Bugün bize akıl göstermeye kalkan Avrupa devletleri dün bizde azar işitip aman dilemişti. Oysa onlardan birisi olan Fransa bize teşekkür etmek yerine nankörlük yapıp, bizlerde intikam almaya kalkıyor. Çünkü 1535 yılında Fransa Kralı Fransuva teyzesinin oğlu İspanya Kralı ölünce, İspanya tahtına konmak için yine teyzesi oğlu olan, Alman Kralı Karlos((V. Charles)  tarafından tutuklanmış hapse atılmıştı. Fransuva’nın annesi Kanuni İran seferinde iken gelip oğlunun kurtuluşu için yalvarmıştı. Ve de Kanuni Fransa Kralı Fransuva’yı Karlos’a gönderdiği sert mektupla kurtarmıştı. Bu yardıma rağmen Fransa ikili oynayıp Osmanlı’ya ihanet edince büyük bir azar yemişti.

İşte tarihte ancak birkaç kişinin bildiği Sadrazam Damat (Pargalı) İbrahim Paşa’nın Fransa Elçisini azarladığı konuşması: 

“Bu yüce divanda her gün devlet ileri gelenleriyle toplanışımızın sebebi, şevketlü kudretli Padişahımız Efendimiz’in büyük devlet işlerini danışıp müzakere etmektir. Herkes bu divana ayağını basınca garazı ve illeti terk ederek düşündüğü şeyleri tam serbesti içinde ve doğru söyleyerek ifade eder. Biz şimdi doğruluğun ve hakkın yoldaşı olan serbestlik ile size ne söylersek gönlünüz kırılmasın. Dostumuz olan Fransız Kralı saltanatı seniyesiyle ittifak edelidiğindenberi Padişahımızın Fransız Milleti hakkında beslediği teveccüh gereğince düşmanlarınızın şerrini uzaklaştırmak ve devletinizin bünyesini takviye etmek için saltanatı seniyenin bütün kuvvet ve himmeti esirgenmemektedir. Bu hususta Devlet-i Ali’ye, hiç bir kusurda bulunmamaktadır. Oysa Fransız tarafından duyulan iddialar hak ve insaftan uzak, ırz ve namusa zıt, dostluğa uymaz ve ittifakın bozulmasını mucip olur birtakım küstahça hareketler vardır. 

Müttefik olan iki devlet doğruluk ve samimiyetle tehlikelere karşı ortaklaşa çalışmaları gerekir. Bir taraf bu hususta kusur işlerse ittifak bozulur. Siz Fransız dostlarımız ise Devlet-i Ali’ye bir tehlikeye düçar olsa gafletten geliyorsunuz. Sizin başınıza bir sıkıntı geldiğinde ise yardım istemekte ısrar ediyorsunuz.  Siz sadece boş vaatlerle dostluk gösteriyorsunuz. Alman İmparatoru ve İspanya Kralı olan Karlos Devlet-i Ali’ye aleyhine batı memleketlerinin bilcümle askerini toplayıp Mora’ya ve Tunus’'a saldırırken siz hangi yardımda bulundunuz? 

Gerçi dostluğa zıt olan bu kusurunuzu mürüvvetle affetmek isteriz ama öyle sıkışık zamanda bize alâka göstermemeniz ve düşmanın ihanetinden müteessir olmamanız hatta onu tebrik etmeniz keyfiyetine nice tahammül edelim. Size yardım etmek üzere seraskerimiz İtalya’ya varmak için Avlonya'ya kadar varmış iken sahillerde vadettiğiniz dost askerini göremedik. Dostluk icabı oydu ki siz de İtalya'yı işgale iştirak etmek üzere asker sevk idesiniz; gerçi biz evvelahir sizin yardımınızdan müstağni isek de sizler ne bize, ne kendinize yarayacak bir iş yapmıyorsunuz ve dostluk göstermek fırsatım kaybediyorsunuz.

Venedik Cumhuriyeti saltanatı seniyenin ezici kuvvetini ve vefasını denemiş olup; sizler müşterek düşmanımızla mütareke yapıyor ve onun topraklarımız üzerindeki kötü kastını kabul ediyorsunuz. Biz başkasından yardım istemeksizin düşmanımızdan intikamımızı aldık ve Hayrettin Paşa’nın himmetiyle düşmanın donanmasını perişan, İspanya korsanlarını mahvettik. Bilesiniz ki bu fütuhatta sizin bir payınız olmadığı için size teşekkür etmeyiz. 

Şu var ki devletlerimiz arasındaki dostluğa hürmeten artık maziyi anmayız. Sevgi ve muhabbetimizi size ispat etmek isteriz. Talihin acı ve tatlı gösterişlerine güvenmek akıl kâfi olmadığından biz halin icabına ve mevsim ve aya nazaran hareket ederiz. Bizden talep ettiğiniz donanmayı bu mevsimde denize indirirsek akılsız cüret olur. Yaz geçmiş ve Kasım günleri yaklaşmış olduğundan donanma çıkarılamaz. Ağustos’ta Hayrettin Paşa’nın geçirdiği kaza bir mevsimden sonra açılmanın hata olduğunu gösterir. Size hu kadar açıklık ve hulus ile içimdekini söylediğime gücenmeyiniz. Rica ve isteklerinizin yerine getirilmesi Padişahımızın iradesine bağlı olup, ne türlü emir çıkarsa size bildiririz.” 

Uzun söze ne hacet! Bence bu hitap için en güzel sözü Mehmet Akif Ersoy söylemiştir. 

“Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz. 

Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz.”