Ortadoğu gerçekten müthiş bir “Çıkarlar Arenası.”

Araştırdıkça, okudukça, bazı olayların üzerine örtülmüş çelik kapakları kaldırabildikçe ortaya inanılmaz oyunlar, planlar, menfaatler ve bu uğurda kurban edilmiş on binlerce masum insan çıkıyor.

Rahmetlik annem Fransızca eğitim vermiş olan bir lisenin mezunu. Lisenin adını hatırlamıyorum. Fransızcası çok iyiydi annemin. “Dublu Ve” diye tanımladığı “W” harfini ilk kez ondan duymuştum. Yabancı dil öğrenme yeteneği çok yüksekti. Babam hangi ülkeye gönderilse, o ülkenin yerel dilini 2-3 ay gibi kısa bir zaman içinde konuşmaya başlardı. Bu nedenle de benim bildiğim kadarı ile Fransızcası, İngilizcesi ve Arapçası çok iyiydi. Konuşabildiğini bilmediğim veya da duymadığım birkaç dili daha olduğundan eminim. 

Gelelim esas konuya; ABD Başkanlarından oğul George W. Bush’un lakaplarından bir tanesi “Dubya”dır. Bu kelime “W” harfinin Teksas’da söyleniş biçimi olduğu için, oğul Bush için kullanılır.

Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in lakaplarından bir tanesi “Çekiç Vlad”dır. Putin en çok bundan hoşlanır. 

68 yaşındaki Bandar bin Sultan, Prens Sultan bin Abdulaziz’in oğlu olup, Suudi Krallığı ailesi mensubudur. Annesi ise Etiopyalı bir köle olup babasının cariyesi idi. 1983-2005 yılları arasında tamı tamına 22 yıl müddetle Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçiliği görevini sürdürdü. 2005-2015 yılları arasında Suudi Arabistan Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliğini yaparken aynı zamanda da 2012 yılından 2014 yılına kadar Suudi Arabistan İstihbarat Teşkilatı başkanlığı görevinde bulundu. 1 Temmuz 2014 tarihinden 29 Ocak 2015 tarihine kadar da Kralın Özel Elçisi görevini yaptı. Lakabı, Baba ve Oğul Bush’lar ile olan yakın dostluğundan dolayı “Bandar Bush”dur ve baba Bush tarafından takılmıştır. 

Bandar Bush’un ilk popülaritesi, İngiltere’nin Suudi Arabistan’a 43 Milyar Sterlinlik silah satışını garantilemek için İngiltere’den 1 Milyar Sterlin rüşvet alması ile olmuştu.

Suriye’deki iç savaşı başlatan kişi işte bu Bandar Bush lakaplı Bandar Bin Sultan. Nereden nereye, hangi menfaatler, hangi çıkarlar bu savaşı başlattı, gerçekten de çok ilginç. Büyük çıkarların neler pahasına elde edilmeye çalışıldığının çok güzel bir örneği Suriye iç savaşı. Tamı tamına “Filler dövüşürken, karıncalar ezilir” sözünü ispatlıyor adeta.     

       

Dönemin ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Jeffrey Feltman ile Dubya’nın yakın dostu Bender Bush’un imzaladığı 1915’deki Sykes-Picot Anlaşmasının benzeri “Feltman-Bender Anlaşması” Suriye’nin kötü kaderinin başlangıcı oldu. Çekiç Vlad ile ise baş aktör.  

Suriye 2009 yılında Katar ile topraklarından geçecek bir petrol-doğalgaz boru hattı anlaşmasını imzalamayıp, İran ile daha kolay anlaşacağını düşünerek İran-Irak-Suriye boru anlaşması altına imza atmıştı. Moskova ise Gazprom’un Avrupa üzerindeki enerji tekelini Katar uğruna zayıflatmak gibi bir niyeti yoktu. 

Atılan bu imza, Irak’tan sonra parçalanma sırasını Suriye’ye taşıdı. Petrol ve doğalgaz kaynaklarının batı tarafından daha güçlü bir şekilde kontrol altına alınması gereği ortaya çıktı. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Yahudi asıllı Jeffrey Feltman ile Bush ailesinin dostu Suudi Arabistan Washington Büyükelçisi Bender Bin Sultan ortaklığında hazırlanan “Feltman-Bender Planı” devreye sokuldu ve Mart 2011’de iç savaş başlatıldı

Moskova’nın Suriye ile ilişkisinin sadece silah satışı ile değil daha geniş çapta geostratejik çıkar ilişkisi olduğunu ve Rusya’nın Körfez ülkelerinin Avrupa’ya kadar boru hattı döşeyerek rakip olmasını ciddiye almadığını bilecek kadar zeki olan Bandar devreye girdi ve Vlad’den Suriye konusunda randevu talep etti.      

Bandar Bush’un Çekiş Vlad ile görüşmesi dört saat sürdü. Bandar’ın Vlad’a teklifi, birkaç milyar dolarlık Rus silahlarının Suudi Arabistan tarafından satın alınmasına karşılık Vlad’ın Beşar Esad’ı desteklemekten vazgeçmesi ve BM’nın Uçuşa Yasak Bölge ilanına karşı çıkmaması oldu. Vlad bunu reddetti. Gerekçesi de ‘kaynayan bir Ortadoğu’nun Avrupa’ya doğalgaz gönderemeyeceği için Gazprom’un, diğer bir tanımlamayla da Rusya Federasyonu’nun, Avrupa üzerindeki tekelinin devam edeceği’ stratejisi oldu. 

Sonuç: Yakılıp yıkılan bir Suriye ile milyonlarca ölü ve göçmen…

Yukarıda anlattığımız tarihi gerçeklikler ışığında BM’nin “Kıbrıs sorunun çözümü Kıbrıslı olacak” göz boyamacısına inanan varsa buyursun inansın, ben asla inanmıyorum!