BOLU’NUN İLÇESİ MUDURNU; TARİHİ, DOĞASI VE MİSAFİRPERVERLİĞİ İLE GÖZ DOLDURUYOR...

Sevgili okuyucularımız değerli bir turizmci arkadaşım ile davet alarak gittiğimiz  Bolu’nun Mudurnu ilçesinde ağırlanarak, ilçeyi gezme ve kültürel zenginliklerini tanıma fırsatı  bulduk. 

Sabah kahvaltısında İl Kültür ve Turizm Müdürü Saygıdeğer saz üstadı Hasan Kaplani Mudurnu ilçesinin kültürel yapısı hakkında geniş bilgiler vererek biz katılımcıları bilgilendirdiler. 

Siz değerli okuyucularımıza öncelikle Mudurnu’nun tarihinden bahsetmek isterim...

Mudurnu bölgesi, antik dönemlerden bu yana birçok uygarlığın izlerini taşımakta. Anadolu Trakyası ve Bitinya adlarıyla anılan Bursa-İzmit-Bolu bölgesinin ortasında, önemli ticari ve askeri yolların kavşağında yer alan Mudurnu'nun tarihini, bu bölge tarihi çerçevesinde ele almak gerekir.

Bitinya bölgesinde bilinen ilk yerleşimler M.Ö. 5000 yıllarında Prohititler tarafından yapılmıştır. Daha sonra Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar’ın kurduğu egemenliklere ait izleri, bugün bile görmek olanaklıdır. 1019 yılından itibaren Anadolu'ya yönelen Oğuz akınları sonrası, 1078 yılında Süleyman Şah döneminde Sakarya, Eskişehir, Bolu ve Mudurnu civarına ilk Türkmen yerleşimleri başlamış. 

Selçuklu egemenliği 1. Harçlı seferleri ile sona ermiş ve bölge tekrar Bizanslılar’ın denetimine girmiş. Mudurnu, adını; tekfurlar yönetimindeyken, Bursa Tekfurun‘nun kızı Matarnı ya da “ Moderna”dan almış. Tekfur; kızının adına, şu anki yerleşim yerinin doğusuna bir kale yaptırmış ve bu kalenin etrafında Mudurnu gelişmeye başlamış. “Matarni” ya da “Moderna” adı zamanla Mondernes, Monderna, Mudurlu olarak söylenmiş ve Mudurnu’ya dönüşmüş.

Roma ve Bizans dönemlerini yaşayan yöre, 1307 tarihinde Osmanlı Beyliği’ne geçmiş. Mudurnu kasabası Bolu’nun 50 km. güneybatısında, Hisar ve Kulaklı tepelerinin arasındaki bir vadiye kurulmuş.Tarihi ipek ve baharat yolunun en önemli alışveriş ve ihtiyaç giderme konaklama duraklarından biri olmuş. Tarihi kent kimliği, dokusu hâlâ bozulmadan günümüze ulaşabilmiş, geçmişten geleceğe ışık tutan, birbirinin güneşini engellemeyen bir anlayış çerçevesinde inşa edilen ahşap evlere bugün de rastlamak mümkün. 

Tarihi kent dokusu, insan ilişkilerinde yaşayan ve hemen fark edilen ahilik geleneğinin izlerini sürdürme başarısını gösterebilmiş. Sokakları gezerken, geçmişten gelen gelenek ve göreneklerin izlerini gözlemleyebilirsiniz. Tarihi ahşap evleri ve arasta çarşı içindeki demircileri, bakırcıları ve ayrıca renk cümbüşü içindeki yöresel ürün pazarına yolunuz düştüğünde; tarihin izlerinin günümüzde de yaşamaya devam ettiğini görürsünüz. 

Coğrafi sınırları içinde bulunan Mudurnu; Abant, Sülüklü, Karamurat gölleri; Babas, Sarot kaplıcaları, yaylaları, akarsuları, biyolojik zenginliği ve endemik bitki yapısı gibi doğal zenginliğiyle geçmişten geleceğe uzanan bir köprü gibi… Evler genellikle ahşap, iki- üç katlı. Bunların arasında 100, hatta daha fazla yaşında olanlar var. Evlerin balkonları, kapıları; tahta oyma sanatının en güzel örnekleri ile süslenmiş ve ahşap oymalar aile birliğini temsil eder tarzda işlenmiş.

Osmanlı erken dönem mimarisinde cihannüma adı verilen ve yöresel olarak kuşluk olarak da tabir edilen iki üç katlı ahşap evlerin çatısına yapılan küçük ve renkli camlı odalar; gözetleme yeri, güvenlik amaçlı kullanıldığı gibi; o evin erkek çocuğu evlenip çocuğu olduğunda, evin gelini bebeğini o odalarda emzirirmiş…O küçük, değişik renkli camlardan odaya sızan gün ışığından çocuk faydalanasın ki; algısı, görgüsü gelişsin… Bu kültür ve gelenekle yetişen yöre esnafı Osmanlı beyliğinin devletleşme sürecinde önemli katkıları olan ahilik geleneğini, yaklaşık 750 yıldır sürdürmekte.

1650 yılında Mudurnu'ya gelen Evliya Çelebi özetle, “Mudurnu Kalesi 8 köşeli, 20 kuleli, bir kapılı, binası kararmış, sur ve kaleleri çökmüş eski bir yapı” olarak tasvir eder. Ayrıca, Yeniçeri ocağında sancak payeli, 150 akçalı bir kaza olduğunu, 3000 konut, 17 mahalle, Yıldırım Camii ve Medresesi, 1 Darülhadis, 13 çocuk mektebi, 3 Han ve Hamam, 1100 iğneci tezgâhı ve dolabı olduğunu, Mudurnu yapımı iğne ve boduçların (Camdan yapılan oyma su kabı) Rum ülkelerine ve Hinde kadar gönderildiğini, 10 arşın boyunda 2 zira (180 cm) eninde latif tahtaların Akçaşehir ve İzmit iskelelerinden İstanbul ve başka diyarlara gönderildiğini anlatır.

1980 li yıllara kadar Mudurnu esnafı tarafından yapılan soba, ibrik, semer, nal, mıh, tabaklanmış deri, süpürge, sepet, bakır kaplar vb. el sanatları Göynük, Seben, Nallıhan, İstanbul’a kadar gider, pazarlardaki yerini alırmış. Kasabanın adıyla bütünleşmiş Mudurnu Tavukçuluk, geçmişte saraylara kadar ünü yayılan tavuğuyla dünya markası olmuş, iki binli yıllarda meydana gelen ekonomik kriz nedeniyle faaliyetini durdurmak zorunda kalmış. Bunun üzerine, kasaba halkına istihdam yaratmak amacıyla, 1995’li yıllarda Bolu Valiliği, Mudurnu Tavukçuluk, Sivil girişimciler öncülüğünde turizm çalışmaları başlatılmış. Bu girişime bağlı olarak ev, konakların restorasyonlarına hız verilmiş, tarihi dokuyu ve geleneklerini kaybetmeyen Mudurnu; ana kentlere (İstanbul, Ankara) yakınlığı ve ulaşım kolaylığı nedeniyle, turist çekmeye başlamış… Kültür, tarih, doğa, inanç, sağlık ”termal” gibi alternatifi bol turizm alanlarında hizmet vermekte.

Mudurnu; büyük şehirlerin yoğun iş yaşamından, gürültüsünden, kirliliğinden bunalmış; tarih ve doğa ile baş başa kalmak isteyenlerin hafta sonları tatillerini geçirebilecekleri iki yüz elli yatak kapasitesine ulaşmış bir ilçe…Mudurnu’ya gelen turistler dilediklerinde tarih kokan daracık sokaklarda geçmişe yolculuğa çıkabilirler. Osmanlı erken dönem mimarisinin eşsiz örneklerinden olan Yıldırım Beyazıt Camii (1374), Yıldırım Beyazıt Hamamı (1382), Kanuni Sulatan Süleyman Camii (1546), Saat kulesi (1890), Mudurnu Kalesi, Demirciler Çarşısı, Armutçular Konağı, Haytalar Konağı, 1250 yıllık tarihi olan Roma Hamamı, Deve Köprüsü, Roma askeri geçit yollarına dikilen asırlık çınar ağacı, Hızırfakı Mahallesinde sokak sağlıklaştırılması projesi kapsamında yapılan örnek evler, bin yüz yıllık güneş saati, Pertev Naili Boratav Kültür Evinde, yöreden toplanıp sergilenen tarihi objeler gibi kültürel, tarihsel eser ve eşyaları görebilirler. 

İsteyenler; kasabaya 3 km. mesafede bulunan Babas Kaplıcası’nda şifa bulabilir, aynı zamanda kaplıca yolunda tarihi kaya evlerini görebilirler… Mudurnu’nun coğrafi sınırları içinde bulunan doğa harikası Abant’a, Sülüklü Göl’e, Karamurat Gölü’ne günübirlik yolcuklar yapabilirler. Şeyh- ül İmran Tepesi’nden, tarihi kasabamızın manzarası, görülmeye değer…Tarihi konaklarda sıcak, soğuk içecekler yanında yöresel yemekler yiyebilirler. Akşamları tarihi konaklarda misafir olup, yörede hâlâ devam eden birikme kültürünü izleyebilir, orta oyunları eşliğinde yöresel sanatçılarla müzik yolcuğuna çıkarak, günün yorgunluğu atabilirler.

Esnaf Duası (Ahilik Duası)’ndan birebir izlenimlerimi ve aldığım bilgileri paylaşmak isterim...etkileyici...

Mudurnu’da geleneksel hale gelmiş ve yüzyıllardır süre gelen bir gelenek. Cuma günleri sela verildikten hemen sonra yapılıyor...Demirciler Çarşısı ve Orta Çarşı da eş zamanlı olarak gerçekleşiyor. Demirciler Çarşısı’nda ayakta çalışan esnaf grupları yer alıyor. Demirci, bakırcı, nalbant gibi. Orta Çarşıda ise terzi, ayakkabıcı, manifaturacı gibi oturarak çalışan esnaflar bulunuyor. Ayakta çalışan esnaflar oturarak, oturarak çalışan esnaflar ayakta dua ediyorlar.  Dua sonrası gönlünden kopan, ölülerinin ruhuna dua okunmasını isteyen varsa “hayır” ekmeği denilen özel bir ekmek, lokum gibi elde yenebilecek yiyecekler dağıtılıyor ve yiyenler/alanlar onlar içinde dua ediyorlar.

Bu duanın Mudurnu için başka bir önemi daha var. Mudurnu’da her kim yeni bir işyeri açmak isterse açılışını mutlaka Esnaf duasından sonra yaparmış. Açılışı yapılacak olan dükkan dua sonrası anons edilir kalabalık cemaat açılış yapılacak dükkanın önüne giderek orada dükkanın bereketli olması hayırlı kazançlar sağlaması için hep birlikte dua ederlermiş.

Mudurnu’da misafir olarak konakladığım Tekkeliler Konağı...sizi o tarihi dokusuyla çok eski zamanlara götürüyor...evet, bahsetmek isterim...

Tekkeliler Konağı; Türkiye’nin ilk yerli butik oteller zinciri Melek Hotels, kurulduğu 2012 yılından itibaren konaklama sektöründe doğru yatırımlarla büyüyerek gelişmeyi hedeflemiş. İhtiyaç olduğunu düşündüğü bölgeleri Melek Hotels konforu ile hayat bulan yaşam alanlarına çevirerek, müşterileriyle birebir ilgilenmeyi amaç edinmiş cana yakın personeli ve konsept tasarım odalarıyla hizmet veriyor. 

Konuk olarak kalıdığım tarihi Tekkeliler Konağı’nı Melek Hotels işletiyor. Yaklaşık 200 yıllık geçmişi olan 9 odalı tarihi bir konak. Konağın çamurdan duvarları, ahşap zeminleri, gardrop içine gizlenmiş banyoları ile sizi zamanda yolculuğa çıkarabiliyor. Geleneksel Türk evi tarzında dekore edilen Melek Hotels Mudurnu Tekkeliler Konağı, yüksek tavanlı odaları, ahşap zemin ve toprak sıvayla sıvanmış duvarları ile ön plana çıkıyor. Restoranda  kuzine sobalar ve yöresel masa örtüleri gerçek ve sıcak Mudurnu’yu hissettiriyor. 

Ayrıca Konağın 50 kişilik kapalı ve 100 kişilik açık restoranı, toplantı ve organizasyonlar için ideal, Mudurnu’nun yöresel lezzetlerini ve muhteşem kahvaltısını da tatmanız için mükemmel bir durak oluyor.

Yöresel lezzetlerin olduğu restaurantın ismi Melek’in Mutfağı. Bir de harika lezzetli yemekler yapan ahçısı var. Melek’in Mutfağı ilk şubesini Melek Kitchen adıyla Londra da açmış. Tamamen doğal ürünlerin kullanıldığı mutfakta ilk defa tadacağınız farklı lezzetlerde buluyorsunuz. Mudurnu Melek’in Mutfağın da Mudurnu yöresel yemeklerinden Kaşık Sapı, Kızılcık Tarhanası ve Kabaklı Gözleme en sık tüketilen yiyeceklerden. Bende naçizane tattım...inanılmaz lezetliler...Doğal ve Lezzetli olan her şey otel  mutfağında servis ediliyor.

Bölge çok fazla turizm potansiyeline sahip olup, bu tarihe kadar bu potansiyel ön plana çıkarılamamış. Doğa’nın cömert davrandığı ilçelerden olan ipek yolu üzerinde ki Mudurnu’nun, 1300’ lü yıllarda Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmış hamamı, camisi, saat kulesi ve tarihi arasta (Mudurnu çarşısı)  sizi tarihin içinde seyahate çıkarıyor. 10 dakika uzaklıktaki Abant gölü, kaplıcaları, türbeleriyle de bir çok yerli ve yabancı turistin ilgi odağı.

Melek Hotels’in kurucusu Mehmet Ulusoy’un da memleketi olan Mudurnu’ya Melek Hotels’in otelcilik ve ağırlama konusunda ki tecrübe ve deneyimleriyle, hem Mudurnu’nun turizm sektöründe olması gereken sınıfa ulaşmasına yardımcı olmak hem de Melek Hotels ailesine yeni sıcacık 200 yıllık tarihi bir konak katmanın mutluluğu içindeler.   

Mudurnu’da Belediyesi’nin turizm görevlisi tarafından tarihi yerlerini de gezme imkanı buldum. Siz değerli okuyucularımız muhakkak bilgi almak için google amcaya (benim söylemim) yazacak ve geniş bilgi alacaklardır.

Mudurnu Kalesi, Yıldırım Bayazıt Camii, Yıldırım Bayazıt Hamamı, Kanuni Sultan Süleyman Camii, Saat Kulesi, Mudurnu Sivil Mimari Eserleri...

Yöresel Yemekleri’nden bahsetmek isterim...hepsi olmasa da bir çoğu ikram edildi...ama ben en çok kızılcık tarhana çorbasını sevdim...

Hamur işleri: Mudurnu böreği (kıymalı), Kaşık sapı, Mantı, Ev makarnası, Yağlı gözleme, Kabaklı gözleme, Hamursuz (Cevizli çörek), Sini makarnası (Keşli, cevizli su böreği), Atma malak, Kalbur malağı, Sıkma malak, Bazlamaç, Kaygana, Cızlama, Lokma, Islama, Ekmek makarnası, Katmerli.

Çorbaları: Oğmaç çorbası, Tarhana çorbası, Kızılcık tarhanası çorbası, Uhut çorbası, Düğün çorbası, Taze tarhana (Yayla çorbası), Erişte çorbası.

Tatlıları: Höşmerim, Un helvası (Basma helva), Depme helva (Saray helvası), Mudurnu baklavası, Fırında tatlı kabağı, Palize (Nişastadan yapılan muhallebi), Kalıp tatlısı, Köpük helva, Tırtıl tatlısı.

Etli ve diğer yemekleri: Etli Bombay fasulye, Etli patates, Göveç, Yoğurtlu mancar, Keşkek, Yaprak sarması, Lâhana dolması.

Turşuları: Boz armut turşusu, Kelem (lâhana) turşusu.

Hoşaflar ve içecekleri:  Topal hoşafı, Erik pestil ezmesi, Kızılcık şurubu, Korava (Kızılcık konsantresini şurubu).

Keş: (Süzme yoğurdun güneşte birkaç gün bekletilip, sabun kalıbı gibi şekiller verilip güneşte kurutulmasıyla oluşan kuru bir gıdadır. Makarnalarda ve börek içlerinde kullanılır).

Mudurnu Saray Helvası: Çok eksi yıllarda saraylara kadar girme başarısını göstermiş ve adını da bu başarısından almış olan dünyaca meşhur Mudurnu Saray Helvası, birçok çeşidiyle hizmetine devam ediyor.

Kültür Evi geçmiş tarihi ile beni inanılmaz etkiledi...zamanda yolculuk yapmış gibi...oldum...

Kültür Evi'ne gelen tarih meraklılarını ise Mudurnu Kültür Turizm ve Dayanışma Derneği Başkanı Nejdet Akay, geniş tarih bilgisiyle aydınlatıyor. Verilebilecek en küçük bilginin dahi büyük önem taşıdığı düşüncesiyle her gelen ziyaretçiye bıkmadan, usanmadan eserler hakkında bilgi veren Akay, şu ana kadar yaklaşık 5 bin ziyaretçinin Kültür Evi'ni ziyaret ettiğini ifade etti.

Mudurnu Belediye Başkanı Sayın Mehmet İnegöl her Cuma günü sela verildikten sonra gerçekleşen etkinlik ve dua sonrası bizi makamında konuk etti. Başkan; Belediyenin hizmetlerinden ve gelecek günlerde  yapılacak etkinliklerinden bahsettiler. 1-2-3 Temmuz’da gerçekleşecek olan Mudurnu Yaz Festivaline hazırlandıklarını da ifade ettiler...çok enteresan kendi çabaları ile her konuda mücadele verdiklerini de bilhassa vurguladılar. Maalesef siyaset gelişim ve çabaya ket vurmaya devam ediyor. İstanbul Büyük Şehir Belediyesine destek başvurunuz oldu mu? diye sorduğumda ortamda derin bir sessizlik oldu.

Mustafa Kemal'in Mudurnu halkına mesajı...

Kültür Evi'nde dikkat çekici bir detay ise fotoğrafların 1910'larda ve 1920'lerde çekilmesine rağmen dönemin koşullarıyla karşılaştırıldığında oldukça kaliteli olması. Necdet Akay, Birinci Dünya Savaşı'na katılan ve İngiliz cephesinde esir düşen Mudurnulu bir subayın esaret döneminde fotoğraf makinesini ve fotoğraf çekimini öğrendiğini ve ardından Mudurnu'ya geldiğini ifade etti. Akay, ayrıca sergilenen fotoğrafların hepsinin Mudurnu'da çekildiğine de vurgu yaptı. 
Fotoğraflar içinde Kurtuluş Savaşı'nın kadın kahramanlarından olan Erzurumlu Kara Fatma da dikkatlerden kaçmıyor. Mudurnu ziyaretinde çekilen bu fotoğrafta, Kara Fatma ile birlikte diğer Milli Mücadele kahramanları da yer alıyor.