Kerkük referandumunu beklerken, Musul operasyonu başlatıldı. Yapılmak istenen sır değildir; Kerkük, Irak Anayasası’nın 140. maddesinin emrettiği şekilde yapılacak bir  referandumla Irak Kürt Bölgesi Yönetimi’ne bağlandıktan sonra, DEAŞ’ın emanetinde bulunan Musul da bir şekilde geri alınıp Barzani’ye bağlanacaktır.

Bu post-modern işgal operasyonu tamamlanır tamamlanmaz da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi bağımsızlığını ilan edecek ve ABD ile, petrol ve doğalgaz konularında bir dizi anlaşmalar imzalayacaktır. 

Bütün bu soyguna kim itiraz edebilir? “Her şey uluslararası hukuka uygun” (!) değil mi? Çağdaş haramilerin Irak’ın petrol bölgelerini, uluslararası hukuk çerçevesinde Irak’tan koparma operasyonunu izlemekteyiz. Bu, tarihte benzeri görülmemiş uluslararası bir soygun örneğidir ve ilerde ders olarak okutulacaktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Musul’da da varım, masada da varım” sözlerini “Ne yani, Musul’u, Kerkük’ü işgal mi edeceğiz” şeklinde karşılamak aymazlıktır. Musul/Kerkük bazıları açısından “tarihten bir yaprak”tır, ama Ortadoğu’daki paylaşım savaşının odak noktası haline gelmiş olmasından ve “kurtarma operasyonunun” üreteceği sorunlardan dolayı, Türkiye açısından son derece önemlidir.

M. KEMAL SALLI

ABD/İsrail Koridoru Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde kantonlar oluşturarak Akdeniz’e doğru ilerlerken Musul IŞİD/DEAŞ’ın emanetindeydi, yani kimsenin malı değildi. İster inananın ister inanmayın, Irak’ın iki milyon nüfuslu, ordu birlikleri tarafından korunan ikinci büyük kenti Musul, tek kurşun atılmadan teslim alınmıştı.

Birkaç bin kişilik IŞİD/DEAŞ militanı iki milyonluk bir kenti nasıl tek kurşun atmadan ele geçirdi, Musul’un merkez bankasını nasıl yağmalayabildi, nasıl petrol satışı yapabildi?” sorularına inandırıcı bir yanıt vermek çok zor. Musul bir plan çerçevesinde Irak yönetiminin kontrolünden kurtarılmış, IŞİD/DEAŞ’ın emanetine aktarılmıştı. Bugün “Türk askeri Başika’dan çıksın” diyen, kuvvet komutanlarının arasında askeri üniformayla poz veren Irak Başbakanı İbadi’nin efelenmelerine bakmayın siz, o kulağına üflenenleri söylüyor. Başbakan İbadi de onun kulağına söyleyeceklerini fısıldayanlar da dünya kamuoyu önünde gülünç duruma düşüyorlar.

Kürt Koridoru” görünümlü ABD/İsrail Koridoru Halep’te duvara toslayınca çağdaş haramiler koridorun başına, Musul’a döndüler. Kerkük, Musul’un işgali sırasında kargaşadan yararlanılarak Irak Kürt Yönetimi Bölgesi’ne bağlanmıştı. Türkiye’nin Başika’da asker bulundurmasından rahatsız olan Irak yönetimi Kerkük’ün el değiştirmesine nedense ses çıkarmamıştı.

Kerkük referandumunu beklerken, Musul operasyonu başlatıldı. Yapılmak istenen sır değildir; Kerkük ve Musul “uluslar arası hukuka uygun olarak” Irak Kürt Bölgesi Yönetimi’ne bağlanacak ve ana gövdeden koparılacaktır. Bu post-modern işgal sonrasında Barzani’yi neler beklediğini hep birlikte göreceğiz..

KERKÜK REFERANDUMU VE “MUSUL’UN KURTARILMASI” OPERASYONLARI BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZ DEĞİLDİR

Bu defa iş ciddi; post-modern işgal adım adım gerçekleştiriliyor. Bugüne kadar birkaç kez ertelenen Kerkük referandumu basit bir halk oylaması olmayacaktır. ABD’li hukukçuların yazdıkları Irak Anayasası’nın 140. maddesi gereğince yapılacak Kerkük referandumu, Irak’ın petrol zenginliğinin  geleceğini belirleyecektir. 

Kerkük referandumundan çıkaracağımız çok önemli dersler vardır. 

Kerkük referandumu, ordusu dağıtılan bir ülkenin, uygulanan bir referandum oyunuyla, sahip olduğu petrol zenginliğini kendi eliyle bir başka yönetime teslim etmesi gibi çok önemli bir sonuç doğuracaktır.  

1.Körfez Savaşı’ndan (1991) bu yana uygulanan operasyonlarla demografik yapısı değiştirilen Kerkük’ün, bir referandum oyunuyla Bağdat yönetiminden koparılarak Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne bağlanması post-modern bir işgal örneğidir, Irak petrollerinin yağmalanmasıdır.  

Hatırlanacağı gibi, 2014 yılında DEAŞ Musul’u tek kurşun atmadan teslim alırken, Barzani de Kerkük’ü Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) bağladığını duyurmuştu. Bu iki operasyon, dünyanın en önemli petrol rezervlerine sahip olan Musul ve Kerkük’ün Bağdat yönetiminden koparılma operasyonuydu. Yakın bir gelecekte yapılacak operasyonla Musul, emanet edildiği DEAŞ’tan “kurtarılacak” ve bekleme odasına alınacaktır. Kerkük referandumu sonuçları açıklandığında, Musul da Kerkük de Barzani yönetimine bağlamış olacaktır. 

ABD’nin “Irak’tan çekildik” açıklaması “Büyüklere masallar”ın pembe sayfalarından biridir. Bunca riski göze alarak bölgemize çöreklenen ABD önderliğindeki küresel sistem, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bütünüyle hayata geçirme ve bölgemizde İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu kurma, Akdeniz’i bir Batı Gölü’ne dönüştürme konusunda kararlıdır ve bu hedefi zorlamaktadır. 

BOP’un en önemli hedeflerinden biri, Irak ve Suriye’nin kuzey parselleri üzerinden Akdeniz’e uzanan bir ABD/İsrail Koridoru oluşturmak ve Ortadoğu’nun yağmalanan petrol ve doğalgazını bu koridor içinden Akdeniz’e ulaştırıp pazarlamaktır. Ülkemizi güney sınırlarımız boyunca kuşatacak bu koridora, bizim gibi, Suriye, Rusya ve İran da karşıdır. Koridorun önü Çobanbey’de, “Fırat Kalkanı”yla kesilmiştir. 

ABD/İsrail Koridoru’nun önü kesilince, ABD yeniden koridorun başına dönerek, Musul ve Kerkük konusunu gündeme taşımıştır. Önce Kerkük sonra da Musul konuları bir çözüme bağlanacaktır. 

KERKÜK’ÜN STATÜSÜNÜ REFERANDUMA BAĞLAYAN IRAK ANAYASASI ABD’Lİ HUKUKÇULAR TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTI. “MUSUL’U KURTARMA OPERASYONU” DA ABD’Lİ HUKUKÇULARIN ÖNERİLERİ DOĞRULTUSUNDA YÜRÜTÜLÜYOR.

ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında belirsizliğini koruyan en önemli konulardan biri de Kerkük’ün statüsüydü. İşgal sonrasında ABD’li hukukçular tarafından hazırlanan ve silahların gölgesinde yapılan oylamada Irak halkının “özgür iradesiyle” (!) kabul ettikleri “Irak Anayasası”nın (!) 140. maddesine göre Kerkük’ün statüsü referandumla belirlenecekti. 

Türkiye, Barzani ile yaptığı petrol anlaşmaları nedeniyle, yıllar yılı Kerkük’ün Kürtleştirilmesine ses çıkarmadı. 2014 yılında DEAŞ Musul’u tek kurşun atmadan ele geçirirken, peşmergeler de Kerkük’ü Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi sınırları içine alıverdiler. Türkiye’nin bu operasyona da bir itirazı olmadı. 

TÜRKİYE MUSUL’U ÜÇÜNCÜ KEZ KAYBEDİYOR

Kerkük’ün statüsünü referanduma bağlayan Irak Anayasası ABD’li hukukçular tarafından hazırlanmıştı. “Musul’u IŞİD/DEAŞ’tan kurtarma operasyonu da ABD’li hukukçuların önerileri doğrultusunda yürütülüyor. Türkiye’nin 1926’da Irak’ın bağımsız olması koşuluyla vazgeçtiği Kerkük ve Musul el değiştirirken Türkiye’nin uluslararası hukuk açısından bir problem çıkarması istenmiyor. Bir başka yazının konusudur, ama yine de not düşelim, ne acıdır ki Türkiye, bilim adamı yoksulluğundan, Musul’u üçüncü kez kaybediyor..

Anlaşılan o ki, Ortadoğu petrollerini ve dağıtım yollarını kontrol altına alabilmek için bölge ülkelerinde insanlık tarihinin en acımasız katliamlarına neden olan ABD, “Irak’tan çekiliyorum” açıklamasına rağmen ne Irak’tan ne de Suriye’den çekilebilecek durumda değildir. İmajını daha fazla yıpratmak istemeyen ABD, dünya petrollerinin önemli bir kısmını oluşturan Irak’ın petrol ve doğalgaz rezervlerine Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden el koymak istemektedir. 

Kerkük, Irak Anayasası’nın 140. maddesinin emrettiği şekilde yapılacak bir  referandumla kuzeye bağlandıktan sonra, DEAŞ’ın emanetinde bulunan Musul da bir şekilde geri alınıp Barzani’ye bağlanacaktır. Bu operasyon tamamlanır tamamlanmaz da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi bağımsızlığını ilan edecek ve ABD ile, petrol ve doğalgaz konularında bir dizi anlaşmalar imzalayacaktır. 

Bütün bu soyguna kim itiraz edebilir? “Her şey uluslararası hukuka uygun” (!) değil mi? Çağdaş haramilerin Irak’ın petrol bölgelerini, uluslararası hukuk çerçevesinde Irak’tan koparma operasyonunu izlemekteyiz. Bu, tarihte benzeri görülmemiş uluslararası bir soygun örneğidir ve ilerde ders olarak okutulacaktır.

Yağma ve talan uluslar arası hukuk çerçevesinde sürdürülüyor. Ortadoğu’daki Türk varlığı terör örgütlerinin düzenledikleri katliamlarla yok ediliyor. Yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimleri yakılıp yıkılarak harabeye dönüştürüldü. 1200 kilometrelik güney sınırlarımız boyunca bir terör koridoru oluşturuluyor. 

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından/dağıtılmasından hemen ardından 1991’deki I. Körfez Savaşı’yla başlatılan Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme operasyonlarının gerçek hedeflerini doğru okuyamamış olmanın ve gerekli tepkiyi gösterememiş olmanın sıkıntılarını yaşamaktayız. 

Artık fotoğrafın bütününü görme zamanı gelmiştir. Şunu unutmayalım, Türkiye’yi 1200 kilometrelik güney sınırları boyunca kuşatma harekatı I. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ın 36. Paralel boyunca pasta dilimi gibi bölünmesiyle başlatılmıştı. Suriye’nin kuzey parselinde oluşturulan kantonlar birbirine eklenerek yürütülen kuşatma operasyonu Fırat’a dayandı. Fırat Kalkanı ile “dur!” dedik. I. Körfez Savaşı sonrasında bir Dicle Kalkanı oluştursaydık, acaba Fırat Kalkanı’na gerek kalır mıydı?

Türkiye açısından Suriye coğrafyasında, Çobanbey’den Halep’e, Bayır-Bucak’a uzanan Türkmen coğrafyası ne kadar önemliyse, Irak’ta Telafer’den Musul-Kerkük’e, Bedre’ye uzanan Türkmeneli coğrafyası o kadar önemlidir.

Kerkük referandumu ve Musul’un kurtarılması sonrasındaki gelişmeler, Irak’ın bölünmesi gibi bir sonuç üretirse, “Fırat Kalkanı”nı zorunlu kılan gerekçeler bir “Dicle Kalkanı”nı gündeme getirebilir. 

Çünkü Türkiye, Irak Türkmeneli’ni oluşturan Telafer, Zaho, Eski Kelek, Musul, Kerkük, Erbil, Mahmur, Altunköprü, Tavuk, Tuzhurmatu, Tazehurmatı, Kıfri, Karatepe, Diyala, Mendeli ve Bedre’de bugüne kadar uygulanan insanlıkdışı uygulamalara, katliamlara daha fazla seyirci kalamaz. 

Çünkü Türkiye, onyıllar boyu ülkemizin birliğini, bütünlüğünü hedef PKK terör örgütünün komuta merkezinin Türkmeneli’ndeki Kandil’de barınmasına artık izin veremez. 

Çünkü Türkiye, 1926’da, Irak’ın bağımsız bir ülke olması koşuluyla vazgeçtiği Musul ve Kerkük petrollerinin bir referandum komedisiyle bir başka “yönetime” devredilmesine kayıtsız kalamaz. 

Ne diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan, Musul operasyonu konusunda: “Türkiye artık bu noktada kalamaz. Statüko bir şekilde değişecek. Ya ileri hamlelerle atılım yapıp kazanacağız ya da küçülmeye mahkum olacağız. Ben ileri hamleler yapmaya kararlıyım.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Musul’da da varım, masada da varım” sözlerini “Ne yani, Musul’u, Kerkük’ü işgal mi edeceğiz” şeklinde karşılamak aymazlıktır. Musul/Kerkük bazıları açısından “tarihten bir yaprak”tır, ama Ortadoğu’daki paylaşım savaşının odak noktası haline gelmiş olmasından ve “kurtarma operasyonunun” üreteceği sorunlardan dolayı, Türkiye açısından son derece önemlidir.

Türk Akımı da, Musul’un “kurtarılması” sonrasında gündemimize girecek ayrı bir kavga konusu olacaktır.