Röportaj: Yağmur Tanyıldız

Başarılı çellist Çağ Erçağ ile hayatı ve yeni çıkan albümü ‘Aydınlık Evler’ hakkında konuştuk. Hem insan olarak, hem de müzisyen olarak örnek alınması gereken, Türkiye’nin gerçek değerlerinden biridir Çağ Erçağ… Sizlere bu değeri hatırlatmak ve tanıtmak istedim…

Klasik müzik aşığı olup da sizi tanımayan kimse yoktur sanırım. Fakat yine de bizlere kendinizden bahseder misiniz? Çağ Erçağ kimdir?

27 Ağustos 1976’da Ankara’da doğdum. Annem Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde idari personeldi; sesi çok güzeldi ve Türk Sanat Müziğini severdi. Babam ise yem fabrikasının yöneticisiydi. Gitar ve bağlama çalardı. Ailem benim de müziğe karşı bir ilgim olduğunu hissedip kulağımın iyi olduğunu düşündükleri için 10 yaşındayken onların da desteğiyle Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin çocuk korosu sınavlarına girdim. İlk yediye girince La Boheme Operası’nda solist oldum. Müzikte ilk adımlarım böyleydi. Daha sonra konservatuarı kazandığımda beni bateriye verdiler. Bateride melodi yoktu, sıkılmıştım ve istememiştim. Bunu dile getirince bateriden alıp çelloya verdiler. Enstrüman hakkında hiçbir şey bilmiyordum. ‘Kemanın büyüğü’ dediler, ‘olur’ dedim. Kemanın büyüğü diyerek tanıştım çello ile. 2003’te Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası solo viyolonseli görevine getirildim. Ayrıca 2002’de kurduğumuz, dört viyolonselden oluşan ‘Çellistanbul’ ve 2005 yılında Prof. Gürer Aykal öncülüğünde kurulan Borusan Quartet’in üyesiyim.

Müziğe ilk başlamanız nasıl gerçekleşti? Sizi yönlendiren kim oldu?


Müziğe başlamam annem ve babamın sayesinde olmuştu. Henüz ben 3 yaşımdayken müziğe olan tepkilerimi izleyip müzisyen olacağıma inanmışlar. Ailem tahminlerinde yanılmadılar ve bu yolda hep yanımda oldular. Babam bana her gün kulaklıkla müzik dinletirdi. Hiç unutmuyorum, 3 yaşındaydım ve Berlin Filarmoni eşliğinde David Oyştrah yorumuyla Beethoven’ın keman konçertosunu dinlerdim. Başarı önemli fakat aile desteği olmadan başarı tek başına yeterli olmuyor. Onlara bir kez daha yanımda oldukları için teşekkür ediyorum. Bugünlere geldiysem ve ismim ‘müzisyen’ olarak anılıyorsam, onların sayesindedir.

Sanat hayatınızda ya da genel olarak örnek aldığınız birileri var mı?


Açıkçası örnek aldığım kimse yok, olmadı. Kendi yolunu bulmaya çalışan, bu yolda da başarılı olmaya çalışan biriyim. Fakat bu cümlelerim yanlış anlaşılmasın. Elbette sanatına ve kişiliğine saygı duyduğum özel insanlar tanıyorum.

18 Şubat'ta çıkan "Aydınlık Evler" isimli albümünüzden bahseder misiniz?


Yaklaşık 1 buçuk yıl süren çalışma sonucunda ortaya çıkmış bir albümdür Aydınlık Evler. İçindeki şarkılara karar vermekte zorluk yaşadım, çünkü geçmişimden ve çocukluğumdan da izler taşımalıydı hepsi. Sevdiğim tüm şarkıları düşündüm, kendi kendime söyledim ve kalbimin sesine kulak verdim. Şarkılara karar verdikten sonra da birçok saygıdeğer üstatla ve başarılı müzisyenlerle çalıştım. Albümde ‘Divane Âşık Gibi, Uzun İnce Bir Yoldayım, Çarşambayı Sel Aldı, Bülbülüm Altın Kafeste’ gibi herkesin bildiği ve sevdiği şarkılar da yer alıyor. Toplam 10 eserle bir albüm oluşturduk. Ve ilk klip ise albümün çıkış şarkısı olan bestesi bana, sözleri Alper Angın’a ait ‘Yalnızım’ şarkısına çekildi.

Ankara-Aydınlıkevler semtinde büyümüş ve Aydınlıkevler takımında futbolculuk yapmışsınız. Albümünüzün isminin ''Aydınlık Evler" olmasının sebebi geçmişteki hatıralarınız mı?

Doğup büyüdüğüm semt olan Aydınlık Evler, kapıcının oğlundan, (meşhur) Bent deresi genel evi sahibinin çocuğundan, hayattan hiçbir beklentisi olmayandan, adam bıçaklayandan, hırsızlık yapandan, Müslüm Gürses dinleyip kendini jiletleyenden aynı zamanda yükseliş ve arı kolejleri gibi okullarda okuyandan, kısacası farklı toplumsal katmanlardan gelen ailelerin yaşadığı bir semtti. Bu ailelerin çocukları benim çocukluğumu geçirdiğim arkadaşlarımdır. Bu albümde yer alan 2 bestemin söz yazarı Alper Angın'ın evinde bu insanlarla bir araya gelip gitar, ud ve kanun eşliğinde şarkılar söyleyip besteler yapıp eğlenirdik... Aile ortamında ise Karadenizli bir aile olarak bazı geceler mutlaka bir büyüğün evinde toplanılır; annem, babam, halalarım ve dayılarım yani herkes bir şeyler çalıp söylerdi. Annem, babam ve ben evde yalnız kaldığımızda, özellikle hafta sonları babam bağlama ya da gitar, ben de çello ile anneme eşlik ederdik. Uzun lafın kısası ben böyle bir aile ve mahalle ortamında büyüdüm. Bütün bu farklılıklar ve zıtlıklar müzik hayatıma çok büyük zenginlik katmıştır. Kısacası beni sadece çellist olarak tanıyanlar bu albümle birlikte benim geçmişimi de tanısınlar istedim. Ayrıca geçmişimdeki arkadaşlarıma ve kendime verdiğim bir söz, bir hediyedir bu albüm…




Albümünüzde ilk defa şarkı da söylediniz. Sizin için nasıl bir deneyimdi sesinizi kullanmak? Kalbinizi çello çalmak kadar mutlu edebildi mi şarkı söylemek?

Enstrümanımın yerini şarkı söylemek alamaz tabi ki ama keyif alarak şarkı söyledim. Fakat bu konuda daha yolun başındayım. Yine de çok güzel yorumlar aldım ve bunun için de çok mutluyum.

Sanatınız ve müziğinizde size ilham veren nedir? Sahnede çellonuzun yanına geldiğinizde hangi duygular içerisinde oluyorsunuz?

İlham alabilmek için öncelikle ülkenizde barış hüküm sürmeli. Barış kelimesinden uzak olduğumuz şu zamanlarda maalesef ilham alabileceğim hiçbir şey yok. Sanatçının sanatını mutlu bir şekilde yapabilmesi için her şeyden önce vatandaşı olduğu ülkenin her kesimi huzur içinde olmalı. Benim müziğim huzurla dinlensin isterim… Ve hayata dair dertlerim, üzüntülerim var. Güçlü olanın zayıf olana şiddet uygulaması, belki de benim gördüğüm en büyük derttir hayata dair. İnsanlar arasında iletişimin çok zor kurulduğu şu zamanlarda; anlaşmak adına, anlaşabilmek adına elimdeki tek şey müzik…

Sanatınızla ilgili hayalleriniz var mı?


Gelecek ile ilgili tek hedefim, dünyanın dört bir köşesinden mümkün olduğunca fazla müzisyenle çalmak olabilir. Ünlü orkestralarla, ünlü salonlarda çalma konusunu ise kendi haline bırakıyorum. Fakat kim bilir, belki günün birinde Berlin Filarmoni’yle de konser veririm.

Sizi idol olarak gören, müzisyen olma hayalleri kuran gençlerimize nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?

Hayallerinden vazgeçmesinler fakat sadece hayal kurmakla da yetinmesinler. Ben sabah 8’de kalkıyorum ve günde en az 5 saat enstrümanımla vakit geçiriyorum. Bazen 12 saate dahi çıkabiliyor bu rakam. Haftanın sadece bir günü çalışmayıp kendime vakit ayırıyorum. Kısacası bu yolda ilerlemek isteyen herkese disiplinli bir şekilde çalışmalarını tavsiye ediyorum.

Müzik dışında boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?


Konservatuar yıllarında bir yandan da karakalem desenler çizer, yağlıboya resimler yapardım. Resim yapmak beni mutlu ediyor. Boş zamanlarımda konservatuar yıllarımdan kalma bu hobime vakit ayırıyorum.

Son olarak gazetemiz okuyucularına neler söylemek istersiniz?


Ülkemiz için barış ve aydınlık günler diliyorum. Önce Vatan gazetesi okuyucularına ise sevgilerimi sunuyorum. Bu keyifli röportaj için sana da teşekkür ederim Yağmur. Herkese selamlarımla…