Hani bazı mağazalara afiş asarlar ya “Patron çıldırdı zararına satıyoruz” diye. Şuan MHP’nin de içinde bulunduğu durum aynen bunu özetliyordu. Patron gerçekten çıldırmıştı ve kendisinin beceremediği muhalefeti dava arkadaşları tarafından kendisine yapıldığını görmek Sayın Bahçeli’yi çılgına çeviriyordu. Oysa ki düne kadar benim bile demokrasiyi savunduğuna inandığım parti bugün antidemokratik kararlar alıp parti içinde oluşan eleştirel yöndeki muhalefetin sesini kesmek adına il ve ilçe başkanlarını görevden alıyor. Parti temsilci- liklerinin kapısına kilit vuruyordu. Peki Sayın Bahçeliyi bu kadar değişmez kılan yada ona biat edecek kadar bağlı kalınmasını gerektirecek özelliği ne olabilirdi. Ya da 1997 yılında Genel Başkan olmuş birinin girdiği 15 seçimde aldığı 15 başarısızlık mı Sayın Bahçeli’yi vazgeçilmez kılmıştı. O Bahçeli değil miydi yıllar önce Sayın Tuncay Özkan’ın sunduğu programa konuk olup “bir siyasi parti lideri, partisine fayda sağlayamayacakin duruma geldiğin de çekilmesini bilecektir.” Diyen. Şimdi ne oldu da Sayın Bahçeli söylediğini unutup başarısızlığını görmezden geliyordu. Sırf kendisine muhalif oldu diye partisine gönül vermiş, hizmet etmiş insanlar partiden ihraç edilirken o 40 milletvekili bu haksızlığa neden dur diyemiyordu? Rahmetli Alparslan Türkeş bu partinin tapusunu sayın Bahçeliye verdi de bizim mi haberimiz olmadı. Kimin evinden kimi kovuyor ve kapısına kilit vuruyordunuz? Bunu ötesi berisi yok eğer bir lider kendi memleketinde bile başarılı olamayırsa ve ona kendi insanı bile sahip çıkmıyorsa bu büyük bir sorun ve çelişkidir. Aynen Sayın Kılıçdaroğlu’nun memleketi Tunceli’de başarısız olduğu gibi. 
Elbette parti kadar ona liderlik yapan kişinin de partiye kazandırdıkları bir gerçektir. Mühim olan doğru lideri bulabilmek. Mesela Sayın Meral Akşener MHP için doğru bir isimdi ama gelin görün ki milletvekili adayı bile gösterilmemesi çok ilginçti. Bunun kararını her ne kadar Sayın Bahçeli vermiş gibi gözükse de bu kararı verenin AKP, uygulamak zorunda olanın da MHP olduğunu düşünüyorum. Çünkü Sayın Bahçeli tamda AKP’nin istediği gibi bir muhalif portre çiziyordu. Sayın Meral Akşener’in MHP’nin başına gelmesi demek MHP’nin değil, AKP’nin korkulu rüyası olacaktı. Çünkü MHP’yi AKP’nin arka bahçesi konumuna sokanların o bahçeyi Sayın Akşener’in talan edeceğini çok iyi biliyordu. Hatırlarsanız Mehmet Barlas’ın oğlu Cemil Barlas’ın bir kadını kahkahalar atarak lekelemesine ve Sayın Akşe- ner’i kastederek “dün vesaitin karşısındaydı bugün o vesaitin kucağına oturmuş.” dediğinde bu alçaklığa sessiz kalanların daha o gün belliydi Sayın Akşener’i harcayacağı. 
Ortada böylesine vahim bir durum varken, cevaplanması gereken en önemli soru neden Türk milliyetçiliğini temsil eden bir partinin, Adına kürt milliyetçisi denilen PKK sevici HDP’nin gerisinde kalması olmuyordu. Ya da 1997 de üye sayısı 1 milyon 300 bin olan MHP’nin bugün neden 330 bin üyeye düştüğü sorgulanmıyordu. Siz 1999 seçimlerinde MHP’nin 118 Milletvekili çıkarmasına her ne kadar Sayın Bahçeli’nin başarısı olarak baksanız da bu başarı Rah- metli Alparslan Türkeş’e duyulan saygı ve minnetin daha da açığı sahiplenmenin vermiş olduğu bir başarıdır. 
Rahmetli Türkeş’in de dediği gibi “Becerisizlikle ihanet arasında ince bir çizgi vardır.” İşte o da bu çizgidir.