Şu andaki Batı Medeniyeti; semavî / göksel kanun-u esasîlere / anayasalara muhalif olarak hareket ediyor. Bunun için kötülükleri iyiliklerine, hatâ ve zararları faydalarına üstün geliyor. Bu yüzden medeniyetten asıl maksat olan umumun huzuru ve dünya hayatının mutluluğu bozuldu. İktisat, kanaat yerine israf ve sefahet aldı yürüdü. Çalışma ve hizmet yerine tembellik ve rahatlık meyli galebe çaldı. Üstün geldi. Zavallı insan, hem çok fakir hem de gayet tembel oldu. Halbuki asıl kanun ve anayasa olan Semavî Kur’an’da: “Yeyin için ancak israf etmeyin!” (A’raf: 31) “İnsan için çalıştığından başkası yoktur.” (Necm: 39) gibi âyetler var. Ki ancak bu ayetlerin yerine getirilmesiyle, insanın dünya saadet ve mutluluğu gerçekleşir. İktisat edip gayretli çalışmayla hayata bağlanır. Ancak bu şekilde okumuş-aydın tabaka ile halk tabakaları birbiriyle barışabilir.

Bedevîlikte, çöl yaşamında ve göçebelikte insan; üç-dört şeye muhtaç oluyordu. O üç-dört ihtiyacını sağlayamayan; on kişiden ancak ikisi idi. Şimdiki zalim Batı Medeniyeti sûistimaller / kötüye kullanmalar ile israf, istek ve hevesleri heyecanlandırıyor. Zaruri olmayan ihtiyaçları; zaruri ihtiyaç ve gereksinimler hükmüne getiriyor. Görenek ve tiryakilik / alışkanlık cihetiyle; şimdiki o medenî insan; tam muhtaç olduğu dört ihtiyaç yerine, yirmi şeye bu zamanda muhtaç oluyor. Halbuki o yirmi ihtiyacı tam helâl bir tarzda tedarik edecek, yirmi adamdan ancak ikisi olabilir. On sekizi muhtaç hükmünde kalır.

Demek şimdiki bu medeniyet; insanı çok fakir ediyor. O, ihtiyaç cihetinden insanı zulme sokuyor. Haram yoldan kazanmaya zorluyor. Biçare halk ve aydın-okumuş tabakalarını; daima sürtüşmeye ve kavgaya teşvik ediyor. Kur’an’ın asıl kanunu olan zekatın farz oluşu ve gerekliliği ve faizin haram olup yasaklanması vasıtasıyla; halkın aydın ve okumuş tabakaya karşı itaatını ve aydın ve okumuşun halka karşı şefkatini sağlayan o kutsal kanunu bıraktırıyor. Burjuvaları yani mal ve servet birikimi yapanları yani zenginleri zulme yöneltiyor. Fukarayı isyan etmeye mecbur ediyor. İnsanın rahat ve huzurunu alt üst etti ve ediyor..

Bu şimdiki medeniyet harikaları; insana Rabbanî birer nimet olmasından ötürü; hakikî bir şükrü gerektirirken; bunları insanın menfaatı için kullanması icap ederken, şimdi görüyoruz ki önemli bir kısım insanı tembelliğe ve sefahete sevk ediyor! Çalışmayı bıraktırıyor! İstirahat içinde hevesleri dinlemek meylini verdiği için, çalışmanın şevkini kırıyor! Ve kanaatsızlık ve iktisatsızlık yolu ile sefahete, israfa, zulme ve harama sevk ediyor!

Hattâ çok menfaatli olan bir kısım harika vasıtalar; çalışma, amel ve hakiki maslahat; insanın ihtiyaçları için kullanılması gerekirken; ondan biri ikisi zaruri ihtiyaçlara sarf edilmeye karşılık, ondan sekizi keyif, heves ve gezip tozmaya ve tembelliğe mecbur ediyor.

Elhasıl: Şimdiki Batı Medeniyeti, semavî dinleri tam dinlemediği için, beşeri fakir edip ihtiyaçları ziyadeleştirmiş. İktisat ve kanaat esasını bozup israf, hırs ve tamahı çoğaltmış. Zulüm ve harama yol açmış. Beşeri / insanı her çeşit ahlâksızlığa teşvik etmiş ve etmekte. Zavallı insanı tam bir tembelliğe atmış ve atmakta. Çalışmanın şevkini kırmış ve kırıyor. Ömrünü zayi ediyor. O muhtaç ve tembelleşmiş insanı hasta ediyor! Suistimal ve israflar ile maddî-manevî sayısız hastalıklara bulaştırmış. Ölümü her vakit hatıra getiren hastalıkların ve dinsizlik akımlarının; o medeniyetin içlerine yayılması ile uyanmış insanın gözü önünde ölümü; ebedî yokluk suretinde gösterip, her vakit beşeri tehdit ediyor. Bir çeşit Cehennem azabı çektiriyor.

İşte bu dehşetli ve insanlığın başına gelen bela ve felakete karşı; Kur’an’ın kudsî kanunları set çekmiş ve çekecek. Eğer yakında kıyamet kopmazsa, insanın hem dünya, hem de ahiret saadetini temin edecek. Ölümü ebedî yokluktan kurtaracak. Nur âlemine bir terhis tezkeresi olduğunu gösterecek. Ondan çıkan medeniyetin güzellikleri, kötülüklerine tam galebe edecektir.

İşte bütün bu nazara verdiğimiz müsbet-menfi hakikatlerin içyüzünü; Mübarek Ramazan Ay’ı tekrar tekrar ve teenni ile / iyice düşünmemizi sağlıyor. Eksi ve artıları ile Medeniyetin menfi taraflarını değil de, müspet taraflarını tercih etmemiz gerektiğini; açık seçik gözler önüne seriyor.

Velhasıl Oruç; varlık-yokluk, fakir-zengin arasındaki dengenin nasıl sağlanacağının en güzel yollarını nazara vermekte. İki tarafı birbirine karşı düşürmeden; aralarının nasıl bulunacağının, birbirinden nasıl razı olacaklarının da en güzel İlahî Yolunu göstermektedir.