Gitgide bir asra yaklaşan mazisinde nelerle karşılaşmadı ki canım Türkiyem? Ne dostu oldu, ne destekleyeni, hep tek, hep yek! Ama nasıl bir mucizeyse bu, ne oyunlar oynansa, nasıl şöyle bir karıştırılıp dalga dalga çalkalansa da yine dimdik ayakta! Neden mi?
Çünkü kimliği var, tarihi var, kişiliği var.
Eskisine oranla çekmiş, küçülmüş olsa da şehit kanlarıyla sulanmış kutsal toprakları var.
Kan kırmızısı, ay-yıldızlı bayrağı var.
Cumhuriyet aşkını yüreğinde taşıyan güçlü bireyleri var.
İstiklal Marşı’nı dünyanın her yerinde coşkuyla söylerken tüyleri diken diken olan milleti var, cumhuru var.
Müthiş bir sinerjisi var.
Kırmızı ruju ve yüksek ökçeleriyle, kıvrak zekasıyla ailesine kol kanat geren güçlü Türk kadını var.
Ailesini sarıp sarmalayan, ailenin sorumluluğunu ve yükümlülüğünü üstlenen kahraman, ailenin temel direği rol-modelli Türk erkeği var.
Genetik kodlarını şanlı tarihinden ve atalarından alan Cumhuriyet çocukları ve gençliği var.
Her çeşni ve lezzeti barındıran binbir milliyetin zor günlerde yek vücut olması var.
Özgürlüğü var, hürriyeti var.
Başka birçok milliyette halen devam eden yüzyıllık etkisi ve kültürel mirası var.
Yani hiçbir şey tesadüf değil! Bunca dış güç, bunca oyun o yüzden çökertemedi bizi. Her seferinde daha da güçlenip çıktık tüm zorlukların içinden! Küllerimizden yeniden doğduk tekrar tekrar! Çünkü bedenden ibaret değil bu ülke, ruhu var. Her yeni nesilde yine yeni yeniden can buluyor bur ruh! İşte tam da bu yüzden tükenmiyor, tüketilemiyor bu Cumhuriyet! Çünkü gelip geçici değil bu rejim, iliklerimize  işlemiş özgürlük, hürriyet. Baharlık, asırlık, bin yıllık değil, ömürlük Cumhuriyet!