SAHNELERİN ZİRVESİNDEN GÖNÜLLER TAHTINA…

İnsan ve kitap… Her ikisi de değerlidir, yekdiğerlerinin değerine değer katarlar. 
Hayat bir kitaptır. Okunması gerekir.   
Hayat ve insan, ayrılmaz bir bütündür. ‘Kitap gibi’ insanlar  vardır. Okunası... 
İnsanlar vardır, kitap yazarlar… İnsanlar vardır, kitaplara mevzu olurlar. 
Kitap ve insan arasında daha pekçok bağlar vardır. 
Türkçemizi en güzel kullanan yazarlarımızdan biri olan Refik Hâlid Karay (1888-1965), kitap ve insan arasındaki bağları işleyen bir yazı yazmış olmalıdır. Bulduğumda bu sayfadan okuyucularıma sunacağım. 
Sözü fazla dolandırmaya gerek yok: ârif olan okuyucularım anlamışlardır. Kitap tanıtımlarının yapıldığı bu sayfada, bu hafta, kitap gibi, kıymetli bir kitap kadar değerli bir insandan bahsedeceğim:
Münip Utandı…
Günümüzde ‘Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’ adı ile T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak faaliyet gösteren müzik topluluğuna, 24 yaşında iken 1976 yılında, o târihte koroyu yönetem Nevzad Atlığ’ın dâveti üzerine imtihan kazanarak dâhil oldu. Başta, (Cenab-ı Allah’tan  sağlıklı ve uzun ömür dilediğim) Prof. Dr. Nevzad Atlığ olmak üzere, Mefharet Yıldırım (1919-1998), Necdet Yaşar (1930-2017), Melahat Pars (1918-2005) ve Süheyla Altmışdört gibi üstadlardan müzik eğitimi alarak  yetişti. 
Bekir Sıtkı Sezgin’in hayrü’l-halefi olarak olarak; Abdülkadir Merâgî (1360-1435), Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi (1630 veya 1640-1712), Hacı Sâdullah Ağa (1730-1812), Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi (1778-1846), Hacı Ârif Bey (1831-1885), Tanbûrî Cemil Bey (1873-1916) ve Münir Nurettin Selçuk (1900-1966) gibi, klasik Türk mûsıkîsinin büyük bestekârlarının ‘demir leblebi’ mesâbesindeki ağır eserlerini, aslına sâdık kalarak, nüans ölçüsündeki ses renkleri ve nağme ilâveleriyle, kendidisine has usta işi yorumlarla okudu. O’nun okuyuşunda ve tavırlarında insana huzur veren,rûhunu kirden-pastan arındıran, dinleyeni kemâle erdiren nezih bir üslûp vardır.  
41 yıl içerisinde Koronun, İstanbul’da gerçekleştirdiği yaklaşık 1700 konserinde, diğer şehirlerdeki ve yurt dışındaki konserlerde bulundu. Hastalık veya başka bir mâzeret sebebiyle vazifede bulunmadığı konser olmamıştır. İstanbul Üniversitesi Türk Mûsikîsi Konservatuarı’nda dersler verdi, konser salonlarına gelemeyen hayranları için, birincisi 1997, sonuncusu 2015 yılında olmak üzere  16 CD kaydı yaptı. Bu CD’lerde seslendirdiği eserlerden bâzıları, bestekârlarıyla birlikte şöyledir: 
*Yalnız bırakıp gitme bu akşam yine erken (Mısırlı Ûdî İbrâhim), *Ey büti nev edâ olmuşum müptelâ (Dede Efendi), *Hastayım yalnızım, seni yanımda görüp bahtiyar ölmek isterim (Lemi Atlı), *Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına (Kaptanzâde Ali Rıza Bey), *Olmaz ilaç sine-i sad pareme (Haci Ârif Bey), *Rüzgâr söylüyor şimdi o yerlerde bizim eski şarkımızı (Şekip Ayhan Öz-ışık), *Koklasam saçlarını bu gece taa fecre kadar (Artaki Candan), *Endülüs’te raks (Münir Nurettin Selçuk), *Gamzedeyim devâ bulmam (Kemânî Tasyos Efendi), *Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul (Münir Nurettin Selçuk), *Aşkı seninle tattı, hicranla yandı gönül (Fehmi Tokay), *Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin? (Osman Nihat Akın) *Yâr senden kalınca ayrı istemem yazı baharı (Münir Nurettin Selçuk), *Titrer yüreğim her ne zaman yâdıma gelsen (Suphi Ziya Özbekkan), *Geçmesin günümüz sevgilim yasla, o güzel başını göğsüme yasla (Alâeddin Yavaşça), *Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç (Münir Nurettin Selçuk), *Ayrıldı gönül şimdi yine bir tek eşinden (Zeki Duygulu), *Yine bir gülnihal aldı bu gönlümü (Dede Efendi) ve diğerleri. 

*     *     *

Türkiye’mizde, ayda bir defa kültür faaliyeti gerçekleştiren kurum ve kuruluşlar, o aydaki programlarını geçmiş yıllarda, o ay içerisinde vefat eden tanınmış bir şahsa hasrederler. Bilindiği gibi Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazretleri, 17 Aralık 1273 tarihinde ebedî âleme intikal etmiştir. Bu sebeple koro, programına, Hüseyin Fahreddin Dede’nin (1854-1911) Acemaşiran Âyin-i Şerifi ile başladı. 
İkinci bölümde Münip Utandı’nın solo programı vardı: Bu bölüm saz heyetinin icra ettiği Asdik Ağa’nın muhayyerkürdi peşrevi ile başladı. Sultan Üçüncü Selim Han’ın (1761-1808) ve  Sâdi Işılay’ın (1899-1969) bestelediği muhayyer sünbüle şarkılarla devam etti. Son iki şarkının ilki, Râkım Elkutlu’nun (1874-1948) Muhayyerkürdi ve Ahmet Râsim Bey’in (1864-1932) muhayyer makamındaki besteleri idi.  
Münip Utandı, Klasik Türk Müziği Korosu’nun 3 Aralık 2017 Pazar günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda icra ettiği 2017-2018 dönemi konserlerinin birincisinde yapılan kısa törenle emekliye ayrıldı. 
Anadolu’muzda bir söz vardır: ‘Hekimin, öğretmenin   ve sanatkârın emeklisi olmaz.’ Nitekim korodan emekli olan Adnan Mungan ve Mithat Özyılmazel, ‘misâfir sanatkâr’ olarak müzik severlerin huzuruna çıkıyorlar. Münip Utandı’yı da mutlaka korolarda ‘misâfir sanatkâr’ olarak dinlemek imkânı bulabileceğiz inşallah. 
Münip Utandı’nın küçük konserinden sonra Mithat Özyılmazel’in sunumu ile icra edilen törende, Münip Utandı ile birlikte emekliye ayrıyan 2 kişiye plaketleri verildi. 1500 kişilik salonu hiç boş koltuk kalmamacasına dolduran klasik müzikseverler, babasının plâketini takdim eden Merve Utandı Kalkan’ın heyecan ve duygu dolu konuşmasını ve Münip Utandı’nın tevâzuun zirvelerinde gezinen vakur bir eda ile vedâ mesajından  sonra ayakta ve coşkun alkışlarıyla hayranı oldukları büyük sanatkârı emeklilik hayatına yolcu ettiler. 
Bu değişiklikten memnun olacak tek kişi, herhalde torunu Nilsu Kalkan olacaktır.   
Konser salonlarının yeri doldurulamayacak değeri Münip Utandı Beyefendi’ye, emeklilik hayatında; en az muvazzaflık sürecindeki kadar renkli, hareketli ve bereketli, sağlık, huzur ve saadetlerle bezenmiş nice uzun yıllar diliyorum.  

MÜNİP UTANDI:

24 Ağustos 1952 târihinde Antakya’da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Antakya’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yükseköğrenimi sırasında müzik dünyasına doğdu. Ruhi Ayangil yönetimindeki Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Korosu’na, Ali Rıza Kural yönetimindeki İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Korosu’na, Melahat Pars yönetimindeki Kadıköy Mûsıkî Cemiyeti’ne ve Süheyla Altmışdört ile Ender Ergün yönetimindeki Üniversite Korosu’na devam etti. 
Klasik Türk Müziği Korosu’nun ilk kadrosunda yer alarak, çalışmalarına büyük destek ve teşvik gördüğü Nevzad Atlığ ile devam etti. Koronun yurtiçinde ve yurtdışında verdiği konserlerde televizyon ve radyo programlarında solist olarak görev aldı, çok sayıda özel konser verdi, dizi filmlere, tiyatro oyunlarına ve radyofonik piyeslere sesi ile katkıda bulundu. Festivallere katıldı. 
Türk Hava Yolları 75. Yıl CD’si, Eski Şarkılar, Kûy-i Hicaz, Titrer Yüreğim ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nin araştırma projesi olarak; klasik Türk mûsikîsinde az kullanılmış makamlardan oluşan Danyal Mantı’nın besteleri albümü, Nadide İnciler 1 ve 2 ile birlikte 16 albümü yayımlandı. Pek çok topluluklarla konserler, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda dersler verdi. 2013 yılında Beyoğlu Belediyesi ve Türk Musikisi Vakfı tarafından düzenlenen Itrî Müzik Ödülleri töreninde klasik Türk müziği dalında yılın ses sanatçısı olarak ödül aldı. 2015 yılında ESKADER’in armağanına lâyık görüldü. 
Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’nda uzun yıllar sanat kurulu üyeliği yaptı. Haliç Üniversitesi Konservatuarı’nda ve Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nda üslup ve repertuar dersleri vermektedir. 
Sanatkârın hâtıralarını ihtiva eden Fatih Erbaş’ın hazırladığı  ‘Münip Utandı Bir Meş’aledir’ isimli kitap, Kubbealtı Neşriyat tarafından yayımlanmıştır.
Ceyda Utandı ile evli olan Münip Utandı, Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu misafir ses sanatkârı Merve Utandı Kalkan’ın babası, Nilsu Kalkan’ın dedesidir.

CUMHURBAŞKANLIĞI KLASİK TÜRK MÜZİĞİ KOROSU

Topraklarında zincirleme uygarlıklar yaşatmış ve dünya ortak kültürü açısından söyleyecek çok sözü bulunan ülkemizin, derin ve tarihî klasik müzik birikimini ortaya koymak, yurt içinde ve yurt dışında üst düzeyde icra etmek, bu yolla dünya kültürüne ve sanatına katkıda bulunmak üzere, Cumhuriyet Türkiye’sinin “ilk” resmî Türk müziği topluluğu olarak 1975 yılında kuruldu.
Aradan geçen 41 yılda binlerce konser veren Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’nun etkinliklerinin odak noktasını Atatürk Kültür Merkezi’nde ve daha sonra Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda verdiği, gelenek hâlindeki “pazar konserleri” ve TRT ekranlarında yaptığı yüzlerce program oluşturdu. Koro, tam kadrosuyla veya gruplar halinde Amerika, Avrupa, Afrika, Asya, Akdeniz ve Uzakdoğu ülkelerinde ve yurt içinde, birçok şehirdeki sanat ve bilim kuramlarındaki organizasyonlar kapsamında çok sayıda konser verdi.
Konserlerinin ve TV programlarının dışında kalıcı nitelikte eserler de veren koronun, bu kapsamda yayınladığı plakların, kasetlerin ve CD’lerin toplam sayısı 50 civarındadır. 1991’de UNESCO arşivi için de bir CD doldurmuştur. Nevzad Atlığ ve Fatih Salgar’ın, merhum Prof. Turan Yazgan’ın başkanı bulunduğu Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı işbirliğiyle hazırladığı Türk musikisi klasiklerinden oluşan nota fasiküllerinin toplam sayısı 50 civarındadır.
Klasik Türk Müziği alanında Türkiye’nin önde gelen isimlerinden olan Prof. Nevzad Atlığ ile Tarihçi ve Müzikolog Yılmaz Öztuna tarafından kurulan ve ilk şefi Nevzad Atlığ olan koro, Atlığ’dan sonra Ender Ergün; bugün ise, yakın geçmişte Birol Yayla’nın, halen Mehmet Güntekin’in yardımcılığı ile Fatih Salgar tarafından yönetilmektedir. Koronun, İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu olan resmî adı, Türk Musikisi Vakfı ve Kültür Konseyi Derneği’nin önerisi üzerine, eski cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün arzu ve himaye beyanları doğrultusunda, 12 Ekim 2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararı uyarınca Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’na dönüştürüldü. Bu suretle, Atatürk’ün ölümünden sonra üç çeyrek asırdır unutulan, bir Türk musikisi icra kurumunun isminin başındaki “Cumhurbaşkanlığı” ifadesi, koronun adı ile birlikte anılır oldu.  
Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’nun seslendirdiği Türk musikisi klasikleri, ortaya çıktıkları dönemden müzikal yapılarına ve ifade ettikleri estetik değerlerden felsefi altyapılarına kadar bütünüyle, kendi hikâyemizi müziğin sınır tanımayan ortak diliyle anlatıyor ve dünya kültürüne anlamlı bir katkı niteliği taşıyor. 
(Konser kitapçığından iktibas edilmiştir.)

DERKENAR

TÜRK MÛSIKÎSİNİN KISA TÂRİHİ

Türk müziğinin yapısının coğrafya olarak Orta Asya’dan filizlendiğini söylemek mümkündür. 
Fazla kaynaklar olmamakla birlikte, nazariyat olarak ilk defa Türk kökenli olduğu düşünülen Al Farâbî (873-950), eski Yunan Felsefecisi Pisagor’dan etkilenerek yazdığı . ‘Kitab-ı Musiki’ül Kebir / Büyük Müzik Kitabı’ adlı eseri biliniyor. Buradan yola çıkarak musikimizin bazı kişiler tarafından dış kaynaklı olduğu ifâde ediliyorsa da, ilk defa bir Türk kökenli bilginin ilk nazariyatı yazması sebebiyle bu iddianın yanlışlığı anlaşılmaktadır.  
Hüseyin Sadettin Arel  ‘Türk Musikisi Kimindir’ adlı kitabında bu konu üzerinde titizlikle durmuştur.
Daha sonra İbn-i Sina ‘ nın (980-1037) ‘Kitabü’ş-Şifa / Şifa Veren Kitap’ adlı eserinde musikimiz hakkında yazıları görülmektedir. Mevlana Celaddin-i Rumi ‘nin (1207-1273 )  ‘Sûfi Musikisi /  Tasavvuf Müziği’ ile şekillenmeler başlamıştır.
 Safiyüddin Urmevi ‘nin , ‘Kitab-ü Edvar / Zamanın Kitabı) isimli eseri ile mûsıkî üzerine ilk defa ses perdelerine ve makamlara rastlanmıştır. (Doç. Dr. M. Nuri Uygun / Urmevi ve Kitabül Edvar)
 Anadolu’nun, Diyar-ı Acem’in, Horasan’ın ve Maverraünnehr’in ilim ve kültür merkezleri hâline geldiği 15. ve 16. yüzyıllarda, Türk Musikisi adıyla tanıdığımız müzik türünün alt yapısı iyice hazırlanmış ve nazarî temelleri atılmış görünmektedir. 
Meragalı Abdülkadir (1360-1412) ve Ladikli Mehmet Çelebi (?-1500?) gibi musiki âlimi ve bestekârların amelî ve nazarî eserleri Türk mûsıkîsinin nakışlarını  işlemeye başlayarak, rengi ve lezzeti, Türk kültür ve medeniyetinin zirve noktasına getirmişlerdir. Bestekar Gazi Giray Han’ın (1554-1608) eserleri , Türk musikisini doruk noktasına eriştirmiştir. Buraya olan bu değişimlere  ‘Klasik Dönemden Önceki Dönem’ diyebiliriz.
Kanûnî Sultan Süleyman’ın (1494-1566) hükümdarlığı esnasında , ‘Tasavvufi mûsıkînin konservatuarları’ olarak adlandırabileceğimiz Mevlevihânelerin, imparatorluğun dört bir köşesine yayılmış ve kökleşmiş oldukları görülmektedir . Bu rönemde, görkemli şenliklerde ve törenlerde, büyük çapta mûsikî fasılları tertiplendiği anlaşılmaktadır. Bu tertipleri düzenleyen ‘Şevknâme’ adlı eseri ile bilinen Abdül Ali Efendi’dir.
Türkler, târihin çok eski çağlarından başlamak üzere mûsıkîyi yazmak için çeşitli notalama sistemleri geliştirmiş ve bu sistemleri kullanmışlardı. Osmanlı döneminden çok gerilerde, meselâ Çağatay Türklerinin ‘Ayalgu’ adıyla; Uygur Türklerinin ise alfabelerinden geliştirmiş ve kullanmış bulunduğu -özel adı meçhul- nota sistemlerini kullandığı biliniyordu. Sonraki yüzyıllarda da Kutbünnâyî Osman Dede Notası, Şeyh Nâsır Abdülbâkî Dede Notası, Ali Ufkî Notası, Kantemiroğlu Notası ve Hamparsum Notası gibi -mûcitlerinin adıyla anılan- nota sistemlerinin varlığı, bizzat, mûsıkînin yazıya geçirilmesi konusunda bir ihtiyacın duyulduğunu açıkça ortaya koyuyor gibi görünmekle beraber, bu mûsıkî yazısı sistemleri, çoğunlukla, nazarî nitelikli eserlerin ameliye sahasıyla pek fazla iç içe geçmeyen -nisbî anlamda- dar dünyası içinde sıkışıp kalmıştı. Bu konuda baskın olan hareket tarzı, şifahî olandan yana; yani ‘meşk’ geleneğine bağlı biçimde yürümüştür.
(İnternetten alınmıştır.)