Cardiff’te (Galler), 60 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen NATO Zirvesi sonuç bildirgesini dikkatle okuduğumuzda, alınan kararların, oluşturulmak istenen koalisyonların, Ortadoğu siyasi haritasını yeniden şekillendirmeyi amaçlayan  yeni Sykess- Picot Anlaşması olan Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) kaldığı noktadan alarak hedefine taşımayı amaçladığı açıkça görülmektedir.  
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ABD’nin vurucu gücüne dönüştürülen NATO, şimdi de, Ortadoğu’nun BOP çerçevesinde yeniden şekillendirilmesinde, ABD emperyalizminin hedefine ulaştırılmasında bir koçbaşı, bir vurucu güç olarak kullanılmaktadır. NATO Zirvesi sonuç bildirgesinde ABD’nin, Ortadoğu, Doğu Avrupa ve Kafkaslardaki hedeflerine NATO üzerinden ulaşmak istediği  kolayca görülebiliyor. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında tek kutuplu hale gelen dünyada ABD, Ekonomi konusundaki üstünlüğünü IMF ve Dünya Bankası, siyasi konulardaki üstünlüğünü de NATO eliyle sürdürüyor. Yarattığı küresel ekonomik krizlerin narkoz etkisinden yararlanarak hedeflerine ulaşmaya çalışıyor. 
Cardiff’te gerçekleştirilen NATO zirvesi’nde, Gürcistan’ın NATO üyeliğinin ve Rusya ile Ukrayna  arasındaki gerginliğin bir küresel çatışmaya dönüşmesini engellemek amacıyla 5 bin kişilik bir acil müdahale gücünün kurulması gibi konuların da ele alındığı biliniyor. Fakat Zirve’nin asıl gündemi, Rusya ve İran’ın Esad’ı desteklemeleri nedeniyle Suriye parselinde tıkanan BOP’un, IŞİD’e karşı oluşturulacak bir koalisyon operasyonlarıyla hayata geçirilmesiydi. Bunun için de, bugüne kadar uygulanan ambargolar gevşetilerek İran’la diyalog kurulacak, Kırım’ı ilhak etmesine göz yumulan Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’la meşgul edilip Karadeniz’in kuzeyinde tutulmaya çalışılacak. Koalisyon güçleri de, BOP’un en büyük hedeflerinden biri olan “Büyük Kürdistan”ı hayata giçirecekti. Yani Irak’ın kuzeyi,  Suriye’nin kuzey parseliyle birleştirilip Akdeniz’e bağlanacaktı. 

KIRIM’IN İLHAKINA GÖZ YUMAN ABD RUSYA’YI  ORTADOĞU’DAN UZAK  TUTABİLECEK Mİ?

Açık açık ifade edilmese de ABD’nin, Osmanlı’nın Karadeniz’i kontrol stratejisinin kopya etmeye çalıştığı, Karadeniz’de bayrak göstermek ve Rusya’yı Karadeniz’in kuzeyinde tutmak çabasında olduğu görülmektedir. Fakat ABD, bu konuda Osmanlı’nın çok gerisinde kalmıştır. İskoç tarihçi Neal Archelson’ın “Karadeniz” adlı ünlü eserinde anlattığı gibi, “Rusların açık denizlere ulaşmalarını Türklerin engel oluşturdukları üç kilit nokta vardı. İlki, Don Nehri’nin Karadeniz’e ulaştığı noktaya egemen olmak için inşa ettikleri Azak Kalesi. İkincisi, Kerç Boğazı’na set çekmek amacıyla yaptıkları Yeni Kale. Üçüncüsü de, doğal olarak Akdeniz’e açılan İstanbul ve Çanakkale boğazları”dır. 
Archelson  açıkça söylemese de, Osmanlı Karadeniz’i Kırım üzerinden kontrol altında tutabilmiştir. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü garanti eden 1994 tarihli Budapeşte Anlaşması’nın altında imzası bulunmasına rağmen Kırım’ın ilhakına göz yuman ABD’nin Karadeniz’de ve havzasında inandırıcı olması, üstünlük sağlaması mümkün değildir.  

1994 BUDAPEŞTE ANLAŞMASI’NDA  İMZASI BULUNAN ABD’NİN KIRIM’IN İLHAKINA SESSİZ KALMASI İNANDIRICILIĞINI YİTİRMESİNE NEDEN OLDU

Plan bu, ama gerçekleşme olasılığı nedir? Cardiff’teki NATAO Zirvesi’nde, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü korumak amacıyla 5 bin kişilik bir acil müdahale gücü kurulması kararının alındığı gün Putin, yeni nesil S-400 füzeleriyle Ukrayna sınırında tatbikat yapıyordu. Amerikan emperyalizminin, hedeflerini hayata geçirme operasyonlarına güçlü ataklarla karşılık veren Putin de, Sovyetler Birliği’ni diriltme çabalarından vazgeçmiş değil. 
ABD’nin, Rusların Akdeniz’e inmelerini engelleyebilmesi için, herşeyden önce, Osmanlı’nın bu konuda denenmiş ve sonuç alınmış Karadeniz’i Kontrol Stratejisi’ni kopya etmesi gerekirdi. Sovyetler döneminden kalma nükleer silahlarını geri vermesi koşuluyla Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü garanti eden 1994 Budapeşte Memorandumu’nda imzası bulunmasına rağmen, Putin’in Kırım’ı ilhakına göz yuman Obama’nın sözleri, özellikle Doğu Avrupa’da ne kadar inandırıcı olacaktır? NATO’nun, Ukrayna’yı korumak üzere 5 bin kişilik bir acil müdahale gücü oluşturması, Doğu Avrupa ülkelerinin, kendilerini Rusya’ya olan doğalgaz bağımlılığından kurtarma iddiasında olan ABD’ye güven duymaları konusunda yeterli olacak mıdır? 

NATO KOALİSYONU IŞİD’İ BİTİREBİLİR Mİ?

Rusya’nın, eski arka bahçesi Suriye’ye İran’la birlikte destek vermesi, ABD’nin Ortadoğu haritasını yeniden düzenlemeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’nin Suriye parselinde tıkanmasına neden olmakla kalmamış, Amerika’nın Ortadoğu petrolleri ve doğalgazı üzerinden küresel liderliğini sürdürmesini de zorlaştırmıştır. Çünkü, yalnız Rusya’nın değil, başta Çin olmak üzere pek çok ülkenin Ortadoğu’ya ilişkin hesapları ABD ile çatışmaktadır. “Büyük Kürdistan”ı hayata geçirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’nin olası sonuçları dikkate alındığında, Türkiye ile ABD’nin çıkarlarının örtüştüğü söylenebilir mi? 
NATO’nun Cardiff’teki zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la 1.5 saat görüşen ABD Başkanı Obama, IŞİD’e karşı oluşturulacak koalisyona Türkiye’nin de destek vermesini istemiş. Ortadoğu’nun BOP kapsamında yeniden düzenlenmesini sonuca ulaştırmayı hedefleyen NATO koalisyonunda yer alması istenen Türkiye’den önemli ve zor görevler yüklenmesi isteniyor. NATO Zirvesi’ni değerlendiren gazeteler, bu gelişmeyi, “Türkiye’nin zor kararı” olarak değerlendiriyorlar.  İster karadan, ister havadan yapılmış olsun, IŞİD’e karşı gerçekleştirilecek bir operasyonun Ortadoğu’nun kilit ülkesi konumundaki Türkiye’de bir yansıması olacaktır. 
IŞİD’A YAPILACAK BİR OPERASYONUN ÜRKİYE’Yİ  ETKİLEMEMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR

900 kilometrelik sınırımız olan Suriye’deki IŞİD militanlarına karşı gerçekleştirilecek herhangi bir operasyonun ekonomik, sosyal ve siyasi sonuçlarının Türkiye’yi rahatsız etmemesi mümkün değildir. Ortadoğu’da ilginç ortaklıkların oluşmasına neden olan IŞİD’ın bitirilmesi operasyonunun, Ortadoğu’yu, Ortadoğu enerji kaynaklarını bir kaos ortamı üzerinden kontrol altında tutmayı hedefleyen ABD’nin arzuladığı bir sonuç olabilir, ama Türkiye’nin mevcut ekonomik ve siyasi istikrarını sürdürebilmesi için, her türlü çatışmanın dışında kalma gibi bir zorunluluğu vardır. Türkiye, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da kaybettiği pazarlar nedeniyle, “dünyanın en kırılgan 5 ekonomisi” arasında anılmaktadır. Ekonomimizin, toplumsal dengelerimizin, sonuçta telafisi mümkün olmayan kayıplar getirecek denemeler yapma lüksü yoktur. 
Obama’yla yaptığı 1.5 saatlik görüşmede Erdoğan, IŞİD’’ın sonlandırılması amacıyla kurulması istenen koalisyon konusundaki çekincelerimizi anlatırken, “Şiilerin daha çok silahlanarak ülkelerindeki mezhep çatışmalarını büyütmesi ve bu arada Esad’ın güç kazanması” olasılığına dikkat çekmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerini, Türkiye’nin Ortadoğu’da oluşturulan kaos ortamından artık uzak durmak istediğinin bir ifadesi olarak değerlendiriyoruz. 
Şu aşamada, Ortadoğu’daki gelişmeleri, olası hedeflerinin bilincinde olarak, fakat dışarıdan izlemek durumundayız. Çünkü, Ortadoğu’da oluşan çok ilginç ortaklıkların kalıcı olma şansı çok azdır. Bu ilginç ortaklılar, hiç de arzulamadığımız sonuçların doğmasına neden olabilir.