O zât, ebedî saâdet ve mutluluğun kapısını açacak bir anahtar sahibidir.

     O zât, bütün kâinatın Rabbi, bütün mevcudatın Hâlık’ı / Yaratıcısı olan Cenabı Hakkın sohbetiyle şereflenmiştir.

     O zât, bütün kâinatta yansımaları görünen Esma-i Hüsna’yı / Allah’ın Güzel İsimleri’nin hepsini birden, ruh aynasında gösterebilmektedir.

     O zâtı, insanoğlunun mânen en âzam / en büyük ferdi olan Hz. Muhammed’i; Yüce Allah en büyük tecellisine / zâtının tecellisine mazhar kılmıştır.

     O zâtı şerifte doğrudan doğruya, celâl ve büyüklük sahibi olan Allah’ın her şeye ayrı bir özellik veren Ehadiyeti, çok yönlü olarak kendini gösterir.

     O zâtta, Ahmed’in / Hz. Peygamber’in sırrı, bu İlahî tecellide saklıdır.

     O zâtın velâyeti / veliliği / Allah Dostu oluşu; risaletine / peygamberliğine başlangıç olmuştur.

     Öyle bir zât ki, velâyetiyle Halk’tan Hakk’a gitmiş.

     Öyle bir zât ki, risaleti / peygamberliğiyle, Hakk’tan Halk’a gelmiştir.

     Madem bu kâinat / evren; gayet / son derece muntazam / düzgün bir memleket. Gayet muhteşem / ihtişamlı ve haşmetli / gösterişli bir şehir hükmündedir.

     Madem bu mevcudat, bu varlıklar; son derece müzeyyen / süslü bir saray gibidir.

     Elbette onun bir hâkimi / hâkimiyet sahibi, onun bir hükmedeni ve idare edeni / yöneticisi, bir mâliki, bir ustası vardır.

     Madem, böyle haşmetli, celâlli bir mâliki, mükemmel bir Hâkimi, güzeller güzeli yani cemal sahibi bir Sanatkârı / Sanatla Yaratanı vardır.

     Hem madem bütün o âleme, o memlekete, o şehre, o saraya alâka ve ilgi duyan, his ve duygularının hepsiyle münasebet ve ilişki içinde bulunduğu her şeye; küllî / kapsamlı bir bakışı olan insan vardır.

     Elbette, o muhteşem Sanatkâr Yaratıcı olan Yüce Allah; o küllî / kapsamlı nazar ve bakış sahibi, her şeye karşı ilgi duyan, şuur ve bilinç sahibi olan insanla; herkes ve her şeyden ziyade bir münasebet ve ilgi kuracak. Ona kudsî / kutsal bir hitabı / çağrısı ve âlî / yüksek bir teveccüh ve yönelişi olacaktır.

     Hem, madem Âdem Aleyhisselâm’dan şimdiye kadar, şu münasebet ve ilgiye mazhar olanların içinde biri var ki, eserlerinin şehadet ve tanıklığı ile, yeryüzünün nısfını / yarısını tasarruf dairesine almış. İnsanların beşte birini etkilemiş. Kâinatın mânevî şeklini değiştirmiş. Evreni mânen ışıklandırmış. Daha bunlar gibi, en yüksek bir mertebede bulunmayı; ancak Hz. Muhammed gösterebilmiş. Onun içindir ki, Yüce Allah, o abdini / kulunu insanın sahip olabileceği maddî-manevî tüm mükemmellik ve güzelliklerle donatmıştır.

     Yüce Allah, onu farklı isim ve sıfatlarının tecellîsine, görüntü ve yansımalarına mazhar kılmış. Yani o zâtı muhteremde Yüce Allah; her isim ve sıfatını, onda bir nebze de olsa yansıtır, aksettirir olmuş. Böylece diğer insanlar için, nümûne-i imtisal / örnek alınacak davranışları, onun şahsında gözler önüne sermiştir.

     Yüce Allah, O Nebiyyi Zîşânı / O Şanlı Nebiyi, bütün kâinat tabakalarına nâzır kılarak; tüm gözlerin ona çevrilmesini istemiştir.

     Onu; Rububiyet / Rablık saltanatını, yani bütün varlıkları yaratıp, onların ihtiyaçlarını gidererek, tam bir hâkimiyetle sevk ve idare ettiğini âlemlere bildirecek bir dellâl / ilân edici / tanıtıcı / Hakka çağırıcı bir mübelliğ / tebliğ edici kılmıştır. 

     Yüce Allah onu, İlahî isteklerini halklara sunacak şanlı bir Resûl, kutlu bir elçilikle vazifelendirmiş. Kâinatın tılsım / sır ve gizini açmakla görevlendirmiştir. Velhâsıl:

O ki, o yüzden varız

Yoksa, yokluk olurdu bize muarız