TUNCELİ

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Anam rahmetli, her sabah 'dikkat et, kendini gösterme, belli etme, öne çıkma' derdi. Öne çıkma demek bir korkunun işareti. Aynen Aleviliği saklamak gibi. Aslında herkes bu topraklarda bir şeyleri sakladığı onlarca yıl. Şimdi saklanma vakti değil şimdi herkesin onurla gururla öne çıkıp ne düşüncedeyse, ne ideolojideyse, hangi etnik veya mezhebi veya arka plandan gelmişse açıkça, gururla, onurla onları dile getirme vaktidir" dedi.

Başbakan Davutoğlu, Tunceli Üniversitesinde yaptığı konuşmada, Dersim'de Tunceli'de bir aradayken yapılması istenenin ortak bilinci ve kaderi paylaşma duygusu olduğunu belirtti.

Erzincan'dan gelirken dağların karlanmaya başladığını gördüğünü, bu dağlarda neler yaşandığını düşündüğünü anlatan Davutoğlu, bazen yüreğe acı veren durumların hatırlanmasının bir daha o acıları yaşamamak için en iyi merhem olduğunu ifade etti.

Davutoğlu, geçmişte ne yaşanmış olursa olsun Hacı Bektaşi Veli'nin, Pir Sultan Abdal'ın, Mevlana'nın Yunus Emre'nin dünya görüşünden ilham alınması gerektiğini söyledi.

Hacı Bektaş-ı Veli'nin huzurunda yaptığı konuşmada Dersim olaylarına atıfta bulunduğunu hatırlatan Davutoğlu, bu konuşmasına bir çok tepki geleceğini bildiğini kaydetti.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Dersim'de yaşananlar dolayısıyla muherrem ayında Kerbela'ya atıfla yaptığım konuşmadan sonra gelen tepkileri göze almama rağmen bu konuşmayı yapmamın sebebi, artık bütün gönülleri birleştirmenin vaktinin geldiğinin ilanıydı. Tenkil ve tedip dendiğinde yüreğimize bir sızı düşüyor. Hiç bir şekilde bu topraklarda bir daha bu acıların yaşanmaması gerektiğine inanıyoruz. Kimse geçmiş acıların bu şekilde yüzleşmemizden rahatsız olmamalı. Geçmiş acılarla yüzleşmek aynı zamanda geçmiş muhabbetlerle de yüzleşebilmektir. Geleceği muhabbetle inşa etme çabasıdır."

"Vicdanın kabul etmeyeceği hiç bir şeyi devlet de kabul etmemeli"

Bu meselenin sadece Dersim'le sınırlı olduğunu düşünmediğini dile getiren Davutoğlu, "Yeni Türkiye kavramıyla yola çıkarken aslında yeni bir sözleşmeyi de halleşmeyi de öngörerek yola çıktıklarını aktardı. Davutoğlu, "Yeni bir halleşmenin, helalleşmenin yeni bir sözleşmenin temel zemini ise geçmişteki ortak birikimimizi keşfetme yanında, acılar yaşanmışsa acılar, bazı zulümler yaşanmışsa zulümler, dolayasıyla da gerektiğinde özür dileme erdemini gösterebilmektir" dedi.

Tunceli'ye Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak, aynı zamanda bu topraklarda yetişmiş, vicdan sahibi, sıradan Anadolu insanı olarak da geldiğini vurgulayan Davutoğlu, vicdanın kabul etmeyeceği hiçbir şeyi devletin de kabul etmemesi gerektiğini düşündüğünü söyledi.

Başbakan olarak sorumluluklarının bilincinde olduklarını, yapılması gerekenler konusunda da hiç bir tereddütleri bulunmadığını vurgulayan Davutoğlu, "Başbakan vasfından önce hepimiz bu toprakların evladıyız, hepimiz bu toprakların evladı olmanın öncesinde hepimiz insanız, sadece insanız" diye konuştu.

İnsana hitap etmeyen hiçbir şeyin kalıcılığının olmadığına işaret eden Davutoğlu, insanın vicdanına, zihnine, gönlüne dokunmayan hiçbir sözün anlamının olmadığını ifade etti.

Gönüle dokunan her şeyin insana dokunduğunu dile getiren Davutoğlu, acıları anlamadan, hüzünleri yaşamadan gönül diliyle hitap edilemeyeceğini anlattı.

Başbakan Davutoğlu, "Biz eğer dilden kulağa konuşuyor olsaydık, tercümana ihtiyaç vardı, gönülden gönüle konuşanların tercümeye de tercümana da ihtiyacı yoktur. Onun için bu topraklarda yüzlerce yıl konuşulmuş hakim olmuş Zazaca'yı, Kürtçe'yi yasaklamanın insani bir yönü olabilir mi?" diye konuştu.

"Siyaset eğer gönülleri buluşturuyorsa siyasettir, siyaset eğer gönüllerde düşmanlık tohumu ekiyorsa anlamını kaybeder" diyen Davutoğlu, bu muhabbeti tekrar inşa etmek için "Yeni Türkiye" dediklerini söyledi.

Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Şunu da bilelim, bu acılar sadece tek bir kesimde tek bir yerde yaşanmadı. Bizler biraz önce Yavuz Bingöl'ün ifade ettiği şeyler kulağımıza hep fısıldandı. Sadece Alevilere değil hepimize bir şeyler fısıldandı. 'Aman oğlum dikkat et, aman kendini gösterme, kendini belli etme'. 1970'li yıllarda ben lisede ve üniversitede okurken, bütün o hareketlerin içinde yer aldım, bunu da gururla söylüyorum. Çünkü bir derdimiz vardı. İnsanlık ve ülkemiz için bir idealimiz vardı. Ama anam rahmetli, her sabah 'dikkat et, kendini gösterme, belli etme, öne çıkma' derdi. Öne çıkma demek bir korkunun işareti. Aynen Aleviliği saklamak gibi. Aslında herkes bu topraklarda bir şeyleri sakladığı onlarca yıl. Şimdi saklanma vakti değil şimdi herkesin onurla gururla öne çıkıp, ne düşüncedeyse, ne ideolojideyse, hangi etnik veya mezhebi veya arka plandan gelmişse açıkça, gururla, onurla onları dile getirme vaktidir."

Davutoğlu, bu farklılıklardan düşman üretilirse o farklılıkların zarar vereceğini ama o farklılıklardan dostluk kardeşlik, muhabbet üretildiyse, bu farklılıkların güzel olduğunu ifade etti.

Başbakan Davutoğlu, "Çünkü Kemal Burkay için Tunceli, Kemal Burkay için ülkesine, toprağına kavuşmak vakit almıştı. Bizim dönemimizde davet ettik geldi. Buradan da tekrar davet ediyorum. Dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir şekilde bu toprağı terk etmek zorunda kim kalmış olursa olsun hepsine kapımız açık, hepsine gönlümüz açık" diye konuştu.

Davutoğlu, "Kimse alınmasın" dediğini belirterek, şöyle devam etti:

"Yaşananları bilirsek eğer o yaşananlar üzerinde güzel bir şey inşa edersek, bunu bilmek, bunun için kolektif anlamda da hep beraber bir helalleşme dünyasına girmek yanlış ve eksik bir şey değil. Cemal Süreya 1938'de sürgüne giden... Pülümer'den Bilecik'e gidip şiirimizin büyük üstadı, Türkçenin de büyük üstadı şiirini yazıyor. 38 Sürgünü ile ilgili şiirini yazıyor: 'Bizi kamyona doldurdular tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce süren yolculuklardan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu.'

Cemal Süreya bu kimliğini ve geçmişini uzun süre saklamak durumunda kaldı. Artık hiçbir şeyin demokratik bir ülkede saklanmasına ihtiyaç yok. Her şey açık, net, berrak şekilde konuşulmalı. Dersim isminin ne kadar önemli olduğunu, burada bir anlam taşıdığını biliyoruz çünkü asırlardır Dersim adıyla zikredildi bu topraklar. Ama zannedilmesin ki bu isim değişmeler sadece Dersim'de yaşandı. Öyle bir tektipçi anlayış var ki aslında bugünkü siyasetimizin de fikriyatımızın da geleceğimizin de bu anlayışlar arasındaki farkı görmekten geçtiğini bilelim."

Davutoğlu, son 90 yıldır, bir anlayış, tek bir tip vatandaş inşa etmenin ve onun üzerinde de tek tip bir ulus ve devlet inşa etme yoluna yönelindiğini ifade ederek "Bunu yaparken zannetmeyin ki sadece Dersimliler mağdur oldu" dedi.

Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Dersim'in adı nasıl Tunceli'ye değiştirilmişse hemen hemen aynı yıllarda içinde Alevi İslam’ın değil, Sünni İslam’ın unsurlarını barındıran başka şehirlerin de köylerin de adları değiştirildi. Benim doğduğum köy, 'Pirlerkondu' diye anılıyordu. Pir, Alevi İslam'ın da Sünni İslam’ın da kullandığı bir kavram. Bütün Osmanlı kaynaklarında 'Pirlerkondu' denir, Konya'nın Toroslarında Horosan erenleri bu tarafa doğru gelirken bir kol o tarafa gitmiş, Sünni İslam’ı benimsemiş, bir kol burada kalmış Alevi İslam’ını benimsemiş ama aynı kollar, aynı düşünceler...

Horasan erenlerinin geçmişini bu anlamda bütün Tunceli, onu düşünürken ve çok da tebrik ediyorum Tunceli Üniversitesi'nde yapılan işlerden büyük memnuniyet duyuyorum, teşvik de edeceğiz. Hepimiz bilelim ki bunlar bu topraklara zerk edilen unsurlar. Yani 'Pirlerkondu'da yaşayanlar, Sünni İslam’ı temsil ediyordu ama orada 'pir' geçtiği için bizim köyümüz şimdi ilçemizin adı değiştirildi ve Taşkent yapıldı. Ve zannetmeyin ki sadece Alevi kimliği üzerinde bunlar yürüdü."

Biz yüzleşiyoruz ve söylüyoruz 'evet size zulmedildi, ayıp edildi'

Başbakan Davutoğlu, "Bizi gerçekten hep derinden üzen bir husustur" dediği bir konuyu şöyle aktardı:

"Babam rahmetli anlatırdı. Yine 1939'lu 40'lı yıllar, babam 7-8 yaşında. Dedem rahmetli, babam rahmetliyle amcam rahmetliyi Kur'an öğrenmeye sabah namazına gönderdiği için ve saklanma ihtiyacı var ya daha sonra okula giden amcam yanlışlıkla kendini camide zannedip 'Bismillah' diye bir soruya başladığı için dedemi alıp götürüyorlar. 

Bu acılar, bu geçmiş, bize aslında bunların devam etmesi için veya bir nefret, bir öfke uyandırmak için hatırlanmak durumunda değil, bazıları böyle anlıyor, yanlış anlıyorlar. Diyorlar ki benim Hacıbektaş konuşmamdan sonra, 'Eski yaraları niye deşelim?' Hatta o salonda yine bir Alevi dostumuz kalktı ve 'Dersimle ilgili yaraları deşmesek iyi olmaz mıydı?' dedi. Döndüm dedim ki 'Herkesin acısı kendine olmasın. Bir de bunu Dersimlilere sormak lazım. Eğer biz başkalarının acılarını örtüp kendi acılarımızı öne çıkartırsak o dediğim büyük ahitleşmeyi, sözleşmeyi, helalleşmeyi yapamayız. Acıları açıp onları ortada bırakamayız. O yaraları saracağız, sabırla saracağız. On yılların açtığı yaraları sara sara yürüyeceğiz."

Çözüm süreci derken, sadece bir kesimi, bir grubu, bir partiyi kastetmediklerini vurgulayan Davutoğlu, "Çözüm süreci derken, demokrasiyle taçlanmış bir cumhuriyetin, eşit vatandaşlık hakkına sahip bireyleri arasında yeni bir toplumsal sözleşmeyi kastettik. Neler yaşandığı konusunda eğer biz gönlümüzü ve bağrımızı açamazsak o konuda mütereddit davranırsak yeni bir şey inşa etmekte zorlanırız" dedi.

"Evlad-ı kerbalayık, bihatayık, zulmediyorsunuz, ayıp ediyorsunuz" diyen Seyit Rıza'nın torunlarıyla beraber olduklarını dile getiren Davutoğlu, "Bununla da gurur duyuyorum" diye konuştu.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Herkesin Dersim olaylarıyla ilgili kanaatleri farklı olabilir. Bunları tarihi araştırmalar içine sokabiliriz. O tarihi araştırmaların neticesini de bekleyebiliriz. Ama bana kimse 75 yaşında bir yaşlının idama giderken, yaşı küçültülüp oğlunun yaşı ki Hüseyin'in oğlu da burada, kendisini de selamlıyorum Seyit İbrahim... Onun oğlunun yaşını büyütülüp 18'den 21 yaşına, o yaşlı zatın yaşı da 54 yaşına küçültülüp ikisi idam edilecekken orada bulanan bir zalim birinin dönüp o yalvaran ve 'Bari benden önce oğlumu idam etmeyin, bu acıyı bana yaşatmayın, önce beni idam edin' diyen babanın bu çağrısına, bu feryadına sesiz kalıp, önce onun gözü önünde oğlunu öldüren zihniyet kimi temsil ediyorsa etsin o zihniyet zalimce bir zihniyettir. O zihniyeti savunanlar, devleti savunmuş olmazlar, o zihniyet üzerinde devlet beka bulamaz. O zihniyetle yüzleşmeden de devlet yeniden milletiyle buluşamaz. Biz yüzleşiyoruz ve söylüyoruz 'evet size zulmedildi, ayıp edildi. Bu seyitler diyarında tekrar tekrar bunu söylüyorum.

Hem bu toprakların çocuğu olan bir Sünni Türk olarak söylüyorum, hem de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Başbakanı olarak bütün Alevi, Kürt hangi kimlikten olursa olsun, Zaza, hepsine saygıyla buradan hürmetle bu kimlikleri selamlıyorum ve bu kimliklere karşı kim ne yaparsa nasıl bir yanlış tavır alırsa aslında devlete en büyük zararı o verir diyorum. O konuşmamdan sonra bir kısım tepkiler devlete karşı isyan ve devlet koruması altına yöneldi, bir kısmı da 'bu yaraları deşmeyelim'e yöneldi. "

"Bundan sonra devletin resmi ideolojisi olmayacak"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "İskilipli Atıf Hoca ile Seyit Rıza'nın idama yürüyüşlerindeki temel ortaklık, devletin resmi ideolojisinden farklı düşünmekti. Biz şunu diyoruz, bundan sonra devletin resmi ideolojisi olmayacak. Devletin bir tek, milletle bağı ve aidiyeti olacak" dedi.

Davutoğlu, devletle milleti yeniden buluşturma gayreti içinde olduklarını söyledi.

Davutoğlu, milletin, toplumun değişik kesimlerinin empati yapmadan buluşamayacağını, kendi yanlışlarını ikrar etmeden, o yanlışları bir daha yapmayacağı konusunda net ve ilkesel bir tutum beyan etmeden Yeni Türkiye'nin inşasının zor olacağını kaydetti.

Yeni hükümeti kurarken ilk el attıkları konular arasında çözüm sürecini başarıya ulaştırmanın geldiğini söyleyen Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde başlatılan Alevi çalıştaylarında gelinen noktayla ilgili de kapsamlı brifingler aldığını, almaya da devam edeceğini anlattı.

Onlarca yıl süren bu meselelerin, gerilimlerin kısa sürede telafi edilemeyeceğine işaret eden Davutoğlu, "Yeni Türkiye" diye kastettikleri yeni siyaset felsefesinin temelinde, Şeyh Edebali'nin "insani yaşat ki devlet yaşasın" düşüncesinin yattığını belirtti. Başbakan Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:

"Acılar tek taraflı olmadığı gibi, hapishaneler bile tek taraflı değil o dönemlerde. Yassıada, Metris, Mamak, Ulucanlar, Diyarbakır... Buralarda yatanların her biri farklı ideolojilerdendi. Kimi sağcı, kimi solcu, kimi Sünni , kimi Alevi, kimi Türk, kimi Kürt, kimi Zaza... Her ideolojiden vardı. 12 Eylül, 27 Mayıs sonrasını düşünün. Kendi vatandaşından korkan bir devlet, iç tehdit tanımlamasıyla vatandaşlarının şu veya bu kesimine doğru bir tavır aldığında, aslında kendi temelini sarsmaya başlar. Bizim için etnik ve mezhep temelli hiç bir iç tehdit tanımlaması yoktur, olmayacaktır. Vatandaşlarımızı hiç bir zaman tehdit olarak görmeyeceğiz."

"Bundan sonra devletin resmi ideolojisi olmayacak"

İskilipli Atıf Hoca, Bediüzzaman Said-i Nursi ve Seyit Rıza'nın, farklı yaklaşımlar içinde olduklarını, farklı akımlardan geldiklerini belirten Davutoğlu, ama hepsinin aynı şekilde baskı gördüklerini söyledi. Davutoğlu, şöyle devam etti:

"İskilipli Atıf Hoca ile Seyit Rıza'nın idama yürüyüşlerindeki temel ortaklık, devletin resmi ideolojisinden farklı düşünmekti. Biz şunu diyoruz; bundan sonra devletin resmi ideolojisi olmayacak. Devletin bir tek şeyi olacak, milletle bağı ve aidiyeti olacak. Milletin, toplumun her kesimiyle bağı olmayan bir devlet resmi ideolojiyle yaşayamaz. Resmi ideolojinin dayattığı tarih anlayışıyla da gelecek inşa edilemez. Hep beraber konuşacağız, kızmadan, öfkelenmeden. Hepimizin yaşadığı acıları paylaşarak konuşacağız."

"Yanlışı savunmak kimseye çözüm değil"

Başbakan Davutoğlu, bürokraside temsil başta olmak üzere her dönemde birilerinin dışlandığını ifade ederek, şunları söyledi:

"Şu anda huzurunuzda bulunan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, 28 Şubat döneminde farklı görüşlere sahip olduğu için davet edildiği üniversiteler tarafından bile kabul edilme cesareti gösterilemedi, burada, bu ülkede. Yazdığım bir yazı dolayısıyla ertesi gün, 'aman biraz dikkatli yazsanız' dendiğinde, 'tam da bu günler yazma ve konuşma vaktidir' dedim ve rektörüme istifa mektubumu sundum, 'istediğiniz anda bizi görevden alabilirsiniz ama bizi susturamazsınız' dedim. Çok arif bir insandı, hayırla yad ediyorum, kendisinden kaynaklanan bir sorun değildi, ama nihayet hepimiz yaşadık bu acıları. Şimdi bunların ötesine geçme vakti. Yanlışı savunmak kimseye çözüm değil."

"Devlet, milleti adam etmek için yoktur"

Naşit Hakkı Uluğ'un "Dersim elbette kendiliğinden adam olmaz, ne yapılacaksa devlet yapacak, onu adam edecek" dediğini aktaran Davutoğlu, "İşte bizim karşı olduğumuz zihniyet bu zihniyet. Devlet, milleti adam etmek için yoktur, devlet millete hizmet etmek için vardır" dedi.

Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey'in "Dersim Cumhuriyet için bir çıbandır", 28 Şubat döneminde de Yargıtay Cumuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın da Refah Partisi için "kanserli ur" dediğini söyleyen Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Kendisi beyin, her şeyi o düşünüyor. Vücudu o idare ediyor. Dersim çıban ya da o dönemde Refah Partisi kanserli ur. Kim sana bu hakkı verdi. Kim sana bu topraklar üzerinde hükmetme hakkını sana verdi ve bu toplumun bir kesimin kanserli ur, bir kesimini çıban olarak deklare etme hakkını verdi. Zihniyet paralelliği hep sürdü. 'Tek tip olacaksınız' dendi. Birine 'Alevi kimliğini unut' dendi, öbürüne 'başörtüsünü çıkar' dedi. Döndü, Diyarbakır hapishanesinde şu veya bu baskılarla aslında daha sonraki birtakım problemlerin kaynağının tohumları ekildi. Herkese bir şeyler söylendi. 'Sen Kürtçe konuşma, sen şu kaseti yayınlama'. Ferhat Tunç'un, Ahmet Kaya'yı hepsini, Yavuz Bingöl'ü dinlediğimizde hissettiğimiz o güzel derin duyguların, başka dillerde bile olsa hissedilmesine imkan tanınmadı. Feqiye Teyran'ın, Ahmedi Hani'nin güzel Kürtçesi ve Zazacası ile o güzel deyişlerin olduğu diyarlar, Türkçe'den nasıl ayrılabilir, bu diller nasıl birbirine düşman kılınabilir."

Bakanlar Kurulu'nun Zaza bir bakan bulunduğunu hatırlatan Davutoğlu, "Gurur duyuyoruz. Bütün Bakanlar Kurulu kardeşiz, birlikte çalışırız. Ama Cevdet Bey'i yaklaşık 30 yıldır tanırım. Bir gün dahi ne onun zihninden benim etnik kimliğim geçmiştir, ne benim zihnimden onun etnik kimliği. Çünkü biz birbirimize baktığımızda kardeş, insan görüyoruz, eşrefi mahlukat görüyoruz" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, bu birikim üzerinde herkesin ciddiyetle düşünmesi gerektiğini vurgulayarak, geçmişin yanlışlarını sahiplenmenin bu topluma fayda getirmeyeceğini söyledi.

"Kimi terbiye ediyorsunuz"

Geçmişin yanlışları üzerinden nefret, kin üretmenin de fayda getirmeyeceğine işaret eden Davutoğlu, şunları söyledi:

"Birileri 'bütün bunların üstünü örtelim, hiç konuşulmasın' diyor. Dolayısıyla çözüm olamıyor. Birileri de 'Aman bunları deşerek, asırlarca bir arada yaşamış olanları birbirine uzaklaştıralım' diyor. Öyle şeyler yaşandı ki daha eskilerde değil, daha yakında 1996'da CHP'nin bazı milletvekilleri bir rapor hazırladı. Onun hemen öncesinde 1994'te Tunceli'ye uygulanan gıda ambargosu var. Bakın kökeni nereye gidiyor, nasıl bir zihniyet var. İbrahim Tali Bey, Dersim olayları öncesinde hazırladığı raporda şöyle diyor, 'Bütün Dersim'in dışarı ile ilişkileri kesilerek, saldırılara ve ticarete engel olunması gerekmektedir. Bu yolla aç kalacak halk, zamanla kendisini sığınmaya mecbur etme ihtiyacı duyacak.' Kimi terbiye ediyorsunuz. Yanlış yapan varsa hukuk içinde yapılır. Bir halka gıda ambargosu uygulamak ne demektir. Bunu geçmiş dönemde tek parti zihniyeti yaptı diye bugün, demokratik bir Cumhuriyetin Başbakanı olarak ben bunu dile getirdim diye beni nasıl eleştirirsiniz. 1994'te çıkardım Başbakanlık genelgesini, 94'te de hemen hemen aynı şey var. 50 kilo undan fazla kimse un bulunduramaz deniyor Tunceli'de, sene 94. Yolda durdurulup şekerin var mı, şunun var mı diye gıda kontrolleri yapılıyor ve bu 94'te DYP-SHP iktidarı, ondan kısa bir süre sonra da CHP bu raporu yayınlıyor. Kendi uygulamalarını eleştiren raporu yayınlıyor."

Kayınvalidesi vefat eden Kemal Kılıçdaroğlu'na bir kez daha taziye dileyen Davutoğlu, kendisiyle de konuştuğunu, Selvi Kılıçdaroğlu'nun da acılarını paylaştığını dile getirdi.

Davutoğlu, "Bugün siyasi bir eleştiri olarak bunu almayın. Bir zihniyetin sürekliliğini göstermek için bunları zikrettim. Bir kere yanlış bir uygulama bir yerde başladı mı, bu bir devlet refleksi haline geldi mi, tekrar bunlar çıkabiliyor. Bizim bu konuları açmış olmamızın, aslında bir çözüm arayışının parçası olarak telakki edilmesi lazım, soğukkanlıkla. Biz, siyaset yapmak için ya da siyasi rant için bunların peşinde değiliz" dedi.

Yeni Türkiye'de baskıcı üsluba siyasette yer olmayacak

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Türkiye'de eğer Tunceli'deki, Dersim'deki dille Konya'daki dil farklılaşıyorsa siz bu toplumun bütününü yüreğine el uzatamazsınız, onu tutamazsınız. O zaman yapmamız gereken şey yeni bir üslup. Devlet yeni bir üslup deneyecek, benimseyecektir. Bu bizim size taahhüdümüzdür. Dayatmacı, baskıcı üsluba artık siyasetimizde yer olmayacak yeni Türkiye'de" dedi.

Akademisyen olduğu zaman hiçbir öğrencisini diğerinden ayırmadığına işaret eden Davutoğlu, Başbakan olarak da hiçbir vatandaşı diğerinden ayırt edemeyeceğini kaydetti.

Bunun için yeni bir çığır açılması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, 3 başlıktaki çığırın birincisi ve en önemlisinin Alevi-Bektaşi çalıştayları olduğunu anımsattı.

Bu çalıştayların sonuçsuz kalmadığını ve bunlar üzerine pek çok çalışma yapıldığını vurgulayan Davutoğlu,  "O çalıştayların varlığı bile aslında bir sorunun açık bir şekilde konuşulmasına zemin hazırladı. Saklanan, örtülen, ifade edilmekten bile çekinilen Alevi kimliğinin konuşulması ve taleplerin gündeme gelmesi için başlı başına bir çığırdı. Bir kez daha sayın Cumhurbaşkanımıza o çığırı, bu çalıştaylarla açtığı için teşekkür ediyorum. Ondan önce kimse, hiçbir başbakan böyle bir başlangıç için talimat vermemişti" diye konuştu. 

"Mahallelerimizin dışına çıkılsın"

Davutoğlu, artık milletin her ferdiyle diz dize oturup konuşma kültürünü geliştirmeye çalıştıklarını belirterek, bunun için öncelikle psikolojik eşiklerin aşılması gerektiğini kaydetti.

Psikolojik eşiğin empati yapmak, acıların paylaşılması, dar kalıpların çıkılması anlamına geldiğini ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Mahallelerimizin dışına çıkılsın. Mahalle bizim için güçlü bir kavramdır, doğrudur da. Mahalleden kastettiğim, ideolojik mezhep ya da etnik temelli, dar kalıplara sıkışmış, kendi arasında konuşan topluluklar. Hepimiz çıkalım mahallemizden. Mahalle baskısından çıkmış olarak düşünelim bunu. Herkes birbiriyle selamlaşsın, konuşsun ve kendi mahallesinin dışında bir dil ile konuşmaya alışsın. İstanbul'da dahi Kadıköy'deki dil ile Fatih'teki dil farklılaşıyorsa işte o zaman siyaset de yapamazsınız, ortak bir İstanbul kültürü de oluşturamazsınız.

Türkiye'de eğer Tunceli'deki, Dersim'deki dille Konya'daki dil farklılaşıyorsa siz bu toplumun bütününü yüreğine el uzatamazsınız, onu tutamazsınız. O zaman yapmamız gereken şey yeni bir üslup. Devlet yeni bir üslup deneyecek, benimseyecektir. Bu bizim size taahhüdümüzdür. Eski üslup terk edilecek. Dayatmacı, baskıcı üsluba artık siyasetimizde yer olmayacak yeni Türkiye'de. Bu bizim size taahhüdümüzdür. Ama sizden de ricamız şu. Dersimliler olarak bütün kabul edilen acılar üzerine, her kesime açılmak. Bütün vatandaşlarımızdan beklentimiz de o. Herkes birbiriyle tekrar selamlaşsın, konuşsun."

"Kimse kendi dünyasına kapanıp konuşmasın"

Başbakan Davutoğlu, cemevini ziyaret ettiğini ve orada Hak-Muhammed-Ali sofrasına davet edildiğini söyledi.

O sofradan bereketlendiklerini ifade eden Davutoğlu, "Gönül sofrasına, tebessüm, muhabbet sofrasına davet edelim" çağrısında bulundu. Davutoğlu, "Ortada hiçbir yemek olmasa bile gözlerimizle birbirimizin gözlerinin taa içine, derununa bakalım ve birbirimize en güzel ikram olan muhabbeti ikram edelim. Nefreti, şiddeti, baskıyı, vesayeti reddeden bir muhabbet ikramında bulunalım. Hak-Muhammed-Ali lokmasını, Hak- Muhammed-Ali muhabbetiyle besleyelim ve her yerde bunu yapalım. Kimse kendi dünyasına kapanıp konuşmasın, kimse monologla konuşmasın" görüşünü bildirdi.

"Artık zihnimizdeki duvarları yıkalım"

Bazı kesimlerden Hacı Bektaş-ı Veli'de yaptığı konuşmasında "Destur almaya ikrar vermeye geldim" dediği için eleştiriler aldığını aktaran Davutoğlu, şunları dile getirdi:

"Tekrar söylüyorum. Evet buraya, Sarı Saltuk'un, Baba Mansur'un, Horasan Erenlerinin huzuruna destur almaya, ikrar vermeye geldim. Eğer ikrar Hak-Muhammed-Ali ise biz o ikrarın yolcusuyuz. Bu ikrar, eğer yeni bir toplumsal sözleşme, birbirimize söz verme ise karşılıklı olarak ortak inancımız temelinde bir sözleşme ise evet bunu yapmamız lazım. Artık zihnimizdeki duvarları yıkalım. Öylesine yıkalım ki bir daha kimse bizim aramızda bu toprakların evlatları arasında duvar örme cesareti göstermesin. İşte bu sebeple tek taraflı bir takım açıklamalar yerine, Hacı Bektaş-ı Veli ziyaretimden bu yana, mümkün olduğu kadar geniş istişarelerle her bir kanaat önderi, yaklaşım sahibiyle konuşarak, hep beraber acaba ne yapılabiliriz diye düşünmekteyiz.  Ve bu yola da devam edeceğiz. Kimse ne çözüm sürecinin, çözüm süreci sadece Türkiye'deki Kürt sorunuyla ilgili değildir, ne de yürütmekte olduğumuz bu çalışmaların yarım kalacağını, akamete uğrayacağını düşünmesin."

Davutoğlu, bütün acıları birlikte paylaşılmasını isteyerek, Madımak dendiğinde Başbağlar'ın da hatırlanmasını, Berkin Elvan düşünüldüğünde Yasin Börü ve Burak Can'ın da düşünülmesi gerektiğini belirtti.

Yeni kültürel etkileşim dili

Bütün gençlere, annelerin bir daha evlat acısı yaşamaması için sahip çıkılmasını isteyen Davutoğlu, her etnik, mezhebi ve dini temelden aydınlara, sanatkarlara ve akademisyenlere, "Gelin hep beraber yeni bir kültürel etkileşim dili geliştirelim" çağrısında bulundu.

Davutoğlu, "Tek taraflı bir kültürel etki değil tek taraflı bir kültürel empoze değil. Benim dünyamın, benim acılarımın, benim düşüncelerimin, benim iddialarımın farkındaysan sana saygı duyarım diyen bir anlayış değil. Karşılıklı etkileşim içinde yeni bir kültürel alan inşa edelim" ifadesini kulandı.

Bu kapsamda ayrıştırıcı ya da içselleştirici bir dil kullanılabileceğine işaret eden Davutoğlu, birleştirici bir dil geliştirilmesini önerdi.

Horasan erenleri

Davutoğlu, Tunceli'den, Dersim'in erenlerinden seyit geleneğini öğrendiğini ve hangi Dersimli ile konuşulsa mutlaka bir seyyide atıf da yapacağını söyledi.

Dersim'de Horasan geleneği, Mezopotamya ve Anadolu geleneklerinin harmanlandığını ve her şeye nüfuz ettiğini belirten Davutoğlu, "Seyyid Mahmut Hayrani ile Kureyş Baba'nın ilişkisi ayrılabilir mi, ayrılamaz. O zaman Konya ile Dersim de Akşehir ile Dersim de ayrılamaz" şeklinde konuştu.

Davutoğlu, Baba Mansur'un babası Aslan Baba'nın Ahmet Yesevi'nin hocası olduğunu bildirerek, Kazakistan'da Aslan Baba'yı ziyaretinde Dersim'i hatırladığını anlattı.

Başbakan olduktan sonra Şeyh Edebali'yi, Eba Eyyüb el Ensari'yi, Ahi Evran'ı, Seyyid Burhaneddin'i ziyaretlerinin tesadüf olmadığını belirten Davutoğlu, hepsinin Hoca Ahmet Yesevi'nin, Sarı Saltuk ile Baba Mansur'un buraya gönderdikleri erenler olduğunu dile getirdi.

Davutoğlu, bazılarının da Dersim'in bütün bu Horasan erenlerine dayanan kültürünü unutup Aleviliği İslam'ın dışında, İslam'a karşı hatta din dışı bir hareket gibi yansıtmaya çalıştığını ifade etti.

"Vatandaşlarımızın birisi diğerine göre imtiyazlı ve ayrıcalıklı değildir"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Vatandaşlık bağlamında, vatandaşlarımızın herhangi birisi diğerine göre imtiyazlı ve ayrıcalıklı değildir. Alevi vatandaşlarımızın kendilerine yönelik ayrımcılık yapıldığı hissine kapıldığı konum neyse hepsiyle birebir ilgileneceğiz" dedi.

Kimsenin inancı nedeniyle sorgulanamayacağını söyleyen Davutoğlu, ancak Baba Mansur, Sarı Saltuk ve Hacı Bektaş-ı Veli'den bağımsız bir Alevilik tahayyül edilmesinin de mümkün olmadığını bildirdi.

Son dört gün içinde Bağdat, Erbil, Patnos, İstanbul ve Erzincan'da bulunduğunu anımsatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Şimdi Dersim'deyim. Bir taraftan diplomatik çalışmalar yaparken bir taraftan da bütün bu kültürün nasıl bir ortak harman içerisinde Dersim'de buluştuğunu gözlemledim, hissettim. Hem Mezopotamya buradadır hem Anadolu hem Horasan erenleri buradadır hem seyitler. Onun için Seyit Rıza'nın hatırasına saygı gösterenler, onun da bir seyit olduğunu hiç unutmasınlar. Seyit olduğunu unutmadığı zaman gidecekleri yer Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'dir. Çünkü seyit demek peygamber torunu demektir. 'Evladı Kerbelayık' diyen Seyit Rıza'nın hatırasını terk ederek Hz. Ali'den, Hz. Hasan'dan, Hz. Hüseyin'den ve diğer imamlardan bağımsız bir Alevilik inşa ettiğinizde Seyit Rıza size hakkını helal etmez. O zaman yeni bir ortak bir kültürel etkileşim alanı oluşturalım."

Tunceli Üniversitesinin adı Munzur Üniversitesi olacak

Davutoğlu, kentteki eski kışlanın müzeye dönüştürüleceğini ve adının Dersim Müzesi olacağını, bunun için 10 milyon liralık ödeneğin talimatını verdiğini ve en kısa sürede tamamlanacağını bildirdi.

Kentteki bütün ziyaret yerlerinin yollarının yapılacağını, Alevi ziyaret yerlerinin ve ocakların restore edileceğin belirten Davutoğlu, bu işler için 11 milyon liralık bütçenin onaylandığını kaydetti.

Davutoğlu, Tunceli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Durmuş Boztuğ'un üniversitenin adının Munzur Üniversitesi olarak değiştirilmesi talebini de dile getirerek, "İnşallah Munzur Üniversitesi de hayırlı olsun diyelim" dedi.

Demokratik devlet içinde eşit vatandaşlık bilincinin geliştirilmesinin herkesin üzerinde durması gereken hususların başında geldiğini vurgulayan Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Vatandaşlık bağlamında, vatandaşlarımızın herhangi birisi diğerine göre imtiyazlı ve ayrıcalıklı değildir. Alevi vatandaşlarımızın kendilerine yönelik ayrımcılık yapıldığı hissine kapıldığı konum neyse hepsiyle birebir ilgileneceğiz. İnancı bakımından hangi geçmişe sahip olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak bütün inanç mensuplarına, bütün vatandaşlarımıza aynı mesafede olan birisi olarak size bunu taahhüt ediyorum. Alevi kardeşlerimize hiçbir ayrımcılık yapılmasına izin vermeyiz. Aynı şekilde herhangi bir toplum kesiminin başka toplum kesimlerine karşı ayrımcılık yapmasına da gayrimüslime karşı ayrımcılık yapılmasına da hiçbir şekilde izin vermeyiz. Toplum içerisinde herkes eşit vatandaşlık haklarından istifade eder. Onun için gayrimüslim vakıflarına vakıf mallarını iade ettik. Bizim temel bağımız, ortak tarih bilincimizdir ve onun bugüne yansıması olarak ortak vatandaşlık ve ortak toplumsal, siyasal aidiyet bilincimizdir. Bu korunacak."

"Cemevleriyle ilgili talepleri biliyoruz"

Davutoğlu, bürokraside temsil edilme hususunda Alevi vatandaşlardan yoğun bir talep geldiğini dile getirerek, şöyle devam etti:

"Bizim atamalarımızda, görevlendirmelerimizde bir emanet tesliminde tek bir ölçümüz vardır: liyakat, liyakat, liyakat. Başka hiçbir kriter yoktur ve olmayacaktır. Herhangi bir şekilde, herhangi bir bürokratik kademede Alevi vatandaşlarımıza veya başka vatandaşlarımıza dönük bir ayrımcılık varsa bunun bizzat takipçisi olacağım. Bu çerçevede de inşallah bütün kesimlerin devlet mekanizması içerisinde hak ettiği yeri alması için çaba göstermeye devam edeceğiz. Cemevleriyle ilgili talepleri biliyoruz. Bunları Alevi kanaat önderleriyle en kısa zaman görüşeceğiz ve geçmiş Alevi çalıştaylarında varılan sonuçları da, Alevi toplumunun bütün ihtiyaçlarını, değişik kesimlerin farklı görüşlerini telif ederek, en doğru kararı alma konusunda da istişarelerimizi sürdüreceğiz. Zihnimizde atılması gereken adımlarla ilgili bazı düşünceler var ama bunu dediğim gibi istişarelerle daha sağlam bir zeminde neticeye ulaştırmak için yoğun bir çaba içerisinde olacağız. Din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde herhangi bir şekilde Alevi vatandaşlarımıza ya da herhangi bir başka mezhep veya din mensubu vatandaşlarımıza dönük aşağılama, ötekileştirme içeren bir tek cümle dahi olsa bunu hepimize yapılmış bir hakaret addederiz ve buna kesinlikle izin vermeyiz."

Din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde Alevi İslam'ını daha iyi anlatılması yönündeki taleplerin olumlu karşıladıklarını ifade eden Davutoğlu, Alevi İslam geleneğinin en köklü kültürel birikimlerden biri olduğunu ve bu kültürün en iyi şekilde yeni nesillere anlatılması için de her türlü çabayı göstereceklerini söyledi.

Başbakan Davutoğlu, "Bu ülke, bu topraklar, bu vatan hepimizin. Burada yeni Türkiye'de hiç kimse inancı, düşüncesi, etnik veya mezhebi kimliği dolayısıyla ötekileştirilmeyecek. Bir daha Dersim benzeri acılar bu topraklarda yaşanmayacak. Munzur Dağları da Toros Dağları gibi ve diğer dağ kardeşleri gibi şenliklerin, festivallerin bahar havasında yaşandığı mekanlar olacak" diye konuştu.

"O yarayı sarmak bize düşer"

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Dersim biziz, biz Dersim’iz. Eğer Dersimli kardeşimin dedesinden kalan bir acısı varsa eğer gönlünde bir yara varsa o yarayı sarmak önce bize düşer. O yaraya sebep olanlara karşı sesini yükseltmek önce bize düşer" dedi.

Başbakan Davutoğlu, Tunceli’de,  Atatürk Spor Salonu’nda düzenlenen AK Parti Merkez İlçe 5. Olağan Genel Kongresi’nde partililere hitap etti.

Davutoğlu, konuşmasına, "Selam olsun Munzur’a, selam olsun Dersim’e. Gözelerinden bereket, erenlerinden irfan himmet aldığımız Munzur Dağı’na ve selam olsun, onun eteğindeki bütün Dersime selam olsun” sözleriyle başladı.

Davutoğlu, bugünlerin tarihi günler olduğuna işaret ederek şöyle konuştu:

"100 yılın muhasebesinin yapıldığı, gelecek 100 yılın inşa edilmesi davasının gözetildiği günler. AK Parti kadroları bugünlerde ayakta. Neden, ayakta biliyor musunuz? Yeni Türkiye’yi inşa ediyoruz. Değerli teşkilattan sorumlu başkan yardımcımızla kongre takvimini planlarken, mutlaka Tunceli’ye gitmek istiyorum dedim. Merkez ilçe kongresine katılmak istiyorum, dedim. Bunun bir sebebi vardı. Çünkü yeni Türkiye ile eski Türkiye arasındaki farkı en iyi anlayacak olan Dersimliler’dir. Dikkat ediniz, biz hiçbir şeyi tesadüfen yapmayız. Her şeyi planlarız, her istikamet üzerine kurarız. Bu ağır sorumluğu, 12 yıl boyunca ülkesine hizmet bakımından gerçekten asırlarca anılacak g