Bir insan neye önem verdiyse beyin ona paralel bilgi üretmeye başlar. Hayatımızın tam odağında ne var yada yoksa yani para, cinsellik, siyaset, makam mevki hangisi varsa ona paralel kişiliğimiz düşüncelerimiz gelişmeye başlar.

İnsanın dünyasında baskın konu ne ise aklı o yönde gelişmeye ve onunla ilgili bilgi üretmeye başlıyor. Örneğin bir kadın fiziksel görünümü çok fazla ön planda tutuyorsa ya da bir erkek çok para kazanmayı fırsatları değerlendirmeye fazlasıyla önem vermeye başlıyorsa o konuda uzmanlaşmaya ve sezgiler o alanda güçlenmeye başlıyor.

Fiziksel görünümü hayatının odağına almaya başlayan bir kişi o konuda tüm yayınları okuyor araştırıyor seminerlere katılıyor modayı makyajı ve estetik operasyonlarına daha çok zaman ayırmaya başlıyor ve o konuda birikimli biri olmaya başlıyor.

Evlilikte cinselliğin çok abartılı bir şekilde önemsenmesi durumunda ise, dışarıda daha çekici daha yakışıklı insanlar hep tehlike olmasına neden olacaktır. Dışarıda hep vitrinde süslü makyajlı kadınlara veya bakımlı erkeklere karşılık eve gelen kişi ev işlerinden dolayı makyaj yapamamış eşini beğenmemeye başlıyor. Hayallerle gerçekler arasındaki sınırları iyi bilmek gerekir.

İdeal ile realite arasında ki sınırların farkında olmak gerekiyor.

Genel gözlenen erkeklerin eşlerinde cinsel cazibeyi ön planda tutması kadar, kadınların da eşlerinde kazançlarını hep ön plana çıkarması erkeğin işini kaybetmesi, iflas etmesi veya istenilen zenginliğe ulaşamaması kadın tarafından kriz çıkarılmasına neden olmamalıdır. Erkeğin karısının maddi ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanması “ne biçim adamsın bir…bile alamadın” sözleri çoğu aile dramlarına intiharlara neden olduğu gözlenir. Aşırı tüketime yönelmekle aile bütçesinin sarsılması ekonomik krizler en çok boşanma sebepleri arasına girer.

Eş seçiminde erkeklerin güzel ve çekici kadınlara yönelirken kadınların ise güçlü karizmatik makam mevki mal mülk sahibi olanları tercih ettiği sık gözlemlenir.

Bu nedenle bazen kadının çekiciliğini, erkeğin ise gücünü kaybetmesi boşanma nedenleri arasında olabilmektedir.

Eşlerin birbirlerine sarf ettikleri sözler çoğu zaman kurşundan beterdir. Kişiliklerin, yetersizliklerin inançların acımasızca eleştirildiği sözler, insanın depresyona girmesine travma yaşamasına ve hayatına son vermesine neden olabilir.

Aile içi iletişim konusunda yetkin olmak, nelerin nasıl ifade edilmesi gerektiğinin bilincinde olmak ilişkilerin geleceğini belirler. İletişim sadece sözle değil davranış, duruşla da çok etkili bir şekilde ifade edilir.

Değersiz ve yeteneksiz hissettirilenlerin suçluluk psikolojisine sokulanların kendilerini savunma kapasiteleri yoksa onların depresyona sürüklenmeleri kaçınılmazdır. Aile içi ilişkilerde hep mükemmeli arayan anne babalar çocukların kabusudurlar. Onların sağlıklı kişiliğe sahip olmaları mümkün değildir. Çocukların örselendiği aile ortamında eşlerinde çok sağlıklı iletişim geliştirdikleri söylenemez. Duygusal ihmal yaşayan eşler iyi oluşta düşüşler yaşarlar. Evlikte, sosyal ve ekonomik hayatta yaşanan krizler aslında iyi yönetilirse insanların birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlayan fırsata dönüşebilirler. Yıllarca yaşanan krizlere rağmen hiç değişmemiş insanların kendilerini yenileme güncelleme kapasiteleri yoktur ve eskinin değişmez abidesi olarak kalırlar. Kendilerini geliştiremeyenler daha tutucu ve muhafazakar olmaya başlıyorlar. İnsanların fiziksel yaşamsal ve manevi beklentileri vardır. Tutucu bir eşle değişime açık bir kişinin birlikteliğine çatışmalar kaçınılmazdır. Eşlerin kişilik uyumlarının %60ları bulması önemlidir ancak en temel konu ilişkilerin yönetilebilmesidir bunun içinde güçlü iletişim becerileri ve farkındalığın gelişmesi önemlidir.

İki iyi insan bir araya gelse, iletişim becerileri ve farkındalığı yüksek de olsa evlilik yine yürümeyebilir bu durumda eşler birbirlerine iyi his yaşatamıyorlar demektir. Evlilik her zaman "mutlu son" değildir ve iniş ve çıkışlı devam edecek sürecin toplamda devam ettirilme isteğinin oluşup, oluşmaması önemlidir. Kişilik uyumu sosyal ekonomik kültürel aynılık oranı, ruhsal yön, beklentiler, eş anne babaların arada değil arkalarında yanlarında olması, benzer siyasi yönelim, inançlar gibi yönler ilişkilerin yönünü etkileyecektir her şeyden önce dengini seçmeden önce kendisini seçebilmeyi öğrenmiş olması önemlidir ve çoğu evliliklerin ilk elli yılı kolay değildir..