Terör son aylarda ne çok gündeme oturdu farkında mısınız?
Hakkari, Şemdinli derken Gaziantep’te patlatılan bomba, ülkemizin bütün dinamiklerinin dikkatini teröre yoğunlaştırdı.
Biraz geriye gidecek olursak 1980 öncesi ve 80’lerin ilk yıllarında ASALA gibi bir baş belamız vardı. Türk diplomatlara karşı gerçekleştirdiği suikastler hafızalarda ve arşivlerdedir.
Sonra ASALA’da, eylemleri de yok oldu olmasına da, bu defa PKK diye bir başka terör tebelleş oldu Türkiye’nin başına. İkisi arasında elbette ciddi eylem farkı vardı. ASALA’nın hedefinde dünyanın diğer ülkelerindeki Türk diplomatlar vardı, PKK’nın hedefinde ise önceleri Türkiye’nin doğusu, sonra İstanbul. Diğer şehirlerde de terör hareketlerini zaman zaman gördük ki en son, Gaziantep’teki bombalı eylem bunun son örneğiydi.
Gaziantep’te bombalı eylemin yapıldığı günlerde ilginç bir haber satır aralarında kayboldu ki, bana göre son derece önemliydi.
Türkiye hain saldırının kimler tarafından nasıl yapıldığını tartışıp hayatını kaybedenlere üzülürken ASALA’nın basın servisi tarafından yapıldığı söylenen açıklama adeta tehdit niteliğindeydi.
“Türkiye’nin komşu ülkelere karşı hain ve hasmane politikası zirvesine ulaşmıştır. Bu onu aleni şekilde bölgede tamamıyla izolasyona götürmektedir” diye başlayan açıklamada “Irak yönetimine karşı yoğunlaşan ihlaller, Suriye’deki kanlı krize doğrudan askeri müdahale, Ermenistan’a karşı uygulanan abluka politikasının devamı, İran’a karşı hain ve ikiyüzlü siyaset, Kıbrıs ve Yunanistan’ın toprak bütünlüğüne karşı dinmeyen, olağan tahrik edici ihlaller ve Kürt halkına karşı her geçen gün artan barbarca eziyetler Türkiye’yi bölgede Hıyanet ve İstikrarsızlığı Tahrik Merkezine dönüştürmüştür” gibi ifadeler de yer alıyordu.
“Osmanlı imparatorluğunu yeniden canlandırma hayalleri kurmanın, Türk toplumuna karşı biriken asırların haklı nefret ve düşmanlığını artıracağı” uyarısında bulunulup, Türkiye hükümetine karşı ‘Türk aydınları ve ilerici toplumu’ da “Kendi tarihlerinin kara sayfalarıyla uzlaşma ve diğer halkların haklarına saygı göstermeye” çağrılıyordu.
Açıklama “Arap halkları kendi kaderine kendisi karar verecek, kendi geleceğini inşa edecek. Türkiye yönetiminin timsah gözyaşlarına ihtiyacı olmadığını duyuruyoruz” şeklinde sona eriyordu.
Önce 1985’den beri gündemde olmayan ASALA’nın bugünlerde neden yeniden uyanmaya yahut uyandırılmaya çalışıldığını tahlil etmek gerek.
ASALA’nın eylemlerden çekildiği yıllarda Türkiye PKK ile yeni tanışmıştı. ASALA’nın perde gerisine çekilirken, PKK’nın sahne alması arasında; Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun deyimi ile bir “illiyet” kurmak mümkündür!
Çünkü bu tezi güçlendiren ciddi ipuçları vardır. Birincisi; ASALA çekilirken PKK gelmiştir, ikincisi terör uzmanları son bir yılda yaptıkları tahlillerde PKK’nın bitme noktasına geldiğini söylemektedirler.
Ayrıca, geçmiş hükümet dönemlerinde çok seslendirilmeyen bir önemli ayrıntı Başbakan Erdoğan ve diğer hükümet yetkililerince sıkça söylenmeye başlanmıştır. Nedir bu;  “PKK’nın içindeki diğer ülkelere ait unsurlar, bazı ülkelerin PKK’ya sağladıkları mühimmat ve ve fiili destekler”
Eğer Türkiye PKK’yı bitirme noktasında kararlı ve örgüte destek veren şer ülkeleri deşifre etme noktasına gelmişse onlar için de “figüranı değiştirmek” kaçınılmaz hale gelmiş olabilir.
Özellikle diplomasi alanında Türkiye’nin son yıllarda aldığı mesafeye dikkat edelim. Muhalefet partileri ne kadar eleştirirse eleştirsin; Türkiye bugün dış politikada “Sözü dinlenen bir ülke” haline gelmiştir, belirleyici olmuştur.
İşte buna karşı yeni bir ASALA türetilerek “uluslararası alanda Türkiye’ye karşı bir terör mücadelesi yürütülmek isteniyor” olabilir.
Biz biliyoruz ki, Irak’ta, Suriye’de yaşananlar Türkiye’nin sıfır sorun” politikasının ürünü değil. ASALA’nın da sıfır sorun politikasından çekinenlerin oluşturmaya çalıştıkları yeni terör hareketi olduğunu düşünmek mümkündür.