Tüketici güven endeksiyle birlikte ekonominin en büyük barometresi kabul edilen perakende sektörü, ekonomik verilerin ve bu veriler ışığında seyreden gündemin yarattığı riskleri atlatmak için çözümü kapanmalarda buluyordu. Bir dönem art arda açılışlar yapan perakendeciler, son birkaç yıldır kapattıkları mağazalarla gündemdeydi. Şimdilerde ise durum farklı bir yöne doğru kaymıyor olsa da, pek iç açıcı değil. Konkordato kararı verilmesinin olağanüstü hal süresince yasaklanmış olması sebebiyle binlerce şirket iflas tehdidi altında faaliyetlerini sürdürmeye çalışıyordu. Olağanüstü halin kalkması sebebi ile iflasları beklenen birçok şirket hakkında spekülasyonlar noktalanmışken, şimdilerde sürecin farklı bir boyutuna evriliyor. Peki, ekonomik çöküşün götürüsü şirketler açısından neler olacak?

Şahsım çok şahit olmasa da, büyüklerin ettiği bir nasihat vardı: “Ayaklarınızı iyi koruyun. Çünkü bütün hastalıklar ayaktan gelir!” denir. Kara bir mizah da olsa, durum şu an onu gösteriyor. Başta ayakkabı ve giyim sektörü olmak üzere birçok firma ekonomik gerekçeler sebebi ile iflasın eşiğine gelmiş durumda. Geçmiş dönemde,  adeta ucuz ayakkabı üretimi ile Çin’e, Türkiye ve dünya piyasasında kök söktüren Haan-Gar adlı firma ile gelişen iflas anları halen gözlerimin önündeyken, o firmaya bakıp “Oh olsun!” diyenleri de hatırlıyor gibiyim. Yakın zamanlarda da perakende sektöründe faaliyet göstermekte olan birçok firma kapandı. Şimdilerde ise mali gerekçeler sebebi ile Beta, Derimod, Hotiç, Yeşil Kundura konkordato talepleri peşi sıra geliyor. Süreç bu şekilde ilerlerken,  ekonominin herkesi yuttuğu bu dönemde olacakların habercisi niteliğini taşıyor.

Ekonomik veriler korkutucu derecede bir seyir halinde. Üstüne üstlük plansız büyümeler, yapılmayan pazar araştırması neticesinde şirketler, gelişmeyen politikaları bugünkü sonların bir değişik varyasyonunu oluşturuyor. Konkordato akımı gelecek günlerde de birçok firmanın daha iflas anlaşması yapacağı öngörülüyor. Bilmeyenler için açalım; konkordato, iflası istenen ya da iflas ilan etme aşamasına gelen bir şirketin, borçlarını ödeyemediğini fakat ödemek için bir plan oluşturmasıdır. Genelde üzücü sonuçlarla noktalansa da, bu durum dışında pek de bir seçenek olmadığı bilinmektedir. Şirket borcunu ödeyemeyecek duruma gelince Asliye Ticaret Mahkemesi’ne başvurulur. Sonrası süreçler ise sancılı geçer.

Daha önceleri ülkedeki kötü gidişe kulağını tıkayanlar bu işten zararlı çıkacak. Nitekim “hükümet beni ilgilendirmiyor, işime bakarım!” diyen birçok firmanın da artık sesleri yükselmeye başladı. Oysa o gün işlerine bakanlar, içlerine bakmayı epey unutmuş görünüyordu. Bu tip şirketler değişen dengelerde yer bulamayacaklar ne yazık ki. ArGe’ye önem vermeyen şirketlerse şu an iflasın eşiğine geliyorlar, gelecekler de. Emekçilerin var olduğu her sektör gibi, bu tip bir olaylar zinciri de başka bir açıdan elbette üzücü bir durum.

Geçmişte Koton mağazalarındaki kötü çalışma şartları, düzensiz mesai saatleri ve hak ihlalleri ile hafızalarımıza kazınmıştı. Bir dönem çalışanı olduğumdan dolayı içişlerini, işleyişini ve şirket politikası çok iyi biliyorum. Daha acısı mağazada yapılan sayımlar sonrası çalınan ürünlerin bedellerini de mağaza çalışanlarına ödetiyor olduklarını belirteyim. DeFacto ve birçok firmanın da gelecek günlerde bu yola başvuracağını düşünüyorum. Hatırlarsanız bir süre önce halka arz adımı atılmıştı. Halka arza başvuran bir başka giyim devi ise Beymen’di. Halka arz yapan şirketler büyüme gösterdiği için değil, içten içe küçüldüğü için arz edilir. Borsaya girmeleri ya da benzeri bir durumun izahı değil. Çünkü büyük balık daha da büyümek için küçük balığı yemek zorundadır. İşlerin böyle yürüyor olmasından ötürü kim, ne diyebilir?

Koton ve LC Waikiki şirketleri şimdilik teğet geçeceğini düşünüyorum. Krizden etkilenmemelerinin sebebini yaptıkları ArGe’ye ve medyatik oluşlarına borçlular. Bunun dışında Koton’un konfeksiyonlarda fason üretim yaptırarak, iç piyasaya serbest piyasa koşullarınca hareket etmelerine rağmen, yerli biz Zara markası yaratma çabalarının sebep olduğu şeyler halen anlamsızlığı içerisindeyim. Kemal Tanca ve Çetinkaya mağazalarındaki çalışma şartları ve pek çok daha etik yoksunu uygulamaları belirtmekten kendimi alıkoyuyorum. Çünkü baktığınızda Türk markalarının birçoğu patron şirketi gibi işletilir. Bu da şirketleşen ve büyüyen firmalar için pek de iyi bir şey değil.

Kemal Tanca’da da durumların aksinin işlediği söylenemez.  Bir başka patron şirketlerinden Çetinkaya’nın ise bazı artıları var. Temel olarak Koton gibi bir politikayla işletilen Çetinkaya daha ananevi bir yapıda, ama bazı artıları var. Mağazalarının bulunduğu lokasyonları temelden satın alarak kira ödemek gibi bir riske girmekten çekiniyorlar. Ve birçok kilit noktada mağazada ürünlerini sergiliyorlar. “Kalite var mı?” diye sorarsanız, yok! Fakat yıllardır ayakta kalmasının sebebi bununla paralel gelişiyor. Yönetim kurulu üyelerinden biri de bildiğiniz üzere eski bir vekil.

Firmalar üzerinden gitmek yerine olayı Beta’ya gelene değin irdelemek uzayıp giden bir liste oluşturacaktır. Beta, yıllardır fahiş fiyatlarla ürün satışı yapıldığı sürekli eleştirilere dayandırılıyordu. Beta, Hotiç, Yeşil Kundura ve pek dahası hakkındaysa sadece duyduklarımız var. Kimisi birilerine yakın, kimisi ise Avrupa’daki bazı markaların Türkiye distribütörlüğü üstleniyor. Fakat konkordatoya dek değin, kimsenin bu şirketlerin başarısı veya yeniliği hakkında konuştuğuna şahit olmadığını düşünüyorum. Öte yandan, her bir yana alışveriş merkezlerini açılmasıyla iç piyasanın dengesi de düzeni de bozulmuştu. Bu yaşananlarının olmayacağını düşünmekse en zor olan şeydir! Peki, bunlara rağmen neden önlem alınmadı?

İş yapma işlevi törpülenen firmalar birbiri ardına batacak. Çünkü bu sektör bu şekilde çalışmakta olan bir bütündür. Gelecek günlerde başka firmaların da bu olaya katılacağını üzülerek söylüyorum. Ve bitirmeden belirteyim; asla ve asla patronaj kısmına üzülüyor olduğumu sakın düşünmeyin.  Bu firmaların fabrikaları, mağazaları ve benzeri pozisyonlarda yer alan emekçileri dışında kimse için üzüleceğimi düşünülmesini istemem. Dünden ders almayan her kim olursa olsun, bir gün günü geldiğinde bedellerini ödeyecek hale gelmek zorundadır. Fakat ekonomimizdeki bu çöküşü yok sayanların pastadaki büyük payı için emeği geçenleri kutluyorum. Ne diyeyim; bravo!