Yazıp çizenler iyi bilir. Herkes gibi rahat gezip, dolaşamazsınız. Beyninize sanki alıcılar yerleşmiş gibi. Tüm ayrıntılar gözünüze çarpar, ayrıntıları fark eder; “neden, niçin” diye düşünür. Yüksek empatiyi yaşarsınız. Gördüğünüz, kelime yada olay haberindeki anlam ve önemini kendinize yapılmış gibi hisseder sonra da o etki ile dost okurlarınızla yazıp paylaşmak istersiniz ve; Allah’ın özel kullarına verdiği en büyük yetenektir, “düşünmek, hissetmek ve hislerini kaleme almak…’’
Gözüme ilişen “NEYSE!” Bir duvara yazılmış siyah renk, iri büyük harflerle…
Yazan kişiyi tanımıyorum ama onun hangi ruh haliyle yazdığını düşünmeye başlıyorum.
Acaba hangi tükenmişlik sızısıyla yazdı?
Yoksa; her şeyini kaybeden birinin yazdığı “Neyse”mi?
Derin bir iç çekiş, bin ah ile çaresizliğin kapısına düşmüş, umutsuzluğu yaşamış biri mi, yazdı.?
Belki bir kadın, belki bir erkek.
Belki yaralı bir anne, belki asgari ücretli ekonomi tutsağı olan bir baba… Yada yareninden ihanet görmüş, kalp ağrısı çeken bir genç delikanlı…
Bir çocuğun “NEYSE” diye yazacağını sanmıyorum. Çocuklar sevgi dolu umut çiçekleri ve onlar hep mutludurlar…
Neyse, bana “tükenmişliği, umuttan kaçışı” hatırlatır.!
Bir sokak çocuğunun artık köprü altlarında, boş ıssız, yıkık duvarlarda barınacağını anlatır. Ama çocuk “Neyse” deyip geçmez.!
İyi insanlara kötü maskeli insanların entrikalarını ve karşıdakinin; “Neyse” deyip oradan uzaklaşabileceği tesellisini anlatır.
Olanla ölene çare yok deyip; kabullenişi anlatır Neyseler!
En güzelini dediğimiz neyse ise;değiştiremeyeceğimiz düzendeki çırpınışı, ayakta durma çabasını, para ile satın almadığımız temiz oksijeni içimize çektiğimiz havada; “Neyse ki’ nefes alabiliyorum, yaşıyorum “şükürler olsun” diyebilmektir.!
İçi dışı yara bere ile dolu sancılı bir kelimedir; “Neyse”
Hangimiz “Neyse” deyip de, bizi yoran, meşgul eden yada odaklanıp ama bir türlü çözüm üretemediğimiz vaktin karanlığından çıkmak için; “Neyse” demiyoruz.?
Hangimiz gurur ağrısına, toplum acısına, içimizi kemiren sıkıntılara “Neyse” demiyoruz ki?
Sabah uykusundan bir türlü kalkamadığımız, uyandığımızda saatin çok ilerlediğini görüp “Neyse” işe gitmeyivereyim.!
Yada verilen sözü tutmamak, randevuya geç kalmak, tembelliğe sarılıp,üretmemek, hayatı alay etmeye alıp, yarınlar için gerekli olanları hızla tüketmek için “Neyse de, Neyse” diyoruz.
Oysa; altına sığındığımız “Neyse” yüzünden kendimizi ertelemeyi, düşünmeden, üretmeden duyarsızca yaşamayı, “boşluk” içinde boğulmayı sağlıyor.
Neyse demeden de yaşayabilir, boşlukta kaybolmaya biliriz. Hiçte zor olmayacaktır; “Neyse”nin bizi rehin alması.
“Neyse” bizim umursamıyormuş gibi ama umurumuzda olan iç acımız, sosyal yalnızlığımız ve kimsesizlik duygumuzun olmasına engel olalım.
“Neyse” deyip geçeceğimize, enerjimizi boşluğa atmak yerine; algılarımızı, üretkenliğimizi,başarımızı zorlayıp, hayata, işleme geçirelim.
Neyseler bizim ayağımıza bağlanan kalın halattan başka bir şey değil..! Kendimize ve çevremizdekilere neyse deyip yok oluşun hepimizi rölantiye almasına izin vermeyelim, Ne dersiniz.?