Sevgili Önce Vatan Gazetesinin Değerli Okuyucuları Merhabalar;  

Yıl 20009, günlerden 01 Haziran sabah saat 08.46 Babaanneciğimi kaybettiğim anlar. Tam 9 yıl geçti aradan ve ben hala hiç unutmadım o günü ve yaşadıklarımı. Babaanneciğimi çok özlüyorum hemde çok. Aniden apansız bir şekilde, hiçbir şeyi yokken birden düştü ve veda etti biz sevdiklerine. Seni çok seven en büyük ve ilk torunun Kıvanç Terzioğlu’ndan sana mesaj var: Seni Çok Seviyorum Canım Babaanneciğim, Şimdi Uzaklardasın biliyorum ama bizleri sen taaa uzaklardan hissedip izliyorsun. Artık torununla iftihar edebilirsin. Senin istediğin gibi o günden bugüne çok başarılı işlere imza attı torunun. Hadi şimdi gülümse. Mekanın Cennet Olsun. Nurlar İçinde Yat.   

Bir “linç”in anatomisi

İçinizdeki şeytanı taşlamaya hazır mısınız?

Eğitimci, işadamı ve yazar Talip Emiroğlu’nun üçüncü kitabı Linç okuyucuyla buluştu. Talip Emiroğlu’nun gerçek hayatta yaşadıklarından esinlenerek kurgu roman tarzında kaleme aldığı roman acı, dram ve entrikalarla dolu sarsıcı hikâye örgüsüyle okuyucuyu “şoke” edecek bütün unsurlara sahip. Mona Yayıncılık’tan çıkan Linç’te, başarılı bir işadamına yapılan iftira ve karalamalar karşısında hem sosyal çevresi hem iş hayatı hem de iç dünyasında meydana gelen ağır tahribat yalın bir dille anlatılıyor. Çok katmanlı bir roman olan Linç, ana olayı linç ve karalama kampanyası perspektifinde geri planda “toplumsal ahlak”, “ikiyüzlülük”, ve “önyargı” gibi kavramlara ciddi göndermeler yapıyor. Kitapta, roman kahramanının, “İnsan önce kendi şeytanını taşmalı” sözleriyle yazar, okuyucuların bu kavramları ciddi ciddi sorgulamasına ve özeleştiri yapmasına neden oluyor. İlk romanı Babanın Adı Var’da olduğu gibi yine farklı bir hikâyeyle okuyucularının karşısına çıkan yazar Talip Emiroğlu, Linç’in film senaryosu tadındaki kurgusuyla okuyucuyu merakta bırakıyor, heyecanlandırıyor, şaşırtıyor hatta yok canım, bu kadar da olmaz dedirtiyor. Cahiliye döneminde yapılan taşlı sopalı linçin aksine günümüz modern dünyasında yazılı ve görsel medyada Instagram ve Twitter gibi araçlar kullanılarak yapılan linç girişimine sokaktaki insanlardan sivil toplum örgütlerine kadar toplumsal katmanların tamamı dahil oluyor. Yazar, kitabın girişinde roman kahramanının uğradığı iftira ve karalama kampanyasını şu sözlerle tarif ediyor:

 “Adeta linç ediliyordu. Ama karşısında kimse yoktu. Linç var, düşman yok, diye düşündü. Vücuduna ağır darbeler alıyordu ama ortada küçük bir taş bile görünmüyordu. Eskiden duyup okuduğumuz taşlı sopalı linçler, mutasyona uğrayarak günümüzde bu şekli almış olmalıydı.”

Okuyucu, daha ilk sayfadan itibaren linç girişimini roman kahramanıyla birlikte adeta kendisi de yaşıyor. Linçe maruz kalan kahraman, beklenilenin aksine objektif bir anlatım dili kullanıyor; yaşanan olumlu-olumsuz tarafları, çocukluk anıları ve geçmişte yaşanan olayların etkisiyle nasıl bu hale gelindiğini tasvir ediyor. Roman kahramanı haksızlığa uğramış olmasına rağmen kendisi hakkında da ciddi bir özeleştiri yapıyor. Toplumsal olarak alıştığımız kalıpları birçok açıdan kıran Linç, kadınların da şiddet uygulayabileceği ve psikolojik şiddetle bir erkeğin hayatını mahvedebileceğini gözler önüne seren bir roman. Linç, insanların güç ve para elde etmek için toplumsal değerleri hiçe saydığını ve hırslarının esiri olduklarını okuyucunun yüzüne sert bir tokat gibi vuran, aynı zamanda ancak Hollywood filmlerinde görmeye alışık olduğumuz olayların bir gün herkesin başına gelebileceğini gösteren bir kitap. Mağdur erkekler için iyi bir rehber niteliğinde olan Linç, sadece bu yönüyle bile geniş bir okuyucu kitlesini etkisi altına alacak gibi görünüyor 

Saygılarımla...

Sağlıcakla Kalın ama Sevgisiz Kalmayın...