Ortadoğu’da bölgesel ve küresel aktörler arasında giderek karmaşıklaşan çok yönlü çıkar çatışmaları yaşanmaktadır. Bölgemiz küresel aktörleri de içine çeken bir girdaba dönüşmüştür. Son zamanlarda yaşanan ve Türkiye’yi bölgede daha çok yalnızlaştıran gelişmeler karşısında ortak çıkarlarımız olan ülkelerle elele vermek ve sorunlarımıza akılcı çözümler üretmek zorundayız. Paylaşılmak istenen Ortadoğu pastası büyük olduğundan, ürettiği sorunlar da çözümü zor sorunlar olmaktadır. Zor olabilir, ama çözümü imkansız sorun yoktur. Allah yardımcımız olsun..

M. KEMAL SALLI


Obama’nın son döneminde duraklama dönemine giren bölge haritasını bütünüyle değiştirmeyi hedefleyen BOP uygulamaları, Trump’ın başkanlık koltuğuna taşınmasıyla birlikte yeniden hızlandı.

ABD, Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen, Suriye’nin kuzey bölgelerinde konuşlanmış olan PKK/YPG’yi eğitip donatmaya devam ediyor. Musul ve Rakka’yı IŞİD/DEAŞ’tan kurtarma operasyonlarını birlikte gerçekleştiriyorlar. Bu operasyonlarla BOP’un en önemli hedeflerinden biri olan Kürt Koridoru Akdeniz’e bir adım daha yaklaşmış oldu. “Kürdistan” görünümlü “Büyük İsrail” hazırlığı İran, Irak ve Suriye’yi olduğu kadar Türkiye’yi de kaygılandırıyor.

Barzani Irak, İran ve Türkiye’nin karşı çıkmalarına rağmen, Eylül’de bağımsızlık referandumu yapmakta kararlı olduğunu açıklaması, bölgede tansiyonun yükselmesine neden oldu.

Trump’ın Suudi Arabistan’ı ziyaretinin hemen sonrasında Körfez ülkeleriyle Katar arasında patlak veren kriz, Türkiye’yi de içine alacak şekilde büyüyor.. Ortadoğu, Ortaçağ Avrupası’nda olduğu gibi, uzun soluklu mezhep çatışmalarına sürüklenmek isteniyor. “Suudi Arabistan öncülüğünde kurulan İslam Ordusu kime karşı?” sorusu yeniden gündeme geliyor.

Rusya, Suriye ve İran, çıkarlarına aykırı gördükleri “Kürt Koridoru” görünümlü İsrail paravanasının Akdeniz’e uzanmasını engellemeye çalışırken, ABD de, Çin’in 65 ülkeden geçerek dünyayı dolaşacak olan Yeni İpekyolu projesinin önüne Afganistan’da bir set oluşturmaya çalışıyor.

Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi konusunda ABD derin devletiyle Rothschild Ailesi ve Pentagon ile Kraliçe arasındaki rekabet bütün hızıyla sürüyor. Bütün bu çıkar çatışmalarının odak noktası olan Ortadoğu coğrafyası bölgesel ve küresel aktörleri içine çeken bir girdaba dönüşmüş durumda.. Oluşan bu kördüğüm, vekalet savaşlarıyla çözülemeyecek bir boyuta ulaşmak üzeredir.

TÜRKİYE VE BÖLGE ÜLKELERİ

Dünyamız, sonunun nereye varacağı kestirilemeyen çok sancılı bir süreç yaşamaktadır. Bu sancılı süreçte Türkiye’nin, İslam ülkeleriyle olan ilişkilerinde de sıkıntılar yaşaması hiç arzulanmayan bir durumdur. 

Türkiye’nin dış politika arayışlarını değerlendiren uzmanlar, “dış politikamızın, ulusal çıkarlar ve güvenlik odaklı değil de, ekonomik çıkarlar ve ideolojik ağırlıklı olarak oluşturulmasının” bazı sıkıntıları da beraberinde getirdiğini savunuyorlar.

BOP uygulamalarının Başkan Obama döneminde Suriye parselinde tıkanması, Ortadoğu’da inisiyatifin Putin’e geçmesine, İran’ın bölgedeki nüfuz alanlarını genişletmesine neden olmuştu. Pentagon destekli Trump’ın başkanlığa taşınması sonrasında yeniden Ortadoğu’ya dönen ABD yönetimi, “Nerede kalmıştık?” diyerek bölge haritasının yeniden düzenleme çalışmalarına hız vermesiyle bölgede dengeler yeniden değişmeye başladı.

ABD yönetimi Türkiye’nin bütün itirazlarını duymazdan gelerek YPG’yi eğitip donatmaya devam etti. Türkiye’nin “Birlikte yapalım” çağırısını duymazdan gelerek, Rakka operasyonunu PKK/YPG ile birlikte gerçekleştirdi. Rakka operasyonun hedefi Dara’ydı. İngiltere’nin, henüz el değmemiş petrol rezervleri nedeniyle, Dara bölgesine özel ilgisi var. Fransa, Macron’un cumhurbaşkanlığa taşınmasından bu yana, Ortadoğu’daki eski arka bahçeleri konusunda hak iddia etmekten vazgeçti. Küresel sermayenin yetiştirdiği bir “prens” olan Macron, “Esat’ın kimyasal silah kullandığı ispatlanırsa ABD ile birlikte hareket edebiliriz” dedi. Hatırlanacağı gibi Trump, Esat’ın kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle, Suriye’ye bir ceza kesmeye hazırlandıklarını duyurmuştu. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Trump’ın bu yoklamasına sert çıkmış ve “Bu gerekçeyle yapılacak saldırıya saygıdeğer bir karşılık verebiliriz” demişti.  

Türk askerinin 15 Temmuz savrulmasına rağmen El Bab’ı IŞİD/DEAŞ’tan nasıl temizlediğini gören ABD’nin Rakka operasyonunu Türk askeriyle yapmaya yanaşmayacağı biliniyordu. Çünkü ABD’nin kendi elleriyle kurguladığı ve Ortadoğu’daki insanlıkdışı operasyonlarda kullandığı IŞİD/DEAŞ’la savaşmak, IŞİD/DEAŞ’ı yok etmek gibi bir niyeti yoktu. ABD’nin hedefi, bugüne kadar tarihin en acımasız katliamlarına sahne olan, yakılıp yıkılan, insanları göçe zorlanan yüzlerce yıllık tarihi yerleşim birimlerinin IŞİD/DEAŞ’ın emanetinden alınarak peşmergelere teslim etmesiydi.

TÜRKİYE’NİN HEDEFLERİ VE ORTADOĞU GERÇEKLERİ

Suriye krizin başında, Türkiye’nin planı, Müslüman Kardeşler’le elele vererek Türkiye’den Mısır’a uzanan bir Sünni kuşak oluşturmaktı. Müslüman Kardeşlerin Lideri Mursi’nin iktidara taşınmasına ve Suriye’deki vekalet savaşlarına bütün olanaklarıyla destek vermesinin nedeni, Esat’ı göndermek ve Türkiye ile Mısır’ı ortak bir çatı altında yanyana getirme düşüncesiydi.

BOP’un hedefleriyle hiç uyuşmayan bu plana ABD ile Batılı ortaklarının asla olumlu bakmaları beklenemezdi. Çünkü bu plan, BOP’un en önemli hedeflerinden biri olan ve Irak ile Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanacak Kürdistan görünümlü Büyük İsrail projesinin önüne çok güçlü bir paravana çekmek demekti.

Bu girişim, ABD/İsrail’in olduğu kadar, Rusya ve İran’ın da onay verebilecekleri bir şey değildi. Rusya ile İran da, Esat’a güçlü destek vererek, ABD’nin düşlediği Kürt Koridoru’nun önünü kesmek istiyorlardı, ama hedefleri çok farklıydı. Rusya, Suriye’nin Akdeniz kıyılarındaki üslerle ilgili olarak “sonsuza kadar” kaydıyla imzaladığı anlaşmalar nedeniyle, Esat’ın gitmesine asla razı değildi. İran da, Irak ve Suriye’nin Şii bölgelerinde ele geçirdiği nüfuz alanları ve  mezhep birliği nedeniyle, Esat’ın gitmesine şiddetle karşıydı; “Kürt Koridoru”nun oluşumunu engelleyebilmek için bütün gücüyle Esat’ı destekliyordu.

Rusya, Akdeniz kıyısında elde ettiği üsler ve askeri kazanımlar açısından Suriye’deki iddiasını sürdürüyor olsa da, Trump yönetimindeki, daha doğrusu Pentagon güdümündeki ABD’nin bölgeye yeniden çullanmasından sonra, “Kürt Koridoru” görünümlü Büyük İsrail’in giderek daha belirgin hale gelmesinden dolayı, İran, Irak ve Türkiye kaygılıdır. Çünkü Ürdün, Suriye ve Irak üzerinden İran sınırına uzanacak ve İsrail’in güvenliğini sağlayacak bir tampon bölge, hem Türkiye hem de İran ve Irak açısından çok ciddi sorunlar üretebilecek gelişmelerdi. O nedenle, Barzani’nin eylül ayında yapacağını ilan ettiği referanduma, Türkiye kadar, İran ve Irak da büyük tepki göstermişti.

Eylül’de yapılacak bir referandum sonrasında Irak’ın kuzey parselinde oluşacak yapılanma, öncelikle Irak'ın anayasal toprak bütünlüğüne  tehdit olduğu gibi, Ankara Anlaşması’na da aykırıdır. “Kürdistan” görünümlü Yeni İsrail, Irak’ın olduğu kadar, Suriye’nin de toprak bütünlüğü açısından bir tehdit oluşturacaktır. Irak ve Suriye’de, devlet otoritesinin çökmüş olması nedeniyle, toprak bütünlüğünden söz etmek zor olsa da, BM kayıtlarında Irak ve Suriye birer bağımsız ülkedir. Uluslararası hukukun bu iki ülkenin geleceği açısından ne ölçüde etkili olacağı belli olmadığından, İran, Irak, Suriye ve Türkiye’yi sancılı günler beklemektedir. Büyük İsrail’in bölge Kürtlerine de mutluluk getirmeyeceği belli olmuştur. Kürtler, ABD tarafından, bir kez daha hüsrana uğratılacaklardır.

Bazı ekonomik, jeopolitik ve stratejik nedenlerden dolayı desteği sağlanabilecek Rusya ve Çin’in de denkleme dahil edilmesiyle BOP’un Kürdistan görünümlü Büyük İsrail hedefinin önü kesilebilir. Ortadoğu’daki dengeleri dinamitleyecek olan bir Kürdistan oluşumuna, ortak çıkarlarımız olan ülkelerle elele vererek engel olabiliriz.

NAZARBAYEV’İ BİR KEZ DAHA SAYGIYLA ANIYORUZ

“Kürt Koridoru”nun Akdeniz’e ulaşmasını engelleme konusundaki en akılcı formül, bölge ülkeleriyle Rusya ve Çin’in dayanışması gibi görünüyor. Fakat, Kırım ve Uygur Türkleri gerçekleri dikkate alındığında, bu dayanışmanın hayata geçirilmesi o kadar kolay değildir. Tüm tarafların güvenini kazanmış olan ve tarafları bir masa etrafında oturtmayı başaran  Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Astana sürecinde “yorulmuştur”. Uçak krizi nedeniyle buzlanan Türkiye- Rusya ilişkilerinin normalleştirilmesi konusunda unutulmaz çabaları olan Nursultan Nazarbayev, dünya barışı adına yeni bir girişimde bulunmayı göze alır mı, bilemeyiz, ama gelinen kritik noktada, Nazarbayev gibi tüm dünyanın saygı duyduğu bir liderin önemi bir kez daha onaylanmış oluyor.

KATAR KRİZİ, İSRAİL DOĞALGAZI VE KIBRIS

İsrail doğalgazı’nın Avrupa’ya ulaştırılması konusunda Türkiye İsrail’e değil, İsrail Türkiye’ye muhtaçtır. İsrail doğalgazına karşılık Kıbrıs’ta ödün vermek arasında hiçbir rasyonel ilişki yoktur. İsrail, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerini sahiplenmek ve Doğu Akdeniz güvenliğini kontrolü altına almak bakımından Türkiye’yi ve Türk askerini Ada’dan uzaklaştırma çabasındadır. Kıbrıs Rum Yönetimi, borç batağına saplanan Yunanistan’ın İMF’ye teslim olması dolayısıyla artık Rothschild Ailesi’nin, dolayısıyla İsrail’in kontrolü altına girmiş durumdadır.

İsrail’in Kıbrıs’ın güneyindeki 12 Afrodit parselinden çıkaracağı doğalgazın Avrupa’ya ulaştırılmasında en ekonomik yol Anadolu topraklarıdır. İsrail’in dolaylı baskıları, Türk tarafının Kıbrıs konusundaki duyarlılığını ölçme denemeleridir. O nedenle Türkiye’nin Kıbrıs’ta kontrolünü kaybetmek niyetinde olmadığını ve asla olamayacağını tüm dünyaya bir kez daha haykırmak durumundayız.

 ABD/İsrail’in dolaylı baskıları nedeniyle Kıbrıs’ta ödün vermek ya da garantörlük haklarımızdan vazgeçmemiz söz konusu olamaz. İsrail kadar Katar da Avrupa’ya doğalgaz satmaya çalışmaktadır. Bu konuda Katar’la işbirliği yapmak Türkiye’nin yararına olacaktır. Mevcut durumda, doğalgaz pazarlaması konusunda biz İsrail’e değil, İsrail bize muhtaçtır. ABD, bölgede İsrail merkezli bir enerji terminali oluştururken Kıbrıs’taki Türk varlığından rahatsızlık duyabilir. Aynı şekilde Türkiye de, Ortadoğu’daki Türk yerleşim birimlerini haritadan silen ve IŞİD’DEAŞ eliyle Türk varlığını Ortadoğu’dan silme çabası içinde olan, PKK/PYG’de göstere göstere göstere silah yardımı yapan ABD’nin Ortadoğu politikasından rahatsızdır.

Ortadoğu’da bölgesel ve küresel aktörler arasında giderek karmaşıklaşan çok yönlü çıkar çatışmaları yaşanmaktadır. Bölgemiz küresel aktörleri de içine çeken bir girdaba dönüşmüştür. Son zamanlarda yaşanan ve Türkiye’yi bölgede daha çok yalnızlaştıran gelişmeler karşısında ortak çıkarlarımız olan ülkelerle elele vermek ve sorunlarımıza akılcı çözümler üretmek zorundayız. Paylaşılmak istenen Ortadoğu pastası büyük olduğundan, ürettiği sorunlar da çözümü zor sorunlar olmaktadır. Zor olabilir, ama çözümü imkansız sorun yoktur. Allah yardımcımız olsun..