Kaybettiğiniz her neyse o değerli olur. Misal sağlıkla ilgili bir sorun yaşarsanız. Bu vücudunuzdaki her hangi bir organın işlevini kaybetmesi yâda tedavi gerekli olsun diyelim. İşte o her nereniz acıyor/ağrıyorsa canınız oradadır. Dersiniz ki, ne kadar zormuş diş ağırsı yada ne kadar zormuş mide ağrısı, bu böyle devam edip gider. İnsanın neresi ağrıyor, acıyor ise canın oradadır.
Özgürlüğünüzü kaybederseniz, özgür olmanın en sıradan halleri bile size cazip gelebilir.  Hani hapishaneden bahsetmiyorum. Tutuklanmadan da tutuklu gibi bir hayat yaşıyorsanız sizin tutukludan farkınız vardır ama özgür olanlar ile kıyas kabul etmez bile.
Öyle anlar gelir ki, canın sıkılıp boş boş dolaşmak, bir kafeye uğrayıp bir şeyler içmek gelir içinizden ama gidemezsin.
Bir gün başını alıp uzaklara gitmek istersin. Kula kulluk etmek insanı, insani hallerinden çıkarıverir. Bir bakarsın ki, artık o sen “sen” değilsindir.
Kılığın, kıyafetin, saçın başın, yürüyüşün hatta düşüncelerin bile değişmiştir.
Doğunun eski geleneklerinde öyledir mesela. Tek başına hamama bile gidemezsin.
Annem küçükken bademcik ameliyatı olmuş. Dedem demiş ki - mahallenin yaşlısını götürelim. Doktorun yerine o boğazını falan tutsun. Doktora bunu söylediklerinde- ben işimi bilirim Halil Efendi olmaz böyle bir şey demiş.
Peki, şu dönemde var mıdır? Her anının, her saniyenin kontrollü, hani nefes alsan kaç nefes aldın. Diyen birileri…
Sevgili dostlar istediğiniz, kafanızdan geçen hayallere bile dikkat edin. Gün gelir o istediğiniz şeylere kavuşursunuz. Fakat bir bakarsınız ki, bedeli ödenemeyecek şeylere sahip olmuşsunuz.
Hey özgürlük! İnsan daha başka ne ister ki…