Tehcirin 100. Sene-i devriyesi bahanesiyle Papa’nın Pazar ayininde yaptığı konuşma Türkiye’de biraz şaşkınlıkla karşılandı. Hemen arkasından Avrupa Konseyi Parlamenterle Meclisi’nin bir bakıma soykırımı tanıma kararı da bir bakıma ikinci darbe oldu.
24 Nisan tarihi yaklaştıkça Ermenistan ve Ermeni diyasporasının “daha ne yapabiliriz?” gayretiyle atabilecekleri bütün fişekleri toplama gayreti içinde oldukları kimsenin meçhulü değil. Bununla beraber uluslararası diplomatik saldırının hedefinde bulunduğu halde Ankara’nın gerekli tedbirleri aldığı veya en doğru stratejiyi uyguladığı tartışma konusu olabilir. Esasen soykırım cephesinde hiçbir değer veya kuralla bağlı olmayıp hedefe ulaşmak için her türlü yalan, dolan ve sahtekarlığın mübah sayıldığı, bu uğurda kaynağı belli olmayan büyük bir soykırımcı ekonominin ortaya çıktığı dikkate alındığında strateji belirlemede zorluklar ortaya çıkmaktadır.
Ermenistan Cumhurbaşkanı ve Katagigosu’nun katıldığı katıldığı Pazar ayininde Papa’nın 20. Yüzyılın üç büyük soykırımından biri olarak 1915 Tehciri’ni zikretmesi, tehciri soykırım olarak Türkiye’nin tanıması gerektiği yollu ifadeleri ummadığı tepkilere neden olmuştur. Katolik dünyasının lideri olarak bulunduğu makamda kendisini ilgilendirmeyen bir konuda, tarihi bilgilere çarpıtılmış olarak muhatap olup bunu aynen topluluğa aktarması Ermeni toplumunu Vatikan’a ısındırmak yönünde beklenen faydadan çok daha fazla zarar getirmiştir. Gelen tepkiler üzerine Vatikan sözcüsü bir bakıma Papa’nın tükürdüğünü yalama gereği hissederek Türkiye’nin tutumunu anlayışla karşıladığını ve ortak komisyon teklifini önemli bulduğunu belirtmiştir.
Üzerinde durulması gereken nokta ortak komisyon konusunun yeniden gündeme gelmesidir. Vatikan sözcüsü Papa’ya şiddetle tepki gösteren Türkiye’nin ortak komisyonu gündeme getirmesini ciddi bulduğunu belirtirken sanki bu önerinin Papa’nın konuşması üzerine ortaya çıktığına işaret etmiştir. Nitekim basın toplantısında gazetecilerin bu öneriyi Türkiye’nin daha önce de gündeme getirdiğini hatırlatmaları üzerine sözcü polemiğe girmek istemediğini ileri sürerek konuyu kapatmıştır.
Sıcağı sıcağına yapılması gereken, bir dahaki 24 Nisan’a kadar işlerini oluruna bırakmak değil fakat bu komisyon önerisiyle soykırımcı cepheyi başta Vatikan ve Avrupa Konseyi olmak üzere farklı cepheler üzerinden sıkıştırmaktır. Bilindiği gibi Akademik zeminde yakın tarihte önemli bir olay gerçekleşti. Viyana Üniversitesi'nde tarihçilerden oluşan "Viyana Ermeni-Türk Platformu-VAT" tarafından, 2004’de, soykırım iddialarıyla ilgili, Türkiye ile Ermenistan tarihçileri arasında 180 belge alışverişinin yapılması öngörülmüştü. Komisyona Türkiye ve Ermenistan’dan yetkili tarihçiler katıldılar. Böylece komisyon hem akademik hem de siyasi işbirliği ve çözüm zemini haline geldi. Taraflar seçtikleri 180 belgeyi karşı tarafa aşamalı olarak verecek, komisyon bunları değerlendirecek ve sonucu herkes kabul edecekti. Ancak daha ilk belge teatisinden sonra Ermeni tarafı devam etmeyeceğini açıkladı. Böylece Ermeniler gerçekle yüzleşmekten kaçtılar; yapılması planlanan sözde Ermeni soykırımına ilişkin belge alışverişinin sonraki toplantısına katılmayacaklarını bildirdiler. Kararı açıklayan platform, Ermenilerin toplantıya katılmayacaklarını, Türk tarafının konuyla ilgili diyaloga hazır olduğunu ispatladığını vurguladı.
Muhtemelen birkaç hafta sonra Vatikan’dan geri çağrılmış olan büyükelçimiz tekrar görevine iade edilecektir. Fakat bu aşamada uluslararası kamuoyuna her kademeden VAT zemininde yaşananların, burada Ermeni tarafının nasıl masadan kaçtığının, Türkiye’nin yeniden benzer komisyona hazır olduğunun duyurulması gerekmektedir. Benzer platform alternatif modelleriyle mesela her ay yeninde diplomatik öneri olarak başta soykırımı kabul etmiş devletler olmak üzere BM, Avrupa Konseyi, İslam İşbirliği Örgütü ve diğer uluslararası örgüt ve kurumların gündemine getirilmelidir.
Belirtmek gerekir ki Türkiye’nin bu konuyu zamana yayarak soğutma ve unutturma stratejisi son derece yanlıştır. Geçmişinde bu günkü anlamıyla soykırım mağduru olan bir ülkenin soykırım suçlusu gibi her fırsatta gündeme gelmesi ve bunu alçak perdeden mesajlar geçirmesinin aynı zamanda iç politik ve eğitimsel sonuçları ortaya çıkmaktadır. Dünya bu ülke halkına soykırımcı ve inkarcı olarak baktığı gibi ülkemizde başta gençler olmak üzere halkın azımsanmayacak bir kısmı bu iftiracı propagandaya inanmış durumdadır. Bu durumun ekonomik sonuçları yanında özgüven problemleriyle yetişen bir nesil yönü bulunmaktadır. 
Papalık veya Avrupa Konseyi’ne tepki mesajları verilirken her fırsatta 1915’te gerçekten neler yaşandığını mesela Kaçaznuni’nin yazdıklarından aktarılabilir. Bu arada Ermeni tarafının tarihle yüzleşmekten sürekli kaçındığını 2004 Vat örneği üzerinden her vatandaşımızın bilmesi, bulunduğumuz her diplomatik zeminde bu konuda ayrıntılı bilgilerin karşı tarafa sunulması gerekmektedir. Ermenistan Başbakanı Kaçaznuni 1923’te Bükreş’te toplanan Taşnak kongresinde, Ermenilerin büyük devletlerin oyununa geldiğini, Osmanlıya karşıya isyan etmekte yanlış yaptığını, bu isyan esnasındaki yaptıklarına karşın Osmanlının kendilerine çok müsamahakar davrandığını uzun uzun anlatır. Rus arşivlerinden derlenen bu  konuşma kitap olarak Türkçeye, İngilizceye ve birçok dile çevrilmiştir. Ancak mesela Avrupa Parlamentosu böyle bir karar hazırlığı aşamasında iken her parlamentere bu kitaptan gönderildiğini duymadık.