TÜRKİSTAN'DAN  ANADOLU'YA HATTA İSKANDİNAVYA'YA UZANAN ENGİN COĞRAFYANIN KARLI BUZLU YAYLARINDAKİ KAYA RESİMLERİ KONUSUNDA EN KAPSAMLI ÇALIŞMAYI SERVET SOMUNCUOĞLU YAPMIŞTIR. SERVET SOMUNCUOĞLU'NUN BU ÇALIŞMALARI SONUCUNDA ORTAYA KOYDUĞU "KARLI DAĞLARDAKİ SIR", SİBİRYA'DAN HAKKARİ'YE TAŞTAKİ TÜRKLER", "TAMGALARIN GÖÇÜ", "SAYMALITAŞ: GÖKYÜZÜ ATLILARI", MAVİ GÖK İLE YAĞIZ ARASINDAKİ ORHUN ABİDELERİ","TAMGALAR DENGİZLİ" GİBİ ESERLERİ BİRER ANIT ESERDİR. BUGÜNE KADAR BU KONUDA YAPILMIŞ EN KAPSAMLI ENVANTER ÇALIŞMALARIDIR; ÖZETLE, "SERVET"İN İNSANLIĞA ARMAĞAN ETTİĞİ  PAHA BİÇİLEMEZ BİR SERVETTİR. 

 " -Hocam, Türkistan coğrafyasının çeşitli bölgelerindeki yaylalarda, bugüne kadar görüntülenmemiş yazılı kayalar olduğunu tespit ettim. Bunları fotoğraflamak, bilim dünyasına, insanlığa tanıtmak istiyorum. Ne nersiniz, başarabilir miyim?"

" -Yüreğini ortaya koymuşsun Servet, elbette başarırsın; yolun açık olsun.." 

Soruyu soran, insanlığın, Türkistan coğrafyasının karla buzla kaplı yaylalarında binlerce gizli kalmış kültür mirasını topluca gün ışığına çıkaran araştırmacı yazar, belgeselci Servet Somuncuoğlu, onu, "Yüreğini koymuşsun, elbette başaracaksın" diye yüreklendiren de, Türk Dünyasının aksakalı, Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı Kurucu Başkanı Prof. Dr. Turan Yazgan'dı..Türk tarihinin, Altaylardan İskandinavya'ya uzanan engin coğrafyanın yüksek yayalarındaki kayalara nakşedilmiş ve  binlerce yıldır gizli kalmış muhteşem mirasını belgeleme serüveni bu diyalogla başlamıştı. Turan Yazgan Hocamı da, Servet Somuncuoğlu kardeşimi de rahmet ve saygıyla anıyorum; mekanları Cennet olsun.

SOMUNCUOĞLU’NA KÜLTÜR A.Ş.DEN VEFA 

Türk Dünyası’na ve insanlığa bir servet armağan etmiş olan Servet Somuncuoğlu’nu, geçtiğimiz hafta sonu, Kırgızistan İstanbul Başkonsolosluğu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ’nin ortaklığıyla Türk Dünyası Kültür Mahallesi Etkinlikleri kapsamında “Sibirya’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler: Servet Somuncuoğlu Anma Programı” çerçevesinde rahmet ve saygıyla andık.  

Program, İBB Kültür AŞ Genel Müdürü Kemal Kaptaner’in ev sahipliğinde gerçekleşti. Programda Servet Somuncuoğlu’nun eşi Nevin Somuncuoğlu ve Yeditepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl birer konuşma yaptı. Etkinliğe Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Gençlik Kolları ve çeşitli üniversiteden gelen öğrencilerin yanısıra Somuncuoğlu’nun çalışma arkadaşları ve akrabaları katıldı.

Kültür A.Ş. Genel Müdürü Kemal Kaptaner, yaptığı konuşmada, Somuncuoğlu’nun gençlerin örnek alması gereken çok cevval ve enerji dolu bir şahsiyet olduğunu belirtti ve onun çektiği fotoğrafların Türk tarihinin taşlara kazınmış ansiklopedisi olduğunu ve bu ansiklopediyi iyi okumamız gerektiğini vurguladı.

Nevin Somuncuoğlu, Afrin’de görev yapan askerlerimize başarılar, şehitlerimize ise rahmet dileyerek sözlerine başladı ve özetle şöyle dedi: “Nice yiğitler vatanları için, çocuklarımızın geleceği için savaş meydanlarında silahlarıyla savaşıyorlar. Kimleri ise bu mücadeleyi kalemleriyle veriyorlar. Servet’te  tanıştığım günden vefat ettiği güne kadar kalemi, fotoğraf makinası ve yüreğiyle bu mücadeleyi verdi. Benim gözümde bu açıdan bir kahramandır. (…) Vefatından sonra şunu fark ettim. Servet çok fazla insanın hayatına dokunmuş ve etkilemiş. Onun yaktığı ışık genç araştırmacılar tarafından devralınıp ilerletilecektir diye düşünüyorum.”  

PROF. TAŞAĞIL: “UNESO DA KAYA RESİMLERİ KONUSUNDA ÇOK ÇALIŞTI, AMA NİYET BAŞKAYDI”

Prof. Dr. Ahmet Taşağıl da, konuşmasında 2005 yılından 2013 yılının sonuna kadar Somuncuoğlu ile çalıştığını, Çin Seddi’nde atlattığı ölüm tehlikesinden, sınır geçişlerinde yaşadığı sorunlardan, fotoğraf çekmek için ilkel şartlar sebebiyle yaşadığı zorluklardan, maddi yetersizlik yüzünden zor şartlarda yaptığı gezilerden bahseden Taşağıl bu mücadelenin gençlere örnek olması gerektiğini,  Somuncuoğlu’nun tamamladığı veya engel olunulan projelerinin olduğunu belirterek şöyle dedi.

“Benim bir teorim vardır. Tarih boyunca Türkler en çok nerede yaşamışlarsa orada kaya resimlerinin çok olduğunu görüyoruz. Bundaki dayanağım Servet’in eserleridir. Unesco taş resimleri üzerine yıllarca çalıştı, yayın üretti. Bu çalışmalarının hepsinde ortak hedef bu resimleri Hint - Avrupalılara bağlama gayretiydi. Ama bir yere kadar gelip orada bıraktılar. Bunlar Ari ırkının değil başkalarının dediler. Bu çığır açıldıysa, rahmetinin sayesinde oldu. Bize düşen ise onun bıraktığı yerden devam etmek. Gittiğim her yerde genç araştırmalar Servet’ten bahsediyor. Bu onun ektiği tohumların yeşermesi demek ve oldukça umut verici.”

AKSUNGUR’DAN MÜZİK ZİYAFETİ

TRT sanatçsı Bünyamin Aksungur da, Kazakistan Çadırı’nda, konuklara dutar ve kaşgai ile Türk Dünyası ezgilerinden oluşan bir müzik dinletisi sundu. Program, İBB Kültür AŞ tarafından konuklara Türkistan pilavı ikram edilmesinin ardından son buldu.

Servet Somuncuoğlu’nun çektiği fotoğraflardan oluşan “Taştaki Türkler ve Tamgalar” başlıklı fotoğraf sergisi Kültür AŞ Genel Müdürlüğü fuaye alanında 19 Mart’a kadar görülebilir.

PAHA BİÇİLEMEZ BİR SERVET BIRAKTI

Bugün elimizde "KARLI DAĞLARDAKİ SIR", "TAMGALARIN GÖÇÜ: Kurgan", "TAMGALAR DENGİZLİ" gibi bir belgesel filmler, "Sibirya'dan Hakkari'ye TAŞTAKI TÜRKLER", SAYMALITAŞ: Gökyüzü Atlıları", "Mavi Gök ile Yağız Arasında ORHUN ABİDELERİ" (10 poster) gibi anıt kitaplar ve Gallemit, Don Kazakları, Adanmış Bir Ömür: Çetin Berkmen gibi biyografik eserlerden oluşan benzersiz bir hazine var.

 "SİBİRYA'DAN HAKKARİ'YE TAŞTAKİ TÜRKLER", içerik ve kapsama alanı yönünden, bugüne kadar bu konuda yapılmış ilk ve eşi benzeri olmayan bir envanter çalışmasıdır,  binlerce yıllık arkaik Türkistan tarihini araştıracaklar açısından bir yol haritasıdır. Bundan böyle, Türk kültürü ile bağlantılı olduğu için,  bilinçli olarak karanlıkta bırakılmış olan onbinlerce yıllık insanlık tarihini aydınlatma çalışmaları, Servet Somuncuoğlu'nun kitaplarındaki, belgesellerindeki görüntülerden yola çıkılarak başlatılacaktır. 

Servet Somuncuoğlu'nun "KARLI DAĞLARDAKİ SIR", "SİBİRYA'DAN HAKKARİ'YE TAŞTAKİ TÜRKLER", "TAMGALARIN GÖÇÜ:KURGAN", "SAYMALITAŞ: Gökyüzü Atlıları" ve "TAMGALAR DENGİZLİ" gibi eserleriyle somutlaşan çalışmasının önemini vurgulamak açısından söyleyelim, 1990'ların başında, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının hemen ardından, Batılı bilimadamlarının topluca inceleme altına aldıkları yerlerden biri de, Türkistan coğrafyasındaki yaylalarda 12-15 bin yıl öncesine tarihlenen bu yazılı kayalardı. UNESCO'nun yönlendirmesiyle Avrupa'dan ve Amerika'dan gelen bilimadamları, Türkistan coğrafyasının çok yüksek yaylarında bulunan onbinlerce kaya resminden ancak ulaşabildiklerini incelediler, fotoğrafladılar, yorumladılar, ama taşlara nakşedilen bu kaya resimlerinin hemen altındaki tamgaları, yazıları görmezden geldiler. Görmezden geldiler, çünkü  ortada, muhteşem olarak nitelendirilen bir insanlık mirası vardı ve bu muhteşem miras doğrudan Türk kültürüyle, Türk tarihi ile bağlantılıydı.

Batılı bilim adamları bu gerçeği kabul ettiklerinde, bugüne kadar "barbar" dedikleri, "göçebe" dedikleri Türklerin binlerce yıl önce yerleşik hayat yaşadıklarını, yazı yazdıklarını, kendilerine özgü bir kültür, bir uygarlık geliştirdiklerini kabul etmeleri ve kendilerini ululayan tarihlerini bu gerçekler ışığında yeniden yazmaları gerekiyordu. 

Batılı bilimadamları, binlerce yıl öncesine tarihlenen bu göz kamaştırıcı miras karşısında şimdilik, susma haklarını kullanıyorlar. Bu muhteşem mirası nasıl gözden uzak tutabileceklerinin, Türklerin elinden nasıl alabileceklerinin hesabını yapıyorlar. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, başaramayacaklar; çünkü, "Güneş balçıkla sıvanmaz". Atalarımız, resimli anlatımdan tamgaya, tamgadan harfe uzanan onbinlerce yıllık sürecin düşünsel gelişimini, günlük yazma titizliği ile kayalara 'vurmuşlar', nakşetmişlerdi. 

Bu miras, yalnızca Türklerin değil, tüm insanlığın gururla sahiplenmeleri gereken muhteşem bir mirastır. Bu nedenle, Tamgalı Say yazılı kaya alanı UNESCO tarafından korumaya alınmış, 'insanlığın kültür mirası' ilan edilmiştir. 

…………….

Yazının ilk kez Sumerler tarafından kullanıldığı kabul edilmiş olduğundan, "Tarih Sumerle başlar" diyoruz, ama ya öncesi? Orhun anıtlarındaki harflerin Türkistan coğrafyasındaki kayalara kazınmış tamgaların dönüşümüyle oluştukları artık inkar edilemeyen bir gerçektir. İç Asya'daki binlercesi gibi, Lena kaya resimleri de MÖ 14-12 binli yıllara tarihleniyor. Tarihçiler, insanlığın resimden piktographa (Eski Mısır'da olduğu gibi harf yerine geçen resimli tek işaret), piktograma (stilize resim), ideograma (doğrudan fikri anlatan işaret), oradan da phonograma (bir harf, hece ya da sesi gösteren işaret), en sonra da harfe (dildeki bir sesi gösteren işaret) geçtiklerini belirtiyorlar. Bu kaya resimlerindeki figürlerin, tamgaların harfe dönüşebilmesi, enaz onbin yılı gerektiren bir süreçtir. Bu geçişin 10 bin yıllık geçmişini araştırdığımızda, karşımıza yalnız Türklerin değil, insanlığın kayıp mirası olan bir hazine çıkmaktadır. İnsanlığın onbinlerce yıl karanlıkta kalmış, karanlıkta bırakılmış mirası, Servet Somuncuoğlu'nun "Sibirya'dan Hakkari'ye Taştaki Türkler" adlı eseriyle gün yüzüne çıkmıştır. Servet Somucuoğlu'nun Türkçe ve İngilizceyazılmış olan bu benzersiz eserine Prof. Dr. Ahmet Tasağıl "Bilinen Tarihin Şafağında Eski Türk Tarihinin Zaman ve Mekanda Yeri", Prof. Dr. Dmitry D. Vasilev "Geçmişten Gelen Sesler", Ersin Alok da "Kaya Resimlerine Bakış" başlıklı yazılarıyla katkıda bulunmuşlar.

LENA KAYA RESİMLERİNİ DE İLK BİZ GÖRÜNTÜLEDİK

Somuncuoğlu konferansında, atalarımızın kayalara nakşettikleri resimlerin, tamgaların artık elden gitmekte olduğuna işaret ediyordu:

"Kaçuk'taki Lena kaya resimlerini ilk biz görüntüledik. Bu alanda binlerce kaya resmi var. Zaman içinde eskimeler başlamış. Rusların koydukları tabelada bu kaya resimleri 14-12 binlere tarihleniyor. (...)Kaya resimlerinin bulunduğu alanlar Türkler için kutsal ibadet alanlarıydı. Şamanizm diye bir din yok, şamanlar Göktanrı dininin din adamlarıydı. 100 ayrı kaya resmi alanında çalışmalar yaptım; hiçbirinde tanrı resmi görmedim. Türklerde Tanrı şekilden münezzehti. Kaya resimleri alanlarında mutlaka mezara rastlanıyor. Camilerin hazirelerinde de mezarlar var; oralardan taşıdığımız bir gelenek olmalı.. (...)Lena kaya resimlerinde soyutlama henüz başlamamış. Atlar, geyikler birebir çizilmiş, ama stilize edilmiş."

Türkistan coğrafyasının kuş uçmaz kervan geçmez yaylalarındaki bu yazılı kayalardaki figürlere gizlenmiş mesajların kodlarını henüz çözebilmiş, Türk ve insanlık tarihi açısından ne kadar önemli olduğunu anlayabilmiş değiliz.