“ 'Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar.'
“(George) Orwell, (“1984” adlı) romanında 'şimdi'yi denetim altında tutan diktatör iktidarın, 'geçmişi' ve 'geleceği' de denetim altında tutmak için bir taraftan geçmişte gerçekten yaşanmış olan tarihi silip yok ederken diğer taraftan plânladığı toplumsal düzene uygun yeni bir tarih uydurduğunu anlatmıştır.” (Sinan Meydan, Panzehir, İstanbul - 2015, s. 17)
Bazıları “Erken Cumhuriyet dönemi hakkında cidden bilgisizdir, cahildir. Ne İstiklâl Mahkemeleri tutanaklarını incelemişler, ne resmî gazeteye bakmışlar ne de dönemin basınını taramışlardır. İşlerine yarayan her bilgiyi, acaba doğru mu yanlış mı diye hiç sorgulamadan 'gerçek' diye kullanmışlar(dır).” (a. g. e., s. 143)
Halbuki “En tehlikeli yalan; yarısı hakikat olan yalandır. Çünkü çürütülmesi zordur.” hükmüne masadak olmuşlar / ona uygun hareket etmişlerdir.
Ne yazık ki, “Türkiye maalesef sorgulamadan inananlar (!) cennetidir.” (a.g.e., s.190)
Oysa kabuğa bakarak iç hakkında hüküm verilmez. Verilmemeli.
Çünkü sırf hadise ve olaylara bakarak hakikat ve gerçekler lâyıkı veçhile öğrenilemez.
Kaldı ki: “Bakmaktan çok görmek, okumaktan çok anlamaktır önemli olan. Ağaçlara bakarken, ağaçların arasından kaybolmadan ormanı görebilmektir önemli olan!” (a.g.e., s. 91)
Üstelik kavramların, cümlelerin yanlış anlaşılması, doğrusunu reddettirmemelidir.
“Atatürk'ün şu sözleri...hepinizin mâlûmudur: 'Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtan bir hal alabilir...' “ (a.g.e., s. 66)
Halbuki: “Hakikati söyleyenlerine göre öğrenme. Hakikati bizzat kaynağından öğren; söyleyenlerin de ne olduğunu öğrenmiş olursun.” diyen Hz. Ali; doğruya, hak ve hakikate götüren yolu veciz bir şekilde -asırların ötesinden- bizlere mütemadiyen seslenip durmaktadır.
X
Mustafa Kemal Atatürk; tarihimizde istisnaî / saded dışı / nâdir rastlanan, nev-i şahsına münhasır / sadece kendisine benzeyen / tarihte ender rastlanan / çok nâdir görülen bir tarihî / tarihsel şahsiyettir. Çok yönlüdür. Çok renkli ve çok hareketli bir hayat geçirmiştir.
Öğrenciliğinde / askerî talebeliğinde, komutanlığında ve reisicumhurluğunda yâni siyasî hayatında şaşırtıcı, dikkate şayan bir şekilde titiz, çok şık giyinen, çok okuyan, sayısız kitap karıştıran; okuduğu kitapların sayfalarının kenarlarına notlar düşen, sayfaları fikir çiçekleriyle süsleyen bir müstesna şahsiyet olup, hem Şark'tan hem de Garp'tan haberdar olan / haberli bulunan bir nâdire-i fıtrat / yaratılış harikasıdır. 
Evet, Atatürk; aydınlar ve subaylar arasında sivil ve resmî zevat beyninde en çok okuyan, en çok kitap karıştıran, düşünen biri. Dört bini aşkın kitapla haşir neşir olan Atatürk; önemli gördüklerini işaretlemiş; sayfa kenarlarına kendine göre notlar yazmıştır. 
Nitekim çeşitli yer ve zamanlarda konuştukları; otuz cilt kadar kitapta ancak toplanabilmiştir. Tarihte konuşmaları ve nutukları bu kadar yekûn tutan başka birini göstermek; her halde zor olsa gerek.
Özellikle Batılı düşünürlerini çok iyi takip etmiş; dolayısiyle onlardan çok etkilenmiştir.
“Atatürk'ün...(bazı) yazıları incelendiğinde, L. Caetani'nin 'İslâm Tarihi'nden izler taşıdığı görülmektedir. Ayrıca Atatürk'ün...(bazı) yazıları yazarken Afet İnan'a L. Caetani'nin 'İslâm Tarihi'nden bazı bölümleri çevirtmesi, onun Caetani'yi kaynak olarak kullandığını kanıtlamaktadır.” (a.g.e., s. 80)
Hitabeti mükemmeldi. Nerede ne zaman ne konuşacağını çok iyi bilir ve takdir ederdi. Engin ve zengin bir kültür sahibiydi. Türk, İslâm ve Batı tarihini derinlemesine bilirdi.
Mutlakıyet, Meşrutiyet ve kendi kurduğu Cumhuriyet idaresini bizzat yaşamıştır.