Gazetelerde de yer alan haberlerde, doğu ve güneydoğudaki illerimizde musluklarından kan akan billboardlardan sonra, sözde mahalle sakinleri adına asılan “HDP dışında başka partinin girmesi tehlikeli ve yasaktır” yazılı pankartla seçmenler açıkça tehdit edilmekte.
7 Haziran’da baraj altında kalma korkusu yaşayan ve Türkiye Partisi imajıyla halkı kandıran HDP’nin terörden beslenen yüzü her geçen gün bir şekilde medyaya yansıyor. Bunun adına da demokrasi deniyor!!!
Doğu ve Güneydoğu’da HDP için tehditle oy isteyen PKK’lılar, seçim öncesi özellikle Doğu-Güneydoğu Anadolu bölgesinde Kürt kökenli vatandaşları tehdide başladılar. HDP’ye oy vermeleri için aileleri çocukları üzerinden tehdit ettiğinden şikayet ediliyor.
Akşam gazetesinde yer alan habere göre; PKK’nın silahlı kanadı HPG, bölgede nüfuzlu kişilere özel mektuplar gönderiyor. Sözde bölge komutanının kaleme aldığı mektuplarda HPG mührü de bulunuyor. Tehdit mektuplarında oyların HDP dışında çıkması halinde “sonuçlarına katlanılacağı” uyarısı yapılıyor. Vatandaş “Biz huzura oy vereceğiz. Devletimizden sadece sandık güvenliği istiyoruz. Oyumuzu rahat kullanalım” diyor.
Bölgede bir kişinin 100 kişi adına, hatta ölüler için bile oy kullandığı söyleniyor. İşyeri sahipleri AK Parti’ye seçim bürosu kiralamamaları için tehdit ediliyor.
Aynı durum oto kiralama şirketleri için de geçerli. Yine de kiralama yapılırsa, korkudan plakaların kenarları kapatılıyor.
Eve veya işyerine gelenler çetele tutuyor, isimlerin karşısına eksi ya da artı yazıyor. “Eksi” yazılanlara PKK’nın şehir yapılanması yeni ziyaretler yapıyor, Bu kez “Mahkemeye çıkarırız, çocuğunuzu dağa alırız” gibi tehditler başlıyor. Nazikçe başlayan “Oyunuzu bize verin” sohbetleri daha sonra tehditle devam ediyor...
Örgütün dağlarda kurduğu sözde mahkemeleri herkes biliyor, hatta resmi mahkemelerde normal davaları çözümleyemeyen vatandaşlar bile örgüt mahkemesine başvuruyor.
Özellikle muhtarlar korku içinde, çünkü “Köyünden, mahallenden sen sorumlusun” tehditlerini hemen hepsi almış. Buraya kadar yazdıklarımın hepsi gazetelerden derledim.
Açılım, saçılım, çözülüm derken derken ülkemizin geldiği durumun vahameti ortada... Bu gidiş hayra alamet değil. Bu nasıl bir seçimdir ki korkutma, baskı ve tehditle insanların iradesine ipotek konulurken, savcılıklar, YSK veya diğer yetkili makamlardan ses çıkmıyor... Seçim, denilen olay adı üstünde insanların kimsenin etki ve baskısı altında kalmadan tercihini belirleyebilmesi değil midir? Demokrasinin varlığının teminatı sandık güvenliği ve özgür oy kullama hakkı değil midir? Bu şartlar altında alınacak sonuçlar gerçek temsiliyeti yansıtabilecek midir?
Bütün bunlara rağmen, iktidarın hala gerginlik ve kutuplaştırma politikasında ısrar etmesi bize ne kazandıracak merak ediyorum. Din, mezhep, etnisite üzerinden yapılan siyasetin çevremizi nasıl bir yangın yerine döndürdüğünü son yıllarda komşularımızın yaşadığı acılara şahit olarak görüyoruz. Bir AKP milletvekilinin kendi aklınca küçümsemek amacıyla reklam arası dediği Cumhuriyetimizin, şimdi onun bile farkında varamadığı çok düşündürücü bir reklam arasına girmek üzere olduğuna dikkatinizi çekerim. Özet olarak Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir... Bu kutuplaşma ve halkta oluşan duygusal kopuş bazı çevrelerce sürekli körüklenirken varılacak yer, inşallah güneydeki komşularımız gibi olmaz.
Türkiye’nin iç kutuplaşmayı aşması için elimizdeki tek geçerli ve akılcı model Atatürk’ün çizdiği yoldur.”