…Yıl 1515. Bir Alman kasabasının pazar meydanı, çepeçevre gotik evler. Meydan kalabalık. Halk bağrışıyor, itişip kakışıyor meydanın ortasına doğru. Ortada bir masa kurulmuş, başında kahverengi cübbeli bir keşiş oturuyor. 

Keşişin adı Tetzel, indulgentia satıyor Papanın izniyle. Indulgentia müsamaha demek Latince, göz yumma, günah bağışlama.. 

Ortaçağdan kalma bir adet: Günahlı kişi kiliseye para vererek af beratı alır. Karlı bir iş. Cenneti kazanmak için bir çeşit yatırım.  İnsan ne kadar suç işlerse işlesin, Araf’a bile uğramadan doğru cennete gidebilir. Tetzel’in meydanlarda dolaştırdığı papaz çömezleri, ellerinde kaseler ile şöyle de bir beyit tutturmuşlar: Altın değince tasa, ruhlar uçar halasa!

Halk da koşuşur. En başta derebeyleri, prensler, dukalar; herkes varlığına göre bono alacak. 20 florini verdin mi, tamam, işin iş, yolun cennet. Şöyle birkaç yüzyıl eğlenebilirsin azizler, azizeler, meleklerle birlikte. 

O kadar paran yoksa bir florinlik, yarım florinlik, giderek çeyrek florinlik aflar da var, onlardan satın alabilirsin. Ama pek güven olmaz onlara, yarı yolda bırakırlar insanı. Ne de olsa yarım bilet, çeyrek bilet! Parasına göre, parasına göre. 

İşler iyi gitti bu 1515 Mart ayında: 17.443 bonoya karşılık 127.799 yıllık günah bağışlandı. Sonsuzluğa dek değil çünkü bu iş; yarın öbür gün Papalık gene bir toplu parayı gereksinir, gene açar bir af kampanyası…

Papadan köy papazına kadar kurulan bu teokratik düzen, aristokratik düzenin tıpkısıydı. Din işleriyle devlet işlerinin ayrılması şöyle dursun, Hıristiyanlık kurumu, devleti dinle pekiştiren, devlet üstünde bir devlet olmuştu. Duasını da cezasını da papazın karar ve buyruklarına göre ayarlayan kişinin inanç diye bir sorunu yoktu aslında. Tanrı’dan insana varan yol, din yetkilileriyle öylesine döşenmişti ki gözü kapalı yürünebilirdi bu yoldan. 

Diyecek yok, herkes memnundu… Bu alışverişi alaya almayan bir adam vardı. 1515 Almanyasında: Martin Luther. Bir o, bu işe diyecek bir şey buldu ve 95 madde halinde kaleme aldığı bir protestoyu kilise kapılarına astırdı. Kaynak: Azra Erhat