörtülü kardeşlerimizin, eşlerimizin çektikleriyle ister şu masada oturan Konyalı işadamlarının sadece belli değerlere dayalı, ekonomik ahlaka sahip olmaları dolayısıyla çektikleri yeşil sermaye diyerek ve bütün Türkiye sathındaki Anadolu sermayesinin çektiklerini düşündüğümüzde, o 28 Şubat zulmünün karşısında, dediğim gibi her zamanki nezaketiyle zerafetiyle vakarıyla inandıklarını savunan Necmettin Erbakan'ın huzurunda da  düşündüm. Ve ona da söz verdim, diğerlerine söz verdiğim gibi. Ne olursa olsun inşallah bu ülkede bir daha, hiçbir başbakan, herhangi bir mahkeme karşısında hesap vermek zorunda kalmayacak. Hesap vereceği makam onu, o iktidara getiren milletin tam kendisidir ve Allah'ın huzurudur. Şu veya bu gerekçeyle, şu ya da bu komployla milletin iktidara getirdiği başbakanları, sıradan ve temelsiz mesnetlerle bu şekilde tahkir edici bir tutumu bir daha bu ülkeye yaşatmayacağız.''

''Dolayısıyla milletin enerjisini ortaya çıkaracak temel saik demokrasinin kökleşmesidir, tahkim edilmesidir'' diyen Davutoğlu, ''Bütün bu yaşadığımız siyasi tecrübeler bize şunu gösteriyor: Özgürlükler genişledikçe, devletin vatanına ve vatandaşına güveni arttıkça, bu güven dalga dalga yayılıp her bir işadamına, her bir ilim adamına, her bir devlet adamına, bir özgüven olarak döndükçe milletin enerjisi ortaya çıkar'' ifadesini kullandı.

''Daha fazla dış yatırımı çekebilmiş olmamızın esası istikrardır''

Türkiye'nin çok büyük doğal kaynakları olmadığını, başka milletleri sömürmekten gelen büyük kapital birikimlerin de olmadığını dile getiren Davutoğlu, ''Ama öyle bir değerimiz var ki bütün doğal kaynaklardan daha üstündür ve bütün sermaye birikiminden daha kıymetli ve değerlidir, o da insanımız. Biz bu insanımızı bir daha  iç tehdit gibi gören, devlet anlayışını bu topraklarda egemen kılınmasına izin vermeyeceğiz'' diye konuştu.

Konuşması sırasında uluslararası fuarı bu şekilde, bu kadar güzel şartlarda gerçekleştirmiş olmasından dolayı Konya Ticaret Odasına teşekkür eden Davutoğlu, ''Sanayi odamıza, borsamıza, bütün işadamlarımıza teşekkür ediyorum, bugün benim Konyalı hemşehrilerime buluşmamızı sağlamaları dolayısıyla'' dedi.

İşadamlarının dünyanın her yerinde aradığı en önemli hususun istikrar olduğunu vurgulayan Davutoğlu, gerek iç sermayenin, gerek dış sermayenin orta ve uzun vadeli yatırım yapması talep edildiğinde, bakacakları ilk şeyin o ülkede istikrar olup olmadığını anlattı.

Davutoğlu, ''Bir yatırım yaptığında, daha o yatırım kendisini amorti edip, kendi kendini döndürecek hale gelene kadar dahi istikrar göremezse o ülkede, gelip yatırım yapmaz. 12 yıllık dönemde daha öncekilerden çok daha fazla, toplamından fazla bir dış yatırımı bizim çekebilmiş olmamızın esası istikrardır'' ifadesine yer verdi.

"AK Parti kadroları boyun eğmeyi kabul etmedi"

Davutoğlu, 12 yıllık birikim karşısında Türkiye'yi tekrar kaotik döneme, istikrarsızlıklar dönemine geri götürmek isteyenlerin geçen yıl Gezi manüpülasyonları ve 17-25 Aralık olayları ile Türkiye'ye darbe vurmak istediğini belirterek şunları söyledi:

"Peki, bunun karşısında kim durdu? Geçen sene haziran ya da aralık ayında hakim olan ve hakim kılınmak istenen psikoloji, bugün var mı? Haziran ayında öyle bir hava estirildi ki sanki büyük bir kalkışma ile seçimle iktidara gelen, sokakta tam bir vulgarizm ile bir tür sokak çeteleri ile iktidar el değiştirecekmiş gibi. Olmadı çünkü bu millet, Başbakanın, bugünkü Cumhurbaşkanımızın ve siyasi iktadarın arkasında durdu. Ama şunu da takdir edeceksiniz: Ne o zaman Başbakanımız, bugünkü Cumhurbaşkanımız ne de AK Parti kadroları boyun eğmeyi kabul etmedi. 17 Aralık'ta, 25 Aralık'ta yapılanlardan sonra, tır operasyonlarından sonra, Dışişleri Bakanlığı dinleme olaylarından sonra bu sefer bir başka türbülansı, istikrarsızlığı getirmeye çalıştılar. Olmadı çünkü 30 Mart'ta, o muhteşem Konya'daki mitingde ve Türkiye'nin bütününe sirayet eden, bütün Türkiye'yi dalgalandıran mitinglerde belki Sayın Cumhurbaşkanımızın sesi kısıldı ama milletin sesini kısılmayacağını hem kendisi hem onu destekleyen millet gördü."

Davutoğlu, 30 Mart'ta hesapların boşa çıkması ile cumhurbaşkanı seçimlerine dönük olarak beklentilerin yayılmak istendiğini söyledi ve gazeteler ve bazı yayın organları üzerinden felaket senaryosu üzerine oynandığını dile getirdi. Davutoğlu, "AK Parti kadrolarının büyük direnci ile Sayın Cumhurbaşkanımızın gerçekten dirayetli bir şekilde süreci yönetmesi ile cumhurbaşkanlığı seçiminde de istediklerini bulamadılar" diye konuştu.

"Başka hiçbir dönemde böyle devir teslim olmadı"

"Bizim size bir borcumuz vardı, değerli işadamları, bu ülkede istikrarı bozmamak, bozulmasına izin vermemek" diyen Davutoğlu, bunu hakkıyla yerine getirmeye çalıştıklarını ve getirdiklerini bildirdi. 2 hafta öncesine kadar hala "Acaba AK Parti, hükümet içinde görüş ayrılıkları çıkar mı" diye felaket senaryolarına oynayanlar olduğunu ifade eden Davutoğlu, şunları belirtti:

"Acaba şu ya da bu kural dolayısıyla AK Parti"de bir iç enerji boşalması olur mu diye hesap edenler vardı ama kaçırdıkları husus şu: Biz, dışa dönük mücadelemizi nasıl kararlı ve dirayetli bir şekilde verirsek ve vermişsek içe dönük iç muhasebemize hadiste söylenen büyük cihat olarak telakki edilen nefsimizle olan mücadelemizdeki kararlılığımızı da aynı şekilde sürdürürüz. Onun içindir ki 15 gün içinde, hiçbir siyasi kadroya nasip olmayan Türk demokrasisinde, birçok şeyi yaşadık 15 gün içinde. İlk defa Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamı, devletin en yüce makamı, aynı siyasi kadrodan gelen iki cumhurbaşkanı arasında devir teslim şeklinde yeniden bir görev taksimi yapıldı. 11. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, Meclis tarafından seçilmişti ve onurla görevini halk tarafından seçilen 12. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a devretti. Her ikisi de AK Parti kurucusuydu, her ikisi de aynı yolun ve idealin omuz omuza mücadelesini vermiş insanlardı. Başka hiçbir dönemde böyle devir teslim olmadı."

Cumhurbaşkanlığı devir teslim törenine 95 ülkenin temsilcisinin, uluslararası örgütlerin temsilcilerinin katıldığını hatırlatan Davutoğlu, Türkiye'nin küresel bir güç olduğunun o salona yansıdığını dile getirdi. AK Parti delegelerinin desteği ile cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan'dan genel başkanlık görevini devraldığını anlatan Davutoğlu, iki devir teslimde de herhangi bir gönül kırıklığı veya herhangi bir türbülans yaşanmadığını anlattı. Davutoğlu, "Başka partilerin devir teslimleri veya bu tür süreçlerinde yaşanan o büyük türbülanslar, Özal sonrası ANAP'ı, Demirel sonrası Doğru Yol Partisini düşünün, bizde yaşanmamışsa bunda emin olun bu toprakların bize öğrettiği, Hazreti Mevlana'nın bize öğrettiği, Konya'nın bize öğrettiği o ulvi değerlerin temel payı, hissesi var" değerlendirmesinde bulundu.

"Görünür gelecekte istikrarsızlığa oynayanlar kaybedecek"

İşadamlarına "Biz görevimizi yaptık. İstikrar eğer sizin temel talebiniz ise hükümetimiz ve bütün AK Parti kadroları olarak, siyasiler olarak bu istikrara darbe vurulmasına izin vermedik ve istikrarı teminat altına aldık. Şimdi görev sırası sizde" diye seslenen Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Biz size şunu taahhüt ediyoruz: Önümüzdeki dönemde önce 2015 seçimleri, sonra 2019 seçimleri, inşallah 2023'e kadar bu ülke istikrar içinde olacak. Ondan sonra da olacak ama istikrar içinde olacak ama siz de bize şunu taahhüt edeceksiniz: 'Madem ki bize istikrarı verdiniz, biz de bütün dinamizmimizle sadece Türkiye'de değil, sadece çevre bölgelerde değil dünyanın her yerinde girişim ruhumuzla heyecanımızla Türkiye'nin ekonomisine, Türkiye'nin siyasetine, en önemlisi de devletimize güç katacağız.' Sizden beklediğimiz budur. Onun için bu istikrar boyutu. Şunu hepimiz biliyoruz: ekonomi, beklenti yönetimidir. Yani geçmişte ne kadar başarılı icraatlarınız olursa olsun, eğer beklentiler o istikamette değilse yatırım ve diğer tasarruf, istihdam, ona göre seviye kaybeder. Beklenti, eğer çıtayı yükseltmişse ve olumlu yönde beklentiler artmışsa ekonomi ve dinamizm bu yönde seyreder. Şimdi, birilerinin hesap ettiği gibi 30 Mart öncesinde türbülansa girseydik ülke, 3 ay sonrasını bile göremez hale gelirdi. 30 Mart sonrasında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde girseydik veya sonrasında girseydik yine yılbaşına göre belki hesap edilirdi çünkü 2015 seçimleri var. Ama şimdi herkes biliyor ki artık bu ülkede görünür gelecekte istikrarsızlığa oynayanlar kaybedecek, istikrara yatırım yapanlar kazanacak. Felaket senaryosuna oynayanlar kaybedecek, ufku açık bir geleceğe oynayanlar kazanacak."

Hükümet programı çalışmalarına başladıklarında bakanlara "Sakın ola ki 8 aylık bir hükümet programı üzerine çalışmayın. Biz, 8 aylık bir hükümet değiliz, arkamızda 12 yıl var, önümüzde 2023'e kadar da bir 9-10 yıl var. Ondan sonrası da var. Gelecek nesillere kadar uzanacak bir yol var" dediğini aktaran Davutoğlu, hükümet programını dikkatlice okuyanların, programı kaleme alan kadronun kısa dönemli düşünmediğini gördüğünü vurguladı.

"Nevzuhur değiliz ama statükocu da değiliz"

AK Parti kongresinde yaptığı konuşmada ifade etmeye çalıştığı "yeniden inşa, ihya ve restorasyon dönemi"nin, yeni Türkiye'nin işareti olduğunu bildiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Özellikle akademik çevrelerde restorasyon kavramından hareketle bizi geriye dönmekle itham ve Fransız Devrimi sonrasında Napolyon sonrasındaki Bourbon Hanedanı'nın geri dönüşüyle ilgili restorasyon dönemine atıf yapanlara, 'Kusura bakmayın, siz bu ülke ve bizim zihnimize Fransız kaldınız' demek düşer bize. Restorasyon tabirini biz, Fransa'ya göre kullanmayız. Kendi ifademizle kastettiğimiz  şey şudur: Biz, nevzuhur değiliz. Dolayısıyla yeni bir bina, yeni bir Türkiye inşa ederken kastımız bu. Nevzuhur bir devlet inşa ediyor değiliz. Arkamızda çok köklü bir gelenek var. Onu ihya edeceğiz. Yani canlandıracağız. Yani ona hayat suyu vereceğiz. Yani onu ayağa kaldıracağız. Restorasyondan kastettiğimiz de o. Estetiği ile kudreti ile gelen geleneği restore etmek. Korozyona uğramışsa o duvarlar veya yıpranmaya uğramışsa zamanla onları telafi edeceğiz, tamir edeceğiz, yıkmayacağız. Bunun bazı devrimci görünün yaklaşımlardan farkı şudur: Onlar varolanı yıkarak yeni bir şey yapacaklarını düşünürler ve her bir devrim, başka bir devrimi kendince tetikler. Fransız Devrimi açısından da bunu söylemek mümkündür. Onun için 5 cumhuriyet geçer. Ama bizim kastettiğimiz şudur: Köklü bir geleneği, onun o binayı, o zihni binayı, o sosyal binayı, o medeniyet binasını taş taş her bir unsuruyla yeniden anlayacağız, onu restore edeceğiz. Nevzuhur değiliz ama statükocu da değiliz. Madem ki burada bir bina var, bunun yenilenmeye ihtiyacı yok, demiyoruz. Aksine madem ki tarih akıyor, madem ki dünya bir deveran içindedir ve bu deveran bir sünnetullahtır, biz o deverana göre bu yapıyı yeniden şekillendireceğiz diyoruz. Bizim yeni anlayışımız budur. Yeni anlayışımız, kadime doğru derinliğine giden, geleceğe doğru da ufka yönelen bir anlayıştır."

"Şu veya bu vesayete izin vermeyeceğiz"

Davutoğlu, gerek hükümet programında gerek kongre konuşmasında vurguladığı her hususun arkasında olduklarını ifade ederek "Özgüvenimizi tahkim edeceğiz. Çözüm süreciyle sosyal barışımızı tahkim edeceğiz. Yeni anayasa ile siyasal sistemimizi tahkim edeceğiz. Yeni bir adalet anlayışıyla yargı sistemini tahkim edeceğiz. Yeni bir devlet anlayışıyla fetret oluşturmaya çalışanlara karşı, düzeni inşa edeceğiz. Şu veya bu vesayete izin vermeyeceğiz" şeklinde konuştu.

Kültürü, medeniyeti, ekonomiyi, uluslararası itibarı inşa edeceklerini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Şimdi işadamlarımızdan burada beklentimiz şudur: Madem ki böyle geçici olmayan 10 yıllık perspektifle size istikrar teminatı veriyoruz, sizden de dinamizm bekliyoruz. Sizden de durmadan, gece gündüz elinizdeki sermayeyi nasıl daha fazla katma değere yöneltiriz diye düşünmenizi bekliyoruz. Katma değer, insan kaynağının güçlendirilmesiyle alakalı ülkemizde. Sizden beklentimiz, önümüzdeki dönemde, tasarrufu artırmak, bu tasarrufa dayalı olarak en etkin verimli yatırımı teşvik etmek, o yatırımı planlamak, buna bağlı olarak istihdam potansiyelimizi genişletmek, ama en önemlisi Ar-Ge ile teknoloji yoğun katma değerle ve insanımızın eğitimi yoluyla yeni bir, ikinci ekonomik atılım dönemini başlatmak.

 İkinci ekonomik atılım döneminden kastettiğimiz şey şudur, birinci dönemde 12-13 yıl içinde Türkiye'nin atıl kapasitelerini maksimum düzeyde kullandık, yolsuzlukları, hortumları kesmek suretiyle, finansal disiplin içinde geniş bir ekonomik kalkınma zemini oluşturduk, şimdi ise 3 bin dolarlardan 11 bin dolarlara çıkmış olan kişi başına gayri safi milli hasılamızı 25 bin dolara çıkarmak için bizim insan kaynağımızı geliştirmemiz, katma değeri artırmamız şarttır. Bu ikinci ayağımız."

"Demokrasi, ekonomik kalkınma, insan odaklı ekonomik kalkınma, temel felsefemiz olarak bundan sonra sürecektir" diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu iki zeminle birlikte stratejik omurga olarak da kendi savunma sanayine dayalı yeni ulusal güvenlik politikası, aktif dış politika bunu tahkim edecek. Onun için uluslararası fuar olarak Konya’da böyle bir geniş kullanıma açık bir mekan tahsis ettiğiniz için tebrik ediyorum. Bu yatırıma katkıda bulunan bütün Konyalılar teşekkür ediyorum. Önümüzdeki dönemde de Konya’yı, Türkiye’nin bu yeni ufkunda merkez şehir olma rolünün bir gereğini yapmaya davet ediyorum. Türkiye’nin coğrafyasına baktığınızda, Marmaray sürükleyici bir motor gibi, arkada da hala büyük potansiyele sahip KOP, GAP, DOKAP gibi projeler var. O Konya ortada, KOP ile birlikte aslında, bu iki hattı birleştiren bir omurga. Bunun gereğini yapacaksınız."

"Değerli Ulaştırma Bakanımızın vurguladığı gibi hızlı trenlerle ana arterlerle zaten doğudan batıya, kuzeyden güneye giden herkes Konya’ya bir şekilde selam veriyorlar. Bu da Hazreti Mevlana'nın bereketi" diye konuşan Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

"Gel dediği için herkes oraya doğru hareket etsin diye, biz de uçakların trenleri Konya'ya sefer ediyoruz. Yeni havalimanı da bu sebeple. Madem ki Hazreti Mevlana 'gel' demiştir, o gelenlere en iyi imkanı sunmak, en güzel misafirperverliği göstermek de bizim görevimizdir. Ben Ulaştırma Bakanımıza, ekibine teşekkür ediyorum. Terminal çok güzel olmuş. İnşallah oradada nice misafirleri ağırlayacağız. Bu uluslararası fuara gelecek olanlar, o terminali kullanacaklar. Hızlı treni kullanacaklar. İşte merkez ülkenin merkez şehri olmak böyle bir şey. İpek Yolu üzerinde, siyasetini ve iktisadiyatını dokumuş Selçuklu, Osmanlı geleneği üzerinde, bu kez yine İpek Yolu hattı üzerinde ama teknolojiyle tahkim edilmiş yükselen ülkenin, yükselen şehri Konya geliyor inşallah.

Gördüğünüz gibi belki ağır bir sorumluluğu omuzlarımıza aldık ama bunun derin muhasebesini hep hissediyoruz, hissedeceğiz ama madem ki bu topraklar bu derece bereketlidir, madem ki bu topraklarda bu derece gönlü zengin, ufku açık insanlar vatandaşlarımız, kardeşlerimiz vardır, ne gam. Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es."

Konuşmasının ardından Konya Ticaret Odası Başkanı Selçuk Öztürk, Davutoğlu'na üzerinde hatla yazılmış ayet-i kerime bulunan bir tablo hediye etti.

Daha sonra Davutoğlu, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan ve diğer konuklar Konya Ticaret Odası Uluslararası Fuar Merkezinin açılış kurdelesini kesti.