Gazeteler okuyucuların en klasik ve en eski haber kaynaklarıdır. Sonra radyo ve televizyon haberi daha hızlı ulaştırmaya yardımcı olurken, günümüzde internetle artık anında her şeyden haberdar oluyoruz.
Gazete sadece basılı kağıdın adıdır ama, haber üreten bütün medya organlarının mutfağında çalışanların hepsi gazetecidir. Habere herkesten önce onlar ulaşırlar. Her şeyi onlar bizden önce duyarlar, görürler hatta olayların içinde yaşarlar.
Doğal olarak gazetecilerin başından çok enteresan olaylar geçer. Çünkü hiçbirimizin aklına hayaline bile gelmeyecek hadiseleri onlar canlı canlı yaşamışlardır. Bu yüzden gazetecilerin hatıraları hem boldur, hem ilginçtir.
Her şeyden önce gazeteci, sadece masa başında haber üreten ya da yazı yazan insan değildir. Toplumu olaylardan tarafsız şekilde haberdar eden, yapılan haksızlıklara karşı çıkan, ülke menfaatlerini düşünen, yanlışları ortaya koyan, doğruları anlatmaya çalışan, kamuoyunu bilgilendiren ve olumlu şekilde yönlendiren insandır gazeteci...
Meslek etiğine bağlı, işini ön planda tutan, sahip olduğı imkânları kişisel olarak veya herhangi bir grup adına kullanmaya kalkmayan, eğilip bükülmeyen, dik durmasını bilen, kişilikli bir insan... Daha doğrusu böyle olmalıdır.
İçinde bulunduğumuz şartlarda böyle gazeteciler kaldı mı diye sorarsanız, elbette var. Her mesleğin içinde farklı yapıda insanlar olabilir. Ama o mesleğin onurunu ve şerefini koruyan, o mesleğin gereğine göre hareket eden insanlar mutlaka vardır. Öyle olmasa hiçbir iş yürümez, her şey sürüncemede kalırdı.
Son elli yılda dünyadaki gelişmelere paralel olarak ülkemizde de birbirinden ilginç çok farklı olaylar yaşandı. Geldiğimiz noktada bugün neredeyse yaşı 60’ın üstünde olan herkes, “Neler gördük biz?” diyebilecek durumda.. Bunu usta bir gazeteci söylediği zaman, ortaya çok farklı bir perspektif çıkacağını tahmin etmek zor değil.
Engin Köklüçınar, son kitabına bu ismi koymayı uygun görmüş... “Neler Gördük Biz?” Engin bey, mesleğe bir anlamda çıraklıktan başlamış bir gazeteci. Alaylı değil, okullu bir gazeteci... Ama  harflerin tek tek kasalardan alınarak kumpasa dizildiği, daha sonra entertipten dökülen kurşun satırlarla sayfaların bağlandığı matbaalardaki mürekkep kokusunu yaşamış ve içine sindirmiş bir gazeteci.
Daha mesleğe başladığı ilk günlerde Gazeteciler Cemiyeti’ne üye olan, ömür boyu Basın Kartı sahibi ve İstanbul Gazeteciler Derneği’nin son beş dönemdir başkanlığını yapan Engin Köklüçınar’ın neler gördüğünü anlamanız için kitabını mutlaka okumanız gerekiyor.
İnsanın eline aldığından bitirmeden bırakamayacağı kadar akıcı bir üslupla yazılan 368 sayfalık eserde, güldürücü, eğlendirici, öğretici, keyif verici, en önemlisi de düşündürücü onlarca makale var. Ayrıca 500’ü aşkın meşhur isim... Siyasetçisinden, sanatçısına, gazetecisinden ordu mensubuna kadar...
Hepsiyle ilgili anekdotlarını en gerçekçi haliyle kaleme almış Köklüçınar. Hayatında olduğu gibi kitabında da her şey dobra dobra... Bazılarını fıkralarla süsleyip öyle güzel bağlamış ki...
İşte size bir temel fıkrası:
“Tursun bir gün eve son model Mercedes’le gelmiş. Temel sormuş:
- Ula Tursun, yiyecek ekmeğimiz yoktur, nerden buldun bu Mercedes’i?
Dursun cevap vermiş:
- Yolda yürüyo idim, bu Mercedes yanimda durdi. İçinde çok güzel bir hatun varidi. Mini etek giymişidi. Beni arabaya aldi, ormanlik bi yere götürdi. İndik arabadan, mini eteğini indirdi, “artik benden ne istersen alabilürsün” dedi. Ben de Mercedes’i aldım.
Temel onu takdir ederek:
- İyi etmişsun daaa..Mini etek zaten saağa yakişmaz idi.
Peki nereye bağlamış bu fıkrayı diyorsanız, kitabı okumalısınız derim.