Henüz üniversite zamanlarımda yani bundan tam 6 sene önce ayak basmıştım New York’a...

Hani dizilerde, filmlerde, gezi programlarında gördüğümüz uyumayan şehrin tam içindeydim. 3 koca günüm vardı ve tüm gün gezmiştim. Eksik kalan yerler pek tabii çok olmuştu. Ama yine de gezebildiğim için mutluydum. Fırsatları değerlendirmeli aslında. Ya da şöyle demeli; el verdiğince fırsat oluşturmalı. Çünkü zaman denilen şeyin ne kadar hızlı aktığını bilmek için yaşlanmaya gerek yoktu...

Birleşimiş Milletler’in 72. Genel Kurulu ve Cumburbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı takip etmek için bir gazeteci olarak 6 yıl sonra yeniden New York’a geldim.

Daha önce Uluslarlarası İlişkiler okurken kitaplarda gördüğüm Birleşmiş Milletler’de, şu an Önce Vatan Gazetesi ABD temsilcisi olarak genel kurulu takip ediyordum. Televizyon ve kitaplarda gördüğüm o salondan Türkiye’ye haber geçtim. Bunun nasıl bir duygu olduğunu anlatmaya çalışmayacağım. Zira bunu anlatmak mümkün değil. Ama çoğumuzun farklı şekillerde hissedebildiği büyüklüğü ya da küçüklüğü hiç önemli değil: başarma duygusuydu bu.

Birleşmiş Milletler'deki oturumlar dışında bir de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika temasları takip ettiğim konulardı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her günü hareketli ve dolu dolu geçti. Devlet Başkanları, yatırımcılar ve burada yaşayan Türklerle ilgili bir dizi görüşmeler gerçekleştirildi. ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye’nin önemli bir müttefik olduğunu gösterdi ve 3 kez ikili üst düzey görüşme gerçekleştirdi. Tüm bunlar arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı basın mensupları olarak elbette otelde de yanlız bırakmadık.
 
Evet, görüşmelere dair resmi açıklamalar yapılıyordu ama gerek ABD'den gerekse Türkiye'den takip eden basın mensupları ayrıca açıklama kaydetmek için fırsat kovalıyorduk.

Yine bir gün otel kapısında beklerken Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bir kaç soru sorma fırsatımız oldu. ABD temasları dışında şuan Türkiye'nin gündemindeki konu malum TEOG'un kaldırılması. Peki üniversite sınavları konusunda değiştirilmesi planlanan bir şey var mı? diye sordum. Evet dedi. TEOG'dan sonra üniversite sınavları da kaldırılıyormuş... Elbette bu önemli haber günlerce tüm gazatelerin manşetlerinde yer aldı, haber programlarında tartışıldı ve tartışılmaya devam ediyor. Bundan sonra ne olacak? Eğitim sisteminde nasıl bir değişiklik yapılacak ve en önemlisi yeni yol haritası ne olacak? Bunların hepsini zaman içinde göreceğiz...

Derken bu koşturmaca, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yurda dönmesiyle son buldu. Ben de 3 gün daha kalmak istedim New York'ta. Fırsat varken geçen 6 yılın ardından şehri tekrar gezip görmek gerekti.

ABD’de Türkiye’den gazete ve televizyonların önemli temsilcileri de var. Yurtdışında irtibatta olmaya çalıştığımız değerli meslek büyüklerimiz... Telefon ya da mesajlaşma derken yüz yüze görmek onlarla konuşmak için bulunmaz bir fırsattı bu. Hep telefonla görüştüğüm NTV’nin başarılı ve de güzel yürekli Washington Temsilcisi Hüseyin Günay’ı aradım. Artık tanışmanın oturup konuşmanın vakti gelmişti. Bir yandan da  Kanal D’nin eski anchormeni şimdinin Kanal D, CNN TÜRK – Doğan TV Washington Temcilcisi Serdar Cebe’yi de sordum telefonda. Bir umut tanışmayı çok istiyordum. Onun da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı takip ettiğini biliyordum ama DC’ye döndüğünü söyledi. Neyse buluşmak üzere verdiği adrese gittim. Ama Hüseyin Günay yanlız değildi Serdar Cebe de oradaydı. Bi' kere beklediğimden daha fit ve genç duruyordu Serdar Cebe. Ve benimle aynı masada oturup saatlerce müthiş muhabbettine tanık olmuştum. Her ikisi de o kadar iyi insanlar ki. İyi ki tanımışım iyi ki birşeyler tanışmama vesile oldu...

New York'a gelince,  çok farklı bir şehir. Sayısız gökdelen arasında yürümek, onlarca milleti aynı anda gördüğünüz kalabalık caddeler. Bizdekine benzeyen ama kesinlikle daha az trafik karmaşası... Yine bizim Kadıköy’deki Boğa Heykeline benzeyen ama fazladan, karşısında korkusuzca duran meşhur küçük kız heykeli. Kalabalık caddeler, sarı taksiler. Times Meydanı... Gece ışıl ışıl. Gökyüzüne bakmazsanız gece olduğuna asla ihtimal vermeyeceğiniz bir cadde düşünün. Asla uyumayan bir cadde...

Tüm bu karmaşa yeraltında da devam ediyor. Dünyanın en karmaşık metro istasyonları. Metrolara ulaşmak için öyle bizdeki Taksim metrosuna indiğiniz kadar inmenize gerek yok. Ama birkaç merdiven indikten sonra yüzünüze vuran o sıcak basık hava yazın dayanılmaz bir hal alıyor. Neyse ki araçlarda böyle bir sıkıntı yok. Ama yön bulmak o kadar zor ki bu metrolarda. 20 yıldır yaşayanların bile zor yol bulabildiği bir metro ağı düşünün. Herkesin telefonunda metro uygulaması indirili. Neredeyse bakmadan hareket edemiyorlar. Herkes ekmek derdinde.

Çok fazla Türk var. Her köşede adeta sokak başlarında. Heralde 6 gün boyunca gördüğüm Türk sayısı tüm yıl Chicago’da gördüğüm Türk sayısından fazladır. New York demişken parklarından bahsetmeden geçmek olmaz tabiiki. Ama tüm bunları kapsamlı bir New York yazısında toplayacağım için, şu an minik bir geçiyorum üstünden. Şehrin gerçekten de nefesi Central Park devasa büyüklükte. Bisikletle iki buçuk saatte bir uçtan başlayıp tamamını dolaşmalık. Ara ara dinlenip hatta birşeyler yenebilecek 7'den 70'e herkesin uğrak yeri. Dediğim gibi görülmesi gereken yer okadar çok ki yapılacaklar konusında daha geniş bir yazıyı bir kaç gün sonra New York yazısında toparlayacağım. Yoksa Özgürlük Heykeli'ni Empire State'ı unuttuğum yok.
 
Tüm bunların çoğu tamamen Manhattan bölgesi için geçerli diyebiliriz yanlız.

Anadolu Avrupa yakası gibi New York New Jersey karşılıklı. New Jersey’e geçip New York manzarasını izlemek gerek. New Jersey'de Amerikan tipi evleri görmek mümkün. Gökdelen yok. Plakalara da yansımış  "Garden State- Bahçe Eyalet" diyorlar. New Jersey'e geçerseniz Türk restoranları fazlaca mevcut. Biz değerli ağabeyim Ayhan Özmekik’in yeni açtığı Park Cafe’de New York manzarası eşliğinde özlediğimiz Türk kahvaltısını yaptık. Sanırım bu şehre tekrar gelebilmek için bahane üretiyorum. Ya da tekrar gelmem için sebepler çıkıyor da diyebilirim. Çünkü;

New York’ta eksik kalanlar:

Chobani Hamdi Ulukaya ile sohbet
Dr. Oz ile röportaj
Selçuk Sirin ile kahve

Merve, Safa ve Onur’a misafirlikleri için teşekkür etmeden geçemeyeceğim. 

Rona ve Rojan’a yol arkadaşlığı için de ayrıca teşekkürler...