Konu başlığının ilginç geldiğinin farkındayım ancak bu durum bir gerçektir. Osmanlı padişahlarının büyük çoğunluğu hacca gidememiştir. Tek istisnai durum ise Sultan Abdülaziz'in durumudur ki onunda gidip, gitmediği konusunda tarihçiler hemfikir değildirler.(Tebdil-i kıyafetle gittiğini söyleyenler vardır.)

Peki Neden Gitmemişlerdir?

Tarihi olayları incelerken günümüz değer yargıları ile yorumlamamız bizi yanlış çıkarımlara sevk edebilir. Bu nedenle tarihi olayları geliştiği dönemin şartlarına göre değerlendirmeliyiz. Şimdi o günlerin şartlarını kabaca inceleyelim: Bugünkü gibi gelişmiş ulaşım araçları yok, en iyi ihtimal İstanbul'dan gemi ile yapılacak bir seyri sefer ki, bu yolculuk bile en iyi ihtimalle 3-4 ay sürer. Eğer yaya olarak gidilirse bu süre 6-7 ay gibi bir zamanı alır.

İslam Hukukuna göre cihad farz-ı kifayedir.Hac ise farz-ı ayındır. Fakat haca gideceklerin yol emniyetini sağlamak için tedbirlerin alınması gereklidir. Hz. Peygamber’e hangi amelin faydalı olduğunu soran bir Sahabeye verdiği cevap şöyledir:

''Allah ve Peygamberlere iman, Allah yolunda Cihad, ve Hacc-ı Mebrur'' cevabını vermiştir. Bu Hadis-i Şeriften şu yorumu çıkarmaktadır İslam Hukukçuları: Kamu hukukunu gözetmek ,bazan kendi şahsi farzından daha ehemmiyetli hale gelmektedir.

Zaten Osmanlı Padişahlarının çoğunluğunu ömrü seferlerde savaş meydanlarında geçmiştir. Ekber ve Erşad isteminin uygulamaya konulmasından sonra ise şehzadeler sarayda kafes içinde mahkum haline gelmişlerdir. Değil hac ,İstanbul'un dışına bile çıkarılmamışlardır. Payitahtın bu kadar uzun bir süre boş bırakılması fitnelere sebep olacağı aynı zamanda taht kavgalarına ve düşman devletlerinin bu boşluktan fırsat üretme yollarına gidecek olmaları aşikardır.

II.Osman (Genç Osman) hacca gitme konusunda ısrarcı olunca aynı zamanda kayınpederi de olan Şeyülislam Esad Efendi ve devrin ileri gelen alimlerinden olan Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri şöyle bir fetva yayınlamışlardır:

''Padişahlara hac lazım değildir;oturup adl eylemek evladır.Caiz ki,bir fitne zuhur eyleye''hatta halk ve askeri cevrelerde bile şu görüş hakim olmuştur:''Nizam-ı Alem için padişahlar haccı terk ede gelmişlerdir.Düşmanın ortaya çıkması ve düşmanın memleketi karıştırma ihtimali var iken, Memalik-i Mahsure'yi koyup gitmek hatadır.''

Bu sebeple Osmanlı Sultanları hacca gitmemişlerdir demek doğru bir ifade olamaz, doğrusu Nizam-ı Alemin menfaatlerini gözeterek gidememişlerdir. Ancak kalplerindeki Allah sevgisi ve Peygamber aşkını Sürre Alayları ile gidermeye çalışmışlardır. Bu alaylarla Mekke ve Medine'ye yardımlarını Feraşet Çantaları ile gönderilmiştir. Kâbe’nin örtüsü gül suları ile yıkanarak yola çıkarılmıştır.

Kutsal Beldelere gitmemelerine rağmen hassasiyetleri üst seviyelerdeydi. Yavuz Sultan Selim Mısır Seferini tamamladıktan sonra ilk Cuma namazını kılarken devrin halifesi hutbede Yavuz Sultan Selim'e hitaben: ''Hakimü'l-Haremeyni'ş-Şerifeyn' sıfatını kullanır. Yavuz ise ayağa kalkarak ''Biz ancak Hadimü'l-Haremeyni'ş Şerifeyn olabiliriz.'' demiştir.( Biz Harem'in sahibi değil ancak hademesi olabiliriz.)

Cennet Mekan II.Abdulhamit ise, Hicaz demir yollarının yapımı aşamasında Medine'ye yaklaşınca Peygamberimizin mübarek ruhu şerifleri rahatsız olmasın düşüncesi ile raylara ve traverslere süngerler döşetmiştir. Belki bu mübarek topraklara gidememişlerdir ama göstermiş oldukları hassasiyet kayda değerdir