Cihanşümul / Evrensel bir dine sahip, mensup ve bağlı olduğumuz hâlde, AKL'ı da NAKL'i de hesaba katan; aklı olmıyanın dini de olamıyacağını beyan eden AKLÎ bir dinimiz varken.
     İlmin otağı olan İslâmiyet'e aidiyetimiz mevcutten.
     Batı; uzayda dolaşır, oralarda mekân ve hayat / yaşam arayışı için, harıl harıl çalışırken.
     Maddeten vatan ve mânen milletimizin tedennîsi / kötü bir durumda bulunması sebebiyle; henüz muasır / çağdaş devletlerin maddî, teknik ve demokrasi bakımından; onların seviyelerinin altında oluşumuz yüzünden; ciğerimiz yanmış gibi feryad ü figan etmekten kendimizi alamıyor; istenen seviye ve yükseltide olamayışımızın nedenlerini; başımızı iki elimizin arasına alarak, şöyle bir düşünmek lâzım diyorum.
     İslâmiyetin lübbünü / özünü, içini ve esasını terk ettik! Sadece kışrına / kabuğuna, zâhirine ve dış  görünüşüne baktık ve aldandık. Kötü ve fena bir anlayış içine düştük. Ona karşı istenen hürmet, saygı ve edebi sağlayamadık. İslâmiyetin hakkını veremedik. Lâyık olduğu gayreti gösteremedik.
     İşte bu yüzden, o da bizden âdeta nefret etti ve soğudu. Vehim, kuruntu ve hayallerin bulutlarıyla sarılıp, gizlendi. Hem de hakkı var.
     Zira biz, İSRAİLİYATI yani Yahudi ve Hristiyanların inanç, ahlâk, tarih ve efsaneye dayalı kültüründen olan çoğu yanlış bilgileri; İslâmın USÛLÜNE / asılları, kaide ve kurallarına KARIŞTIRDIK.
     Nitekim, Sahabe zamanında Benî İsrail / İsrail Oğulları ve Nasârâ / Hristiyan ulema ve âlimlerinden çoğu İslâmiyete girdi. Fakat eski malûmat ve bilgileri de, onlarla beraber Müslüman oldu. İslâmdan önceki bilgileri hafızalarından silinmediği için, konuşma ve kitaplarında; bu temelsiz malumatlar tabiatıyla yer aldı. Bu yarı doğru, yarı yanlış bilgiler; dinleyenlerin  hafızalarında, ister istemez konuşlandı. Böylece öğrenilen bilgiler arasında yerlerini aldılar. Zamanla bunlar doğru ve sahih kabul edildiğinden; İslâmın saf, temiz, doğru ve güzel bilgileri gölgelendi ve perdelendi. Üstelik İslâmın gerilemesinde büyük rol sahibi oldular.
     Böylece gerçeklerle bağdaşmıyan; Yahudî âlimlerinin eski bilgileri  -maalesef-  İslâmiyetin malıymış gibi sanıldı. Vehmedildi.
     HİKÂYELERİ; İslâm'ın AKAİDİNE / imanla ilgili esas ve hükümlerine KARIŞTIRARAK kıymetini bilemedik.
     MECAZATI / mecazî söyleyişleri; HAKAİKİNE / hakikatlarına KARIŞTIRARAK; değerini takdir edemedik.
     O da bizi dünyada te'dip edip, cezalandırdı. Bize haddimizi bildirdi. Bizi uslandırdı.
     Aklımızı başımıza getirmek için, bizleri zillet içinde hor ve hakir kıldı.
     Bizi, her yönden geri bıraktı. Maddî bakımdan yoksul ve düşkün; manevî yönden ise cahil ve iman zaafına uğrattı.
     Tabii bütün bunlar; hak ettiğimiz, hâl diliyle istediğimiz için, yani kadere fetva verdirdiğimiz için başımıza geldi ve gelmekte.
     Yani biz istediğimiz için, Allah istediğimizi yarattı.
     Aslında, bizler kendimize zulmettik. Allah da isteğimizi yerine getirdi.
     Dikkatsiz olanın düşmesi muhakkak olacağı gibi.
     İlâhî kanunları çiğneyene; yaptığının karşılığı şüphesiz verilir ve verilmektedir.
     Çünkü, insanların zulmünde; kaderin adaleti tecellî eder. Kendini gösterir.
     Fakat bizi kurtaracak olan, yine onun, yani İslâmın merhametidir.
     Öyle ise geliniz ondan özür dileyelim.
     Elbirliğiyle sadakat elimizi uzatalım. Biat edip, bağlılığımızı gösterelim.
     İslâmın hablü'l-metînine / sağlam ipine, sımsıkı sarılalım.
     Yüzyıllardan beri İslâmı perdeleyerek kuvvet bulan hayâl, vehim ve evhamın izale ve giderilmesi için milletçe gayrete gelelim. Çünkü bilelim ve inanalım ki, Hak yayılıp genişleyecek, büyüyüp gelişecek. Mensup ve bağlıları muzaffer olup zafere ereceklerdir.